14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Liselilerin her gün yenisi gelen isyan bildirilerinin işaret fişeğini İstanbul Erkek Lisesi yaktı. Tesadüf mü? Belki. Ama okulun tarihi bunun bir tesadüf olmayacağına dair kanıtlar da sunuyor bize... 18 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: İLKNUR FİLİZ Pazar 19 Haziran 2016 gerYi küazldaneıİesnrtekaoenklb’dtueul? 95’i solcu, başbakan riye kimse dönemez. Bütün okul yasta na ama öğrenciler Nuh der Peygamber lusi Turgut’un “Sabri Ülker’in Hayat dır; pencereler siyaha boyanır. Ve oku demez. Bugün üniversite hocasının ses Hikâyesi” kitabında Ahmet Davutoğlu lun bugünkü renkleri, sarısiyah böyle kaydını alıp rektörlüğe yetiştiren öğren ile kendisinin okuldaki kamplaşmanın ce geçer tarihe. cileri yoktur ortada. Okuldan atılma pa taraflarından biri olarak uzaklaştırılmak Bu okulda muhbir yok hasına iğneyi koyanı ele vermeyen öğrencilerin arasında Sıtkı Yırcalı, İhsan istendiklerini ancak iyi notları nedeniyle kaldıklarını anlatır. 1917’ye gelindiğinde hem Osman Sabri Çağlayangil, Sait Faik Abasıyanık “O dönem, öğrenciler arasında hem lı hem de bütün dünya yorgundur ar da vardır. Kürtçülük hem de solculuk cereyanları Ne olduysa 3 Haziran akşamı oldu. İstanbul Erkek Lisesi’nin taze mezunları, mezuniyet törenlerinde konuşma yapmak üzere kürsüye çıkan müdür Hikmet Konar’a sırtlarını döndüler. “Karanlığı ve esareti gördük” cümlesiyle başladıkları bir de bildirileri vardı; okulun geleneklerini sürdürmeleri yolundaki engeller, müdürün hâkim ideolojiyi dayatan tavırlarıydı bu protestonun nedeni. Arkası çorap söküğü gibi geldi. Galatasaray, Kabataş, Cağaloğlu Liseleri derken Türkiye’nin dört bir yanından liseliler “Yeter” dedi. İşaret fişeğini yakanın İstanbul Erkek Lisesi olması tesadüf mü? Belki. Ama okulun tarihi bunun bir tesadüf tık; onca savaş, onca kayıp... Savaşta Almanya’nın yanında yer alan imparatorluğun en güzide okullarından biri olan İstanbul Lisesi’nin Almanca öğretim yapması kararlaştırılır. Maarif Nezareti müşavir olarak Dr. Schmidt’i çağırır, böylece 22 Alman öğretmenle edebiyat ve tarih dışındaki dersler Almanca okutulmaya başlanır. Edebiyat öğretmeni Şahabettin Süleyman Bey, ülkenin ilk okul tiyatrosunun kurulmasına önayak olur. Bu yıllarda mezun olanlar arasında daha sonra Arnavutluk Kralı olarak tahta çıkacak olan Ahmet Üç başbakan çıkardı Lise, 1933 yılında 49 yıl sürekli yer değiştirdikten sonra Atatürk’ün isteğiyle Cağaloğlu’ndaki Düyunı Umumiye binasına taşınır. 83 yıldır da burada. 1960’lardan bu yana kız öğrencilere de açık. Yüksek tavanlı koridorlardan binlerce öğrenci geçer; geniş mermer merdivenleri ülkenin dört bir yanından gelmiş öğrenciler tırmanır. Aralarında Edip Cansever de vardır, Münir Özkul da, Asım Kocabıyık da, Mu vardı” der Ülker, “Bu cereyanların içinde olan çocuklarla çatışıyorduk, ama hepsi bizim arkadaşımızdı. O grupların içinde bugün hâlâ görüştüğümüz kişiler var. Karşıt grup, sürekli dersleri boykot eder, forum düzenlerdi. Karşıt gruptakiler, ‘Biz konuşalım, herkes bizi dinlesin’ derlerdi. Anlattıkları bir şey de yoktu. Yanlışlarını görür, ‘Yapmayın’ derdik, onun üzerine patırtı çıkardı. Aslında kimse kimseyi dövmezdi, ama dersler de kaynardı.” 1996 mezunu Nagehan Alçı, “Son yıllarda arkadaşlarıma ve okul çevresine epey kırıldım” diye yazdığına göre, okulun solcu ruhunda bir değişiklik yok. Değişen olsa olsa “mankurtlaşma” gibi başkalarına ait sözcükleri kullanmaya başlayan Nagehan Alçı’dadır. olmayacağına dair kanıtlar da sunuyor bize. Zaten bu yaşanan son yıllarda İstanbul Erkek Lisesi’nde vuku bulan ilk protesto değil. 2011 yılında okulun 180 kişilik kontenjanı dolduğu halde Star gazetesi yazarı Nuh Yılmaz’ın kızının 181. öğrenci olarak kaydedilmesi hem öğrenciler hem de mezunlar tarafından protesto edilmiş, söz konusu öğrenci başka bir okula gitmek zorunda kalmıştı. Kan, süt ve bilim Alçı protesto eden öğrencilere karşı okul yönetimini savunan yazısında Nurettin Topçu’nun “çok önemli bir değerimiz” olduğunu söylüyor, son yıllarda okulda “tektipçi” zihniyetin hâkim olduğunu iddia ediyor. Kendisi belki geçen 20 yılda okulun değerlerini, orada ‘neyin önemli olduğunu’ unutmuştur, hafızasını tazelemek için bir baş Siyaset her daim siyaset Bundan tam 132 yıl önce, Sakız Adası doğumlu, Deniz Harp Okulu mezunu, döneminin ‘dâhi’lerinden Mehmet Nadir Bey adında bir eğitimci, Süleymaniye yakınlarında bir konakta kurduğu okula Numunei Terakki adını verir. Okul, gelişimin numunesi olacak, buradaki modern eğitim sayesinde kısa zamanda İstanbul’un en tanınmış aileleri çocuklarını buraya göndermeye başlayacaktır. Numunei Terakki özel bir okul olarak kurulmuştur. Ne var ki siyaset o gün de siyasettir, otorite o gün de otoritedir. 1896 yılında II. Abdülhamit’in yerine Reşat Efendi’yi tahta geçirmek için hazırlanan planda Numunei Terakki öğretmenlerinin parmağı olduğu bilgisi Saray’a uçunca okul derhal devletleştirilir, kadrosu dağıtılır. Mehmet Nadir Bey önce Aşiret Mektebi’ne müdür atanır, sonra Halep Maarif Müdürlüğü’ne tayin edilerek İstanbul’dan uzaklaştırılır. Okulun adı ise Terakki İdadisi’ne çevrilir. Yine iyi öğretmenleri, iyi öğrencileri vardır. Dr. Adnan Adıvar, Nevzat Tandoğan bu dö Zogo ile Kırım Hanlarından Hüseyin Bey de bulunur. Gidişat 1918 30 Ekim’inde tersine döner. Mondros Mütarekesi’nin ardından Fransız askerleri okulu basar, derhal terk edilmesini isterler. Okuldakiler gece gündüz kitapları, eşyaları Haşimpaşa Konağı’na taşırlar. Ülkenin içinde bulunduğu felaketten İstanbul Lisesi de rat Ülker de, Ekrem Akur gal da, Savaş Dinçel de... “İstanbul Erkek’lilerin yüzde 95’i solcu, geri kalanı da başbakandır” derler. Oranları bilemem ama okulun üç başbakan çıkarmışlığı var: Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz, Ahmet Davutoğlu... Tam 12 Eylül öncesinde bu okulda okuyan Tanıl Bora, Kebikeç dergisine ka mezunun, mimar İhsan Bilgin’in Serbestiyet.com’da kaleme aldığı yazıya başvuralım: “(...) Milli Eğitim müfredatlarını bilemem ama, bitkihayvaninsan sırasıyla birer yıl art arda mes ela ciddi biyoloji de okuyup kanın, sütün ne olduğunu hamasi şairlerin ölümü kutsayan şiirlerinden değil, seküler dünyanın biliminden öğrenmiştik. Fizik, kimya, biyoloji böyle bir müfredat örüntüsü bağlamı ve eşliğinde öğrenilince uhrevi dünyayı da daha iyi kavramış, Tanrı buyruğunu kendi dünyamızın askeri komutan veya siyasi diktatör buyruğuyla karıştırıp ‘eğitip eğitemeyeceğinize, iş verip veremeyeceğinize bakmayıp çoğalın!’ diye algılamamış, bize verdiği en önemli nimetin sorunun önceliğine göre çözüm üretebilen akıl olduğunu kavramıştık. Yanı sıra mesela bilimin din belirleyiciliğinde öğrenildiği imamhatip mezunlarının insanlıklarını niceliklerle ölçüp, yarımçeyrek diye tartıya vurmaya yeltenmeyecek sosyal sorumluluk adabı da edinmiştik.” Öğrencilerin öğretim görevlilerini ihbar ettiği, hükümete yakın velilerin ço nemde okurlar. payını almıştır. yazdığı yazıda o ‘sol eğilimi’ şöyle an cuklarını tepeden inme yöntemlerle Bu sırada okul sürekli adres ve ad de Cumhuriyetle birlikte hem İstanbul ğiştirir. 1910’da İstanbul Lisesi olarak Erkek Lisesi adını alacak hem de eski latır: okullara kaydettirdiği, evrensel değerle“İEL’nin hem memleketin en iyilerin rin yerini kişisel çıkarların aldığı bir dö anılan okulun öğrencileri; Çanakkale günlerine kavuşacaktır. 1925’te okulun den biri hem de farfarasız bir kamu oku nemde sağlam durmak kolay değil. De Savaşı başlayınca gönüllü olarak cephe tarihine geçen bir İğne Olayı yaşanır. lu olması, kolej kibrinden uzaklık, var ğil ama onlarca genç insanın tek vücut ye giderler. Yaralanıp İstanbul’a dönen Arapça dersi veren Salih Hoca sını lıklı ailelerin çocuklarıyla darlıktan ge olup ‘hâkim ses’e sırtını dönmesi de ko lerin tedavileri yeni taşınılan adreste, fa girer, tam sandalyesine oturacakken lenlere bir eşitlik havası teneffüs ettiren lay değil. Karaköy’de şu an Saint Benoit Lisesi’ne orada bir iğne olduğunu fark eder. “Ben kalenderlik... Bunlar birçok arkadaşım Onlar “Adam sen de” demediyse ha ait olan binada yapılır ve bina hasta böyle bir muameleye layık değilim efen gibi bende de kıymetli bir hatıra ve çık la umut var. Onlar “Benden sonra tufan” ne işareti olarak sarıya boyanır. Okul diler, çok teessüf ederim!” sözleriyle sı maz bir iz bıraktı.” demediyse hâlâ bir ihtimal var. dan cepheye gidenlerin ardı arkası ke nıfı terk edip Müdür Besim Bey’e duru 12 Eylül öncesinde okulda olan n Yazının taraflı olduğunu düşünenlere kişi silmez, ne var ki son giden sınıftan ge mu anlatır. Tahkikat başlar başlaması lardan biri de Murat Ülker’dir. Hu sel not: Ben de bir İstanbul Erkek’liyim. Okul binasının altındaki sırLise,1933’te Osmanlı İmparatorluğu, sonun baş ci Doğan Katırcıoğlu, “Okulname / Öğladığı dönemde hem savaş masraf renci Defteri” kitabında ancak bu okul bah okula gittiğinde alt kattaki çelik kapılı oda takılır gözüne. Os Atatürk’ün isteğiyle Cağaloğlu’ndaki Düyunı Umumiye larını karşılamak hem de bütçe açıkları da okuyanların bildiği bir sırrı açığa çı manlı adına makbuz basılan mat binasına nı kapamak için Batı ülkelerinden borç karır: Cağaloğlu Türkocağı Caddesi’nde baa makinelerinin bulunduğu taşınır. almıştır. Düyunı Umumiye, Osmanlı bulunan okul binasının altındaki gizli bu odanın döşemesindeki kapa 83 yıldır da İmparatorluğu’nun 1854’te başlayıp bir yoldan Yerebatan Sarnıcı’na kadar ula ğı kaldırır merakla ve karşısına burada. yüzyıl boyunca ödenen bu borçlarının şıldığını... çıkan uzun merdivenden aşa adı. Düyunu Umumiye İdaresi, yani Genel Borçlar Yönetimi için Cağaloğlu’nda Sarnıca açılan gizemli yol ğı iner. Karşısına bir su kanalı ve bir kayık çıkar. Merak bu yapılan 1897 tarihli bina, mimar Ale Rivayet odur ki, bu binada çalışan ya ya, biner kayığa ve xandre Vallaury imzasını taşır. Vallaury bancıların olası bir baskında kaçabilme ışığın geldiği yöne aynı zamanda Galata’daki Osmanlı Ban leri için binanın altına kaçış yolları ya doğru kürek çekme kası, Beyoğlu’nda Pera Palas Oteli, Bü pılmıştır. Kimileri bu yollardan birinin ye başlar. Çeker çeker yük kulüp binası, Gülhane’deki Arkeo Galata Köprüsü’ne kadar indiğini iddia ve sonunda bir açıklı loji Müzesi ve Karaköy’deki Ömer Abed eder. Katırcıoğlu’nun kitabında bu yol ğa varır. Öğrenir ki, Han’ın da mimarıdır. dan söz eden İstanbulspor’un eski yıl vardığı yer Yereba İstanbul Erkek Lisesi mezunu gazete dızlarından Kenan Çelik. Çelik bir sa tan Sarayı’dır. Gülsuyu’nda bir UMUT sokağı Maltepe Gülsuyu’ndaki Orhangazi Çok Programlı Lisesi öğrencileri ağır yaşam koşullarına şiirle direniyor. Maltepe Gülsuyu’ndaki Orhangazi Çok Programlı Lisesi basında yer alan haberlerle zihinlerimize kazın mış. En son okul idaresinin Alevi öğren cileri “örgüt üyesi bunlar” diyerek Terör le Mücadele’ye şikâyet ettiği iddiasıyla gündeme gelmiş ti. Bizde bir günümüzü bir türlü gündemden düşmeyen bu okulda geçiriyoruz. Onla rın çabalarını görünce olum SEYHAN AVŞAR suz tablo bir anda siliniyor. Hele ki yoksul öğrencilerin o büyük şiir sevgisini, azmi ni görünce... Kutupları şiirle yıkmak Büyük bir emek verip yaptıkları “Şiir Sokağı” çalışmasını lisenin Grafik Tasarımı öğretmeni Ali Ekber Ataş’la geziyoruz. Hoca, öğrencilerin yüzde 70’inin kenar semtlerden yoksul aile çocukları olduğunu belirtiyor. Ve Şiir Sokağı’nın nasıl ortaya çıktığını anlatıyor: “Birçoğunun anne ve babası ayrı ve sevgiye aç çocuklar. Okulumuzun durumu ise ortada. Öğrenciler arasındaki kutuplaşmayı yıkmak için hep beraber ‘Şiir Sokağı’ çalışmasını yapmaya başladık...” Sonra soluğu ‘Şiir Sokağı’nın “fikir anneleri” Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenleri Cansu Çakır ve Merve Doğan’ın yanında alıyorum. Söze Cansu Hoca başlıyor: “Okulumuz kutuplu ve çatışmalı. Öğrencilerimizi bütünleştirici bir çalışma yapmak istedik. Cumhuriyet Dönemi’nin her kanadından şairlerin şiirlerinin olduğu bir şiir sokağı yaptık.” Özgür Demir ve resmi. Demir, İnsan Hakları konulu resim yarışmasında İstanbul birincisi oldu. Okul çıkışı inşaatta çalışıyor. ‘Öteki’leri kazanıyoruz’ Merve Hoca ise bu çalışma ile beraber öğrencilerin beraber bir şeyler yapma becerilerinin geliştiğini anlatıyor. Tam bu sırada Ali Ekber Hoca geliyor. “Ötekilik vurgusu” yaparak söze giriyor: “Bu çalışmada 7080 kişilik öğrenci grubuyla çalıştık. Bu öğrenciler arasında disiplin cezası almış olanlar da vardı. Sosyal kültürel etkinliklerle bu öğrencilerimizi kazandık.” Sohbet tüm hızıyla devam ederken içeri bir başka öğretmen giriyor. İsmini vermek istemiyor... Gülsuyu’ndaki gerçekleri şu sözlerle yüzümüze çarpıyor: “Anne baba ayrılıkları, töreden kaçanlar... Birçok öğrencimin yaşam koşulları çok zor. Rutubetli evlerde oturup düzensiz besleniyorlar. Yaşadıkları mahallelerde sürekli kavga ve silahlı çatışmalar var. Sinir krizi geçiren, kalp rahatsızlığı olan çok öğrencimiz var. Uyuşturucu kullanan, şiddet mağduru olan onlarca genç... Bütün olumsuzluklara rağmen öğrencilerimiz bir şeyler başarılabileceğini ispatladı.” Okul çıkışı ağır işçilik O zorluklara biz de tanık oluyoruz. Son ders zili çalar çalmaz birçok öğrenci hızlıca okuldan ayrılıyor. Nereye mi gidiyorlar? Bu sorunun yanıtını da Ali Ekber Hoca veriyor: “Çalışmaya!” Birçok öğrenci okul çıkışı kafelerde, yarım günlük işlerde çalışıyor. İşe gitmeyen bazı öğrencilerle konuşmaya çalışıyorum. O kadar utangaçlar ki konuşmuyorlar. Ben de “yazın o zaman” diyorum. Senanur Kesici ve Aylin Serdar hemen bana bir şeyler karalıyorlar. İkisi de grafik tasarım öğrencisi, hayalleri ise fotoğrafçı olmak... Onların kaleme aldığı, “Gülsuyu’ndan okulumuza gelince o savaş alanından kurtulduğumuz için mutlu oluyoruz” cümlesi her şeyi özetliyor... Kendimi Şiir Sokağı’na atıyorum. Aklımdan ismini vermek istemeyen öğretmenin söyledikleri bir türlü çıkmıyor. Ama yine de öğretmenlerin gözlerindeki ışık bize de umut veriyor... Tıpkı Şiir Sokağı’nda Nâzım Hikmet’in dizelerindeki gibi: “İnsan, Denizin olmadığı yerde, Umut adına, Martı olmalı...” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle