14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Sanatçıları bakanaPazartesi6Haziran2016 ihbar etti!EDİTÖR:EZGİATABİLEN TASARIM:FUNDAYAŞARERDOĞDU [email protected] 15 Nuri Bilge Ceylan ‘Dalgalı Deniz’ Türkiye’nin fotoğraf tarihi KİTABA SIĞDI Özellikle fotoğraf konusunda gerçekleştirdiği önemli araştırma ve belgeleme çalışmalarının yanı sıra yine bu alandaki kitaplarıyla da tanınan Engin Özendes, Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar çağdaş ve modern çalışmalar yapmış sanatçıları ilk kez bir kitapta bir araya getirdi. Özendes, eserler üzerinden Türkiye’deki fotoğrafın gelişimini onar yıllık periyotlarla anlatıyor. Kitapta, sanat akımları, fotoğra fın bulunuşunun hemen ardından 1840’lardan başlatılarak ele alınıyor. Kitapta aralarında Ara Güler, Şakir Eczacıbaşı, Nuri Bilge Ceylan, Baha Gelenbevi gibi sanatçıların yer aldığı 86 yerli sanatçının 230 adet ‘modern ve çağdaş’ nitelikteki fotoğrafı yer alıyor. ÇÇaeğ hodvüüşzüenrmineek nton Çe dönümü Ahov, dün hüznü ya tiyatrosun Bu oyunların yüz yılı aşkın bir süre sonra iyi sahnelenip oynandığında hâlâ bize da benzersiz bir yere sahip. Çünkü hem çağının çok içinde, hem de her şeyiyle kendine özgü, taklit edilmesi neredeyse olanaksız bir sahne dili var. Çehov ve Çehov kişilikleri üzerinde düşünmek seslenebilmesinin çeşitli açılardan ufuk açıcı olabiliyor. Almanca si1yçı8rai9rnzı9vddÇnae’çeuyıeenğaangdyhaılzkeiahobErdanl?tkvieınrağiycmtomrhııaelysakiÇenğkaıurişakeyâıiinnçityışhlvlndieuaneioamdaprrdsrveınatndie,enaıgMbinntikkeimieirböçizşynianmşaudeikemaçdraismşhareaögi.oğlnüzirlızludneehı’rlnaTuibü,2irzr0kyat.naçmenfmryenearaiyüaitak(Amsnez1enı.nyıçt9ğınv1mıatnd0loa9ğırı4innrer.ıuş’:nmnytthÇi“eiılüruZnyak,e)zyeeh4dryybtıi4outikııibyvgllrhiylie,ensaulsaiokmraçnsşönııentınsruin.uvşna”adtdnryteaiÇöiçaadrklıma.iykalvyğoeaareovlırşlüanreaia vermektedir: “Geçmişle gelecek arasındaki uçurum, özellikle aile içinde hissedilir.” ği Aile içindeki uçurum Çehov, hikâyesini yazdığı kişilere geçmişi ve geleceşimdiki zaman içinde yan yana Bence var etmiş çağının çalkantısı içinden ba buradaki en kar. 1899’un Ekim ayında Meyerhold’a yazdı önemli nokta, ğı bir mektuptaki şu sözleri Çehov oyunları Çehov’un nın önemli anahtarlarından birini de vermek bir dünyanın tedir: “Geçmişle gelecek arasındaki uçurum, sona erişini özellikle aile içinde hissedilir.” Çehov’un en insan ilişkileri iyi bilinen ve dünyada en çok oynanmış oyun üzerinden ları olan Martı, Vanya Dayı, Vişne Bahçesi, Üç çok ustaca ve Kızkardeş’i düşünelim. Bu oyunların zaman çok sahici bir ve mekân şemaları birbirine çok benzer. Kır şekilde anlatmış olmasıdır; bu nedenle yazar, okuyanı/ seyredeni anlattığı da bir ev, bir aile, o aile çevresinde şu veya bu nedenle toplanmış diğer kişiler, belirli bir zaman süresi ve bu kesit içinde ilişkilerin yavaş yavaş belirginleşmesi, sonra da dağılması, çözülen bir evren, ama bunun içinde geleceğe yönelik bir umut pırıltısı. hikâye üzerinden Çığlığa benzer bir tümce doğrudan Çehov oyunlarının en önemli özelliklerinden kendi kişisel biri de rollerin repliklerden yola çıkılarak çö “tarihi”ne zümlenmeye çalışılmasının güçlüğü, hatta ola göndermekte, naksızlığıdır. Stanislavski’nin bu zorluğu çok onun ruhundaki iyi anladığı görülüyor: “Akşam vakti. Ay do hüzün tellerini ğar. İki kişi –bir erkekle bir kadını yalnızca asıl çağ dönümünün hüznü üzerinden titreştirmekte, bazen de Olga’nın Üç Kızkardeş’in finalinde söylediği gibi, “bu acıları niçin çektiğimizi bir gün öğreneceğiz” dedirtmektedir. duygularını gizlemek gibi bir anlam taşıyan bir sohbete dalmışlar (Çehov’un kişileri çoğunlukla böyle davranır). Birdenbire acı çeken kızın yüreğinden kopan beklenmedik bir iç çekiş, sonra da yalnızca kısa, çığlığa benzer bir tümce: ‘Yapamam, yapamam, yapamam’ (.) Sonra da umutsuz aşka kapılmış genç adam, can sıkıntısından vurduğu olağanüstü güzel beyaz bir martıyı sevgilisinin ayakları dibine koyar.” Bu sahneyi repliklerden değil, repliklerin ardındaki dünyadan yola çıkarak çözebilirsiniz ancak. O dünyada Çehov ve inanılmaz bir duyarlılıkla algılamayı başardığı “çağının ruhu” sizi beklemektedir. Bu ruha oyunculuğu ve sahnelemeyi sadece dış olay örgüsü üzerine kurarak ulaşılamaz. Sözlerin ve sessizliklerin arka arkaya örülmesi Çehov oyunlarında suskunlukların, sessizliklerin, satır aralarının önemi iç olay örgüsüne, yani arkadaki ruha, onun seyircide yaratacağı çağrışımlara ulaşma gereğinden kaynaklanır. Martı’da oyunun sonuna doğru sessizlikte cama çarpan yağmur damlaları duyulmaktadır; sahnede sessizlik vardır; bir kâğıt oyunu sürmektedir, uzaklarda bir yerde bir vals çalar, sonra silah sesi. Çehov oyunu/oyunculuğu seslerin, sözlerin ve sessizliklerin arka arkaya örülmesidir aynı zamanda. Oyun yazarı Refik Erduran’ın Bakan Nabi Avcı’ya yazdığı ve aralarında Refik Levent Üzümcü’den Atsız Erduran, şikâyet Karaduman’a değin pek çok sanatçıyı şikâyet ettiği mektup, tiyatro camiasında kriz yarattı mektubunu gönderme sebebini “Bakan Bey’i uyarmak için yazdım” sözleriyle Refik Erduran 86 yaşında. açıkladı. Oyun yazarı Refik Erduran’ın Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’ya yazdığı ve arala rına çekmenin ilk şartı sahte “aydın” kesimindeki nifak tiryakilerinin şirretliklerini etkisiz kılmak, kutuplaş tinizi alma pahasına böyle şeyleri niçin anlattım? Çünkü hazırlanmakta olan hükümet programı üstüne konuşmaları dinliyo rında Levent Üzümcü’den Erhan mayı geriletmek. rum; kültür ve sanata ilişkin tek söz duyma Yazıcıoğlu’na, Yücel Erten’e değin pek çok sanatçıyı “jurnallediği” mektubu, tiyatro camiasında “kriz” yarattı. Erduran, mektubunda, Levent SELDA GÜNEYSU ‘Pozcu, şovcu edepsizler’ Kültür ve sanat o yönde öncü rol oynayarak çatık kaşları gevşetip gü dım. Yazanlara lütfen söyleyin de “Devletin imkânlarıyla kültür ve sanat millî birlik şuurunun geliştirilmesi için kararlılıkla değerlendirilecektir” gibi bir iki cümle yer alsın Üzümcü için “şov şampiyonu”, Yücel Er lümsemeleri artırabilir. Buna yarayacak çok programda. Ve icraat başlayınca inşallah laf ten için “aktif nifakçı” gibi nitelendirmeler etkili potansiyele sahip kurumlar da var ta bırakılmayıp gerçekten kararlı davranıl de bulunarak, tiyatrocuları da “Beyaz Türk” devletin elinde. Ama yıllardır nedense kul sın. Yoksa, şu seçim sonuçlarına dayalı yeni olarak tanımladı. Mektubunda, Cumhur lanılamıyor. Daha doğrusu kullanılıyor ama hükümetimiz de bakar kör ve tavşan yürek başkanı Tayyip Erdoğan için de “Hükümeti içlerindeki pozcu, şovcu, çıkarcı edepsizler li çıkarsa, yandı gülüm keten helva. İlginize miz Erdoğan’ın Başbakanlığı sırasında kül tarafından, devlete karşı. Sebep? Devletin vatandaş sıfatıyla peşin teşekkürlerimle...” tür için Avrupa Birliği’nin verdiği paraları korkaklığı! Evet, aynen öyle. Hayretle sey‘pillage’ etmiş (yağmalamış). Tam bir yaban rediyorum. Kurumların amiri ve sorumlusu Mektubu doğruladı! cı jurnalciliği ve uşaklığı...” şeklinde “güzel yetkililer bir avuç yaygara şantajcısı karşı Refik Erduran ise “Bakan Avcı’ya yazılan lemelerde” de bulunan Erduran ise mektubu sında en basit yasal önlemleri alamıyor, yı mektubu doğruladı.” Cumhuriyet’e açıkla doğruladı ve “Bakan Bey’i uyarmak için yaz lan görmüş tavşan gibi felç oluyorlar. Vak malarda bulunan Erduran, Bakan Avcı’nın dım” dedi. “30 yıllık dostu olduğunu, Kültür ve Turizm Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürü Ne Bakanlığı’na getirilmesinin de çok doğru bir jat Birecik ile oyun yazarı Refik Erduran arasında “kılıçlar çekildi.” DT ile ilgili en son UNESCO ITI Hırvatistan Başkanı Zeljka Turcinovic tarafından yazılan ve “DT Genel Müdür Vekili Nejat Birecik ve İstanbul DT Müdür Vekili Zafer Kayaokay’ın, tiyatro etkinlilerine katılmak yerine, yanlarına aldıkları bir rehber ile Zagreb’i gezdikleri” öne sürülen mektup nedeniyle DT yönetimi “Refik Erduran’ı suçlamıştı.” Erduran’ın “tiyatronun kamuoyundaki saygınlığını bozmak amacıyla böyle bir mektubu kaleme aldırdığı” ileri sürülmüştü. Bu tartışma sıcaklığını korurken, tiyatro camiasında bu kez Refik Erduran’ın Bakan Nabi Avcı’ya yönelik yazdığı ve “tiyatrocuları jurnallediği” mektup tercih olduğunu” belirterek, “kendisini b‘baSŞnen“iEnpmölsinYiBmtrlfaoyiaedeüaemrlserludkcenteym!ameçryi’nad”akıl‘a:’dEılenuE,ddonis’srreaaletmaad;nemrkiinaş.t,.kif bakanlığa bağlı kurumlar için, özellikle de resmi ve ödenekli tiyatrolar için uyardığını” aktardı. “Bu kurumlar bakanların başını yiyor” diyen Erduran, daha önce konuyla ilgili olarak eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ı da uyardığını belirterek, şunları kaydetti: “İlk Kültür Bakanı olduğunda ‘konuşalım’ dedi. Tayin olduğu gün ziyarete gittiğimde, Ankara’da kendisine aynen şunu dedim: En çok başınızı ağrıtacak olan şey DT ve ödenekli tiyatrolardır. Ben öyle dememişim gibi, hiçbir şeye dokunmadı, yerinde bıraktı. Nabi Bey’in başına da bunların gelmesini istemediğim için yazdım. ‘Bununla meş gündeme geldi. Bu kez Erduran cephesi ise gul olun, doğru bilgi almaya çalışın, böyle mektubun “DT Genel Müdürü Birecik tara durumlarda herkes üşüşüyor. Herkes kendi fından sızdırıldığını” öne sürdü. hikâyesini anlatıyor’ dedim.” ‘Bir avuç yaygara şantajcısı’ Erduran’ın Bakan Avcı’ya yazdığı mektuptan bir bölüm ise şöyle: “Aziz dostum, Nabi Bey kardeşim. Afiyettesiniz inşallah. En geniş ve yapışkan asalak kesimimiz kendilerini ‘beyaz Türk’ sayan, sırtından geçindikleri halktan iğrenen Batı maymunlarımız. Temel bahaneleri dindarlıkla yobazlığı bir tutmak, savunur göründükleri demokrasiyi de hiçe sayarak ‘cahil’ çoğunluğu ülke yönetiminden dışlamak. Bugün kör dövüşümüze son verip tartışmaları mantık sınırla ÜBzüamkamcnüeELy’Akyeratvdevuzcuedpiısr’nıtyaeğatanı nşiatymealkpeımişytoe“ırsnşdiuonı”.vi ‘Spartakus benim!’ Mektubun sızmasının ardından camiadan tepkiler de gecikmedi. Rejisör Yücel Erten, kişisel facebook hesabından Erduran’a şöyle cevap verdi: “Beni ‘En aktif nifakçı’ olarak nitelendirmiş. Şöyle desem anlar mı, bilmem: ‘Spartakus benim!’” İstanbul DT oyuncusu Atsız Karaduman da “Birecik ile Erduran’ın daha öncesinden olan dostluğuna atıfta bulunarak”, “Bakanlık koridorlarında lacileri giyip, bakanların yalak ve salağı olan zevatlarla kavgam her daim sürmüştür ve sürecektir.” dedi. l ANKARA Potansiyel ölüleriz... EZGİ ATABİLEN n Neden kumpanyanızın adı Atmasyon Dans? Atmasyondan kastınız doğaçlama mı, yoksa notalar ve metnin bedene hükmüne itiraz mı? Nedeni, sanatın ve yaşamın gücünün tamamıyla insandan ve insanın doğal yaşamındaki güdülerinden ortaya çıkması gerektiğine inanmamız. İnsan doğaçladıkça kendi tadını alıyor, ihtiyaç duyduğumuz bir güdüyle ortaya bir şey atıyoruz, derinlemesine yaşıyoruz, dans ediyoruz ve izleyicilerin hissine, anlayışına bırakıyoruz. Onlarla aynı “an” da var olma durumumuz var! n Tamamıyla güdüler yönlendiriyorsa performansınızı, dansçılar arasındaki koordinasyonu nasıl sağlıyorsunuz? Her şeyi yaşadıktan sonra reddetmek diyebiliriz. Bu uyumu sağlamak için dünyanın birçok yerinde workshop ve gösteriler yaptım; Avusturya, Almanya, Tunus, Küba, Ukrayna, Fransa, Türkiye vs... Yaşadığım şey hep insanın içinin (zihni, gönlü, güdüleri, duyguları...) bedeniyle ne Gösteri bu akşam 20.00’de, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Bomonti Kampusu’ndaki Şebnem Selışık Sahnesi’nde. Atmasyon Dans Kumpanyası, ‘İster AŞK, İster BOM, İster HİÇ’ gösterisi için, yakınlarının beden kalıplarını gazete kâğıtlarına çıkarttı. Topluluk sokakta bombaların patladığı, bebeklerin denizlerde boğularak öldüğü günümüzde, hepimizin potansiyel ölüler olduğumuzu hatırlatıyor. Gösteriyi Dilek Champs’le Dilek Champs konuştuk... kadar alışverişteyse o kadar anlamlı, çekici, verici ve paylaşımı ilginç olan; yaşayan anlar ve insanlar oluşturduğu... Ne kadar insan araştırması, insan sevgisi, insani reaksiyonlar o kadar sanat benim icin... Ama aynı insani dili yakalayabildiyseniz birlikte olduğunuz kişilerle, çok özel anlar başlıyor ve sonsuza kadar var oluyormuş gibi hissediyorsunuz. Hem izleyiciyle hem projelerimizde çalıştığımız sanatçılarla böyle sanat yapıyoruz! ‘Herkes rahat nefes almalı’ n “Bazı gazeteler günümüzün ta kendisi” diyorsunuz, bazıları da sanki günümüz günlük güneşlikmişçesine yayın yapıyor... Öte yandan gazeteler ölülerin üzerini örtmek için de kullanılıyor. Türkiye ve dünya gündemine bakarak, “Hepimiz birer potansiyel ölüyüz” diyebilir miyiz? Soruş şeklinizde bütün anlamsal karmaşalar var. Bizimle gösteri anında olacak insan (izleyici) istediğini algılayabilir. Ben özellikle bu sene “Dünya ve Türkiye” üzerinde bu kadar anlamsız ve bir o kadar da anlamlı bir beden olarak hissetmemiştim kendimi! Gazeteleri okuyup haberlerle yaşıyoruz. Güzel, akıllı insanlar ölüyor, üzerleri gazeteyle örtülüyor! Sadece üstü degil! Hayattaki izi örtülüyor, canı, çocukları hepsi bitiyor! Beni ilgilendiren şey herkesin kendi var oluşuyla rahat nefes alması, rahat olması... ‘İnsanlar sokakta patlarken..’ n Neden bu oyun? Adı niçin “İster Aşk İster Bom İster Hiç”? Oyunun derdini kısaca nasıl anlatırsınız? Oyunun derdi... 1. Tutunacak dalım yok. 2. Anlayacak adam kim? 3. Ben kimim? 4. Hayat ne?.. Patliyoruz artık! İnsanlar durduk yerde sokakta patlıyor! Bebekler, anneleri ve babaları yüzünden denizde boğuluyor, sahile vuruyor! Sahilde yürüyüşe çıkan çocuklar ölmüş çocukları görüyor! İnsanlar sevişip bebek doğuruyor; güçlü, var eden bir duygu yaşıyor: ‘Aşk’. ‘Hiç’ ise her şeyi açıklayan bir kelime. Aslında gösterinin adı üç boşluk, istediğimiz kelimeyi oraya yerleştirebiliriz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle