28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 4 Ekim 2017 6 haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: FUNDA YAŞAR ERDOĞDU İktidarı korumak gün gelir, değiştirmekten daha zor olur. Kendi düzenlerini kurmak için seçim gibi meşru vasıtalarla iktidarı ele geçirmeyi amaç edinenler de böyle zamanları anlatan mesellere fazlasıyla ilgi gösterir, orada burada vakit geçirip; “armut piş ağzıma düş” derler. Tarih böyle durumları anlatan hikâyelerle, zamanın âlimlerinin dersleri ile doludur. Bunlardan biri de hükümetler, hükümetlerin yükseliş ve çöküşleri konusunda sayfalar doldurmuş İbn Haldun’dur. Onun Mukaddime’si okumayı bilene gerçekten çok faydalıdır. HHH Son yıllarda AKP hükümetleri, birbiri ardına, kurulup kurulup değiştirildiler. Şimdi yine bir yaprak dökümü manzarasıyla karşı karşıyayız. Hem seçilmiş belediye başkanlarının, hem de atanmış yandaş bürokratların durumu gazete sayfalarından inmiyor. Neresinden baksanız sanki hazan mevsimidir. Her ne kadar kadim devlet “adabı” içinde kalıp, “kol kırılır yen içinde” düsturuna uymakta kusur etmeseler de milletin ağzı torba değil, büzülmüyor, hakikatler gizlenemiyor, istifaların Keskin Zekâ Meselesi gerçek sebebi ortaya çıkıveriyor. İstanbul şehremininin “istifası” da bu kapsamda epeyce gürültü kopardı. Önemli değil, arkası geliyor. HHH Herkesin merakını mucip olan ise hakkında dedikodular ayyuka çıkmış olan başşehir ve kimi diğer şehirlerin belediye başkanlarının durumudur. Ne olacak şimdi? Herkes bunu merak ediyor. Gazete sayfaları, internet siteleri, ne meşum bir icat şu internet, hızına yetişmek adeta imkânsız, dedikoduyu ışık hızıyla ulaştırıyor, baş etmek ne mümkün diyorlar ki; yıllardır keskin bir zekâ göstererek illerini idare eden bu başkanlar da gidesiymiş. Emir de büyük yerdenmiş ki itiraz kabil değilmiş. HHH Bu konu aslında şaka, latife kaldırmaz; Gerçekten bu yaprak dökümünün gerçek nedeni, geçmişe bir sünger çekerek iktidarı muhafaza ve müdafaa etmek gayretinden başka bir şey değildir. Lakin hafızayı beşer her ne kadar nisyan ile malul; halkın hafızası unutmakla yaralıysa da, her şey hızla tarih olmuş değildir. Neresinden baksanız 1520 senelik bir durumdan söz ediyoruz. Ne eski ortaklıklar o kadar eskidi, ne de tasfiye ederek o ağır yükten kurtulmak mümkün. Bu partiyi yakından bilen bir eski yol arkadaşı, “ByLock’çuları hakkıyla ortaya çıkarsalar bu partinin yüzde 60’ı içeri girer” demedi mi? HHH Kimsenin içeri girmesini istemeyiz; içerisi fenadır, lakin gerçekler de ortaya çıksın elbette. Lafı uzatmayalım; başta adını andığımız âlim, keskin sirkeye benzer bürokratların, valilerin, belediye başkanlarının durumu üzeri ne de gerçekten âlimane laf etmiştir. Kıssalarından birinde Irak valisi Ziyad bin Ebi Süfyan’ın azlini anlatır. Halife Ömer görevden aldığı bu valiye “Ben seni aklının yüksek derecede olması ahaliye ağır yükler yüklemeye sebep olacağından sakınarak azlettim” diyesiymiş; İbni Haldun da buradan ders çıkararak; “İdare başında bulunanların bu derecede keskin zekâlı olmaları zulmün kaynağını teşkil eder, bundan dolayı da devletin düzeni bozulur” demiştir. HHH İşte bu nedenle keskin sirke küpüne zarar; zamanı gelir küpü değiştirmek, sızıntı varsa sıvamak, mümkünse safralardan kurtulmak isterler. Ama artık bu devir sona ermeli, halk da nihayet rahat bir nefes almalı diyenlerin “armut piş ağzıma düş” konformizminden sıyrılmaları gerekmez mi? Armut kendiliğinden düşmez; keskin zekâ düzeninin bir vakit “zulm ile abad” olmaya devam ettiği de tarihte yazılıdır. Yine tarihte kalmasın; filozofların yorumlamakla yetindikleri, asıl olanın değiştirmek olduğu da bir yerlerde yazılı değil miydi? Adalet Bakanı ‘anayasa’yı unuttu! Adalet Bakanı Gül, anayasadan seçim yasalarıyla ilgili ‘1 yıl koşulu’nun kaldırıldığını söyledi, ancak o hüküm kaldırılmadı EMİNE KAPLAN Anayasa değişikliğine uyum kapsamında seçim mevzuatında yapılacak değişikliklerin ne zaman TBMM gündemine getirileceği tartışılırken, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, TBMM’nin yeni yasama yılı resepsiyonunda yaptığı açıklamalarla şaşırttı. Anayasa değişikliği paketini MHP’li Mehmet Parsak ile birlikte hazırlayan Adalet Bakanı Gül, seçim mevzuatıyla ilgili uyum yasaları için marta kadar süre bulunduğunun belirtilmesi üzerine, “Süre yok. Her zaman olabilir. Mec lisin yasama hakkı her zaman var” dedi. Gül, “Sistem değişikliğinden bir yıl önce hayata geçmesi gerekiyor” sözleri üzerine de “Öyle bir şey yok. O anayasa değişikliğinde kalktı. Seçim kanunlarıyla ilgili ‘bir yıl öncesinden uygulanır’ hükmü anayasadan çıkarıldı” diye konuştu. Anayasanın ‘seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı’ başlığını düzenleyen 67. maddesinin son fıkrası, “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiğin tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” hükmünü düzenliyor. Gül’ün ‘kaldırıldı’ dediği bu hüküm, son yapılan anayasa değişikliğiyle kaldırılmadığı gibi korundu. Yalnızca bu hükmün birlikte yapılacak ilk milletvekili genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmayacağına ilişkin geçici madde getirildi. Buna göre, 1 yıl koşulu ilk Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçiminde uygulanmayacak, ancak Mart 2019’da yapılacak yerel seçimlerde bu kural geçerli olacak. Bu durumda, seçim yasalarında yapılan değişikliklerin yerel seçimde uygulanabilmesi için en geç Mart 2018 tarihine kadar yapılması gerekiyor. SGK’nin boyunu aştı Sayıştay’ın Sağlık Bakanlığı’na ilişkin raporunda Bakanlığın faturalandırdığı hizmet ve bedellerin, SGK’nin karşılamayı kabul ettiğinden daha yüksek olduğu belirtildi ŞEYMA PAŞAYİĞİT Sayıştay, Sağlık Bakanlığı’na ilişkin yayımladığı denetim raporunda; sağlık kurumlarının ruhsatsız olarak faaliyet göstermesinden, bütçe uyumsuzluğuna kadar birçok dikkat çekici tespite yer verdi. SGK ile Sağlık Bakanlığı arasında bir mutabakat olmadığını gözler önüne seren Sayıştay, elde edilmesi mümkün olmayan bir kaynağın gelir gösterilmemesi konusunda uyarırken; geçilen yıllarda yapılan uyarılar konusunda hiçbir ilerleme kaydedilmediğini ortaya koydu. 78 milyon hatalı kayıt Sayıştay raporunda, ilk olarak tamamlanan yatırımların hesaplanmasında yapılan yanlışları tespit etti. Fiilen tamamlanan işi varlık hesabına aktarmayan Sağlık Bakanlığı, 25 Nisan 2017’de düzeltme kayıtlarına başladığı savunmasını yaptı. Sayıştay, sadece bu konuyla ilgili 2016 yılı mali tablolarında 78 milyon 266 bin hatalı kayıt içerdiğini kaydetti. Raporda; kamu idareleri tarafından işletilen sağlık kurumlarının, ruhsatı olmadan faaliyetlerine devam ettiği de ortaya çıktı. 2015 yılı raporunda da yer alan ruhsatlandırma işlemlerini tamamlaması gereken geçici ruhsat belgeli tesisler ise geçen zaman içinde hiçbir ilerleme kaydetmedi. Sağlık Bakanlığı’nın verdiği yanıtta; kamu, özel ve üniversite hastanaleri için tek bir standart oluşturulması için yönetmelik çalışmalarının başlatıldığı söylense de Sayıştay, 2015 raporunu anımsatarak ruhsatlandırma işlemlerinin zaman kaybetmeden tamamlanmasını istedi. Sayıştay raporunda, Bakanlığın faturalandırdığı hizmet ve bedellerinin, SGK’nin karşılamayı kabul ettiği hizmet ve bedellerden daha yüksek tutarda gerçekleştiği belirtildi. Sayıştay, sağlık hizmetlerinin doğru bir biçimde muhasebeleştirilmesi için 112 acil sağlık hizmetlerinin asli kamu hizmeti mi, fiyatlandırılabilir bir sağlık hizmeti mi olduğu konusunda Sağlık Bakanlığı’na “karar verin” dedi. Raporda, “112 Acil Yar dım Hizmetleri’nin faturalandırması hususunda SGK ile Sağlık Bakanlığı arasında bir mutabakat olmadığı açıktır. Bakanlıkça kesilen faturalarda yer alan hizmet ve bedeller SGK tarafından kabul edilen hizmet ve bedeller değildir. Bu faturalar, götürü bedel ödeme yapılması nedeniyle SGK’ye gönderilmese de, alacak olarak muhasebeleştirilmektedir” ifadeleri dikkat çekti. Bütçe uyumsuzluğu Tahsis edilen bütçe ve uygulama sonuçlarının Bakanlığın tüm faaliyetlerini içermediğini gözler önüne seren Sayıştay, “Döner sermayeli işletmelerin mali sistem ile uyumlu hale getirilmesi için gerekli düzenlemelerin gerçekleştirilmesi” konusunda da uyarıda bulundu. l ANKARA HOŞ GELDİN DEFNE BEBEK! Çalışma arkadaşımız Bahadır Aktaş ile Yeliz Aktaş’ın bebekleri, Zeynep’in kardeşi DEFNE dünyaya geldi... Aileye sağlıklı, mutlu, uzun bir yaşam diliyoruz... CUMHURİYET ÇALIŞANLARI T.C. ZARA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2016/817 Esas Davacılar Süleyman SOLMAZ mirasçıları tarafından Ali GÜÇİÇEK ve müşterekleri aleyhine açılan Tapu İptali Ve Tescil (Zilyetliğe Dayalı) davasının yapılan yargılamasında; Davacı tarafa ait Sivas ili, Zara ilçesi, Kızılkale köyü, 121 ada, 12 parselin bir kısmının maliki bulunduğunuz 121 ada 5 parsel sayılı taşınmaza eklenmek suretiyle kadastro esnasında tespit gördüğü ve keşif mahallinde gösterecekleri kadar kısmın ifraz edilerek veraset ilamındaki payları oranında tapuya kayıt ve tescili tescil talep edilmiş ise de, dava dilekçesi ve tensip zaptı yapılan tüm araştırmalara rağmen tespit edilemediğinden tebliğ işlemi yapılamamış olup, İşbu ilanın gazetede yayımlandığı tarihten 7 gün sonra dava dilekçesinin tebliğ edilmiş sayılacağı ve 23/11/2017 tarihinde saat 09:00’da yapılacak ön inceleme duruşma gününde Zara Asliye Hukuk Mahkemesi Duruşma Salonu’nda hazır bulunmanız veya kendinizi bir vekil ile temsil ettirmeniz, sulh için gerekli hazırlığı yapmanız, duruşmaya gelmediğiniz takdirde diğer tarafın yargılamaya devam etmek istemesi durumunda yokluğunuzda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceğiniz ve diğer tarafın muvafakatiniz olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği ilanen tebliğ olunur. Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de (Basın: 671984) Bütçe disiplini sözde kaldı MUSTAFA ÇAKIR Hükümetin ve ekonomi yönetiminin sık sık dile getirdiği “mali disiplin” söylemi sözde kaldı. Ödenek üstü giderler fırladı. Sayıştay 2016 yılı genel uygunluk bildirimi raporunda mevzuatta yer alan hükümlere dikkat çekerek, “belirli hizmetler için bütçeye konulmuş bulunan ödeneklerden fazla harcama yapılmamasının ödenek kullamında esas olduğunu” belirtti. Raporda, ödenek üstü gider tutarının genel bütçeli idareler için 21 milyar 255 milyon 601 bin 867.78 TL, özel bütçeli idareler için de 3 milyon 672 bin 129.14 TL olmak üzere merkezi yönetim toplamında 21 milyar 259 milyon 273 bin 996.92 TL’ye ulaştığına işaret edildi. Rapora göre, ödenek üstü gider tutarında ilk sırada 16.2 milyar lira ile Milli Eğitim Bakanlığı, ikinci sırada 4.8 milyar lira ile Emniyet Genel Müdürlüğü, üçüncü sırada ise 89.9 milyon lira ile Diyanet İşleri Başkanlığı yer aldı. Sayıştay, “yedek ödenekteki” artışa da dikkat çekte. Raporda, “2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 6. maddesi ile Maliye Bakanlığı’na verilen yetkiler dâhilinde yapılan ödenek aktarmaları sonucunda, yedek ödenek tutarı 35 milyar 480 milyon 714 bin 953 TL’ye ulaşmıştır. Bu tutar, 582 milyar 809 milyon 360 bin 232.33 TL’lik genel bütçeli idareler yıl sonu toplam ödeneğinin yüzde 6.09’una tekabül etmektedir” denildi. Rapora göre ayrıca 2015 yılında merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin silinen kamu alacakları toplamı 471 bin 701.79 TL iken 2016 yılında 8 milyon 125 bin 338.45 TL’ye çıktı. Kayıtdışı taşımacılık! Sayıştay’ın Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı denetim raporunda “Karayollarında yetki belgesine sahip olmadan (kayıtdışı) taşımacılık yapan önemli miktarda karayolu taşıma aracının bulunduğu” tespiti yapıldı. Karayolları Genel Müdürlüğü raporunda da 2016’da, köprü ve otoyollarda toplam 76 milyon 995 bin 898 TL kaçak geçiş bedeline ilişkin gelir tahakkuk kaydı yapılmadığı ve mali tablolarda yer verilmediği eleştirisinde bulunuldu. Ne Mehdiler gördük, gül gül öldük! İsmail ağa Nakşi çevresinin gelecekte şeyhliğe aday iki ismi, Cübbeli Ahmet ve Mehmet Talu “Hocalar”, Adnan Oktar katalizörlüğünde kafa kafaya getirildi. Sebep, “Mehdi”!.. Daha doğrusu, “Mehdi Aleyhisselâm”ın zuhuratının vaki (gerçekleşmiş) olup olmadığı tartışması. Cübbeli diyor ki daha çok var; öyle 5, 10, 20 sene içinde falan beklemeyin Mehdi’yi! En az 150 sene... Mehmet Talu diyor ki Mehdi şu anda yaşıyor ve “huruç edeceği” zamanı bekliyor. “Adnan Hoca” ise mevzuya “Mehdiyet’in nişanı” olarak müdahil!.. Yani onun çevresinde, beklenen Mehdi’nin o olduğuna dair muazzam bir inanç ve kanaat birikimi var. O yüzden Cübbeli hiç sevilmiyor. Çünkü o, bir konuşmasında Oktar hakkında şöyle demiş: “Ben Mehdi’yim diye tutturmuş, 100 tane hadis bana uyuyor diyor. Kardeşim sen nasıl Mehdi olacaksın, Fatiha okusan 10 hatanı bulurum, ben seninle mi uğraşıcam!..” Durum bu. Önceki gün de Twitter bu minval üzere savaş alanı gibiydi. “#CübbeliÇırpınma” ve “#MehmetTaluBüyükAlim” etiketleri, Oktarseverlerin gayretleriyle en rağbet gören konu başlıkları (TT) oldu. HHH “Mehdiyet” hususunda yapılabilecek en münasip iş, bir müze kurmaktır. İslam tarihinde sayısız figürün farklı zaman dilimlerinde mehdiliğe talip olup sonra unutulup gitmelerinden kaynaklı hazin haksızlığın önüne böylece geçilmiş olur!.. “Mehdi”, İslam’da kıyamete dair (“eskatolojik”) söylemin merkezi karakteri. Dünyanın sonuna yakın zamanda ortaya çıkması (“zuhurat”ı) beklenen ve inananları selamete kavuşturmak için onlara rehberlik yapacak ilahi olarak görevli kurtarıcı. İslami sürümü Mehdicilik olan, bizim “umut sosyolojisi” başlığı altında inceleyip çözümlediğimiz “milenaryanizm”, en özlü şekilde Orhon Murat Arıburnu’nun şu meşhur dizelerinde anlamsal karşılık bulur: “Umut fakirin ekmeği//Ye Memet ye!..” Şii itikatta Mehdi, 875 yılında ortadan kaybolmuş 12’nci imam ve dünyanın sonuna doğru (Hristiyanlıkta İsaMesih’in dönüşü inancı gibi) çıkıp geri gelecek. Sünnilikte ise kıyamete yakın zamanda ilk kez (yani öyle “kayıp” olarak falan değil) ortaya çıkacak, Allah nizamını hâkim kılıp İslam’ı dünyaya yayacak. Ama Sünni İslam’da Mehdi, temel bir “akide” değil. Daha çok halk İslam’ında, bağlantılı olarak tarikatlarda karşılığı var ki bunların en başta geleni de Nakşilik. HHH Nakşibendilikteki Mehdi inancıyla Şeyh Nazım Kıbrısi’nin İngiltere’deki topluluğu üzerine doktora çalışması yaparken tanıştım. Bu çalışmaya dayalı kitabımın da en “baba” bölümlerinden biri “Mehdilik” üzerinedir. O yıllarda da (199192) Mehdi, heyecanla, hararetle, harıl harıl beklenmekteydi. Çok daha önceki yıllarda da aynı şekilde beklenmişti. 1980’lerin başında Sovyetler’in Afganistan’ı işgali Mehdi’nin zuhuratına işaretti. 1990’ların başında Birinci Körfez savaşı, aynı “zuhurat”a delaletti. 2000’lerin başında da İkinci Körfez Savaşı öyleydi!.. Elbette tüm bu zaman kesitlerinde aynı olayları Mesih’in belireceğine işaret sayan Yahudiler de vardı ortalıkta. Ama Yahudilerin beklediği Mesih, Nakşilere göre “Deccal”di! E, herkesin kurtarıcısı kendineydi!.. HHH Tarih, Mehdi’lerle doludur. Babai isyanının başında “Mehdi” vardı; İran’da patlak vermiş Babiî hareketinin başında “Mehdi” vardı; Sudan’da otokratik bir devlete doğuş vermiş hareketin hem başında, hem adında “Mehdi(ye)” vardı. 19’uncu yüzyılda Hindistan’daki Ahmediye hareketinin önderi Mirza Gulam Ahmed de “Mehdi” idi, ama ondan öte “Mesih” de ilan etmişti kendisini!.. Örnekleri sıralamaya ne bu köşe, ne de gazete sayfaları yeter. O yüzden müze şart!.. Belli ki böyle bir müzede yer almak için “Adnan Hoca” da iştahlı. Bir dönem Şeyh Nazım’a muhabbeti de ihtimal bununla bağlantılı. Nazım’ın “irtihali” sonrasında Mehmet Talu’ya meftunluğun altında da onun “Mehdi aramızda” sözünün payı olsa gerek. Ama ah şu “astronot” Cübbeli yok mu, nasıl arıza üretiyor!.. HHH Oktar’a Mehdilik yakışır mı, yakışır. Gelgelelim biz onu İslam’da hiç de öyle büyük bir problem olmayan evrimci düşünceyi tu kaka etme yolunda bu memlekete “Yaratılışçılık” doktrinini ABD’den ve Evanjelik Hristiyanlık’tan ithal etmesiyle tanıdık. O yüzden bence “Adnan Hoca”yı tıpkı Gulam Ahmed gibi sadece Mehdilik kesmez. Mesihliğe de soyunsun!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle