25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 31 Mayıs 2016 16 ÖzAgecanr İdrisveSabri hocalardan Yeni Türkiye’ye Sencer Divitçioğlu, İdris Küçükömer, Gülten Kazgan ve Sabri Ülgener hocalarımla 60’lı yıllardan itibaren 70’li, 80’li hatta son yıllara kadar ilişkilerim sürdü. Kazgan Hoca ile halen de görüşüyoruz. Aynı kürsü ve bölümlerde çalıştık, sosyal olarak da beraberliğimiz oldu. Emre Kongar’ın 24, 26 ve 27 Mayıs’ta Cumhuriyet’teki üç önemli yazısını okurken, “Türkiye’deki çarpık ortamın akademisyen ve düşünürlerin İslamcı, muhafazakâr, sol ve liberal çevrelerde nasıl farklı ve yanlış değerlendirildiklerini” düşündüm. Emre Kongar’ın da haklı olarak belirttiği gibi Zülal Kalkandelen’in “İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri” kitabı, bu yanlış değerlendirmeleri bir tokat gibi yüzlerine vuruyor. İdris Küçükömer’in görüşlerini aşırı İslamcı ve muhafazakârlar ile Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları bol bol istismar ettiler. Sabri Ülgener’in Max Weber çağrışımlı dini ve ahlaki değerlendirmelerini siyasal İslamın maşası yapmaya kalktılar. Emre Kongar’ın ve benim bu akademisyen ve aydın çevrelerin bir kısmı ile 60’lı yıllardan itibaren beraberliklerimiz, dostluklarımız oldu. Gelişmelerin birebir tanığı ve tarafı olduk. 2000’lerde ne değişti? İdris Küçükömer ve Sabri Ülgener 1960’lı yıllardan itibaren hep “farklı ve karşıt uçlarda oldular”. Ancak AKP iktidarından itibaren bu eski iki karşıt görüş, “AKP sonucunu doğuran iç dinamiklerin fikri kaynakları haline sokuldular”. Bu iç dinamiklerin gelişmesine, soğuk savaş sonrasının yeni küresel dinamikleri yardım etti. Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu bölüp parçalamak isteyenler, Sabri ve İdris hocaların görüşlerini siyasal İslam ve neo liberalizm için kullandılar. 1960’larda biri sağda diğeri solda bulunan iki insan, adeta aynı hedefe hizmet eder duruma sokuldular! Ülkemizin Doğu ve Batı arasındaki farklı konumu, akademisyenlerimizin fikirlerinin istismarına ortam hazırladı. “Avrupalı kafadaki düşünürlerimiz”, yerel formüller konusunda çelişkiye düşebildiler. Bugüne bağlayınca Cumhuriyet’in tamamlanamayan devrim süreci, “Batı’nın da yardımı ile AKP sonucunu doğurdu”. İçerde demokrasiden kopmuş, çağdaşlıktan ve Avrupa’dan uzaklaşarak “Körfezleşmeye” başlayan bir yola sokulduk. Lozan tartışılıyor, Güneydoğu’da kaos ve iç çatışmalar sürüyor; Güney sınırımızda ABD ordusu YPG ile Suriye Kürdistanı’nı fiilen, IŞİD üzerinden oluşturuyor. Dün Kuzey Irak’ta İncirlik üzerinden yapılanlar, bugün Suriye’de tekrarlanıyor, göz göre göre. Bir boyutunda akademik ve fikri tartışmalar; diğer boyutunda savaş, ölüm ve sistemin keskin dev dişleri. En masum ve iyi niyetli akademisyenleri kullananlar, aynen dini kullandıkları gibi onları da istismar ettiler. “Ergenekon Kumpasında Yaşadıklarım” kitabımda bunlara değindim. (*) Sabri ve İdris hocalar bugün geldiğimiz noktayı yaşasalardı, hayretten dona kalırlardı. Hem de onların fikirlerini istismar edenlerin çabaları sonucu oldu bütün bunlar. (*) Kırmızı Kedi Yayınevi, Haziran 2016 HHH 6 Haziran 18.30’da, İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti’nin lokalindeki (Taksim) sohbette buluşmak üzere... Alanya Merkez, denize 50 metre mesafede satılık ev dükkanlar TEL: 0532 120 29 72 Antalya Güzeloba 4+1+2 banyo satılık dublex daire TEL: 0532 799 11 99 31 MAYIS 2016 SAYI: 33109 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.31 03.23 03.55 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.28 13.09 17.06 05.15 12.53 16.48 05.43 13.16 17.07 Akşam 20.37 20.18 20.37 Yatsı 22.24 22.01 22.15 yorum Mustafa Kemal Atatürk’ün imzalarını taşıyan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun öncüleri olan 23 Nisan ve 19 Mayıs törenleri “terör” gerekçesiyle tüm yurtta kutlandırılmadı. Kırşehir’de 27 Mayıs’ta konuşan 37. Özgen Acar adet mescit, 6 ayrı noktada seyyar tuvalet ve şadırvan, 20 adet su dağıtım noktası, gösterinin izlenebilmesi için ayrıca 9 dev ekran devreye konuldu. Türk Hava Kuvvetleri’nin “Türk Yıldızları” da gösterileri ile töreni taç sultan, Atatürk’ün adını yine ağzı landırdılar. Fatih’in gemileri karadan KnaaNvaelşmvaaarkdkı.i 29 Mayıs 1453’te İstanbul’un fethinin 563. yıldönümü Kavşak aktarıp Haliç’e indirmesi olayı sahnede 3 boyutlu ekranda canlandırıldı. HHH nü, yüz binlerce insanla kutlamak için, “terör” gerekçe gösterilmedi! Ankara’daki Cumhuriyet okuru dost İstanbul’un Fethi! Bizler, töreni izlemediğimiz için, Deniz kuvvetlerinin katılımı var mıydı yok muydu bilemiyorum. larla İstanbul’da müzeleri gezdik. 34. sultan 2. Abdülhamit döne Yollarda önümüze İstanbul Büyük şehir Belediyesi’nin ve komşu illerin “görevli” uyarısını taşıyan otobüsle riyle karşılaştık. Hepsinin üze rinde 37. sulta nın resmi vardı, ama 7. sultan 2. Mehmet’in resmi yoktu. “Terör” ge rekçesi olmayan (!) törenin yapıldığı Haliç’teki zincir. Yenikapı’ya “bindi rilmiş kıtalarla” insanlar taşınıyordu! Yalnızca İstanbul’un 21 ilçesinden 140 vapur, 38 ilçesinden 5 bin oto büsle insanlar taşınmıştı. HHH Osmanlı’nın 7. padişahı 2. Mehmet’in gözü Boğaz’ın Rume li yakasında, Bizans yönetiminde ki İstanbul’da idi. Önce Bizans’a elçi göndererek Anadolu Hisarı’nın karşı sında bir koyun postu kadar yer iste di. Yer verildi, Rumeli Hisarı’nı yapa rak, o yakaya Troya’nın tahta atı gibi bir oluşumu yerleştirdi! İçindeki küçük cami kullanılmadığı için zamanla yıkıldı. O alanda boşluk oldu. Geçen yüzyılda oraya antik biçimli küçük bir açıkhava tiyatrosu yapıldı. O ortamda düzenlenen konserler yerli ve yabancı turistleri heyecanlandırıyordu. Ama günümüzdeki 37. sultan, tiyatronun göbeğine bir minare dikti. Sanki çevreden oraya namaz kılmaya gidecekler olacaktı, ama olmadı… HHH Bizans, Osmanlı donanmasının Haliç’e girerek İstanbul’u kuşatmasını engellemek ve Çanakkale Boğazı’ndan yardıma gelen yabancı gemilerin girişini desteklemek amacıyla Haliç’e zincir gerdirmişti. (Bu zincirlerin bir parçası İstanbul Arkeo bMaBahnldkl1plldşM3ldeuoaaaadd4üa7üıeieurnrj.d2AOeeniTr5n.meınys,byGakaühMmh3Vüetsa,Maagodnt!czmö’usk”dmsa6üpştaüangeaiekleayreay0bsztetnnunröielhaağıhrtileaeg0ült7lülensıatnaptdlehldrHeiHyıet.eodl,rkdanıeukYenmeü.lirralFeddçHeduaa.prieev2nklniai2iıeinıtrKslsn.nlao.Hkçsreldaüçtt2aMıiiioaİadk’li”rBkkaeğ“sdehismivtynçn4ieadtküiaaışggrada.iuih.aiNSpuınnlsğna5erkişön“ıkmğırruıdldbhi’ıç5,hr5buılazdduiskaleeü”ita67a4tlaurrçöiardatlaa.d23p0sk’e0ık“lani’unknndit.ebou.kkaam,ürgnnilidnls3aşinis2rreoeifr.dyeibe’Fı)şstnlareitgoaiikeah,nnvöyu1lmi1ıpieuns5,soy0rebttt06eleeoruunnrkiZiaonarmybbcdtbDezoöıaudaiıi’lernrnriKapğinniienlnarudeıuudnıilit,zmşniylnnadeuFkvoKuşeakseaerdlınudlanetabae3Sivyıı2shrğçopnv7nai0m’alıyiei.iarHzn’vinatyçsğgicrla,s.ieyiuiıöin’lıplaardilbisçtikkeşp’baeet’nukkeetnedldsımiırğrn’nçıeiüıesşnnıcaonnri,gldmddzdğreüarmmk““çıvöFaebVieüninı2p6rteiatrnmdaeaeiz3eiekHödmgş.lal,bemgsizagtym7zlraüitaçreaoFmlieeiıeinieae.rhorsiş!rlirslyranlaüzmirlsiilitl,haçiteidikiniatgllrlnneugaedblida’iılkAtnidhsinitddr…lrtüensnüozaoet,kziaı’eıieaninri!şnrna3ynksyn”ekbçnddnealBmaafaüdeatkiüçivd,aikrlyburngrreaed’oernaadiüeıaliüykrnateiti,i! Koraman’ın yakınları mezarı başında. Karikatürist Bedri Koraman Anıldı Eşi Nil Koraman ile birlikte oturduğu Bodrum’daki Tor tan büyük gurur duyduğunu ifade ederek, “Babam sokaktaki vatan ba Mahallesi’ndeki evinde geçen daştan dağdaki çobanımıza, Cum yıl 87 yaşında yaşamını yitiren hurbaşkanımıza kadar hep aynı Bedri Koraman, dün mezarı ba saygıyı ve aynı sevgiyi gösterirdi şında Bodrum Belediyesi’nin dü insanlara. Hazırladığı ve anıları zenlediği tören ile anıldı. nı yazdığı bir kitabı vardı, inşal Törene Koraman’ın eşi Nil Ko lah onu da basarak sevenleri ile raman, Amerika’nın New York buluşturacağız, anılarını yayım kentinde oturan bankacı oğlu Bedri Murat Koraman, kızı Şule Gerger, meslektaşları ve Tor Kdouğraumsaonk’ıanğaadaısoıltduı.r layacağız” dedi. Torba Mahallesi’nin girişine Bodrum Belediye meclisi tarafın ba’daki dostları katıldı. Bedri dan ‘Bedri Koraman Sokağı’ adı Murat Koraman, babası ile aynı adı taşımak verildi. l Haber Merkezi Ben bir dünyalı ile evliydim... Mezarıma burada bir dünyalı yatıyor diye yazın di settirirdi. Onla ilk defa Dürnev tanıştırdı be ni... Kariyerinin zirvesinde, bir yıl yerek vasiyet etti bize... dız gibi parlıyordu. Ne bileyim, o za Bedri Koraman yeni bir manlar öyle sanmıştım, daha bile renk ekledi bilinen renkle yükseleceği yer varmış yıldızının.... rine gökkuşağının... Sesiyle, şarkılarıyla, centilmenli Etrafındaki her şeyi, her ğiyle, esprileriyle beni benden aldı... kesi, gittiği her mekânı gü Hani ben de fena sayılmazdım o za zelleştirdi... man... Sevgi doluydu hep, in Etrafında bütün bayanların bal taba sanları, dini, dili, rengi, cinsiyeti, milleti, mevkii ayırmadan severdi ve herkese ilk önce kalbi ile yaklaştı. Okuma yazma bilme Bedri ve Nil Koraman NKİOL NKUOKRYAAMZAARN ğına üşüştüğü gibi toplandığı... 40’ını devirmiş, evlenmiş boşanmış, dul... Hani annelerin kızlarını korumaya çalıştığı cinsten.. Yok olmaz dedim... Sonunda oldu... yen çoban ile de saatlerce Ve 48 sene o Nil’in Bedrisi oldu... politika konuşur, koskoca Ne iyi oldu... bakanlar ile şarkı da söy Çok güzel günlerimiz oldu, çok lerdi. Sokaktaki insan se zor günlerimiz de... verdi onu. Bildiği doğrudan bir gün şaşmadı, eğilmedi, Bana, oğluma, torunlarıma gurur duyabile bükülmedi.... Hiçbir tehdide boyun eğmedi. ceğimiz bir miras bıraktı. Bize, insanlara sevgi Türkiye’de duble yollar yapılsa da hayat as ve saygıyı, insanların sevgisini ve saygısını bı lında o kadar değişmiyor... raktı. Ölümünden bir sene sonra gelen dostla Can’ı vurmaya geldiklerinde Dilek’in halini ra, telefonlara, dualara baktığımda, esasında görünce ağladım.. Bilirim dürüst gazeteci karı Karun’un hazinesinden büyük bir hazineyi mi sı olmanın ne demek olduğunu. ras bıraktığını görüyorum. 1978’de Bedri’yi vurmaya geldiklerinde önü Çok genç, 8 yaşında yetim kalmış, Bafra gibi ne atlamıştım, silah ateş almadı kurtulduk. bir köyden, (bir de şimdiki Bafra’ya bakın) an Adam kaçarken ben çığlıklar atarak kovalıyor nesine, burs buldum, devlet okutacak beni di dum. Tam yakalamıştım ki Bedri kolumdan tut ye yalan söyleyerek Samsun’dan gemi ile atıl tu, “Bırak gitsin, biz yaşıyoruz ya!” dedi. dığı macera, geçen mayıs sonu çok sevdiği Sadece o gece değil, nefes aldığı her gün Bodum’daki evinde denize bakarak bitti.... biz yaşadık. Bitti mi, bilmiyorum... Girdiği her mekânın enerji kaynağı, her ma Hiç gitmemiş gibi, hâlâ sabah erken kalkıp sanın eğlencesi, her grubun temel direği oldu. kahvaltı isteyecek diye bekliyorum... O benim kocam, babam, çocuğum oldu.. Hâlâ evde elektrik süpürgesi çalıştıracağım Bazen gidenin arkasından ağlanır, gittiğin zaman, sanki yine kapatın şunu çalışıyorum, de... diye kızacak gibi.. O gittiğinde onun arkasından minnet duy Herkes Bedri’yi Cici Can’dan, siyasi karika dum. Benim olduğu için, onun olduğum için, türlerinden, haftalık karikatürlerindeki muzip, onunla son nefesine kadar beraber olduğum çapkın kadınlardan tanıdı. Onun eserlerinin, için... yaptıklarının kıymetini anlatacak değilim, za Ben Bedri Koraman’ı tanıma şerefine nail ol ten biliyorsunuz.. Bilmeyen, görmeyen yeni ne dum... sil için üzgünüm.... Demiş ya şair: Ama size anlatmak istediğim gerçek, insan, Herkesin yanına gitmek istediği birileri vardır; etten kemikten olan Bedri. Gecenin üçü, Bedri severdi.... Sabahın körü, Sevdi mi güzel severdi... Size sevdiğini his Hatta cehennemin dibi olsa... Fatih’in portresi karşın kendi port resini yaptıran ilk Müslüman KONUK YAZAR hükümdar olma şerefi Fâtih’e ait tir. Gaddar, şair NEDİM GÜRSEL ve haz düşkünü, kadınlardan çok genç oğlanlara eğilim gösteren Fâtih başında kırmızı serpuşa sarılı, kat kat beyaz kavuk, kürk yakalı kırmızı kaftanının içinde üşüyor gibi. Yüzü solgun, gözleri çukurlarına kaçmış. Elmacık kemikleri de siyah fonda belli belirsiz. Üzerlerine ışık düşmese böyle uçuk sarı görünmeyecekler. Kemerli, uzun burnu ağzını örtecek neredeyse, bakışları donuk. Sakalı kürk yakanın renginde, belki biraz daha kızıl, bakıra çalıyor. Ressam, onun en büyük düşünü, en gizli amacını sezdiğinden, San Pietro Kilisesi’nin kubbesi ile Kızılelma efsanesi arasında bir ilişki kurmasa da Mehmed’in Doğu Roma’dan sonra Batı Roma’yı da fethetme plânları yaptığını bildiğinden, iki Roma sütununun arasına hapsetmiş İstanbul fâtihini. Üzerine de Bizans, Karaman ve Pontus taçlarının arasında fildişi gibi parıldayan bir zafer takı yerleştirmiş. Mehmed, tuğrasında yazdığı gibi “İşte ben buradayım, bakın ve görün, Sultan Murad Han Gazi oğlu Fâtih Sultan Mehmed Han Gazi elMuzaffer Daima!” der gibi. İstanbul fâtihine. O, bu nitelikleriyle de girdi Türkiye’de ve dünyada en fazla ilgi uyandıran romanım “Boğazkesen’e,” başkan babamızın deyimiyle “attan inmeyen ecdadımız” olarak değil, bir anlatı kahramanı, tutkunun simgesi olarak. Fâtih’in sanata olan ilgisinden destek alan hoşgörü ortamı, eğer sofu Bayezid babasının yolunu izleyip Gentile Bellini’nin sarayda başlattığı resim çalışmalarına hız verseydi, Osmanlı’da bir Rönesans başlangıcına yol açabilirdi. Oysa tam tersi oldu. Cem’in sürgünüyle birlikte tahta çıkan, Bayezid, büyük kardeşi şehzade Mustafa’nın, o hamamda fenalaşıp öldükten ya da öldürüldükten sonra da Mehmed’in hizmetine giren İtalyan asıllı Angiolello’nun yazdığına bakılırsa, haremin duvarlarının erotik resimlerle süslenmesini buyuran babasının koleksiyonunu Galata’da açık artırmaya çıkardı. Balyosun satın aldığı portre Venedik’e götürüldü böylece, orada Zen ailesinin sarayındaki rutubetli duvarda dört yüzyıl kaldıktan sonra da Sir La Uyandırdığı merak Venedikli ressam Gentile Bellini’nin Fâtih’in ölümünden kısa bir süre önce, büyük bir olasılıkla 1480 yılı başlarında İstanbul’da yaptığı bu portreyi National Gallery’de gördüğümde modelin iç dünyasını merak etmiştim. Yıllar sonra bu merak, XV. yüzyıl Osmanlı toplumu üzerine okuduğum kitapların ve yaptığım araştırmaların da etkisiyle bir tutkuya dönüştü. “BoğazkesenFâtih’in Romanı”mın çıkış noktalarından biri, hatta en önemlisi, bu portrenin bende uyandırdığı meraktır diyebili yard tarafından satın alınarak Londra’ya. 26 Ocak 1479’da Giovanni Dario Venedik hükumeti adına İstanbul’a gelip barış antlaşmasını imzaladığında, Mehmed’in yeni planından haberi yoktu elbet. Bir savaş planı değildi çünkü sultanın gönlünde yatan. İslâmın yasağını hiçe sayarak kendi portresini yaptırmak, böylece geleceğe kalmak istiyordu. İstiyordu ki torunları, torunlarının torunları ve bizler, biz ölümlü kulları onu yüzyıllar sonra da anımsayalım. BatıDoğu yolculuğu rim. Bellini’nin hüneri sayesinde Mehmed’in iç dünyasını, psikolojisini keşfe çıktım, onu Yalnızca fethettiği kentle, yaptırdığı anıtlarla, cami, medrese, çarşı, imaret, han, hem kan dökücü, hem şair, hamam, su yollarıyla değil, hem haz, hem bilgi düşkünü gerçek yüzüyle de tanıyalım bir hükümdar, her şeyden kendisini. O artık Gentile önce de bir roman kahramanı Bellini’nin tablosunda yaşıyor, olarak anlatının odağına yer ressamla modelinin ilişkisiyse leştirmek istedim. Ne var ki, BatıDoğu ekseninde yapılan Gentile Bellini’nin yapıtını bir bir yolculuğun alegorisi sanki. kez görebildim ancak. Yolum Ne diyordu Oktay Rifat pa ne vakit Londra’ya düşse dişah Mehmed’in içine girip National Gallery’e uğruyor, konuştuğu bir şiirinde? “El nedense İtalyan Rönesans Muzaffer Daima”nın yenilgisin ressamlarının yapıtlarıyla bir den mi söz ediyordu, yoksa likte değil de alt katta, ücra ölümün kaçınılmazlığından mı? bir köşede sergilenen tabloyu “Karardı servi ve surda ye görmek istediğimde sorum niçeri lulardan ya onarımda ya da Yürüdü ölüler üstünde biten yolculukta olduğu yanıtını çim alıyordum. Toprağıma. Yeniktim, ak İslâmdaki resim yasağına şamdı içim.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle