22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 14 Kasım 2017 haber 10 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ AYM sadece izliyor Türkiye ve ABD: Çatışmalı boşanma Türkiye ve ABD, Soğuk Savaş’ın iki müttefikiydi. Aralarında tanımlanmış ortak çıkarlar söz konusuydu. Türkiye o zamanlar Batı sisteminin parçasıydı. Bundan dolayı iki ülke arasında bazı ortak değerlerin varlığından bile bahsedilebilirdi. 40 yıl süren Soğuk Savaş 90’ların başında Batı İttifakı’nın Sovyetler Birliği’ne karşı zaferiyle sonuçlandı. Soğuk Savaş’ı izleyen üçüncü on yılın sonuna yaklaşırken, TürkAmerikan ilişkileri hakkında artık şu tespiti kesinliğe yakın bir biçimde yapabiliriz: TürkAmerikan ilişkileri Soğuk Savaş’ı izleyen düzensizliğe ayak uyduramamıştır; ilişkilerin üzerinde durduğu kaide güncelleştirilememiştir. Soğuk Savaş sonrasında ikili ilişkilerin yeni bir stratejik ortaklık temelinde tanımlanması şart değildi. Lakin belirli prensipler çerçevesinde bir düzene oturtulması gerekirdi. En basit biçimde açıklamaya çalışacağım: Soğuk Savaş’ın iki müttefiki arasında ortak çıkar kalmayınca ne olur? Farklılaşan ve hatta karşıtlaşan çıkarlar arasında çatışma başlar. Soğuk Savaş’ın iki müttefiki arasında ortak değer kalmazsa ne olur? Değerler çatışması yaşanabilir. İlişkilerin ittifak durumundan çatışma sathına sürüklenmiş olması bir başarısızlıktır. Ve özellikle Ankara için daha büyük bir başarısızlıktır bu. İki eski müttefikin ekonomik, askeri, diplomatik ve kurumsal kapasitelerinin çapını birbiriyle kıyaslayın. Bir de bu iki aktörün zamanında birbirlerine nasıl ve ne dereceye kadar nüfuz edebilmiş olduklarını karşılaştırın. Fevkalade asimetrik bir tablo karşınıza çıkar. Ortaklığın yerini çatışmaya bıraktığı bir anda zayıf olanın, güçlü olana karşı oyununu çok daha hassas, akıllı ve öngörülü biçimde oynaması gerekir. Ya da gerekirdi... Günümüz Türkiye’sinin ABD’ye karşı kendine özgü ekonomik ve askeri bağışıklıkları var mıydı, bölgedeki diğer aktörlerle dengeleyici, alternatif ittifaklar geliştirmesi mümkün müydü, yumruklar sıkılmadan önce bütün bu sorulara pozitif cevaplar verilebiliyor olması gerekirdi. Bakınız, bugün bir bütün olarak Türk medyasının verip vermediği kriz haberlerinin hepsi, bir eski ittifak ilişkisinin çatırdayarak çökerken çıkardığı gümbürtüden ibarettir. Büyük tedirginlik yaratan Sarraf hadisesi... Fethullah Gülen’in her şeye rağmen ABD’de rahatça ikamet edebilmesi... Tutuklanan Amerikan konsolosluk görevlileri... Karşılıklı vize yasakları... ABD’nin PYD’yi silahlandırması... Rusya’dan S400 alımı... Ve bazı Türk bankalarına milyarlarca dolar ceza kesileceği yolundaki haberler... Bu gümbürtüler, ikili ilişkilerde yaşanan derin krizin semptomlarıdır yalnızca. Dolayısıyla, bu semptomlardan bazıları ortadan kaldırıldığı takdirde, sırf buna bakarak ilişkilerin nihayet sağlıklı ve sürdürülebilir bir zemine oturtulduğu zannına kapılmamak lazımdır. Lakin Türkiye’nin ABD’yle meselesinin özü tam da bu hususun eksikliğiyle ilgilidir: İlişkilerin sağlam bir kaide üzerinde yeniden tanımlanması ve bu yolla çatışmanın önlenmesi. Bu iş, ortak çıkarları ve bunları uzun vadeye taşımaya yardımcı olacak değerleri birlikte tespit etmekten geçer. Bunu başarmak ise bugünkü şartlarda mümkün görünmüyor. Nedenlerin başında, Soğuk Savaş yıllarında iki ülkeyi birbirine bağlayan güvenlik önceliklerinin şimdi net biçimde ayrışmış olması geliyor. Hikâyesi uzun, arka planı karmaşık ama değişimin bir örneği olarak yeterince çarpıcı: 1999’da PKK’nin liderini Türkiye’ye teslim etmiş olan ABD’yi, 2014’ten başlayarak PKK’nin Suriye’deki uzantısı PYD’yi iyice silahlandırmış ve eğitmiş bir ABD olarak bulduk karşımızda. Bugün İran, Suriye, Rusya ve Körfez bölgesi söz konusu olduğunda da Türkiye ve ABD’nin çıkarları değişen oranlarda uyuşmazlık ve çatışma içindedir. Çatışmanın psikolojik boyutu da var. Ankara’daki iktidarın 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında ABD’yi görmesi ve ABD’nin de Ankara’daki bu algının hiç değişmeyecek olduğunu bilmesi, ilişkileri nihayetsiz zehirleyen, esaslı bir güvensizlik faktörüdür. İki eski müttefikin birbirine güven duyması mevcut halde mümkün değildir. Bu da ilişkilerin düzelmesini önler, çatışmayı derinleştirir. Dahası, ülkede Saray ve medyası tarafından sürekli biçimde pompalanan Amerikan karşıtlığı toplumda o kadar yüksek seviyelere çıkmıştır ki sonunda bu durum Washington’ın elini serbest bırakan bir hal aldı. ABD, zaten kaybedildiğini düşündüğü Türkiye halkını, vize yaptırımı kararını alırken hesaba katmadı. Dış politikanın kanunudur: Başarısızlıktan sorumlu olan aktörlerin yerini yenileri almadıkça ikili ilişkilerde yitirilen güveni yeniden tesis etmek imkânsızdır. Milletvekilleri, gazeteciler, akademisyenler başta olmak üzere muhalifler cezaevine atıldı. Hak ihlali için başvurulan AYM ise sessizliğini koruyor Anayasa Mahkemesi (AYM), 15 Temmuz dar Gülmen başvurularını karara bağlamaktan kaçınarak, “hak ihlalle san Hakları Komiseri de artık AYM’den umutlarını kestikleri mesajları vermeye başladı. ler, siyasetçiler, milletvekilleri, akademisyenler olmak üzere kumpas dosyalarında içeri munun çeşitli muhalif kesimlerini susturma aracına dönüştü. Bu süreçte bir çok da be girişiminin ardından ilan edilen OHAL rini” görmezden geldi. AYM, Eylül 2012’de yürür atılanlar serbest kalabildi. Bu va açıldı, tutuklamalar çık Bir dönem Ergenekon, lüğe giren bireysel başvuru dönem Haşim Kılıç’ın başkan tı. Yerel mahkemelerden ada sürecinde birçok ana ALİCAN yasal hakkın sınırlanıl ULUDAĞ masına seyirci kaldı. Balyoz, tutuklu vekiller hakkı ile birçok önemli karagibi kararlarıyla toplu ra imza attı. Özellikle 17 Aramu rahatlatan içtihat lık 2013 operasyonlarından lığına denk geldi ve AİHM bu kararlar nedeniyle AYM’ye etkili bir iç hukuk yolu saydı. let çıkmaması için mağdurlar, Anayasa Mahkemesi’nde hak arayışına gitti. Ancak yapılan OHAL’in “FETÖ ile mücadele” lara imza atan yüksek mahamacı dışana çıkartılarak top keme, bu içtihatlarını uygu sonra cemaatle hükümetin ittifakının bozulmasıyla birlik Amacı dışına çıktı bireysel başvurulardan beklenen kararlar çıkmadı. Zühtü lumun muhalif kesimlerinin lamayarak, iktidarın “baskı te AYM, başta Ergenekon, Bal 15 Temmuz darbe girişimi Arslan’ın başkanlığını yaptığı sindirilmesi için kullanılması cı uygulamalarına” vize verdi. yoz ve Askeri Casusluk, Meh nin ardından OHAL’in ilan AYM’den 16 aylık OHAL süre na sessiz kalan yüksek mahkeme, bu süreçte kendisine AYM’nin bu sessizliğine karşı met Haberal/Mustafa Balbay edilmesiyle birçok anayasal harekete geçen AİHM ise ga ile tutuklu BDP milletvekille hak sınırlandırıldı. İktidarın cinde toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren hak ihlali yapılan tutuklu gazeteciler, milletvekilleri, akademisyenler, gösteri yasakları, Nuriye zetecilerin başvurularıyla ilgili “öncelikli görüşme” kararı aldı. Avrupa Konseyi İn ri dosyalarında ihlal kararlarına imza atarak, tutuklu yargılamalara son verdi. Asker FETÖ ile mücadele amacıyla getirdiğini savunduğu OHAL, amacı dışana çıkarak toplu kararı çıkmaz oldu. AYM’nin önünde karar için bekleyen dosyaları derledik. Tutuklu gazetecilere özgürlük 150’nin üzerinde gazeteci ve yazar halen tutuklu. Birçok medya kuruluşuna dava açıldı. Cumhuriyet davasında İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay ve Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu 380 gündür, Muhabirimiz Ahmet Şık 319, Muhasebe çalışanımız Emre İper ise 222 gündür tutuklu. Gazetenin attığı manşetler, yazılan haberleri ve köşe yazıları suçmuş gibi gösterildi. Mahkeme heyeti, duruşmalarda gazetenin yayın politikasını sorgular nitelikte sorular yöneltti. Tutuklu devam eden Sözcü ve Özgür Gündem davalarında bu ay tahliyeler çıkarken aylardır tutuklu olan Mahir Kanat, Tunca Öğreten, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç, Deniz Yücel ve Şahin Alpay’ın başvurularından karar çıkmadığı için konu şimdi AİHM’nin önünde. Anayasa Mahkemesi, içtihat niteliğindeki Can Dündar/Erdem Gül kararını unutarak bir türlü tutuklu gazeteciler sorununa el atmadı. Kötü muamele arttı Emniyet ve cezaevlerinde kötü muamele şikayetleri arttı. Gözaltına alınan bir çok kişi, şiddet gördüğünü iddia etti. Kapasitesinin üzerine çıkan cezaevlerinde ise yatacak yer kalmadı, mahkumlar yerlerde yatmak zorunda. Tutuklu ve hükümlülerin ziyaret ve telefon hakları, havalandırmaya çıkma süreleri kısıtlandı. Kötü muamelede bulunan kamu görevlileriyle ilgili yargıdan takipsizlik kararları çıktı. Polisin işlediği cinayetlerde ise mahkemeler tutuklama kararı vermekten kaçındı. Sokaklar yasaklandı OHAL ile birlikte valilikler, keyfi olarak toplantı ve gösteri yapmayı yasakladı. Örneğin Ankara’da valilik, neredeyse her ay kentteki gösterileri durdurdu. Ankara Valiliği, son olarak 1 Kasım’da aldığı kararla kentte 3 ay boyun ca eylem yapılmasını yasakladı. Bunun yanında Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın eylem alanı olan Yüksel Caddesi yasaklı alan ilan edildi, İnsan Hakları Anıtı bariyerlerle çevrildi. Burada “İşimi geri istiyorum” talebiyle yapılmak is tenen eylemlere 232 kez müdahale edildi, 586 kişi gözaltına alındı. Başta Veli Saçılık olmak üzere polisin eylemcilere yakın mesafeden plastik mermi ve biber gazı sıkarak gözaltı yapması, yargı tarafından aklandı. Nuriye eriyor Anayasa Mahkemesi, başta Nuriye Gülmen ve Semih Özakça olmak üzere kamu görevinden ihraç edilen 70 binin üzerinde kişinin dosyasını OHAL Komisyonu’na havale ederek, topu üzerinden attı. Başkanı olmayan OHAL Komisyonu’ndan ise tek bir karar çıkmadı. 23 Mayıs’tan beri tutuklu olan ve açlık grevinde 251. gününe giren Nuriye Gülmen, Sincan Cezaevi’nden zorla alınarak Numune Hastanesi’ne götürüldü. Sağlık durumu kötüleşen Gülmen, bir türlü mahkemeye çıkartılarak savunma yapmasına imkân verilmedi. Gülmen, “güvenlik” veya “sağlık riski” iddiası nedeniyle hastane ve jandarma tarafından mahkemeden kaçırıldı. Gülmen’in örgüt üyeliği ile suçlanmasının tek nedeni ise işine geri dönebilmek amacıyla yaptığı açlık grevi oldu. Semih Özakça ise son duruşmada tahliye edilerek, ev hapsine alındı. İki eğitimcinin tek talebi ise işlerine geri dönmekti. Halk iradesi HAPİSTE Meclis’te dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 10 HDP’li vekil yaklaşık bir yıldır tutuklu. CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu da MİT TIRları haberleri nedeniyle 25 yıl hapis cezası alarak cezaevine konuldu. Aldıkları hapis cezaları kesinleştiği gerekçesiyle Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ, milletvekilleri Besime Konca ve Nursel Aydoğan’ın vekillikleri düşürüldü. Faysal Sarıyıldız ve Tuğba Hezer’in vekilliğinin düşürülme nedeni ise devamsızlık. Yemin etmeyen Leyla Zana’nın vekilliğinin düşürülmesi de Meclis gündemine. Anayasa Mahkemesi, aylar geçmesine karşın 2014’te aldığı verdiği tutuklu CHP ve BDP’li vekiller içtihatını uygulamayarak, bugünkü vekillerin tutuklu olmasına seyirci kaldı. AYM’nin 16 Kasım’da görüşeceği HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım’ın dosyasında vereceği karar emsal olacak. Bunun yanında HDP’nin çok sayıda parti yöneticisi ve belediye başkanı da tutuklu. Neredeyse bütün HDP’li il belediye başkanları görevden alınarak yerlerine kayyım atandı. Sadece barış istediler Güneydoğu’da ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve hak ihlallerine ilişkin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atan onlarca akademisyen, üniversitelerden ihraç edildi. Bu akademisyenler hakkında “terör örgütü propagandası” yapmaktan dava açıldı. İfade özgürlüğünü kullanan akademisyenlerle ilgili AYM’den henüz bir karar çıkmadı. l ANKARA Avukatlar atıldıALTAN KARDEŞLER DAVASINDA YİNE TAHLİYE ÇIKMADI CANAN COŞKUN 15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanan yazarlar Ahmet ve Mehmet Altan ile Nazlı Ilıcak’ın yargılandığı davada yine tahliye çıkmadı. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya Altan kardeşler, Silivri Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi aracılığıyla katıldı. Duruşma salonunda ise tutuklu sanıklar Nazlı Ilıcak, Şükrü Tuğrul Özşengül, Yakup Şimşek ve Fevzi Yazıcı yer aldı. Duruşma başlangıcında mahkeme başkanı Kemal Selçuk Yalçın, duruşma savcısına esas hakkındaki mütalaa için söz verdi. Savcının mütalaasından önce savunma tarafına söz verilmesi gerektiğini söylemeye çalışan başta Ergin Cinmen olmak üzere Altanlar’ın 4 avukatı tek tek salondan atıldı. Altanlar’ın hiçbir avukatının olmadığı duruşmanın öğleden sonraki kısmında sav cı esas hakkındaki mütalaasını hazırlayamadığını belirterek süre istedi ve 6 sanığın tutukluluk hallerinin devamı yönünde karar verilmesini talep etti. ‘Sesini keserim’ Mütalaaya yönelik beyanı sorulan Mehmet Altan, “Hukukun firarda olduğunu biliyorum” derken bunu fiilen yaşadığını, 429 gündür tutuklu olduğunu, birbirinin aynı sulh ceza hâkimliği kararları dışında hiçbir şey görmediğini söyledi. Duruşma savcısının iddianameyi okuyup okumadığını soran Altan, “Okumadıysa tutukluluğumuzun devamını nasıl istiyor? Okuduysa TCK’de subliminal diye bir şey var mıdır? Bana bir tane delil gösterin” dedi. Bu sırada Mehmet Altan’ın sözünü kesen mahkeme başkanı Yalçın, “Sesiniz yüksek geliyor. Öğleden sonra rahatsız oluyoruz. Yüksek sesle konuşmaya devam ederseniz kısarım” dedi. Mütalaaya ilişkin konuşan Ahmet Altan da, haklarındaki dava ile ilgili AİHM’ye başvurduklarını anımsatarak, “BM müdahil oldu ve rapor hazırladı. Raporda bu mahkemenin bir tiyatro olduğu söylendi. Biraz evvel savcının repliklerini dinlerken bu tiyatroda bir aktör olduğunu anladım. Dosyaya hâkim olmayan bir savcı nasıl böyle ezberden konuşabiliyor. Böyle hukuk olmaz, böyle mahkeme olmaz” dedi. Ilıcak ise, 3 duruşmadır üye hâkimler ve duruşma savcısının değiştiğini belirterek, bu durumun adil yargılama açısından normal olup olmadığını sordu. Mahkeme, ara kararında, tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. TBMM’nin müdahillik talebini kabul eden heyet, Serdar Öztürk, Dursun Çiçek ve Hasan Ataman Yıldırım’ın bu talebini ise reddetti. Reddi hâkim taleplerinin duruşmayı uzatma amacı taşıdığını savunan heyet bu istemi geri çevirerek duruşmayı 11 Aralık’a erteledi. l İSTANBUL RSF’DEN ZİYARET Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Uluslararası Başkanı Pierre Haski, “Sınır Tanımayan Gazeteciler başından beri hem Cumhuriyet gazetesini savunmak hem de kamuoyunda bu dosya kapsamında en geniş duyarlılığı yaratmak için faaliyet yürütüyor. Cumhuriyet davası takip ettiğimiz, endişe duyduğumuz en önemli dosyalardan biri” diye konuştu. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Uluslararası Başkanı Pierre Haski ve RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu gazetemize destek ziyaretinde bulundu. Gazetemizin yazarı Aydın Engin, gazetemizle ilgili gelişmeleri ve Cumhuriyet davası dosyası hakkında bilgi verdi. Haski, Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyon ile ilgili konuşarak, “Hükümetin Cumhuriyet’e yönelik baskılar karşılığında bu kadar büyük dayanışma beklemediğini söylemeniz özellikle bizim ve bu dayanışmaya emek veren kişiler bakımından memnuniyet duyduğumuz bir boyut. Biraz önce ‘iktidar gazetecileri satın alırdı şimdi gazete kuruluşlarını satın alıyor’ dediniz, bunu çok defa Avrupa’daki birçok ülkeden ben de duydum. Size hak vermemek elde değil” ifadelerini kullandı. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ise Türkiye’de yasaların sanal şekilde izlenip hukukun derin bir şekilde ihlal edildiğine en iyi örneklerden bir tanesinin Cumhuriyet gazetesi davası olduğunu belirterek “Cumhuriyet davasının özgün bir tarafı kamuoyu tarafından, sivil toplum hareketleri tarafından sahiplenilmesi. Meşru bir direnişle toplumumuz uyarılıyor” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle