18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 20 Mayıs 2016 A K P N E Y D İ , ne o l d u , n E o l a c a kTASARIM:SERPİLÜNAY [email protected] SELİN ONGUN TUNCER söyleşi 15 AKP’nin yükselişindeki 3 flört Kültürel kimlik, din, etnik yapı ve siyaset ilişkileri üzerine çalışmalarıyla kabul gören Prof. Dr. Tayfun Atay: “AKP’nin Türkiye’deki yükselişi üç flörte dayanır. Liberallerle flörtün bitiminde Gezi, cemaatle flörtün bitiminde 17 Aralık patladı. Kürtlerle flörtün bozulmasıyla ülke ateş topuna döndürüldü.” Prof. Atay’a göre “Önce Milli Görüş’ün ruhuna fatiha dediler. Ne zaman cemaatle çatışma başladı, Milli Görüş’ü yeniden hortlattılar. Erdoğan, sadece bir retorik olarak, özellikle Nakşibendilik nezdinde bir sempati kazanmak için Milli Görüş’e sığındı. Oysa bu sözde bir dönüştü. Çünkü Milli Görüş ölmüştü.” n AK Parti 2002’de neydi? Dünya ve Türkiye için bir umuttu. n Nasıl bir umuttu o? Bugünden bakıldığında bu görüşe hemen dudak bükecekler mutlaka olacaktır, ama niyet okumaların dışında dönem itibarıyla “olgusal” çerçevede değerlendirildiğinde AKP, kuruluşunda dünya ve Türkiye için bir “seküler İslam” umudu taşımaktaydı. Aslında bu umudu destekleyen emareler, 2011’lere kadar da mevcuttu. Hatırlayalım, o yıl Erdoğan, başbakan olarak ziyaret ettiği Tunus ve Mısır’da adeta sekülerizm dersi vermiş, bunun Müslüman ülkeler açısından da hayati düstur olduğunu söylemiş ve en çok da Müslüman Kardeşler gibi SünniArap coğrafyasına hâkim oluşumları rahatsız etmişti. AKP, kapitalist küresel sistem açısından da “seküler” bir İslam umudu olarak ortaya çıktı. Yine hatırlayalım, 2001, küreselkapitalist sistem karşısında küresel cihatçı bir örgüt olarak El Kaide’nin patlama yaptığı yıldır. 11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi’ni patlatan El Kaide, küresel kapitalizmin kalbini hedef seçti. Bir bakıma, küresel sistemin ondan pay alamayan geniş kitlelerde yarattığı hoşnutsuzlukların İslami “aksan”la karşılığıydı El Kaide. Amerika başta olmak üzere dünyanın önde gelen güçlerine zarar verdi. O noktada dünyanın önünde iki seçenek vardı. AKP’nin tarihöncesi n Neydi onlar? Ya tüm İslam dünyasını deyiş yerindeyse “otopark alanı”na çevirecekler, yani yerle yeksan edeceklerdi ya da böylesi bir radikalcihatçı dalgayı nötralize edebilmek için İslam dünyasının içinden, kendilerinden yana, diyalog kurabilecekleri bir güç ya da güçler bulacaklardı. AKP, Gülen Cemaati ile birlikte koalisyon olarak ortaya çıktığında küresel sistem açısından bu nedenle bir umuttu. Türkiye açısından da Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana dindarmuhafazakâr kesimde söz konusu olan ve on yıllardır süren hoşnutsuzluklar, rahatsızlıklar, mağdu riyet hissine bağlı tep nu daha da kristalleştirdi ve 30 kiler, bu tepkilere kar Mart 2014 yerel seçimlerinden şı müdahaleler, sözgelimi 28 Şubat darbe Can erok sonraki balkon konuşmasında kanımca bir tek adam rejimine si ve Erbakan’ın başı merhaba dedik. na gelenler de toplumun n Erbakan’ın “Milli Görüş”ü pek çok kesiminde “ar ve “Adil Düzen”i AK Parti’li tık bunun böyle gitme yıllarda neye evrildi? yeceğine” dair bir anla Önce Milli Görüş’ün “ruhuna yışı güçlendirmişti. Ka fatiha” dediler, sonra böyle de tı devletçi laiklik anla dikleri Milli Görüş’ü hortlattı yıştan siviltoplumcu, lar! Tayyip Erdoğan’ın 2001’de çoğulcu laiklik anlayışa doğru bir geçişin olması, başörtüsü, din ve PORTRE / PROF. DR. TAYFUN ATAY George W. Bush ile görüşmeye gittiği nokta, küresel sistemin AKP’yi Gülen Cemaati ile birlik vicdan özgürlüğüne dair Okan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Atay, kültürel te bir seçenek olarak değerlen hakların hayata geçmesi kimlik, din, etnik yapı ve siyaset ilişkileri üzerine çalışan Türkiye’nin kı dirdiğinin en somut şekilde gö yolunda daha esnek an demli sosyal antropologlarında biri. Atay’ın başlıca eserleri arasın rüntülenmiş halidir. Milli Gö layış ve arayışlar da bu da “Batı’da Bir Nakşî Cemaati: Şeyh Nazım Kıbrısi Örneği”, “Din Hayat rüş, Erdoğan’ın yanında oturdu harekete dönük umutla tan Çıkar”, “Yaşasın Meşhuriyet Çağı”, “Göl ve İnsan”, “Türkler, Kürt ğu George W. Bush’un temsil et rı teşvik etti. AKP, ken ler, Kıbrıslılar: İngiltere’de Türkçe Yaşamak” yer alıyor. AKP’nin siyasal tiği sisteme “Batıl Düzen” diyor di tarihöncesini oluştu performansını değerlendirdiği yeni kitabı ise yakında yayımlanacak. du. Batıl düzen, kapitalist eko ran Erbakan’ın antika nominin dünyada açtığı hasar pitalist çizgisinden ko 27 Nisan sürecinde dışarıda olduğu gibi lar karşısında kendince İslami pup “prokapitalist” yani kapitalizm yan içeride de destekleyenler oldu, ki bunlar formüller üzerinden bir endüstriyel kal lısı bir çizgiye gelerek Türkiye’de serma dan 2011 sonrasında “liberal hainler” ola kınma modeli yaratmaya çalışan, elbette ye çevrelerinden sağlı sollu liberal çevre rak söz edilecektir. ki “fantastik” bir sistemdi. lere kadar geniş bir kesime umut vererek bir ivme yakaladı. n Bu ivmenin ilk firesi nedir? 2002’den 2011’e kadar neler olduğuna n AK Parti koalisyon ortakları ile yolunu ayırmaya ilk kez liberallerin tasfiyesiyle başladı. Doğru, ilk tasfiye liberallerle başladı. Cemaatin garantörlüğü Ama ne olursa olsun, temel karşıtlık Batı kapitalizmiydi onda. Erbakan, bakmadan da bunu açıklamak mümkün AKP’nin Türkiye’deki yükselişi üç “flört”e bu bakımdan bütün siyasi hayatı boyun değil. Arada Cumhurbaşkanlığı krizi, 27 dayanır. Liberallerle flört, cemaatle flört ca bu kapitalizme karşı bir çizgide dur Nisan emuhtırası, 2007 seçimleri, par ve Kürtlerle flört. Liberallerle flörtün bit du. Milli Görüş gibi adil düzen de bir İsla ti kapatma krizi, 2010 anayasa referan tiği noktada Gezi olayları patladı. Cemaat mi kalkınma projesi öneriyordu. İşte Tay dumu var. Burada özellikle emuhtıra’nın le hem de sıkı mı sıkı flörtün bittiği nok yip Erdoğan’ın George W. Bush’un ya hemen ertesi gün Cemil Çiçek’in yaptığı tada 1725 Aralık’la patladı. Ve 7 Haziran nında oturduğu o kare, bu anlamda Milli protesto ve kınama konuşmasını hatırla seçimleri sonrası, kendi bekasından kor Görüş’ün de Adil Düzen’in de ruhuna fati mak uygun olur. Askeri bürokratik vesa kan bir muktedirin zorlamasıyla Kürtlerle ha okunduğu andır. Zaten Erdemliler Ha yetin kırıldığı en sembolik an. O kırılma flörtün bitirildiği noktada halen de devam reketi olarak bu motifle ortaya çıktılar. noktasına da sadece iç dinamikler üze eden kanlı tedhiş olayları patladı. İktidar AKP, Türkiye’de Özal’la birlikte ortaya çı rinden bakamayız. Oradaki soru, 1960’ta, da kalabilmek için Kürtlerle flört bozulup kan, 90’larda gürbüzleşen ve 2000’lerde 1980’de ve 28 Şubat’ta (1997) ordunun ülke bir ateş topuna döndürüldü ki hâlâ iyice güçlenmiş Müslüman burjuvaziyi, arkasında duran dünya gücünün niçin kan, dehşet, şehitler ve ölümlerle yuvarla MÜSİAD’ın iktisadi gücünü arkasına ala 27 Nisan’da ordunun arkasında durmadı nıp giden bu topun içindeyiz. rak Batı kapitalizmine karşıt değil, onun ğıdır. Başta belirttim, demek ki 2002’de AKP kurulurken söz konusu o “umut”, dünya sistemi açısından 2007’de hâlâ de n AK Parti’nin Erdoğan partisi olmasının miladı nedir? Gezi süreci ilk işaretleri karşımıza çı la barışık bir İslami hareket olarak doğdu. Burada cemaatin kültürel ve lojistik desteğini de unutmamamız gerekir. Gülen Ha vam ediyordu. Bu umudu taşıyıp AKP’yi kardı. 1725 Aralık sonrası gelişmeler bu reketi de küresel kapitalizmi lanet değil nimet sayan bir harekettir ve AKP’nin küresel sistem açısından kredi kazanmasında garantörlük yapmıştır. Özde değil sözde dönüş n Milli Görüş sonra hortlatıldı, dediniz. O ne zaman? 1725 Aralık sonrası süreçte Cemaat’le yollar ayrılıp kapışmaya girişilince uzun zaman cemaat nedeniyle ihmal ettiği, Nakşilik başta olmak üzere tarikat çevrelerini ve diğer dini cemaatleri Gülen cemaatine karşı dalga kıran oluşturma yolunda hareketlendirdiler. Bu çevrelere kur yapmaya başladıklarında Milli Görüş’ü de bu çerçevede kullanmayı, dolayısıyla hortlatmayı denediler. Mesela şurası çok ilginç: Az önce Gülen Hareketi, küresel kapitalizmi nimet sayar ve onun tarafından da itibar ve güvene mazhardır, dedim ya, bunun en bariz göstergesi cemaatin inançlararası diyalog hareketine İslam adına yaptığı katkıdır. Bu, işler yolundayken AKP açısından hiç sorun edilmedi, hatta zımnen de olsa desteklendi. Ama ne zaman ki çatışma başladı, bu inançlararası diyalog pratiği, cemaati memlekette dindarmuhafazakâr camia nezdinde kötülemek, lanetlemek, şeytanlaştırmak için kullanıldı. İşte bununla bağlantılıdır biraz da “Milli Görüş” retoriğine yeniden dönüş. Ama işte, zaten “retorik” diyoruz ya, bu, özde değil, sözde bir dönüştür. Çünkü Milli Görüş ölmüştü ve fatihasını da AKP okudu. Erdoğan, içi boşalmış halde, sadece bir retorik olarak Milli Görüş’e sığındı. n Neden sığındı? İçi boşaltılmış olarak Milli Görüş’ü harekete geçirmesi, tarikatlar, özellikle de Nakşibendilik nezdinde yeniden bir “sempati” kazanmak içindi. Erbakan, Nakşi gelenekten çıkan bir insandı ve Milli Görüş bu gelenek bünyesinde harmanlandı, mayalandı, şekillendi. Erbakan ve İslami hareketin 1970’lerden 90’ların sonuna kadar taşıyıcılığını, Nakşibendilik başta olmak üzere diğer bazı tarikatlar veya Nakşilik’ten türeme bazı İslami ekoller yapmıştır. Gülen cemaati ise bir posttarikat oluşumdur. ‘Sonuca herkesin katkısı var’ Milli Görüş’ün adil düzeni AK Parti’li yıllarda neye evrildi? 28 Şubat’ın hangi mantığı tedavülde? Taban, Davutoğlu’nun gidişini nasıl karşıladı? 14 yıllık iktidarın eksi hanesinde en çok ne var? Barış İçin Akademisyenler bildirisinin imzacılarından ve AK Parti’nin kurucularından Fatma Bostan Ünsal: “Olanları tek kişiye bağlamak, kendi sorumluluğumuzu inkâr etmek, demek. İnsanı güçlendiren bir yapı 22 Mayıs kongresi ile Gül’ün aday olduğu Fazilet kongresi neden benziyor? kuramadık. Partide yer alan herkesin gücü nispetinde bu sonuçta katkısı var” n Sizce ilk kırılma noktası? 2007 seçimlerine girerken bağımsız adaylarla ilgili bir değişiklik yapılmıştı. O zamana kadar seçimlerde bağımsız adaylar kendi bastırdıkları müstakil oy pusulasını kullanıyorlardı. Müstakil oy pusulası kullanılması bağımsız aday için bazen dezavantaj oluşturabiliyordu. Her sandığa oy pusulanızı bağımsız aday olarak sizin temin etmeniz gerekiyordu hatta bazen bu pusulaları imha eden kötü niyetli kişilerin olduğunu da hesaba katarsanız bağımsız adayların işi zordu. 2007 seçimleri öncesindeki değişiklik ile artık bağımsız oy pusulası kullanılmayacak birleşik oy pusulasına isimleri yazılacaktı. O zaman Ahmet Türk, okuma yazma bilmeyen seçmenleri olduğu için bu değişikliğin kendileri için bir dezavantaj oluşturacağını ifade etmişti. Bir grubun dezavantajını (okuma yazma bilmeme) kendi yararına kullanma ihtimalini içeren böyle bir değişiklik bana hiç etik gelmemişti. Şimdi bu durum çok önemsiz bir olay gibi görünebilir ama 2007 seçimlerindeki bu olay problemleri müzakere ile çözememenin bir örneği olarak beni rahatsız etmişti. Bugün muhafazakâr kesimin başörtüsü yasağı gibi sorunları çözülmüştür ama müzakere zemini ile değil, siyasi çoğunluk yoluyla olmuştur. Şu soruyu sormamız gerekiyor: Siyasi çoğunluk sağlayamadığı için hakları gasp edilen gruplar sorunlarını nasıl çözecek? 28 Şubat’ın bitmeyenleri n Partiye Milli Görüş’ün hiyerarşisini taşımama notuyla giriyorsunuz. Milli Görüş’ün hiyerarşisi AK Parti’de neye evrildi? Türkiye’de çoğunlukla özellikle de bugün 50 yaş üstü insanların aileden itibaren sosyalleşmesinde olumlu değer “uyma” yani otoriteye itaattir. Parti gibi rasyonel bir organizasyon olmasına rağmen Milli Görüş partileri neredeyse “manevi” bir yapıya sahipti ve bu durum sosyalleşmenin ana değer olarak “uyum”u gördüğü bir ekip için sorgulamamayı normal”, “istenen” bir değer olmasını pe kiştirdi. 28 Şubat gibi, kriz halle ri hariç bu uyumun devam etmesi şaşırtıcı değil. n 28 Şubat’ın neleri hayatta? NECATİ SAVAŞ 28 Şubat’ın boyutlarından bi ri de bir anda yapılan değişikliği hukuka aykırı olarak geriye yü rütmekti. Hukuka aykırı durum ların adeta olağanlaşmasını ifade eden “Burası Türkiye” gibi sözle rin arkasındaki genel ortam bu dur. Bu durumu anlatan örnek ler ne yazık ki günümüzde de var. 28 Şubat’ta nasıl meslek li sesi ile ilgili katsayı kararı ba zı meslek liseliler “tehdit olarak” görülüp bu tehdidi elimine etme çabası olarak yapılmışsa bugün de mesela Polis Lisesi ve Polis Akademisi’nin acele şekilde dağı tılması da aynı mantıkla izah edi lebilir. Alınan kararlar eğitim odaklı olma Bence en büyük eksiklik, farklı kesim dığı için “acilen” uygulanması gerekiyor lerin bu iktidar tarafından “makbul görül du ve bu kararı geriye yürütmenin nasıl mediği” şeklinde bir algıya sahip olması mağduriyetlere yol açabileceği hiç dikkate dır. İktidar böyle olmadığını iddia edebi alınmadı. Konuları müzakere edecek orta lir ancak böyle bir algının toplumun çe mı Türkiye hâlâ sunamıyor. şitli kesimlerinde var olduğu bir gerçek. İktidarın sağırlaşması Toplumda güven yerine ne yazık ki birbirini tehdit, hain olarak görme eğilimi teş n 2011 yılındaki “Başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyasının partinin “erk”lerinde rahatsızlık yaratması neyin işaret fişeğiydi? 2011 yılındaki bu deneyim “insan hak vik ediliyor gibi. Bırakın farklı partilerdeki kişilerin birbirlerine karşı suçlayıcı ifadelerini, düne kadar işbirliği halinde olan aynı partideki insanlar ani bir politik rüzgârda birbirlerini hain olarak damga ları” perspektifinin toplumumuzda yer lamaktan kaçınmıyorlar. Muhataplarını leşmediğini bana birinci elden göstermiş zı “hain”, “satılmış” olarak gördüğünüzde ti. Başörtülü milletvekili aday olması ge onun görüşlerine, sorunlarına hakiki ilgi rektiğini çeşitli medya organlarında tar göstermek de imkânsız oluyor. Başkaları tışırken şunu fark etmiştim, 1999 yılında na karşı sağır kesiliyorsunuz ve sorunlar Merve Kavakçı’nın başörtülü olduğu için kangrenleşiyor. Ve en çok hayıflandığım milletvekili olmasına karşı çıkan kesimin konu, AK Parti’nin kurulduğu gün, kuru büyük çoğunluğu şimdi “Neden olmasın” cu başkanımızın Voltaire’nin ifade hürri derken destekleyen kesim “Şimdi sırası yeti ile ilgili, “Görüşlerine katılmıyorum değil” diyordu. Bu durum da meseleleri ama görüşlerini ifade edebilmen için canı kaba tarafgirlik ile ele aldığımızın bir baş mı vermeye hazırım” şeklindeki görüşün ka örneğidir. den uzakta bir görüntü verilmesidir artık. n 14 senelik iktidarın eksilerinde en n Kimi kurucu üyelerden duyulan bir çok ne var sizce? ortak söz: “Parti sonradan Erdoğancıla PORTRE / FATMA BOSTAN ÜNSAL Yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yaptı. Georgetown Üniversitesi bünyesindeki Center for MuslimChristian Understanding’de Türkiye ve Amerika’nın laiklik anlayışlarını karşılaştırmalı olarak çalıştı. Dani Rodrik’in “Küreselleşme Sınırı Aştı mı?”, Noam Chomsky’nin “Korsanlar ve İmparatorlar” ve Roy Mottahade’nin “Peygamber Hırkası” kitaplarını çevirdi. AKP’nin 64 kurucusundan biri olan Ünsal, Muş Alparslan Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapıyor. n “AK Parti, Gezi’den ve 17 Aralık’tan sonra Erdoğan partisine dönüştürüldü” değerlendirmesi önceleri daha ürkekken, Davutoğlu’nun gidişinde yüksek sesle söylenir oldu. Yeni dönemin adı ne olur? Evet, artık bu ifadeler daha yüksek sesle söyleniyor. Fakat bu sonradan olan bir durum değildir. Hem Siyasi Partiler Kanunu gibi düzenlemeler hem de kültürel kodlarımız rasyonel, eleştiriye açık, bırakın genel başkan yardımcıları gibi partinin etkin konumlarında bulunanları her düzeydeki üyenin etkin olduğu bir parti yapılanmasını doğuracak bir zemini üretmekten çok uzak. Bu sorun sadece AK Parti ile de sınırlı değil. rın oldu.” Bu neyin dönüşümü? Aslında bu görüşe fazla katılmıyorum. Şöyle ki bugün AK Parti’nin son durumundan şikâyet eden ve bu durumu da tek bir kişiye bağlayan bu görüşler kendi sorumluluğumuzu inkar anlamına geliyor. Daha önce söylediğim gibi AK Parti böyle bir “uyum” geleneğinden geliyordu ve zamanla bu durum pekişti. Şimdi şikâyet ediyoruz ama süreç içinde bu uyumun pekişme sürecinde inisiyatif alıp “insanı güçlendiren” bir yapı kuramadık. Partide yer alan herkesin gücü nispetinde bu sonucun oluşmasında katkısı vardır, diye düşünüyorum. Tabii Türkiye’deki Siyasi Partiler Kanunu’nun lideri güçlendiren hükümlerinin de katkısını inkâr etmemek gerek. Zaten tek bir kişinin “muhteşemliği” veya “diktatörlüğü” ile her şeyin belirlendiği düşüncesi hem durumu tam açıklamaz hem de neticede bizi götürebileceği yer çıkmaz sokaktır. İlahi mesajın ve toplumsal bilimlerin bize gösterdiği gibi “herkes layığı ile yönetilir” ya da “siz kendinizi değiştirmedikçe Allah da sizin durumunuzu değiştirmez.” Fazilet kongresi ve bugün Ancak insan, tabiatı icabı inisiyatif alan bir varlıktır, partililer de aslında inisiyatif almaya yatkın ve istekli bireyler olarak partileriyle ilgili bir karar aşamasındadır: Ya var olan durumu devam ettirecek yani bırakın partinin sıradan delegeliğini en üst düzeyde genel başkan yardımcısı veya genel başkan olsanız bile etkili olamayacağınız bir durumu devam ettireceksiniz ya da her aşamadaki partilinin ağırlığının olduğu bir “parti”ye dönüştüreceksiniz. Bu dönemi Refah Partisi kapatıldıktan sonra kurulan Fazilet Partisi’nde merhum Necmettin Erbakan’ın kendisi siyasi yasaklı olduğu için genel başkan olarak desteklediği Recai Kutan’a karşı Abdullah Gül’ün aday olduğu kongreye benzetiyorum. Abdullah Gül’ün o zamanki önerisi “çarşaf liste” hâlâ aklımdadır ve ne yazık ki bu kongre ki çoğu zaman AK Parti’nin nüvesinin oluştuğu dönem olarak adlandırılır sonrasında kurulan AK Parti’de de bu husus hayata geçirilememiş yani kurumsal bir değişimden ziyade kişilerin değişikliğinden ibaret kalmıştır değişim. SÜRECEK C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle