15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR [email protected] 16 Bertan Onaran hayata veda etti Yazar, çevirmen Bertan Onaran yaşama veda etti. 79 yaşında olan Onaran’ın cenaze töreni pazar günü yapılacak. Onaran, SaintExupery, Marguerite Duras, Albertine Sarrazin, Gilles Martinet’den çeviriler yaptı. Cervantes’in başyapıtı Don Quijote’yi ilk kez tam metin olarak çeviren Onaran, Wilhelm Reich’ın bütün kitaplarını Türkçeleştirdi. André Malraux, Émile Zola, Stendhal, Panait Istrati, Nathalie Sarraute’dan çeviriler yaptı. Onaran’ın Cumhuriyeti Savunmak isimli bir de kitabı bulunuyor. Cumartesi 17 Aralık 2016 EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Bir önceki filmde olduğu gibi yine baskın bir kadın kahraman var filmde. Jyn daha önce izlediğimiz Rey kadar ışıltılı bir karakter değil ama daha derinlikli, daha olgun ve daha merak uyandırıcı. Bu bir film değil, opera! ‘Rogue One: Bir Star Wars Hikâyesi’ belki hardcore Star Wars hayranlarını tam anlamıyla tatmin etmeyecek ama bu sefer azınlıkta kalacakları kesin gibi EMRAH KOLUKISA Star Wars kanonu eni konu şekillenmeye başladı artık. Şimdiye dek çekilen ve her biri antolojide bir “bölüm”e denk düşen 7 filmin ardından ilk “stand alone” yani seriden bağımsız filmin gelmesiyle, zaten bir hayli belirgin bir hale gelmiş bulunan puzzle bir anda boyut kazandı. Benzetmek gerekirse, “spacetime” (uzamzaman) ekseninde bir kırılma oldu ve kâğıt üzerinde düz bir çizgi gibi görünen şeyin aslında çok boyutlu bir bütünün tezahürü olduğunu fark ettik. Bu da başlı başına heyecan verici elbette. İsyancı casuslar Kısaca bahsetmek gerekirse, “Rogue One: Bir Star Wars Hikâyesi” aslında 1977 tarihli “Star Wars: Episode 4 A new Hope / Bölüm 4 Yeni Bir Umut”ta yer alan bir cümlenin üzerine inşa edilmiş: “İsyancı casuslar imparatorluğun en önemli silahı Death Star’ın gizli planlarını çalmayı başarmışlar.” Star Wars efsanesini başlatan ilk filmde yer alan bu replik geçen çarşamba gösterime giren son filmin de çıkış noktası ve hikâye o sırların nasıl ve kimler tarafından çalındığını anlatıyor. Yani filmin bir bölüm sayısı yok belki ama tam 4. bölümün öncesi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Filmin hemen başında Death Star’ı inşa eden Galen Erso’nun (Mads Mikkelsen) serinin yeni kötü adamı Director Krennic (Ben Mendhelsson) ile karşı karşıya geldiği bir sahnede Erso’nun küçük kızı Jyn’in kaçışına şahit oluyor ve hemen akabinde de 15 yıllık bir sıçramayla geleceğe gidip aynı kızın yetişkin haliyle tanışıyoruz. Hiç şüphe yok Jyn Erso (Felicity Jones) bu filmin kahramanı. İsyancıların kaçırıp babasını bulması için görevlendirdiği Jyn, onunla beraber yola koyulan casus ekiple birlikte Star Wars antolojisi için küçük ama çok önemli bir görevi başarmak adına çaba gösterecekler ve sonunda belki de isyancıların aradığı umudu yeşertecekler. Bu kısmı izleyip göreceksiniz artık. Feminist damar Bir önceki filmde (“Güç Uyanıyor”) olduğu gibi yine baskın bir kadın kahraman var filmde. Gerçi Jyn daha önce izlediğimiz ve 8. bölümde izlemeye devam edeceğimiz Rey kadar ışıltılı bir karakter değil ama daha derinlikli, daha olgun ve daha merak uyandırıcı olduğu kesin. Bu anlamda öteden beri serinin barındırdığı ama özellikle bölüm 7 ile daha belirginleşen feminist damarın bu filmde de alabildiğine güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bir Star Wars filminin olmazsa olmazlarından sayılan unsurların da yerli yerinde olduğunu belirtelim: K2SO kimliğinde hazırcevap ve sarkastik bir robot, filmin komik karizmatik karakteri olarak karşımıza çıkan eski İmparatorluk pilotu Bodhi Rook (Riz Ahmed) ve tabii ki her Star Wars tutkunu üzerinde hipnotik bir etkiye sahip olan Işın Kılıcı... Çok da “sürprizbozan” (spoiler) olmasın ama James Earl Jones’un o muhteşem sesini de yeniden duyacaksınız ve filmin sonunda da gözlerinizi yaşartacak bir simayla daha karşılaşacaksınız, benden söylemesi. Star Wars için “space opera” (uzay operası) nitelemesi daha önce de yapıldı, yeni bir şey değil; ama doğrusunu isterseniz görkemli görselliği, etkileyici müzikleri, keskin çizgilerle çizilmiş yan karakterleri (özellikle “The Force is with me” mantrasıyla ahenk içinde yaşayan kör savaşçı Chirrut Imwe bir harika) ve aksiyona dayalı hikâyesiyle bu son Star Wars filmi insanda filmden ziyade bir opera izliyormuş duygusu uyandırıyor. Ama filmin en büyük zaafı da burada yatıyor: Özellikle son 40 dakikasında aksiyonun zirve yaptığı muhteşem bir bölüm izlediğimiz filmin ne yazık ki karakterlerinin (Jyn hariç) çok da sağlam çizilmediğini, görsel tasarıma gösterilen özenin diyaloglardan esirgendiğini (örneğin herkesin favori dizisi “Game of Thrones” aksiyonkarakterdiyalog üçgenini mükemmelen çözmüş ve başarısını da böyle sağlamıştır) ve hikâyenin yer yer sarktığını düşünüyorum. Oysa “Monsters/İstila” adlı filmiyle müthiş bir çıkış yakalayan yönetmen Gareth Edwards çok daha az lafla harika atmosfer yaratan ve kendine has anlatım dili olan bir sinemacı. Keşke ona senaryo anlamında daha iyi bir malzeme verilebilseymiş. 28. İSTANBUL ULUSLARARASI KISA FİLM FESTİVALİ Dans ve müzik Lorca için sevişti… Zehra Yıldız aryalarla anıldı Heidelberg’de verdiği Fidelio temsilinin ardından, beyin kanaması sonucu 12 Aralık 1997 yılında hayata veda eden soprano Zehra Yıldız, genç şan yıldızlarının seslendirdiği aryalarla Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall sahnesinde anıldı. Zehra Yıldız Opera Vakfı Yönetim Başkanı eşi, tenor Süha Yıldız ve Evin İlyasoğlu’nun öncülüğünde gerçekleşen konser, her yıl olduğu gibi yine Zehra Yıldız’ın seslendirmiş olduğu bir arya ile başladı. Konserde piyanist Terane Abbaszade eşliğinde solistler, soprano Gülbin Günay, tenor Caner Akın, mezzosoprano Dilan Şaka, baritonlar Alper Göçeri ve Faik Mansuroğlu, Sevil Berberi, Faust, Rigoletto, Don Carlo, La Boheme gibi ünlü operalardan aryaları Zehra’nın anısına seslendirdiler. Mor ve Ötesi’nİN ‘Melekler’İ Bu yıl 20. yaşını kutlayan “Mor ve Ötesi”nin yeni single’ı “Melekler Ölmez” tüm müzik platformlarında dinleyicilerle buluştu. DMC ve Rakun etiketiyle yayımlanan “Melekler Ölmez”in söz ve müziği Mor ve Ötesi’ne ait. Grup, 20. yılını ise 23 Aralık’ta Zorlu PSM’deki konseri ile kutlayacak. Mor ve Ötesi’nin 20 yıllık yolculuğunu gözler önüne serecek olan bu konser, konuk sanatçıların da katılımıyla gerçekleştirilecek. Dans adımlarıyla ‘Frida’ 28th ISTANBUL INTERNATIONAL SHORT FILM FESTIVAL 1421 ARALIK | DECEMBER 2016 ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ SİNEMA SALONU | GOETHE INSTITUT SALON FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ SİNEMA SALONU | INSTITUT FRANÇAIS SALON İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ | ITALIAN INSTITUTE OF CULTURE www.istanbulfilmfestival.com ETKİNLİKLER ÜCRETSİZDİR | ENTRANCE IS FREE Aslında başlangıçta her şey çok sakindi. Sahnede Paco Peña ile gitarından başka hiç “kimse” yoktu. Tellerde gezinen usta parmaklardan dökülen yaslı ezgilerle baş başaydık. Sonra Mayte Bajo geldi usulca, elini Paco’nun omzuna koydu, sonra gitarın bir uzantısı gibi uzaklaşıp müziğin ritmleriyle bütünleştirdi solo dansını. Lirik, şiirsel. Ardından Angel Muñoz’la tanıştı seyirci. Ama ne tanışma! Muñoz’un nerdeyse tüm kaslarıyla döktürdüğü flamenko seyircinin aklını başından aldı. Giderek gitarlarıyla Paco Arriaga ve Rafael Montilla, gırtlaksı sesleriyle José Angel Carmona ile Gema Jiménez, Peña’ya, Bajo’ya, Muñoz’a katılıp, yürekten bir ağıt yaktı Sahnede Paco Peña ile gitarı. Mayte Bajo geldi usulca, müziğin ritimleriyle bütünleştirdi solo dansını. lar seksen yıl önce Endülüs’te faşistlerin öldürdüğü şair Federico García Lorca’ya ve İspanya İç Savaşı’nda daha güzel bir dünya için can verenlere. Geçen perşembe akşamı İş Sanat’ta izlediğimiz “Patrias” gösterisi, iki Endülüslüyü, “Ölünce... / gitarımla gömün beni / kumun altına. // Ölünce / portakallar / ve naneler arasında ben. // Ölünce / gömün beni isterseniz / bir fırıldağa. // Ölünce...” (Türkçesi: Sait Maden) diyen Federico García ile yıllardır flamenko ya incecikten yenilikler katan Paco Peña’yı buluşturuyordu sahnede. Paco, dans ve müziğin birbiriyle seviştiği şiirsel bir şölen kurmuştu Lorca için. Arka plandaki İspanya İç Savaşı izdüşümleri, şairin dizeleri, dönemin şarkıları ve marşları, Antonio Machado ve Pablo Neruda’nın şiirleri, Unamuno’nun sözleri eşliğinde 1930’ların trajik iç savaş günlerine taşındık hep birlikte. Yüreğimizi umutla dolduran ise, yalnızca Lorca’nın seksen yıl sonra bile dünyanın dört bir yanında anılıyor olması değil, Peña, Arriaga ve Montilla’nın gitarlarından, Muñoz ve Bajo’nun bedenlerinden, Carmona ile Jiménez’in hançerelerinden yükselip bizi içine alan güzellikti... Ankara Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu “Frida”yı bugün saat 20.00’de Opera Sahnesi’nde seyirciyle buluşturuyor. “Frida”nın koreografi ve rejisi Özgür Adam İnanç’a ait. Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun hayatından kesitler sunan, resimlerine sinen imgeleri sahneye taşıyan eser; küçük yaşta geçirdiği ağır sağlık sorunlarına karşın, resim yaparak hayata tutunan güçlü bir kadının öyküsünü anlatıyor. Modern Dans Topluluğu (MDT) 1992 yılında Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bünyesinde Ankara’da kuruldu. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle