Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazar 3 Ocak 2016 17 974 yılıydı. Bertrand Blier, adını sinema tarihine altın harflerle geçirecek dördüncü filmini çekmeye hazırlanıyordu: Les Valseuses. Filmin düz çeviriyle “vals yapan kızlar” anlamına gelebilecek başlığı, aslında er bezinin argosu olup “testisler” demekti ve aynı adı taşıyan romanı da kendisi yazmıştı. Yazar yönetmen, dışlandıkları toplumun değerlerini dışlamış; gerçekte çok kırılgan, çok iyi yürekli iki delikanlının “tutunamadıkları” yaşamından hem hüzün, hem kahkaha dolu bir başyapıt damıtıyordu. Rol dağılımı üzerinde henüz çalışmaya başlamıştı ki; kapısına kimsenin tanımadığı sarışın, uzun saçlı ve çam yarması gibi bir genç adam dayandı. Filmdeki Jean Claude rolünü istiyordu. Her gün, sanki her rolü oynayabileceğini göstermek için başka bir kılıkta geliyor; Bertrand Blier’i rolü kendisine vermeye ikna etmeye çalışıyordu. Gerard Depardieu, henüz 26 yaşındaydı. Köylü çocuğuydu. Okula gitmemiş, kitap okuyarak, tiyatro kurslarına giderek kendisini yetiştirmişti. HHH Aktörden çok güreşçiye benziyordu, hem itici, hem çekici bir yakışıklılığı vardı. Yapımcı, onun vahşi enerjisinden ürküyor, “Erkekler bu adamı sevmez, kadınlar da beğenmez” diyordu. Ama Depardieu, dört ay süren sabırlı ısrarın yorum 1 İç savaşı öğrenirken! ıllar önce gittiğim Hırvatistan’ın Dubrovnik kentinde “Kent Belleği” Müzesi’ni gezerken, birkaç fotoğraf özellikle dikkatimi çekmişti. Yugoslavya bölünmek üzere, iç savaş tüm acımasızlığıyla devam ediyor ama o çekilmiş fotoğrafta, bir sokak düğününde, insanlar pür neşe oyun oynuyor. Sonra bir başka fotoğraf, minnacık kızlar, kocaman bir sahnede minik balerin ayaklarıyla dans ediyorlar. Bir başka fotoğrafta yıkıntılar arasında orta yaşlı bir adam keman çalıyor. Şimdi bu fotoğraflar neden aklıma geldi, evet ben de merak ediyorum. Sanırım, özellikle sosyal medyada insanlar kendilerini ülkemizde sürmekte olan iç savaş nedeniyle çok suçluyorlar, yaşadıkları sevinçlerden, mutluluklardan utanıyorlar. Belki de o nedenle o fotoğrafları anımsadım, daha önce hiç yaşamadığımız için bilmiyoruz, bütün iç savaşlarda hayat olanca hızıyla devam etmiş. Aynı benzer fotoğrafları, İspanya kentlerinin müzelerinde de görmüştüm. İç savaş fotoğrafları yanında, flamenko oynayan, şarkı söyleyen, aşk dolu insanlar. Bizim hayatımızda böyle oldu. Öğrencilerimden birinin göğsünde bir kitle görüldü, çok genç, kitlenin ne ifade ettiği birkaç güne öğrenilecek, ömründe ilk kez gerçek bir tehlike karşısında, ona kimsenin “başkanlık sistemi gelirse ne yapacağız” diye sormaya hakkı yok. Onun gündemi şimdilik Hayat devam ediyor. dünyanın ne olup olmayacağına kapalı. Bindiğim taksinin şoförü radyosunu açmış İbrahim Tatlıses dinliyor ve bana istihdam konusunda ders vermeye başlıyor. “Yoksulluktan gelmiş adam, paralarını kendine saklayıp bir güzel yiyebilirdi ama fakir fukara babası, insanların karnı doysun diye işlere girdi, oteller açtı, zincirler kurdu. Tanrı katında yeri en üstlerdedir.” Sessizce dinleyip soruyorum, “Sen de çoluk çocuk var mı?” “Olmaz mı” diyor. “Büyük askerden döndü, yedi aydır iş arıyor, yok. Kederinden saçları dökülmeye başladı, kızın da çalıştığı dükkân kapandı. O da evde.” “Neden işsizler hiç düşündün mü?” diye soruyorum, “Allah’ın takdiri” diyor. Artık söyleyecek sözüm yok, İbrahim Tatlıses hayranı, altmış yaşında on saat direksiyon sallayan bey amca da, ülkedeki büyük çoğunluk gibi işleri Allah’a havale etmiş. Gündeminde şimdilerde hiçbir sorgulamaya yer yok. Temizlikçi Şükran geçen seçimlerde oyunu AKP’ye verdi, kocasının ısrarları fayda etmedi kocası HDP’ye oy verdi o inat etti, vermedi. Şimdilerde partisini değiştirmeye kararlı, “Neden” diye soruyorum. Çünkü AKP’nin ayrımcılık yaptığını düşünüyor, evlerinin bulunduğu bölgede Alevi kökenli aileler hâkim bu nedenle Şükran’ın evinin yolu yapılmadı, bir üst mahalle silme asfaltlandı. Şükran evinin yolunun yapılmasına kilitlenmiş durumda. Gününü hayvan barınaklarında geçiren Eda’nın ise bütün çabası eski sahiplerinden yediği dayaktan ötürü hayata küsen yavru köpeğe bir ev bulmak. Demek ki, böyle oluyor, bir yandan iç savaş sürüyor, bir yandan hayat akıp gidiyor. Artık biliyoruz ki, Güneydoğu’daki iç savaş, şiddetlenerek devam edecek. Çünkü kimseleri müzakere alanına çekmek mümkün değil. İp kopmuş, bu durumda eğer savaş bölgesine gidip herhangi bir tarafı seçip savaşmıyorsak ya da savaş muhabiri gibi iş yapamıyorsak, kendimizi kahretmekten vazgeçmeliyiz. Ve yaşam sevincimizi yitirmeden, yapabileceğimiz mücadele biçimlerine kafa yormalıyız. 2016’da gündemimiz bu olmalı. Y yemekle intihar ediyor. HHH İtalyan sinema yönetmeni Marco Ferreri’nin başyapıtı Büyük Tıkınma’yı andıran böyle bir kararda, Brando ve Depardieu gibi üstün zekâda kişiler için iradesizlik söz konusu değildir. Öyle yiyorlarsa, böyle ölmeyi seçmişlerdir. Marlon Brando, Amerikalı olduğu için pek de gurme değildi. Günde on kilo sonunda rolü aldı. dondurmayla işi bitirdi. Film, muazzam bir gişe rekoruyla Tıpkı Brando gibi bir evladını, oğlu taçlanan uluslararası bir başarı oldu. Guillaume’u toprağa veren Gerard Depardieu, ertesi yıl çekimlerine Depardieu; Fransız olduğu için daha başlanan Bertolucci’nin unutulmaz zengin, daha seçkin ve keyifli bir 1900’ünde Robert De Niro, Donald mutfakla intihar ediyor. Sutherland ve Burt Lancaster’in Sinemada ünlü aşçı yanında rol alıyor ve müthiş François Vatel’in meslek bir oyun çıkartıyordu. a tfakta d u “M tutkusu ve intiharını Fransızlar, yeteneğini idir. aşktaki gib ılan kötü canlandıran aktör; elbette zaman ve mekânda Çabuk yap ki gastronomi alanında bir kanıtlamış sanatçılarına tat bırakır.” tasözü otorite. “kutsal canavar”, çam Fransız A Üstelik cömert yarması yakışıklılara da Yemekten ölmek Depardieu’nün Paris’teki konağı ürünleri de kameraların karşısında afiyetle mideye indiriyor. Yiyor, yiyor, yiyor. Sardunya Adası’nda ve Fransa’nın pek çok bölgesinde bağları var, bizzat ve hem de çok kaliteli şarap üretiyor; gayet makul fiyatlara satıyor. Maddi zorluk çeken birkaç restoranı da salt destek olmak için satın aldı. Yönetimine karışmadığı bu lokantalar, onun adı ve şaraplarıyla yeniden hayat buldular. Bu lokantalardan biri, Paris’teki konağının hemen yanında. Çok güzel bir yemeği, nefis bir Depardieu şarabıyla inanılmaz uygun bir fiyata yiyorsunuz. Siz bakmayın Fransa’ya çok vergi istedi diye kızıp Rus yurttaşlığı almasına, Putin hayranlığına falan… İsterse Çinli olsun, kesilen vergiyi paşa paşa ödeyecek, ödüyor. Çünkü Fransız halkı Gerard Depardieu’ye tapıyor ve zaten o da ürettiği şaraplar, savunduğu mutfakla intihar edecek kadar Fransız! “güzel hayvan” derler. Dünyanın en önemli yönetmenleriyle ve ödüle boğulduğu kült filmlerde oynadığı gibi pek çok değersiz yapımda da yer alan Gerard Depardieu, çoktandır “kutsal canavar”. Ama artık “güzel hayvan” diye anılmıyor. Çünkü bir zamanların yakışıklı aktörü, en az 130 kilo çekiyor. Gerek kişisel kaderi, gerekse meslek tarihiyle pek benzeştiği Marlon Brando gibi bir otorite: Kalitesiz ürünleriyle dünyayı bir kanser gibi saran sanayi lobilerine karşı küçük üreticilerin sesi, yerli ürünlerin savunucusu, iyi lokantaların koruyucusu oluyor. Avrupa’nın dört bir yanında emekle güzel şarap ve yiyecek yaratan zanaatkârları, onların ürünlerini tanıtan TV dizileri çekiyor. HHH İnsanların çok para ödemeden de iyi beslenmesini savunuyor. Tanıttığı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Adolf Bey de başkanlık isterdi! ziz Nesin yok. Levent Kırca yok. Metin var; ama ZekiMetin ikilisi yok. Kemal Sunal gideli ise on beş yılı geçti. Yeri hâlâ doldurulamadı. Oysa ülkemiz siyasetçiler sayesinde mizahtan yana dünyanın en münbit fideliği. Politika için söylenen en gereksiz laf “Bizde parti içi demokrasi yok”. Oysa siyasetin en büyük eksiği mizahtır! Acaba günah sayıldığı için mi yoktur? Yüzlerce sayfalık Kuranıkerim’de en küçük bir nükte kırıntısı yok. İncil’de Tevrat’ta zaten hiç yok. Cehennemde yok. Cennette olduğuna dair bir kayıt da yok. Oysa mizah ve şaka ile hayatı zenginleştirir renklendirir... İyi ise cehennemi bile cennete çevirebilir... HHH Bu eksiği belli ki birileri Tayyip Bey’in kulağına fısıldamış. O da kendi zihinsel ve kültürel kapasitesi ölçüsünde bu açığı kapatmaya yöneldi. Aylardır, Karagöz’ü arayan Hacivat gibi “Yar bana bir başkanlık!.. Amaan da bir başkanlık” diye dolanması bundan. Güneydoğu’da yangın var. Şehit cenazeleri arttı. Doğrudan mizah zor. O da örtük ve doğaçlama mizaha yöneliyor. Beyaz Türkleri sevmediği için kara mizahı tercih ediyor. Cumhurbaşkanı sıfatı taşıdığından ne yazık ki bu durum pek fark edilmiyor. Bizim milletin yarısı zaten çantada keklik... Artık bütün dünya kendisini ciddiye alıyor. Düşürülen Rus jetinin tozu dumanı dağıldı. Yeni yıla girerken ilgiyi üstüne çekmeyi yine başarıyor: Sayısını kendisinin bile unuttuğu umre dönüşü ayaküstü şöyle buyurdu: “Üniter sistemli başkanlık sistemine baktığımızda var. Hitler Almanyası’na baktığımızda da bunu görürsünüz.” Yıllardır, “Erdoğan Türkiyesi” ile “Hitler Almanyası” arasındaki bağa işaret etmeye çalışanlar var. Ama bu çalışmalara kendisinin de bizzat katıl A 3 OCAK 2016 SAYI: 32960 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.49 05.32 05.53 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.22 12.15 14.34 07.04 12 .00 14.22 07.22 12.23 14.48 Akşam 16.56 16.45 17.11 Yatsı 18.23 18.10 18.33 ması gerçekten yılın sürprizi oldu. Başta benim büyük bibi gibi “Allah söyletti!” diyenler çoğunlukta. Ama bu beyanat için kimi aydınlar “Froydiyen Slip” yani “Bilinçaltının dışavurumu” teşhisi koydular. Teşhisin doğru mu yanlış mı olduğunu saptamanın ise tek yolu var: Onu sahiden başkan yapmak. CHP’miz, “koalisyon pazarlığı”ndaki basiret ve marifetini sürdürürse bu da olacak... Sonra bütün dünya görecek: El mi yaman, Adolf Bey mi? HHH Saray’daki 1150 odanın kaçını doldurduğu hâlâ meçhul, o malum danışmanlar şimdi “Hitler”in izlerini internetten silmeye uğraşıyorlar. Daha önce de RT Erdoğan adlı siteden “Erdoğan’ın bayat simitlerini” ayıklamışlardı. Tayyip Bey bildiğimiz açıksözlülüğü ile, “5 kuruşa aldığım bayat simitleri kaynar su buharından geçirerek taze diye satıyordum” diye anlatıyordu. Bu “itirafı” da, Hitler Almanyası sözü gibi Saray’ın internet sitesinden silindi! Oysa Tayyip Bey örtülü cinsinden açıkça kara mizah yapmak istiyor. Danışmanları buna engel olmak istiyor. Ama sonuç değişmiyor... İkisi de yeterince gülünç! HHH Bazı bakanlar da boş durmuyor. Kültür Bakanlığı “Ali Baba ve 40 Haramiler” operasını “Ali Baba & 40” yapmış. “Opera” çok ciddi bir sahne sanatı! “Operet” olsa gülüp geçeceğiz. “40 Harami” lafından gocunacak hale gelmelerine ise artık ayakta değil, oturup gülmek gerekiyor. Peki ya, 40’ın “0”ı çizilir de “4” kalırsa... 4 zaten 4 bakan demek! Haklılar “harami” sözü gereksiz artık. Kimler olduğunu bilmeyen mi kaldı? HHH Huzur ve afiyet içinde bir yıl dileğiyle:)) oel Babanın kızağını çeken ren geyikleri yok. Onların yerini robotlar almış. Biri kızağı çekiyor, diğer ikisi önden koşuyor. Hepsinin sırtına hediye torbaları yüklenmiş. Filmi çekerken sevimli bir sahne yaratmaya çalışmışlar. Noel şarkıları çalıyor. Fakat izlerken yine de ürperiyorum. Çünkü biliyorum ki bu tip robotlar askeri amaçlarla kullanılmaya başlanacak. Ormanda bunlardan bir tanesiyle karşılaştığınızı düşünsenize. Noel Babanın kızağını çeken robot zaten ordu için geliştirilmiş. Adı “BigDog”. Uzunluğu 81 santim. 110 kilo ağırlığında. Engebeli arazide yürüyebiliyor, akarsudan geçebiliyor. Tekme atsanız devrilmiyor. Saatte 6.4 kilometre hızla koşuyor. 180 kilo yük taşıyabiliyor. Başka hangi yetenekleri var bilinmiyor. Uzmanlara göre insandan bağımsız hareket eden, kendi kendine hedef belirleyip imha eden yapay zekâya sahip “otonom robotlar”ın eli kulağında. İnsan hakları örgütleri “Katil robotların üretimini yasaklayın” diye kampanya yapıyorlar. Bu kampanyalar 2016’da amacına ulaşır mı? HHH Oysa 2016 yılında bizi dijital dünyada neler bekliyor sorusuna yanıt aramak için internete bağlanmıştım. Baktığım teknoloji sitelerinde birbirinden ilginç ürünlertanahmet@gmail.com dikkatimi çekmişti. www.ahmettan.com Belli ki 2016’da yapay zekâdan ve robotlardan sıkça söz edeceğiz. Sanayide robot kullanımı giderek artıyor. Son beş yılda sanayide kullanılan robotların sayısında IFR (Uluslararası Robotik Federasyonu) verilerine göre yaklaşık yüzde 30 artış yaşanmış. Robotlar yavaş yavaş fabrikalardan çıkıp ev ve işyerlerimize de girmeye başlayacaklar öyle anlaşılıyor. Örneğin, 2016’da piyasaya sürülecek robot süpürge, yerleri süpürmenin dışında, evi de koruyacakmış. Cep telefonuyla robota bağlanıp evin içini dolaşabilecekmişiz. Biz yokken eve biri girdi mi, fotoğrafını çekip cep telefonunuza gönderecekmiş. 2016’da evlerimiz akıllanacak. Kullandığımız eşyalar internete bağlanacak. Nesnelerin interneti ve büyük veri (big data) gibi kavramları daha sık kullanacağız. Cep telefonu klavyesini 2016’da daha az kullanacağız. Akıllı telefonların neredeyse tümü, dikte özelliğine sahip artık. Biz konuşacağız cep telefonu yazacak. Cep telefonlarımızdaki akıllı asistanlar daha da akıllanacak. Akıllı kol saatleri ve akıllı bilekliklerin ardından çıkacak akıllı yüzüklerle telefon ve televizyonumuzu kontrol edeceğiz. Akıllı kemerler bel genişliğinizi, yeme alışkanlıklarınızı, adımlarınızı ölçecekler. Şoförsüz otomobiller, sanal gerçeklik gözlükleri, 3D yazıcılar ve bulut teknolojilerinden söz edeceğiz 2016’da. Türkiye’de nisan ayında 4.5G teknolojisine geçeceğiz. Cep telefonuyla internete bağlanma hızımız ciddi ölçüde artacak. Böylece Periscope gibi yazılımlarla internetten canlı yayın yapmak ya da yayınları izlemek daha rahat olacak. Teknolojiyle ilgili web sitelerin birinde 2016 için şöyle diyor: “Heyecan verici bir yıl sizi bekliyor. Bambaşka bir dünyaya uyanacağımız günler çok yakın.” Nasıl bir dünyaya uyanacağız? Can Dündar ve Erdem Gül başta olmak üzere tüm tutuklu gazetecilerin hapisten çıktığı bir dünyaya mı? Ülkenin güneydoğusundan gelen ölüm haberlerinin son bulduğu bir dünyaya mı? Noel Babanın robotları... N 10, 11, 13, 23, 30 ve 41 6 BİLEN: 658 bin 902 lira 40’ar kuruş (2) 5 BİLEN: 3 bin 99 lira 80’er kuruş, 4 BİLEN: 41 lira 15’er kuruş, 3 BİLEN: 6 lira 50’şer kuruş ikramiye kazandı. C M Y B