Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cuma 20 Mayıs 2016 14 A K P N E Y D İ , ne o l d u , n E o l a c a kTASARIM:SERPİLÜNAY selinongun@cumhuriyet.com.tr SELİN ONGUN TUNCER söyleşi ‘Kavgayı Akit çizgisi kazandı’ Nasıl kuruldu? İlk kırılma neydi? AK Parti’nin koalisyon ortakları ile yolunu ayırma süreçlerindeki tasfiye adımları nasıl şekillendi? Tek adamlaşmanın miladı nedir? Kurucular, partinin Erdoğanlaş İslamcı Hareketi temsil eden medyada çalıştığı yılları da içeren, “Şatafatlı Mağlubiyetİslamcıların İktidarla İmtihanı” kitabının yazarı Levent Gültekin: “Erdoğan, Akit çizgisine geri döndü. Dönüşüme ayak masına neden sessiz kaldı? Erdoğan, tabanı nasıl ve neye dönüştürdü? uyduramayanları partiden, medyadan, bürokrasiden tasfiye etti.” n Sizce AK Parti’nin çekirdeği en çok n AK Parti’yi kuranlar hangi çizgiyi hangi kısımdan? benimsedi? PORTRE / LEVENT GÜLTEKİN ti. Yani Erdoğan bütün bir mahalleyi Akit gazetesi çizgisine taşımıştı. AK Parti, gelenekçiliği esas alan Milli Görüş hareketindeki yenilikçilerin ayrılmasıyla kurulmuştu. Erbakan’ın çizgisine göre daha “seküler”, “özgürlükçü”, demokratik değerlerle kısmen de olsa daha barışık bir görüşün adıydı. İslamcı harekette özellikle 90’lardan sonra belirginleşen iki damar vardı. Bu iki damar her geçen gün daha da farklılaşan bir anlayış ve üslup barındırıyordu. AK Parti’yi kuranlar Akit çizgisi ile bir yere varılamayacağını, bu tarz ve anlayışın doğru olmadığını düşünenlerdi. Abdullah Gül, Abdüllatif Şener kısmen Bülent Arınç gibi AK Parti’nin kuruluşunda yer alanlar, Yeni Şafak çizgisi diyeceğimiz bu çizgideki düşünceye sahiptiler. Fakat yenilikçilerin arasında olup kişiliği, tarzı, İslamcılık anlayışı yani özü Akit çizgisinde olan önemli biri vardı: Hareke 1972, Ardahan doğumlu. Lisans eğitimini Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler’de tamamladı. “Şatafatlı Mağlubiyetİslamcıların İktidarla İmtihanı” kitabında İslamcı hareketteki yolculuğuna dair izlenimlerini de aktarıyordu. Muhafazakâr medyaya 18 yaşında Akit gazetesini dağıta n Öyle ise mahallenin Yeni Şafak ekolünü benimseyen kısmı nasıl konumlandı? Onları zaman içerisinde ayak uyduramaz hale getirdi. Erdoğan’ın dediklerine uyuyorlardı ama bazen de “Ama efendim şöyle yapsak daha iyi olmaz mı?” diyerek kendi çizgilerine göre tarz önerisinde bulunuyorlardı. Erdoğan’ın isteklerini inanarak yapamıyorlardı. Bu durum Erdoğan’ı fazlasıyla rahatsız etti. Dönü n Hangi iki damar? Şöyle bir örnekle anlatayım. Bunlardan biri benim Akit gazetesi çizgisi dediğim, daha fanatik, daha lümpen, düşünceden uzak, demokrasi ve insan hakları gibi değerlere burun kıvıran, dışlayıcı, dinin en tin lideri olarak görülen Tayyip Erdoğan. Erdoğan, kendi benimsediği yöntemle yol alamayacağının farkındaydı. Arkadaşlarının yardımıyla, önerisiyle ve kamuoyundan gelen talep çerçevesinde yenilikçi çizgide hareket edip siyaset yapabilece rak adım atan, kendi deyişi ile “Yeni Şafak kurulunca hemen Akit’ten ayrılan” Gültekin, Yeni Şafak, Star ve Cine5’te yöneticilik yaptı. Halen Diken.com.tr’de köşe yazarlığı yapıyor. Vedat ARIK şüme ayak uymakta zorlananları, kendi tarzını bütün Türkiye’de etkin kılmanın önünde ayak bağı olarak görmeye başlamıştı. Çareyi hepsini, medyadan, partiden, bürokrasiden tasfiye etmekte gördü. Tasfiye edilenlerin yerine devşirme diye kaba yorumunu benimseyen bir çizgiydi. ğini ve daha başarılı olacağını gördü. Ço bileceğimiz türden Akit tarzı politikaların Diğeri ise Yeni Şafak gazetesi çizgisi dediğim, daha modern, daha nezih bir dindarlık anlayışını benimseyen, kısmen demokrat, uzlaşmacı denilen çizgiydi. Bu iki ana hattın ayrışmasında kişiliklerin de etkisi vardı. Bu iki çizgi geçmişte siyasette Refah Partisi’nde beraber hareket ediyordu. Erbakan’ın kısa süreli iktidarında yaşanan sorunlar iki çizginin ayrışmasını hızlandırdı. AK Parti, bu Akit çizgisine itiraz edip ayrılanların kurduğu partiydi. İtikatte gelenekçilik n Yeni Şafak ekolü Akit’e, Akitçiler onlara nasıl bakardı? Çok mesafeliydiler birbirlerine.Yeni Şafak çizgisinden biri asla Akit’te gözükmek istemez, olumlu bile olsa adının orada geçmesini istemezdi. Akit gazetesi ise bu çizgidekilere sayfalarından hakaret eder, burun kıvırırdı. Mesela Yeni Şafak çizgisine yakın yazarlardan, siyasetçilerden birinin adı Akit’te geçtiğinde “lütfen benim adımı geçirmeyin” diye kızardı. Akit’e vebalı muamelesi yapılırdı. Akit de Yeni Şafak çizgisindeki İslamcılara “liboş”, güvenilmez, muamelesi çekerdi. ğunluğu yenilikçi çizgiden olan arkadaşlarıyla partiyi kurup yola çıktılar. Uzun süre bu çizgiye uygun politikalar ürettiler. Demokrasi vurgusu, Türkiye’nin AB politikalarını benimseyen, süreci hızlandırıcı çabalar, 2007’ye kadar sürdü. Sonra işler değişmeye başladı. İlk meydan okuma anı n Neden 2007’e kadar? Bunun iki nedeni var: Birincisi partiye kapatma davası açılması, diğeri ise Abdullah Gül’ün Erdoğan’a rağmen cumhurbaşkanı olmasıydı. Kapatma davası Erdoğan’da yeniden eski çizgisine dönüşü yani gelenekçi damarı kabarttı. “Ben ne kadar uzlaşmacı olursam olayım bunlar rahat durmayacak” düşüncesi zihinde yer etmeye başlamıştı. Erdoğan hem itikatte gelenekçi hem de amelde gelenekçiydi fakat mecburi olarak amelde yenilikçi davranmaya çalışıyordu. Gül ve arkadaşları ise itikatta da, amelde de yenilikçiliği savunuyorlardı. n O meşhur soru: “Erdoğan’ın yenilikçiliği takıyye miydi?” Bütünüyle takıyyeydi diyemeyiz. Belki de gerçekten olmak istiyordu. Ama bu nu başaramadı. Etkin olma hırsı buna engel oldu. Erdoğan için amelde yani eylemde yenilikçi olmak bir anlamda benimsemeye çalıştığı bir roldü. İçinden geldiği gibi değil, siyasi kazanç gereği davranmak anlamına geliyordu. Gül’ün “ben de varım” demesi Erdoğan’ı bir anlamda hem ürküttü, hem de tedirginliğe sevk etti. Bu iki durum Erdoğan’daki bu damarın kabarmasına yol açtı, en iyi bildiği tarzda siyaset yapmazsa bu sürece ayak uyduramayacağının farkına vardı. n “Erdoğan’a rağmen Gül’ün cumhurbaşkanı olması” dediniz. Evet, Gül’ün cumhurbaşkanı olmasını istemiyordu, engellemek için çok uğraştı. Kendi liderliğini ön planda tutacak, düşük profilli bir isim istiyordu. Aynen bugün Başbakanlık’ta istediği gibi. Uzlaşmacı çizgisi, “konuşulabilir” tutumu Gül’ü her geçen gün daha etkili bir faktör haline getiriyordu. Bu iki olay Erdoğan’da şöyle bir düşüncenin oluşmasına neden oldu: Ben rol yaparak, onlar gibi davranıp politikalar üreterek onların üzerinde etkin olamam. Öğretmen onlar, denileni yapan ise kendisiydi. “En iyi bildiğim, rahatça, sahici hareket edebileceğim kendi öz çizgime geri döneyim” anlayışıyla kendisi için sığınak olarak gördüğü gelenekçi, Akit çizgisine geri döndü. Gül ve arkadaşları ise Erdoğan’ı tanıyorlardı. Fakat şartların onu bütünüyle eski çizgisine dönmekten alıkoyacağını düşünüyorlardı. Ama ‘efendim’ciler n Neden? “Zaman içerisinde toparlarız” diye bir düşünceleri vardı sanırım. Fakat işler öyle bir noktaya geldi ki, Tayyip Bey kendisi eski çizgisine dönmekle kalmadı bütün mahalleyi o çizgiye taşıdı. Bunun ilk adımını Gezi’de yaptı. Yenilikçilerin söylemlerinden, politik tarzlarından bütünüyle uzaklaşıp kendi yaklaşımını, tarzını ortaya koydu ve herkesi ona uymaya mecbur etti. Bu, partideki, medya ve bürokrasideki yenilikçi İslamcılara karşı ilk meydan okumasıydı. Zaman içinde yazarlar, gazeteciler, siyasetçiler hatta seçmen Erdoğan’ın çizgisine doğru bir dönüşüm geçirmeye başladı. Çünkü lider oydu. Oyu alan oydu. O ne derse öyle olacaktı. Bu dönüşüm o kadar hızlı ilerledi ki, bu sürede Yeni Şafak bile kendi çizgisinden vazgeçmiş Akit gazetesi çizgisine gelmiş uygulayıcısı olmakta sorun görmeyen İslamcılıkla alakası olmayan insanları aldı. Akitleşenlerin zaferi n Davutoğlu’nun tasfiyesini de mi böyle açıklıyorsunuz? Tasfiye edilenler son bir umutla Ahmet Davutoğlu’na tutundular. Davutoğlu her ne kadar itikatta gelenekçi olsa da amelde yenilikçiydi. Bu iki çizginin buluşabileceği bir düşünce yapısına sahipti. Bu ekibin Davutoğlu üzerinden yeniden partide etkinlik kurma çabası Erdoğan’ın gözünden kaçmadı. Davutoğlu’nu göndermek bir anlamda Erdoğan’ın çizgisini benimsemekte zorlanan İslamcıların bütünüyle tasfiyesi anlamına geliyor. n Tezinize göre kim kazandı? Bu kavgayı Erdoğan sayesinde Akit çizgisi kazandı. Akit tarzı yaklaşım sadece İslamcıları değil, bütün Türkiye’yi teslim aldı. Akit çizgisi şu anda iktidarın medyasının dili haline geldi. Erdoğan, seçmeni de bu çizgiye taşıdı. Her alanda artık o dil hâkim. Yenilikçi kökendeki İslamcı siyasetçilerden Akitleşenler Erdoğan’ın yanında kaldı, diğerlerinin tamamını tasfiye etti. Sadece siyasette değil, her alanda bunu yaptı. ‘AKP kendi çekirdeğinden koptu’ Partizanlaşmanın miladı nedir? Tayyip Erdoğan 2007’de neyi terk etti? Erdoğan’ın parti üzerindeki hâkimiyeti neden sonra mutlak oldu? AK Parti ne zaman devletleşti? Erdoğan, seçmeni ve tabanı neye dönüştür Siyasal süreçlerin analizinde her “taraf”ın görüşlerine kulak verdiği isimlerden KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır: “Bugün tamamen içine kapanmış, tüm entelektüel ve insani beslenme kanalları tıkanmış, savun dü? “Savunma hattını sokaktan kurma” stratejisine ne zaman geçildi? duklarını kalemşörlere bırakmış, kendi çekirdeğinden kopmuş bir parti var.” n AK Parti’nin 2002’deki yüzde 34’üyle başlayalım mı? 2002’de Meclis’te temsil edilen oy sadece yüzde 55 olunca, AK Par ti yüzde 34 oyu ile iktidar fırsatı ya kaladı. Seçmen niye öyle yaptı; AK Parti’nin kuruluşunun ipuçları da orada. 19902002 arası bu ülke yö netilmedi. Kürt meselesinin, terö rün, can kayıplarının en yoğunlaş tığı, kırdan kente göçün hızlandığı, dış dünyadaki reformlara ayak uy duramayan Türkiye, dört hadise ya şadı. 1) 28 Şubat 2) Marmara depre mi 3) 2000 krizi 4) 2001 ekonomik krizi. Bu dört unsurun toplumda ya rattığı travma, 2002’deki o meşhur parti tasfiyesini oluşturdu. AK Par ti o tarihte bütün bu gelişmelere iti Can raz gibi gelişen dalga ve İslamcı ha erok reketteki yenilenme çabaları, metro pollerdeki yeni dayanışma ağlarıy la, yeni bir örgüt biçiminin taze bir vizyonla buluşmasıydı. Siyasal İslamdan gelen kadrolar, kendilerini yenilediklerini, laiklik, demokrasi, küreselleşme konularında fikri bir dönüşüm yaşadıklarını ilan ettiler. Ancak sadece toplum bu yeni “ürünü” takdir ettiği için iktidar olmadılar. Diğer siyasi partilerin cezalandırılması sonucu da iktidar oldular. Bu birinci aşamaydı. ratikleşme ve hizmet üretme modeline yöneldi. 2007’ye kadar devletin toplumla ilişkisinde ve ekonomide başarı üretti. Hatırlayalım; bütün başarılarına rağmen 2007’de “Türkiye Malezya mı İran mı olacak” tartışmalarını, Cumhuriyet mitinglerini yaşadık. Laik kesimdeki şeriat/irtica korkusundan üreyen kodlamaların manipülasyonlarını da yaşadık. 27 Nisan emuhtırası ilk kırılma oldu. AK Parti’nin İkinci aşamaya geçiş n Ne kadar sürdü bu aşama? 20022007 iktidarı. Belki en doğrusu ol mayabilir ama geriye bakıldığında partinin 2002 programının Türkiye için bir fırsat olduğu açık. Bugünkü AK Parti’nin o 2002 programına imza atması ise olası görünmüyor. 1) Ellerinde Refah yıllarından, yerel yönetimlerden gelen tecrü “muhtıraya karşı dik duralım” tavrı hem kendi örgütünde hem de memleket siyasetinde farklı sonuçlar üretti. 2007 seçimlerinde seçmen bu tartışmalara değil, ekonomik başarılara oy verdi. Toplumun her kesiminden oy aldılar. Fakat seçimlerden sonra AK Parti başka bir yere yöneldi. n Neydi o? “Devletin bürokratik mekanizmalarının be ve başarı hikâyeleri vardı. 2) Dünya içinde yaslanacağım cemaatçi kadrolar dı da sıcak paranın olduğu, 11 Eylül sonrası şında başka kadrolar yoksa ve önüme hep “ılımlı İslam arayışı” ve 2004 AB ile mü engel çıkarılıyorsa, sokakta da bu engel zakere gibi konjonktürel gelişmelerle bu leri diri tutacak başka dinamikler varsa o öykü birleşti. AK Parti doğru bir strate zaman ben de bana hizmet için oy veren ji ile kendisine İslamcı renginden dolayı seçmeni AK Parti’lileştiririm ve savun itiraz edecek unsurlara karşı da demok ma hattımı sokaktan/toplumdan kurarak PORTRE / BEKİR AĞIRDIR lektif aklı geçerli. 2010 referandumunun sonucu ise iki önemli kırıl ma üretti. 1) Erdoğan yüzde 58 evet 1979, ODTÜ İşletme oyunu kendi oyu gibi görme kanı Bölümü mezunu. De sına kapıldı. 2) Erdoğan’ın cemaat mokratik Cumhuriyet le işbirliğinden bile memleketin le Programı kurucusu hine olacağını varsaydığı hesap, ce olan Ağırdır, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasi Araştırmalar Vakfı ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı yönetim kurulları üyesi. 2005 yılından bu yana KONDA Araştırma Genel Müdürü olan Ağırdır, siyasal süreçlerin analizinde her “taraf”ın görüşlerine kulak verdiği bir isim. maatin ise Erdoğan’ın kendisiyle paylaşacağını sandığı iktidar alanı hesabı referandumun hemen ertesinde değişti. Bence kavgaya karar verdikleri tarih 2010 referandumunun hemen ertesi hafta. Yargıç camiasının anlatıp yazdıklarından anlıyoruz ki, cemaat ile AK Parti’nin ilişkisi yeni HSYK’nin nasıl oluşacağı meselesinde koptu. Dolayısıyla 2010’daki referandum hem cemaatle ilişkileri kopardı hem de Erdoğan’ın parti içinde tek adam olmasının kapısını açtı. n “AK Parti devletleşiyor” yazdı bana karşı olan hamlelerin önünü keserim” anlayışlı bir stratejiye döndü. Beyaz Türklerin “rüşvet” dedikleri sosyal politikalardaki yardımlar ve o güne kadar doğal mecrasındaysa da 2007 sonrasında politikalar partizancılığı esas almaya başladı. Kamu istihdamı, ihaleler, kamu bankacılığı, teşvikler ve ayrıcalıklar üzerinden kendi tabanı ve destekçileri AK Parti’lileştirilmeye çalışıldı. İnşaat, medya, enerji, perakendecilik, özellikle gıda perakendeciliği gibi sektörlerde yeni bir sermayedar kitle ve ekosistem yaratılma hedeflendi. Başarıldı da. ğınızda henüz 2011 seçimleri yapılmamıştı. Doğru, 2011’deki adaylara bakıldığında siyasi hareketten gelen adaylardan çok bürokrasiden gelen Muammer Güler gibi adaylar vardı. Ayrıca 2011 seçimlerinden önce iki ay içinde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler, 20022007 arasında devleti demokratikleştirmeye çalışan AK Parti’nin ve Erdoğan’ın nasıl yön değiştirdiğinin en somut göstergeleriydi. O kırk küsur kararname, merkeziyetçiliğin tahkimatını yeniden üreten, bağımsız kurulları Başbakanlık’a bağlarken bakanlıkların teşkilat yapılarını da değiştiriyor ve Referandum kopuşu n Partizanlaşmanın miladı? AK Parti’lileştirmenin miladı 2007. Tayyip Erdoğan’ın örgütü, ekip ruhu ve merkezileştiriyordu. 2004’te Ahmet Necdet Sezer’in veto ettiği AK Parti’nin kamu yönetimi reformu ile 2011 seçimlerinden önceki o kararnameler, gece ile gündüz gibi iki farklı siyasi zihniyetin örnekleri. çalışmasının içinden sıyrılmasının da n Bugünkü AK Parti hangisi? başlangıcı bu. Cumhurbaşkanının halk Merkeziyetçiliğin de ötesine geçen, tarafından seçilmesinin onaylandığı an 2004’teki kamu yönetimi kanuna imza dan itibaren 2002’deki parti lideri Erdo koymayacak bir parti. 2010 referandumu ğan ile 2007’deki Erdoğan’ın parti üzerin ve Gezi arasındaki dönemde strateji, seç deki ağırlığı aynı değil artık. Ama her şe meni AK Parti’lileştirmek ise Gezi’den iti ye rağmen o tarihte hâlâ AK Parti’nin ko baren tabanı AK Partilileştirme stratejisin den Erdoğancılaştırma stratejisine geçildi. Medya ve iletişim sektörlerinin hem yapısı değiştirilmiş hem de çoğu denetim altına alınmış bir ortamda, iç ve dış düşmanlar söylemine yönelindi. İçeride yükselen muhalefet, Arap Baharı ve sonrasında gelinen Suriye krizi, diğer yandan da sönmeye başlayan AB ilişkileri ortamında bazen dinci, bazen şoven dil ile toplum manipüle edilmeye başlandı. Ama darbe ama yolsuzluk ama ekonomik kriz kendi iktidarına karşı gördüğü her türlü riske karşı savunma hattını sokaktan kurma stratejisini benimseyen Erdoğan’ın bu stratejisinin 2010’deki dozu ile 2016’daki dozu farklı. Geldiğimiz noktada Erdoğancıların bakışı ile “her türlü meşru muhalefeti iktidarına karşı darbe olarak görme ve bu darbeye direnme” iç savaş ruhunu üretecek bir ruh haline doğru dönüşüyor. Makbul vatandaş tanımı n Siz varılan noktayı üç adım ile açıklıyorsunuz... Doğru, üç adımlık bir mesele var ortada. 2002’de “ulus devleti reforme edeceğim, makbul vatandaş tanımına itirazım var” diye gelen parti şimdi aynı makbul vatandaşı kendi dindar kodlamalarından yaparak tanımlıyor. Kamu yönetimi reformu yapmaya çalışan AK Parti, bugün her şeyi tek adama ve merkeziyetçi devlet nizamını güçlendirmeye yönelmiş durumda. 2002’de değiştirmeye ve çoğulculaştırmaya talip oldukları geleneksel ulus devlet nizamını bugün yeniden tahkim eden bir AK Parti’ye geldik. Tam bir tur yapıp, halkayı tamamladılar. Bu noktaya gelirken, Erdoğan tek adamlaşırken AK Parti’nin zihni dönüşümünü üreten kadrolar da tasfiye edildi. 20022007 arasında farklılıklardan beslenen, iç koalisyonlara dayanan bir parti iken bugün tam tersi, tamamen içine kapanmış, bütün entelektüel ve insani beslenme kanalları tıkanmış, kendi savunduklarını sonradan AK Parti’li olmuş kalemşörlere, cengaverlere bırakmış, kendi hareketinin çekirdeği ile kopmuş bir AK Parti var. C MY B