14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 24 Ocak 2016 EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Barış ve demokrasi ödülü Dündar, Gül ve Elçi’nin Gül Dündar haber 7 Dündar ve Gül adına ödülü alan Dilek Dündar, Türkiye’nin hızla tehlikeye gittiğini söylerken Tahir Elçi adına geceye katılan eşi Türkan Elçi de ‘barış’ vurgusu yaptı osyal Demokrasi Vakfı (SODEEV) tarafından düzenlenen 2015 İnsan Hakları Demokrasi Barış ve Dayanışma Ödülü, önceki gün Taksim Hill Otel’de düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Ödüle tutuklu gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül ile katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi değer görüldü. Açılış konuşmasını SODEV Başkanı Perihan Karasu yaptı. Karasu, ülkede bir iç savaş yaşandığını belirterek özgürlükçü bir ülkede yaşama dileğinde bulundu. Can Dündar ve Erdem Gül adına ödülü alan Dilek Dündar ise “Türkiye’nin hızla rayından çıkmış bir tren gibi tehlikeye gittiğini olduğunu çok iyi biliyorum. Türkiye tehdit altında. Türkiye’de insanları öldürüyorlar, hapse atıyorlar. Burada çoğu insanın üzerinde tehditler olduğuna eminim. Buna dur dememiz gerekiyor. Bunun tek yolu mücadele etmek. Türkiye’yi çok seviyoruz. Başka da ülkemiz yok. Mücadeleye devam edeceğiz. Ne gerekiyorsa onu yapacağız. İnanıyorum ki kazanacağız. Tekrar bu ülkede demokrasiyi kuracağız” ifadelerini kullandı. Sevgili Can, Sevgili Erdem S 60 GÜNDÜR TUTUKLULAR Şimşek ve Demir nöbeti azetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül için Silivri Cezaevi önünde başlatılan Umut Nöbeti’nin 53. gününde Radikal blog yazarları Cevdet Aykan Demir ile Mehmet Şimşek Silivri’deydi. Demir ile Şimşek memlekette yaşanan her sıkıntıyı, her haksızlığı dillendirip, yazmayı görev bildiklerini dile getirerek tutuklu gazetecilere destek olmak adına umut nöbetini devraldıklarını belirttiler. Ortak açıklama yapan Demir ve Şimşek, “Topluma en doğru bilgiyi sunma görevi olan gazetecilerin, birilerinin çıkarlarına ters haber yaptıklari için tutuklanmalarına, tutuklu yargılanmalarina karşıyız. Gazetecilerin özgürce mesleklerini icra etmelerini istiyoruz. Tutuklu gazetecilerin de bir an önce adil yargılanarak tahliye olacaklarını umut ediyoruz. Unutturmamak adına herkesi buraya davet ediyoruz” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL/Cumhuriye Adil yargı istediler G ‘Türkiye tehdit altında’ Türkan Elçi SODEV Onursal Başkanı Ercan Karakaş Dilek Dündar Dündar ve Gül’ün ödüllerini Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar, Elçi’nin ödülünü ise eşi Türkan Elçi aldı. Türkan Elçi, ödül gecesine oğlu Arin’le katıldı. onun adına alıyorum” diye konuştu. Seçici Kurul Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu da “Can Dündar ve Erdem Gül hakkında apar topar dava açıldı. Koşulları bulunmadığı halde tutuklandı. Ama 3 aydır iddianame bile hazırlanmadı. Tahir Elçi için de söylediği 3 cümle için neredeyse 3 gün içerisinde dava açıldı. Katledilişinin ardından Diyarbakır Barosu’nca oluşturulan soruşturma komisyonu defalarca başvuruda bulunduğu halde savcılık bilgi bile iletmedi” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL/Cumhuriyet ‘İddianame ortada yok’ ‘Daha çok barış’ Tahir Elçi’ye verilen ödülü de eşi Türkan Elçi aldı. Ödül törenine oğlu Arin’le katılan Türkan Elçi, “Bildiğiniz gibi pek de bir şey söyleyecek durumda değilim. Tahir Elçi yaşıyor olsaydı, yine barış duygusuyla ödülü alacaktı. Kürtlerin ve Türklerin kardeşlik duyguları bu zamanda daha da Arin Elçi pekişmelidir. Hiçbir yüzyılda ihtiyaç hissetmediği kadar barış sözcüğüne ihtiyacımız var. Tahir Elçi son sözüne kadar bu sözcükleri söylemişti. Aynı duyguları paylaşarak bu ödülü SU GİBİ, EKMEK GİBİ ADALET ık’ Gül için Silivri Cezaevi önünde başlatılan “Umut Nöbeti”nin 53. gününde Hukukçular ve Yargıçlar Sendikası (YARSAV) üyeleri de kısa bir süre bulundu. Dündar, YARSAV üyelerine bir mesaj gönderdi. Mesajda şu ifadeler yer aldı: “Adalet için hukukçular ziyaretinde adalet için hukukun ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu konuştuk. Su gibi, ekmek gibi adalete ihtiyacımız var. Siz dışarıda, biz içeride mücadele ederek daha adil bir dünya ve hukuk devleti kuracağız. Ekmek gibi, su gibi inanıyorum buna... 23 Ocak 2016, Silivri Can Dündar” utuklu Genel Yayın T Yönetmenimiz Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem t p a y i z i m i ‘Mesleğ YARSAV üyeleri de Silivri’deydi. Nöbette bugüN l 11.00 ile 12.00 arasında ise gazetemiz yazarı Ali Sirmen ile Hikmet Altınkaynak. l 13.00 ile 16.00 arasında da gazeteci Sibel Hürtaş nöbet tutacak. rdem Gül ise YARSAV’cılara yazdığı mesajında şu ifadeleri kullandı: “Hukukçu dostlar, Hukuki olmayan bir uygulama sonucu burada olduğumuzu söylemek için geldiğinizi ve mesleğiniz adına üzgün olduğunuzu biliyorum. Bu koşullarda ‘hukuki’ olarak elinizden gelen bir şey olmadığının da farkındayız. Bizim meslek de aynı durumda. Üstelik biz kendi mesleğimizi yaparken hapse atıldık. O halde, artık elimizden bir şey gelmeli. Elimizden bir şey gelmesini hep birlikte, dayanışmayla sağlayacağız. İçeriden, dışarıdaki tüm hukukçu arkadaşlarımı dostlukla selamlıyorum. Erdem Gül 23.01.2016” E aberleri izliyorsunuz; ölümler peş peşe geliyor bugünlerde. Cumhuriyetin ilk burjuvalarından Vehbi Koç’un torunu Mustafa Koç öldü. TOFAŞ direnişi sırasında katı tutumuyla gündeme gelmişti. Gezi olaylarında polis saldırısına uğrayanlara kapılarını açan Divan Oteli nedeniyle de iktidarın hışmına uğradığı söylenir. Küçük kardeş Ali Koç’un bir büyük burjuva olarak gelir dağılımı eşitsizliklerinden söz etmesi de medyada epeyce yer buldu. Oluyor böyle çıkışlar; burjuvalar da çıkışsızlığını, bunalımlarını gördükleri sistemlerine, “nasıl kurtarabiliriz” diye bakma gereksinimi duyarlar arada bir. Mustafa Koç öldü; TOFAŞ işçileri bir biçimde sürdürdükleri direnişlerine, sınıf duruşlarına ara vermediler; Koç ailesine taziyelerini bildirmeyi de ihmal etmediler. HHH Tahsin Yücel’i, Tahsin Hoca’yı yitirdik bu arada. Hikâyeleri, romanları, eleştirileri, denemeleri kaldı geride. Cumhuriyet’in eski yazarlarındandır. Uzun bir aradan sonra Cumhuriyet’te yazmaya başlayan Attilâ İlhan’ın dil konusundaki tutumunu beğenmediği için yazılarını kesmişti. Daha sonra İlhan Abi’nin çağrısı üzerine gazeteye geldi. Konuştuk; yorgundu ama yine de arada bir yazacağını söyledi. Yazdı da. Edebiyatçılar arasında bu türden kavgalar, polemikler doğaldır. Nobelli Orhan Pamuk da Tahsin Yücel’in eleştiri oklarından nasibini alanlardandır. HHH Oktay Akbal’ın büyük dedesi Ebubekir Hazım Tepeyran adına konmuş ödülün jürisinde birlikte çalıştık. Ölümünün hemen ardından Doğan Hızlan’ın yazdığı gibi, “usta işi eserleri dışında Cumhuriyetin getirdiklerini her alanda, her platformda savundu” Tahsin Yücel. Sağlığında adına yayımlanan “Söylem, Söylen, Yazın” adlı derlemede Turgay Fişekçi’nin onun kara mizahı üzerine söylediklerini aktarmadan geçemem: “Bu mizahın doruk noktası Salaklık Üstüne Deneme kitabıdır. Bu kitaptaki denemeler güncel kimi olaylardan yola çıkıp toplumca ya da insanlık ailesi olarak içinde yaşadığımız dünyadan trajikomik sahneler koyar önümüze. Gülelim mi, ağlayalım mı bilmediğimiz bir düzendir yaşadığımız.” HHH Bu trajikomik hayatımızın bir diğer değeri de yine birkaç gün önce yitirdiğimiz eski Meclis Başkanı Kamer Genç idi. “Tek başına bir ordu” derlerdi ona. Meclis’te iktidar partisine kök söktürdüğünü hepimiz biliriz. Medya ne yazık ki onu bir komedi figürü olarak tanıtmayı daha çok sevdi. Eylemlerinin, sözlerinin arkasındaki derin muhalefeti, zengin duyarlılığı pek sezemediler ya da öbür türlüsü daha medyatikti, daha çok işine geldi her şeyi ti’ye almayı seven medyanın. Hakkı layıkıyla teslim edilmemiş politikacılar arasındadır. HHH Sevgili Can, Sevgili Erdem, ne zaman çıkarsınız o zindandan bilmiyorum ama çıkışınız, öteki tarafın yenilgisi olsun isterim. İlhan Abi’nin gözaltına alınışındaki ve uzun bir gecenin sonunda serbest bırakılışındaki duruşunu övgüyle anlatan Tahsin Yücel, “Tam on üç saat sorguya çekildikten sonra, gecenin bir buçuğunda serbest bırakıldığı zaman evine dönmek üzere arabaya binerken, deliksiz bir uyku ve iyi bir kahvaltının ardından, Cumhuriyet’e gitmek üzereymiş gibiydi” diye yazmıştı. Ne büyük bir yenilgiydi, İlhan Abi’yi derdest edenler için. Sizi derdest edenler de öyle bir yenilgiyi tadacaklardır, hiç kuşku duymuyorum bundan. H Okkan vurulacağını da biliyordu NÂZIM ALPMAN Gazeteci Ocak 2001 yılında görev yaptığı ilde “kusursuz eylem” sonucu katledilen Birinci Sınıf Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, Diyarbakır’ın en çok sevilen polis şefi olarak tarihe geçmiştir. Okkan, güvenlik konusunda eğitimi sırasında öğrendiklerini, Türkiye ve de “bölge” gerçekleri dikkate almadan hayata geçirmişti. Gaffar Okkan ile “Hizbullah Operasyonu” sırasında tanışmıştım. 2000 yılıydı, kendisinden 20 dakikalık bir görüşme kopartmış olarak Diyarbakır Emniyeti’ndeki odasına girdiğimde, küçük bir sehpa üzerinde, pideayrandan oluşan öğle yemeğini bitirmek üzereydi. Ona ilk olarak Diyarbakırlı meslektaşlarımdan öğrendiğim bir bilgiyi aktarmıştım: ‘Buradaki gazeteciler diyorlar ki, Diyarbakır’da polislerin dışında herkes Gaffar’ı seviyor!’ Okkan, cep telefonunu herkese vermişti, başı sıkışan doğrudan Emniyet Müdürünü arıyordu. Gaffar Okkan, o zaman 24 Diyarbakır’ın yakın tarihinde en fazla iz bırakan devlet memuru kimdir diye sorulsa, kentte yaşayanların büyük çoğunluğu tek isimde birleşirler: Gaffar Okkan! Gaffar Okkan, Diyarbakır’da bir değerler dizisini yıkıyordu. Devlete hâkim olan düşünceye göre Kürtlerden iyi vatandaş olmazdı! Ne yapılırsa yapılsın Kürtler asla devlet düşmanlığından vazgeçmezlerdi. Gaffar Okkan ise bir cep telefonuyla bu kökleşmiş yargıyı yerle bir ediyordu. Eğer insan gibi bir kamu yönetici yollarsanız, pekâlâ Kürtler de “iyi vatandaş” olabilirler. Bir Gaffar Okkan, tek başına bütün Diyarbakır’ı kendisine sevgi ötesi bir yakınlıkla bağlayabiliyorsa, o zaman zalim bir soru işareti ülkenin üzerine asılı hale geliyordu: “Biz yıllardan beri bu insanları niye bombalıyoruz?” Gaffar Okkan eğitiminin hakkını veren, ülkesini seven bir polis şefi olarak şimşekleri üzerine çekiyordu. Gözü kara olması, kendi güvenliğini riske ediyordu. Zırhlı makam arabasını garaja çektirmiş, normal bir otomobile biniyordu. Hal Neler yapmıştı? Gaffar Okkan, kentte dejenere olmuş yazmamak kaydıyla minik bir iki hikâye meslektaşlarının icraatlarını kendisi yaanlatmıştı. kalıyordu. Bir terörle mücadele polisi, bir Kendisi göreve başladığında bir genç asayiş polisi, bir trafik polisinden olupolis memuru eşiyle alışveriş yaparken, şan üçlü yapı, gece ev baskınları yapıyor, kadına elle sarkıntılık eden adam yaka paça karakola götürüldüğünde herkes şa evinde tek kırma av tüfeği olan vatandaşların önüne iki seçenek sunuyorlarşırmıştı... Adam, 14 yıldır kentte görev yapan bir polis memuruydu. Okkan, o po dı: “Ya 4 bin dolar verirsin, ya da PKK’ya yardım yataklıktan 3 yıl 9 ay içeri girerlisi makamına çağırmış ağzını burnunu sin.” Kendisine verilen süre içinde yeterkan çanağına çevirirken sormuştu: ‘Sen polisin karısına böyle yaparsan, vatanda li parayı çıkartamayan bir Diyarbakırlı çareyi Emniyet Müdürü’ne şa kim bilir neler yapmaztelefon etmekte buluyor. sın?’ Gaffar Okkan, “böylesi Okkan’ın aracıyla bütün kenpolisler” demişti, ‘Beni sevti dolaştıktan sonra trafikçimeyebilirler!’ yi “işte bu idi müdürüm” diOlay sonrasında okulye gösteriyor. Zanlı trafik polarda öğrendiklerini lisi, hiç geri basmıyor, İl EmDiyarbakır’da uygulamışniyet Müdürü’nün yanında tı: Bir polis aynı kentte 10 adama dönüp diyor ki: ‘Sayıl, 15 yıl görev yapamaz. na da iyilik yaramıyormuş!’ 10 yılı aşkın kıdemleri olan Gaffar Okkan “işte bunlar bepolislerin başka illere gönni sevmezler” diye sözlerini derdim, 1000 tane genç bağlamıştı... Gaffar Okkan cengâver çocuk getirdim! Halka yakındı ka yakın durmanın gereği olduğunu düşünüyordu. Bir gün Diyarbakırlı ünlü bir gazeteciye dedi ki: ‘Oğlum beni vuracaklar!’ ‘Aman müdürüm o nasıl söz? Sizi bu kentte ne kadar sevdiklerini bilmiyor musunuz?’ Okkan, dosyaların arasından bir ifade tutanağı çıkartıp gazeteciye uzattı. Yakalanan bir itirafçı, kendisinin Okkan’ı vurmak üzere bir gün Diyarbakır Stadyumu’na gittiğini, tam onun arkasına geldiğinde, birden Okkan’ın geri dönüp “ne o ulan, beni mi vuracaksın?” dediğini, bunun üzerine de kendisinin hızla şeref tribününden ayrıldığını anlatmıştı. Gaffar Okkan, kurt bir polisti. Böylesi girişimler başladığına göre diye düşünüyordu: ‘Beni vurmayı kafalarına koymuşlar!’ Sonunda Gaffar Okkan büyük bir silahlı saldırıyla öldürüldü. Olayın “teknik” yorumunu Mehmet Ağar yapmıştı: ‘Kusursuz bir eylem!’ Gerçekten de eylem kusursuzdu! Hedef yok edilmiş, hiç zayiat verilmemişti. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle