15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 17 Aralık 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Bakan Çelik: Fasılları Alman Deutsche Welle Türkçe’ye konuşan AB Bakanı Ömer Çelik, “gerekçesiz gazeteci tutuklamaları” ile ilgili soru üzerine ilginç bir açıklama yaptı. Çelik, “Neden halen hapiste tutuldukları konusunda hiçbir makul gerekçe ortaya koyulmayan çok sayıda gazeteci var” sorusuna, “AB bize ‘Türkiye ile ilgili endişelerimiz var’ diyor. Biz de ‘Açalım, temel haklar, yargı ve basın hürriyeti ile ilgili 23 ve 24’üncü fasılları, nasıl ilerleme kaydedebileceğimizi konuşalım’ diyoruz” dedi. Çelik’in “Biz bu konuları konuşmaktan, eleştirilerden korksaydık o zaman benim bu fasılların açılmasını istememem lazımdı. Hem ilgili fasılları açmayacaksınız hem fasıllarla ilgili eleştireceksiniz. Mantıksız, sağduyusuz bir yorum” ifadeleri dikkat çekti. Çelik, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, Avrupa’nın yapıcı eleştirilerinden değil, “Negatif, Türkiye’yi dışlayıcı, vizyonsuz eleştirilerden rahatsız olduklarını” söyledi. Türkiye’nin olağanüstü hal döneminde bile sivil otoritenin, askeri otorite üzerindeki denetimini artıran yeni düzenlemelere imza attığını dile getiren Çelik, “Türkiye’nin AB’ye tam üyelik perspektifini gerçekleştirmeye çalışan bir AB Bakanlığı var, Türkiye taahhütlerine tabii ki bağlı” dedi. Ancak çok sa açın, konuşalım AB Bakanı, Avrupa’nın tutuklu gazetecilerle ilgili eleştirilerine yargı ve basın hürriyeti faslının açılması talebi ile karşılık verdi HALEP’TE KONUT PROJESİ Çelik, Halep’e insani yardım konusunda Almanya ile ortak bir inisiyatifin söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine, “Size özel bir şey söyleyeceğim. Sayın Cumhurbaşkanımızın bir teklifi var, Sayın Merkel de buna olumlu bakmış. Öneri Suriye sınırı içerisinde güvenli bir bölgede konutlar inşa edilmesini bu yolla göç dalgasının orada tutulmasını öngörüyor. Alman hükümetinin Sayın Cumhurbaşkanımızın teklifine destek vermesini bekliyoruz. Bunu beraber yapabiliriz. Böylece hem göç dalgası Suriye içinde karşılanır hem de daha fazla insanın insani ve siyasi krizin parçası olması engellenebilir” dedi. yıda gazeteci ve siyasetçinin tutuklu olduğunun anımsatılması ve “AB Bakanı olarak bu durumu nasıl izah ediyorsunuz?” sorusunun sorulması üzerine Çelik, “Tutuklu gazeteci ve milletvekili diye genel bir başlık yok. Örneğin bir kişi, bir gazetede PKK’nin Güneydoğu’da sadece askerlere saldırdığını, Batılı şehirlerde, alışveriş merkezlerine de saldır ması gerektiğini yazıyor. Bu nasıl basın hürriyeti kapsamında değerlendirilebilir? Milletvekillerinden bir tanesi, ‘Biz PKK’ye sırtımızı dayadık. PKK, Türk otoritelerini cezalandıracak güce sahiptir’ diyor. Milletvekili sıfatıyla bu sözler söylenemez“ ifadelerini kullandı. “Şu anda neden halen hapiste tutuldukları konusunda hiçbir makul gerekçe ortaya koyulmayan çok sayıda gazeteci var” denilmesi üzerine ise Çelik, “AB de bize ‘Türkiye ile ilgili endişelerimiz var’ diyor. Biz de ‘Açalım, temel haklar, yargı ve basın hürriyeti ile ilgili 23 ve 24’üncü fasılları, nasıl ilerleme kaydedebileceğimizi konuşalım’ diyoruz” dedi. ‘Fasıl açmak jest değil’ AB’nin Polonya ve Macaristan ile ilgili de endişelerinin olduğunu dile getiren Çelik, “Üyelikten mi atıyor? Oturup konuşuyor. Biz bu konuları konuşmaktan, eleştirilerden korksaydık o zaman benim bu fasılların açılmasını istememem lazımdı. Ayrıca fasıl açmak faslın kapanacağı anlamına gelmiyor. Bu nasıl bir korkudur, fasıl açmak bile bir jest haline getirilebilir mi? Hem ilgili fasılları açmayacaksınız hem ilgili fasıllarla ilgili Türkiye’yi eleştireceksiniz. Bu mantıksız, sağduyusuz bir tutum.” l ANKARA / Cumhuriyet ‘İşkencenin son noktası’ CHP’li Altıok, Bakan Bozdağ’a cezaevindeki yasaklara ilişkin mektup yazdı İKLİM ÖNGEL CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a bir mektup yazarak, “Tecrit koşullarında tek kişilik veya üç kişilik hücrelerde dış dünyayla bağlantısı iyice sınırlanan; görüş, telefon, avukat, doktor, tedavi yasaklanan tutuklular için kitap ve mektup yasağı işkencenin son noktasıdır” dedi. CHP’li Altıok, yazdığı mektupla birlikte Orhan Tüleylioğlu’nun “Yalnız Kitap” adlı kitabını da Bakan Bozdağ’a hediye etti. Mektubunda kitapları okuyarak toplumu aydınlatan yazarlar, şairler ve sanatçıların yakıldığını ve onları yakanlar değil yaşatanların hapislerde olduğunu belirten Altıok, Bozdağ’a “Bugün sizin sorumluluğunuzda olan hapishanelerde mektup ve kitap yasağı uygulanıyor” diye seslendi. Gazetecilerin, aydınların, yazarların mektup ve kitap yasağının altında ağır bir işkenceye maruz kaldığını dile getiren Altıok, gazetemizin tutuklu yazarı Hakan Kara’nın “Silivri kitap fakiri” ifadelerine dikkat çekti. Evimde daha fazla Altıok, Adalet Bakanlığı’na göre 11 bin 750, Ceza ve Tevkifevi Genel Müdürlüğü’nden aldıkları bilgiye göre 13 bin tutsak insanın bulunduğu bir zindanda, 2 bin 200 kitabın kimilerine zenginlik gibi görünebileceğini belirterek şöyle devam etti: “Benim evimde bile bu rakamın iki katı kadar kitap varken, mahpus tuttuğunuz akademisyen, gazeteci, yazar, sanatçı ve aydın bürokratlar için bu sayının zenginlik olmadığını bilmelisiniz. 2200 kitabın hangi kriterlerle seçilmiş hangi türlerde ve kimlerin eserlerinden oluştuğunu da ayrıca sormak isterim. Sayın Bakan, unutmayınız ki kitap bir tutuklunun en yakın dostudur. Hele ki aydınlar için yaşamsal bir olgudur. Mektup hayatla hapishane arasındaki köprüdür. Düşünce suçluları için topluma kazandırma, eğitim gibi bir öncül amaçtan söz edilemez elbette ancak cezaevlerinde suçluların topluma kazandırılması, eğitimli, üreten bireyler olabilmeleri anlayışı esas olmalıdır” dedi. Türkiye’nin yeri “Tecrit koşullarında tek kişilik veya üç kişilik hücrelerde dış dünyayla bağlantısı iyice sınırlanan, görüş, telefon, avukat, doktor, tedavi yasakları getirilen tutuklular için kitap ve mektup yasağı uygulamasının işkencenin son noktası olduğunu” belirten Altıok, “Türkiye’nin yeri diktatörlüklere yakışan uygulamalar değil, demokrasinin ve özgürlüklerin yanı olmalı” dedi. l ANKARA Kadın mahpuslar için eylem İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Kadın Hakları Komisyonu, 1017 Aralık Dünya İnsan Hakları haftası kapsamında cezaevlerinde kadın tutuklulara yönelik işkenceye dikkat çekmek için Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi önünde açıklama yaptı. “Kadın mahpuslara yönelik, erkek devlet şiddeti son bulsun” pankartı açılan eylem de, “Jin, Jiyan, Azadi”, “İnsan, haklarıyla insandır”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganları atıldı. Basın metnini okuyan İHD Kadın Komisyonu üyesi Mürüvet Yılmaz, en demokratik taleplerin dahi kısıtlandığı, mücadele yürüten demokratik kitle örgütlerinin susturulmaya çalışıldığı bir süreçten geçildiğini belirtti. Yılmaz, “Darbe ile baş latılan bu süreç, saldırıların okunu kadınlara, gençlere, LGBTİ’lere ve ezilen tüm kesimlere yöneltmiştir. Hapishanelerde özellikle politik kadınlara yönelik baskı ve işkence bu süreçte de arttı. Sürgün ve sevklerde dayatılan çıplak aramalara karşı çıkan kadınlar fiziksel ve cinsel saldırıya uğradı” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Hak savunucularıAVUKATLARIN TUTUKLANMASINA AVUKATLARDAN TEPKİ OHAL’in hedefinde SAVAŞ KÜRKLÜ/ ABİDİN YAĞMUR Pozantı Cezaevi skandalı, Ankara ve Reyhanlı katliamı davalarının avukatı, insan hakları savunucusu, Adana Barosu Cezaevleri Komisyonu Başkanı avukat Tugay Bek’in gözaltına alınması ve gözaltında uğradığı şiddete tepkiler sürüyor. Adana Barosu Başkanı Veli Küçük, Bek’in 40 kadar çevik kuvvet polisi tarafından tekme ve yumruklarla darp edilerek, hakaret ve küfürlerle yere yatırılıp zorla ters kelepçe takıldığını belirtti. Küçük, şiddetin ardından baş ağrısı ve mide bulantısı başlayan avukat Bek’in, ters kelepçeyi reddettiği için yarı baygın halde nezarette bırakıldığını ifade etti. Ters kelepçe uygulanmasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarınca açıkça işkence olduğunu söyleyen Küçük, yapılan uy Tugay Bek Ali Tanrıverdi gulamanın hukuksuz, keyfi ve kasıtlı olduğunu vurguladı. Küçük, “Bu pervasız tutuma ‘Kolluk güçleri nasıl bu kadar sabredebiliyor, anlamıyorum’, ‘Emri ben verdim’ gibi sözlerle fiili durum yaratan yetkililer ve siyasi iktidar tarafından korunması ve cezasızlık politikasıdır” diye konuştu.  10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde, OHAL’in ardından in san hak ve hürriyetlerinin tamamen ortadan kaldırıldığını anlatan İHD Mersin Şube Beşkanı Ali Tanrıverdi de 2 gün sonra gözaltına alındı. Pozantı çocuk cezaevindeki taciz ve tecavüz skandalı başta olmak üzere birçok hak ihlalini ortaya çıkaran Tanrıverdi, bu skandalı ortaya çıkarmasından kısa süre sonra KCK operasyonlarında tutuklanmış, 7 ay tutuklu kalmıştı. İHD Mersin Şubesi yöneticilerinden İhsan Kılıç, avukat kısıtlaması nedeniyle Tanrıverdi’den haber alamadıklarını belirtti. Kılıç, “İnsan Hakları Haftası’na bu yıl OHAL’in ve KHK’lerin tozu dumanı arasında girdik. Sadece Mersin’de Ali Tanrıverdi’nin de aralarında olduğu 100’e yakın insan gözaltına alındı. Ali Tanrıverdi’nin ve diğer insan hakları savunucularının serbest bırakılmasını talep ediyoruz” diye konuştu. haber 11 Faşizmin sıradan yüzleri Ünlü İtalyan sinema yönetmeni Ettore Scola, 1980’lerde verdiği bir söyleşide, “İtalya’da faşizm rejim olarak elbette süpürüldü ama günlük psikoloji olarak faşizm ölmedi” diyordu. Faşizmin gündelik, sıradan yaşama yansımaları ve ondan beslenmesini en iyi anlatan filmlerden biri, Scola’nın yönetmeni olduğu, 1977’de gösterime giren, Özel Bir Gün’dür. Kitle iletişim araçlarıyla ya da açık zorla dayatılan bir ideolojinin nasıl zihinleri körelttiğini, kitlenin nasıl erkek egemen, savaşçı, kindar sloganlarla bir kişide temsil edilen mutlak güce tapar hale getirildiğini, bir gün içinde ve bir binada yaşananların sıradanlığı içinde anlatır. Karşılıklı dairelerde oturan iki komşu (Marcello Mastronianni ve Sophia Loren) ve kapıcı arasında geçer film. Filmin en ünlü cümlesi, faşizmin tabandan gelen yanını temsil eden kapıcının, faşizmin salgıladığı anne ve evinin kadını rolünü benimsemiş kadına, gizemli bir heyecanla görüşmeye başladığı komşusunun antifaşist olduğu için işten atıldığını söyledikten sonra gelir. Günlük yaşamının sıradanlığını faşizmin yarattığı heyecanla telafi eden ve rejime bağlılığı ideolojik olmaktan çok dindarlığıyla alakalı olan kadın, yanına gelen erkeği bu kez aşağılamayla karşılar. Erkeğin ağzından şu sözler dökülür: “Uzun sözün kısası, hep sonunda genel kanaate katılınıyor.” O günün akşamında erkek Sardunya’daki kampa götürülmek üzere evinden alınır. İtalya’da faşizm üzerine dikkat çeken yeni çalışmalardan birinin yazarı tarihçi Emilio Gentile, “Aniden Faşizm” başlıklı bu kitabında, Roma üzerine yürüyüşün aslında, Mussolini dahil olmak üzere, nasıl beklenmedik bir başarı olduğunu anlatıyor. Diğer taraftan, kitabının girişinde, 1960’larda İtalyan tarihçi Nino Valesi’nin bir sorusunu aktarırken faşizmin alttan, toplumun sıradan üyelerinden beslenen yanına dikkat çekiyor: “Roma üzerine yürüyüş, önemsiz nedenlerin geçici ve alışılmamış bir birikiminin mi, yoksa yüzyıllar sürmüş despotizm nedeniyle İtalyanlarda derin kök salmış bir kötülüğün, başkaldırmaya alışmanın, medeni yurttaş duygusu eksikliğinin, hangisi olursa olsun iktidarı kazıklamanın, devamsızlığın, ahlak bozukluğunun mu sonucudur?” 20. yüzyıl faşizmleri her ülkede farklı biçimlerde gelişti. Ama hepsinin özelliği, içinden geldikleri toplumda bulunan bir ideolojik malzemeyi ve bazı nitelikleri kullanıp bunları kitleselleştirmeleriydi. Örneğin İspanya’da Franko faşizmi, Katolikliğin en yobaz, en gerici kanalından beslenerek bir milliyetçiKatolik ideolojiyle yıllarca hükmetti. Çoğu yerde faşizmler elit düşmanlığını, kaybolmuş bir şanlı geçmişin yeniden diriltilmesi hülyasını, savaşçılığı körüklediler. Ülkede egemen olan dinin en erkek egemen, otoriteye biatı teşvik eden, farklılığa düşman olan yönlerini kışkırtarak, güçlerini pekiştirdiler. İçinden çıktığı toplumun, Nino Valensi’nin işaret ettiği gibi, aslında en ahlaksız yönlerini kışkırtıp insanın içindeki kötüyü dışarıya vurmasını ve bunun ortak değer ve kanaate dönüşmesini sağladılar. Güç yoksunluğu bunalımları yaşayanlara güce tapınarak güçlü olma hissi verdiler. 20. yüzyıl faşizmlerinin toplumları götürdüğü yeri biliyoruz. 21. yüzyıldaki benzerlerinin de içinden geldikleri toplumları benzer yerlere götürecek olmaları kuvvetle muhtemel. Sonra belki bizden sonraki kuşaklar “neden gene oldu” diye soracaklar ama olan bir kere daha olmuş olacak. Aslı Erdoğan, yanılmıyorsam kendisine dava açılma ve tutuklanma gerekçelerinden biri olarak gösterilen Mayıs 2016’da yayımlanmış Faşizm Güncesi başlıklı yazısını şöyle bitiriyordu: “İleride belki bu günlere dönüp baktığımızda, ‘biz aslında faşizmi çok sevmiştik’ diyeceğiz, yepyeni boyalarla kapatırken bir kuklanın derin yara izlerini...” Nino Valensi’nin İtalya için sorduğu soruları biz de sorabiliriz. ‘Emniyet’te kötü muamele yapılıyor’ TİHV ve İHD, gözaltında işkence ve kötü muamele olaylarının arttığına dikkat çekti İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) dün OHAL döneminde yaşanan işkencelere dikkat çekmek amacıyla İHD’nin Taksim şubesinde ortak basın açıklaması düzenledi. Basın açıklamasını okuyan TİHV İstanbul Temsilcisi Ümit Efe, “İstanbul Beşiktaş ilçesinde yaşanan bombalı saldırı sonrasında, siyasal iktidarın hedef göstermesi sonucunda çoğu HDP üye veya yöneticisi yüzlerce kişi gözaltına alınmış ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün Vatan Caddesi’ndeki yerleşkesinde tutulmaktadır. Gözaltı işleminin ilk 5 günü avukat görüşü yaptırılmayan bu kişilerle avukatlarının yaptığı görüşmelerde insan onuruna aykırı davranışların ve ağır işkenceleri yapıldığı yakınmaları yapılmış, kimi mağdurların bu durumu doktor raporlarına da yansımıştır” diye konuştu. İHD VE TİVH olarak kişi, yer, zaman ve olay ayırımı yapmaksızın, hiç kimseye işkence yapılmasının kabul edilemeyeceği söyleyen Efe şu ifadeleri kullandı: “İşkence yapanlar ve yapılması talimatını verenler ile yapılmasına göz yumanların derhal tespit edilmesi ve yargılanması gerekmektedir. İşkenceye karşı, gözaltı merkezlerinde, alanlarda, hapishanelerde ve mahkemelerde aktif şekilde mücadele edeceğimizi buradan bir kez daha deklare ederiz” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Avukat Timtik gözaltında Barkın Timtik KHK ile kapatılan Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Barkın Timtik, geçen günlerde Tunceli Ovacık’taki polis noktasında öldürülen Oğuz Meşe için Kıraç Cemevi’nde verilen yemek sırasında polis tarafından gözaltına alındı. Avukat Ebru Timtik, kardeşinin Kıraç Karakolu’nda tutulduğunu, avukatları ile görüştürülmediğini söyledi. Büyükçekmece ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda konuyla ilgili yürütülen bir soruşturma olmadığı bilgisini aldıklarını belirten Ebru Timtik, bilgi alacak muhattap bulamadıklarını ifade etti. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle