25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Kültür ve edebiyat dergisi ‘Şehir’in 100. sayısı çıktı Zonguldak’ın kültür ve edebiyat dergisi “Şehir”, 100. sayısıyla ve 40 sayfa olarak okurların karşısında. 13. yayın yılını da kutlayan dergi ekibi, “2016 yılını geride bırakırken, 2017 yılının, tüm dünya için, sömürüsüz, savaşsız, terörsüz gün ler getirmesini; herkese barış ve umut koşullarında, sağlık ve esenlik, iyilik ve güzellikler diliyoruz” diyor. Derginin Genel Yayın Yönetmenliğini İbrahim Tığ, Sorumlu Yazıişleri Müdürlüğünü ise Celal Ş. Telci üstleniyor. Unutulmaz portrelerinPerşembe12Ocak2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK kultur@cumhuriyet.com.tr 15 yalnız ressamı Sakıp Sabancı Müzesi’nde başlayan ‘Feyhaman Duran: İki Dünya Arasında’ sergisi Türk resminin çok özel sanatçılarından birinin Kar... Onat...eserlerine ve hayatına güçlü bir ışık tutuyor. EMRAH KOLUKISA “1000 eserlik sergi hiç yapılmamıştı çocuklar, göreceksiniz.” Sergi küratörü ve Sakıp Sabancı Müzesi Dr. Nazan Ölçer bu sözlerle bitiriyor basın toplantısını ve herkesi sergiyi gezmeye davet ediyor. Gerçekten de sadece Feyhaman Duran’ın poşadlarının sergilendiği salonda 250 civarında eser var. Zaten bu kapsamlı retrospektifin bize gösterdiği en belirgin şey Feyhaman Duran’ın üretkenliği olsa gerek. 1886 doğumlu sanatçı başta portreler olmak üzere kariyeri boyunca manzara, natürmort ve hat sanatı üzerine çalışmış, elini attığı her alanda yüzlerce eser vermiş ve Cumhuriyet’in en geniş külliyatlarından birini oluşturmuş. İşte “İki Dünya Arasında” başlıklı bu sergi Feyhaman Duran’ın bu engin üretiminin büyük bir kısmını gözler önüne seriyor. Feyhaman Duran kendi elindeki tüm eserlerini İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamış ve SSM’deki serginin ana tedarikçisi de İstanbul Üniversitesi haliyle. Gerek Nazan Ölçer, gerekse Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı serginin açılışında onlarla birlikte hazır bulunan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’ın kendilerine gösterdiği kolaylığı takdir etmekten geri durmuyorlar. Sığınmalarla geçen bir hayat Nazan Ölçer’e Feyhaman Duran’ın Türk resim geleneğinde temsil ettiği yer dolayısıyla en çok hangi özelliğinin öne çıktığını sorduğumuzda net bir cevap alıyoruz: “Portreleri elbette. Natürmortları ve manzaraları daha çok kendisi için yapmış. O dönemde portreden başka şansı yok. Bazısı devlet siparişi. Devlet adamlarını, Atatürk’ü, sonrasında İnönü’yü ya da dönemin kişilerini çiz ‘Tam da müzemize uygun bir sergi’ Güler Sabancı basına hitaben yaptığı açılış konuşmasında Feyhaman Duran sergisine ev sahipliği yapmaktan duydukları memnuniyeti şu sözlerle ifade etti: “15 yıl önce Sakıp Sabancı Müzesi’ni kurarken bildiğiniz gibi Sakıp Bey’in kendi koleksiyonlarıyla başladık. İki koleksiyon müzemizin temelini oluşturur. Bunlardan birisi hat koleksiyonu, bir diğeri ise 19. ve 20. yüzyıl ait, yerli sanatçıların eserlerinden oluşan resim koleksiyonudur. Bunları hatırlatmamın bir sebebi var. Feyhaman Duran da hem hat hem resim sanatçısı. Hem 19. yüzyıl, hem 20. yüzyıl. 1886 doğumlu ve 1970’te vefat etmiş. Yani Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in 1970’e kadar olan dönemi. Galatasaray’da okuyor, Paris’te eğitim görüyor ama ülkesini, kendi kültürünü hiçbir zaman unutmuyor. Müzemizin 15. yılına böylesi bir sergiyle başlamak bize çok uygun geldi. Bu topraklardan yetişmiş bu toprakları bilen, bu toprakları ileriye yetiştiren bir sanatçıyı bugün sizlerle paylaşıyor olmak bize sevinç veriyor.” Feyhaman Duran’ın otoportresi... likle Batılı” diyor Ölçer ve ekliyor: “Karı miş. Ne yazık ki bir sa sının nü resimlerini natçının bahtsızlığını da yapan bir adamdan görüyoruz. Galeri yok, bahsediyoruz, lütfen. sergi salonu yok... Hazin O dünyadan, geçti aslında, düşününce o dönemki sanatçıların yalnız ği dünyadan kopması zor elbette. Bir de dü lığını görüyorsunuz.” şünün ki, yalnız, ye Galatasaray Mektebi tim kalmış bir adam. Sultanisi’ni bitirdikten son Galatasaray’daki ho ra 1911’de resim eğitimi caları, oradaki yö almak üzere Paris’e giden netim ona kol kanat ve burada bambaşka bir dünyayla tanışan Feyha Feyhaman Duran’ın germiş. Tevfik Fikret de öyle, Feyha man Duran özellikle emp Kerime Salahor Portresi. man okulunu biti resyonist ressamların etki rip Paris’ten dön sinde kalmış. Ölçer’e sergiye adını da ve düğünde Galatasaray’da ona bir görev ren “İki Dünya Arasında” kalmış Feyha veriyor, etüt amirliği yaptırtıyor ki okul man Duran’ın hangi dünyaya daha yakın da yatıp kalkabilsin. Hayatı hep böyle sı durduğunu da soruyoruz. “Batılı, kesin ğınmalarla geçiyor çocukluğundan be ri ve onun için de isyanı yok. Hep bir tevekkül içinde. Feyhaman Duran’ın hayatına da ışık tutan serginin en ilgi çekici bölümlerinden biri de sanatçının yine ressam olan eşi Güzin Duran ile birlikte yaşadığı evinin de gerçek ölçülerde bir replikasının sergilendiği köşe. Burada Güzin ve Feyhaman Duran’ın bir köşesinde büyükçe bir radyonun, bir diğer köşesindeyse yabancı dilde kitapların da bulunduğu bir kütüphanenin durduğu bir odaya bakıp da zamanda bir yolculuk yapmamak mümkün değil. Bir alt galeride ise karı koca ressamların atölyeleri çıkıyor karşımıza. Kurumuş fırçalar, boyalar, bez parçaları, paletler... Ve her yerde resimler, resimler, resimler... 1000 eser, dile kolay. Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki sergi 30 Temmuz’a kadar ziyaret edilebilir. ‘İkinci Cihan’dan şarkılar Birsen Tezer, son albümü “İkinci Cihan”dan şarkılarıyla 12 Ocak Perşembe akşamı Babylon’da konser verecek. Tezer, Akın Eldes, Birol Ağırbaş, Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur, İlhan Şeşen, Özer Arkun, Sibel Köse, Tarık Aslan gibi değerli isimlerin de konuk müzisyen olarak yer aldığı son albümü “İkinci Cihanı” 2013 yılında yayımladı. John Waters’ın “Masmanyaklar / Multiple Maniacs” adlı filmi. Beyazperdede şiddetin operası... 16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde John Waters’ın “Masmanyaklar” ile David Lynch’in “İkiz Tepeler: Ateşte Benimle Yürü” filmleri yenilenmiş kopyalarıyla gösterilecek. Terör... Ne çok, ne çok kar yağdı... Acılarımızın üzerine, yitirdiğimiz canlar, tuttuğumuz yas üzerine, sorunlarımız ve sorularımızın üzerine, biriktirdiklerimizin üzerine kar yağdı... Umutlarımız ve umutsuzluğumuz üzerine kar yağdı... Karda, karnı tok ve çalışmak zorunda olmayan, üşümeden oynayabilen çocuklara bol bol kahkaha yağdı; okul yaşındakilere tatil yağdı... Kendini evde hapsedilmiş hissedenlere sıkıntı yağdı... Eve kapanmaktan mutlu olanlara kitaplar, filmler, sohbetler yağdı... En çok, en çok laikliğin üzerine kar yağdı. Laikliği savunan gençlerin gözaltına alınması... “Türkiye laiktir ve laik kalacak gibi söylemler ancak teröre destek olmaktır” diyebilen yöneticilerin varlığı... Televizyon tartışmalarından evlerimize dökülen yalanlar... Kulaklarımızı pisleten yalanların tekrarlanması ... Sonra Meclis’e yaklaşmayı yasaklayan TOMA’lar, sıkılan gazlar, tazyikli sular, inen kalkan coplar kalkanlar... Sonra Meclis’te göstere göstere “kapalı oylamalar”... Yine Meclis’te “Sana ne lan” hassasiyeti... Onca yağan kar bile temizleyemedi, silemedi bu söylemleri, bu eylemleri... Ne çok kar yağdı çalışmaya çalışan gazetecilerin, çalışamayan 9 bin gazetecinin ve hapisteki 147 gazetecinin üzerine... Hapisteki meslektaşlarımız üşüdü mü diye düşündüm. Bu düşüncem de kar altında kaldı... Aslı Erdoğan’ın geçen pazar Ayşe Arman’a verdiği yanıtlar, gözyaşları içinde okuduğum o güzelim röportaj, ne kadar kar yağarsa yağsın, içimi ısıttı. Sonra yine kar yağdı... Sonra Hayko Bağdat’ın “Kurtuluş Çok Bozuldu” kitabı içimde bahar çiçekleri açtı... Sonra çiçeklerin üzerine de yine kar yağdı. Böyle kar yoktu Onat’ı yitirdiğimiz gün. 11 Ocak’tı. Ama sanki dünya, dünyamız buz kesti... Ne çok, ne çok üşüdük onsuz. Dün, gidişinin yıldönümüydü. Bir değil birkaç kuşağın yaşamına, akılla, duyarlılıkla, vicdanla, bilgiyle, birikimle dokunmuş olan Onat Kutlar’ı bir terör eylemi koparmıştı bizden. “Terör Herkesin kaybettiği tek oyun” başlıklı yazısının bir yerinde söyledikleri, bakın karı eritmeye başladı bile. Bu yazı da onun sözleriyle bitsin: “Terörün anlamı ve kapsamı, onu kullanana göre değişmez. Giyotinin bıçağı, kutsal kralı, vatansever ve bozulmaz Robespierre’i, hayalci ozan Chenier’yi, serseri Sans Culotte’lardan birini ya da hain İsviçreliyi aynı umursamazlıkla keser. Tıpkı Güneydoğu Anadolu’da şiddetin gencecik askerleri, küçük çocukları ve Kürt gençlerini aynı umursamazlıkla yok ettiği gibi. Hiçbir şiddette kazanan yoktur. Herkesin birden kaybettiği tek oyundur terör. Korkunç bir oyundur. Andre Chenier’nin öldürülmesi ile ilgili söylenceler vardır. Bunlardan birine göre ünlü şair kafasını demirin aralığına koymadan önce bağırmış: ‘Bu kafada bir şeyler vardı!..’ Evet. Her öldürülenle bir evren yok edilir. Hiçbir kutsal amaç, hiçbir ideoloji, hiçbir hak, hiçbir öfke, hiçbir yetki doğrulamaz öldürmeyi. Kralın ve soyluların gaddar köpekleri kadar, halkın temsilcileri, dağlılar da düşünmelidirler bunu. Günlerdir çıkıp İstanbul’un sessiz ve eski sokaklarında dolaşmak istiyorum. Hava ağır ağır serinliyor. Eylül geliyor. İyi güz günleri. Barış... Ama çıkamıyorum. Nereye yürüsem ayağıma kan bulaşıyor. Terör içindeyim.” Haklısın Sevgili Onat ... Eylül de ve şimdilik barış da çok uzakta... 16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, bu yıl da sinema tarihinin sıra dışı kült filmlerini sinemaseverlerle buluşturu Variety’nin “şiddetin operası” olarak tanımladığı film, yenilenmiş kopyasıyla Türkiye’de ilk kez !f İstanbul’da seyirci önüne çıkıyor. Film, erkek şında tüm dünyayı ekranlara kilitleyen kült televizyon dizisi “İkiz Tepeler”in sinema filmi de olan “İkiz Tepeler: Ateşte Benimle Yürü”, Laura Pal İş Sanat’ta rock tarihine yolculuk yor. !f kült’ün bu yılki hazineleri John Waters’ın “Masmanyaklar / Multiple Maniacs” ve David Lynch’in “İkiz Tepeler: Ateşte Benimle Yürü / Twin Peaks: Fire Walk with Me” filmleri olacak ve her iki klasik yenilenmiş kopyalarıyla Türkiye’de ilk kez gösterilecek. Bunlardan ilki, John Waters’ın 1970’lerin başında tüm sınırları ihlal eden ve uzunca bir süredir kayıp olan filmi “Masmanyaklar” olacak. arkadaşı tarafından aldatılınca sinirinden kendini bir anda kargaşanın ve cinayetin içinde buluveren Divine’in hikâyesini konu alıyor. ‘İkiz Tepeler: Ateşte Benimle Yürü’ !f kült’te “Eraserhead” da seyirciyle buluşacak. “Blue Velvet”, “Mulholland Drive” gibi başyapıtların yaratıcısı David Lynch’in Mark Frost ile birlikte yarattığı, 90’ların ba mer cinayetinin arkasındaki sırları ve Palmer’ın son yedi gününü odağına alıyor, seyirciyi karanlık ve ürkütücü bir evrene sokuyor. Cannes’daki ilk gösteriminde eleştirmenleri adeta ikiye bölen ama yıllar içinde külte dönüşen film, özellikle tuhaf ve tedirgin edici düş sahnesiyle hafızalara kazınıyor. 16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin programı ise 26 Ocak’ta açıklanacak. İş Sanat sahnesinde gerçekleşen Türk Rock Antolojisi konserinin ikincisi, müzik direktörü, piyanist ve besteci Sabri Tuluğ Tırpan’ın seçki ve düzenlemeleri ile yapılacak. Konser 17 Ocak’ta saat 20.30’da İş Sanat’ta gerçekleşecek. Türk rock müzik tarihinde önemli hat Kılıç, Pamela Spence, Mert Fırat ve Doğan Duru’nun sesinde bir kez daha hayat bulacak. Gazetemizin müzik yazarı Murat Beşer’in açılış konuşması ile renklenecek gece, 70’lerden günümüze Türkiye’de rock müziğin gelişimine tanıklık edenler için nostaljik bir yolculuk, sahnedekiler Niyazi Koyuncu konseri Zorlu’da İş Sanat’ta gerçekleşecek Türk Rock Antolojisi konserinde Pamela Spence’da yer alacak. yeri olan şarkılar Öz içinse Türk rock’ına kan Uğur, Sey bir nevi saygı duruşu yal Taner, Ser niteliğinde olacak. Öğrencilik yıllarında Lazca’da karanlıktaki ışık anlamına gelen Seritana ile 2008’de müzik hayatına başlayan Niyazi Koyuncu 17 Ocak Salı günü saat 21.00’de Zorlu PSM’de konser verecek. Niyazi Koyuncu, konserde 4 yıl aradan sonra çıkardığı ikinci albümü “Liva”dan şarkılarını dinleyiciye ulaştıracak. Liva, Lazca’da kar suyu anlamına geliyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle