16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 24 Ocak 2016 10 oğanın şimdilik değiştirilemeyen kuralı, her canlının doğduğu ve öldüğü gerçeği. Amipleri bilemem; ama küçük büyük tüm hayvanların içgüdüleri bu gerçeğe ayarlı. Ayarlı olmasa, terliğin gölgesini tepesinde hisseden hamam böceği niçin kaçar? Öleceğini anlayan kedi, kuytu bir köşeye çekilir. Atasal mezarlığın yolunu tutar yaşlı filler. Herhangi bir düzeyde zekâ sahibi olan tüm hayvanlar, ecele hazırlıklıdır ve ölmek için gizlenirler. Örneğin kentleri mesken tutan hayvanlar arasında, görünürlüğü en yoğun nüfus, kuşlar… Sokaklarda çok az kuş cesedine rastlarsınız, onlar da ya zehirlenmiş ya da bir kazaya kurban gitmiş olanlardır. Diğerleri eceli gelince saklanırlar. Sezgileriyle bilirler ki, ölüm yalnız başına kucaklanır. Paylaşılmaz. Nasıl, niçin doğduğunu hiçbir canlı bilmez. Öleceğini bilir, ama ne zaman öleceğini bilmez. Hayvanlarla insanlar arasındaki fark, hayvanların sezdiği yaşam serüveni üzerine insanların kelimeler, anlamlar yükleyerek düşünebilmesidir. HHH Niçin doğduğunu, neden başka bir aile, ev, ülkede değil de olduğu yerde doğduğunu; ne kadar yaşayacağını sorgular insan. Yanıtlayamaz ama yine de sorgular. İsteyerek dünyaya getirilen, değer verilen, yani şanslı bir çocuksa eğer, doğduğu günü, ayı, yılı, yeri ailesinden öğrenir. Daha fazlasını değil. Eğer gerçekten şanslıysa, sağlam bir genetik ve zekâyla gelir dünyaya. Böyle bir şans, ona ölünceye kadar geçecek zamanı, yani yaşamı istediği gibi değerlendirmek, hatta değiştirmek olanağını verir. Kimi doğru kararlar alır, kimi yanlış. Kimi başarır, kimi başaramaz. Başarı, tabii ki mutluluktur. Peki, mutluluk nedir? Herkese göre değişir. Ama sanırım çoğumuz için, bir biçimde ölümü yenebilmek asıl mutluluk. Çocuklarımız, işte bu yüzden en büyük mutluluk kaynağımız. Çünkü şahsen yenemediğimiz ölüme, genlerimizi aktardığımız çocuklarımızla kafa tutuyoruz. Hayvanlardan farklı değiliz. Soyumuzu sürdürerek ölümü öteliyoruz! yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY D “Eğer nazar doğurup öldürebilseydi; u sokaklar hamile bırakılmış kadın dol .” rdu ve ceset yığılı olu PAUL VALERY taplar ve söylediğimiz şarkılarla tanıttığımız dünyada; kuşların şakıdığı, çiçeklerin açtığı, arıların bal yaptığı, sevimli bambilerin, ayıcıkların falan oynaştığı ormanlar; kurbağaların kuyruğunu kaybettiği, kayıkçıların kürek çektikleri, balıkların yüzdüğü dereler, göller vardır. Aslanlar, kaplanlar, kurtlar yaşar dünyada. Leylekler yuva yapar bacalara. Kuzular, koyunlar, inekler çayırlarda otlar. Oysa arılar yok oluyor. Kuşlar yavaş yavaş tükeniyor. Bambilerle ayılar, ancak hayvanat bahçelerinde var. HHH Derelerin hakkından ya HES’ler geldi, ya kirlilik. Balıklar mevta. Ömürlerinde canlı tavuk göremeyecekleri gibi, kurbağa da göremeyecek bu çocuklar. Aslan, kaplan, hatta kurt kalmadı, bitti. Leylekler keza. Zaten inekler de sadece sahte süt reklamlarında çayırda otluyor. Sair zaman, hortumlara takılı. Antibiyotikli granül tıkınıyorlar. Dünyadaki en kalabalık canlı, insan nüfusu artık. O kadar çoğaldık ki, hayvanlara ve ormanlara yer kalmadı. Hele Türkiye’de… Ormanları kestik, kentleri betona gömdük, biz gömüldük. Bırakın ormanı, hangi ağacı görüyor çocuklarımız? Hava bitti, yok, zehir soluyoruz artık. Çok versin diye toprağı ilaçladık, hem toprak, hem sular zehirlendi. Böcek yemesin diye tohumları, bitkileri zehirledik, biz zehirleniyoruz. İşte Niğde, işte Nevşehir, toprak zehirli, patates ekimi yasak… Hasta bir dünyada sağlıklı yaşamak mümkün mü? Doğaya acımıyorlar. Başkasının çocukları, zaten şehitlik mertebesine aday. Peki, ama bunlar, kendi çocuklarına da mı acımıyorlar? Yeni ölüm silahları! ahallemde benim sık sık Güneydoğu’ya gittiğimi bilirler. Bu nedenle ev yemeklerinin müptelası olduğum Filiz Hanım, her daim giysilerimi bozan, yeniden yapan terzim, saçlarımı kesen can dostum kuaför Ayten “Otur bize anlat neler oluyor” diye bana el koyarlar. Ben de başlarım gördüklerimi, yaşadıklarımı anlatmaya. Bu kez de öyle oldu ama son Diyarbakır seyahatimden sonra anlattıklarıma bir süreliğine inanmadılar. “Hadi canım artık bu kadar da olmaz” dediler. Peki, ben ne anlattım, belki ikinci kez duyacaksınız ama bunu özellikle anlatıyorum. Savaşta bir kavram var, İngilizcesi, “Human Error”, Türkçesi “insan hatasını asgariye indirme.” Şöyle, örneğin diyelim ki, bir polis ya da bir asker bir eve girdi. Evde küçücük çocuklar var. Gözlerini askere dikmiş, ellerini yukarı kaldırmışlar. Bu durumda o polis ya da asker insan olduğunu anımsayacaktır. Ve büyük ihtimalle, bir psikopat değilse, çocukları öldüremeyecektir. İşte Güneydoğu’daki savaşta özellikle bu “insan hatasını asgariye indirmek” için çok önemli bir araç kullanılıyor. Bunlara “Akrep” deniyor. Her taraYakında robotlar fı zırhlı, içinde kocaman bir ekran var. Bu ekrana bağlı bize ateş açacak. bilgisayarlı kameralar, çevredeki en küçük bir hareketi bir nokta hedef olarak gösteriyor. O sırada bir çocuk yola çıkmış olabilir, bir kadın komşusundan su alabilir, bir yaşlı adam aptes almak için çeşmeye doğru gidebilir. Kameralar bunları ayırt etmiyor, hepsi bir nokta hedef. Akrep’in içindeki iki kişi, hiçbir şey görmüyor. Sadece hedefi yok etmek için bir düğmeye basıyorlar. “Hedef zayi oldu.” Bunları yazdım ama pek çok kişi inanmamış. Tıpkı mahallemdeki dostlarım gibi. Çatışma bölgelerinde sokağa çıkma yasağı kalktığında sokaklarda köpek, inek ve yüzlerce güvercin ölüsü görülüyor. Siz de mutlaka fotoğraflarını görmüşsünüzdür. O güvercinler, öküzler ekranda sadece bir nokta hedef olarak görüldüğünden vuruluyor. Evet, teknoloji yepyeni bir ölüm silahı yapmış. Amaç insanı sadece düğmeye basan bir robot haline getirmek. Hedefe kilitlenen insanların, gece yatağa yattıklarında rahat uyumalarını sağlamak. Çünkü öldürdükleri çocukları, kadınları, yaşlıları görmediler bile. Şimdi bir de helikopterlerden ve onların donanımlarından söz etmek istiyorum. Teknoloji inanılmaz kameralar yaptı. Bunlara inanılmaz mercekler koydu. Şimdi kapkaranlıkta bile gören kameralar var. İşte bölgedeki helikopterler bu kameralarla donatılmış. Siz aşağıda yürüyorsunuz, helikopter de üstünüzde fakat çok yüksekte, siz helikopteri zor zar görüyorsunuz ama o kameraları sayesinde sizin elinizdeki dövmeyi bile görüyor. Dövme misali vermemin nedeni, elimde bir kuş dövmesi olduğundan. Tamam sadece elinizdeki dövmeyi görmüyor, yüzünüzün fotoğrafını da bir şekilde, (bu bir teknoloji mucizesi) çekiyor ve aynı anda bilgisayara vererek belleğinde binlerce kişinin yüzüne sahip, bir yüz okuma programına gönderiyor. Böylece sizin daha önce nerelerde bulunduğunuz, hangi eyleme katıldığınız ve kim olduğunuz bir iki dakika içinde helikopterdeki bilgisayarda beliriyor. Sonrası koordinatları belirlemek ve aşağıdaki vurucu time bildirmek oluyor. Şimdi ben bunları anlatırken dostlarımın inanmaması normal, sizlerin de inanmaması normal. Çünkü silahla işimiz yok. Ama silah şirketlerinin teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanmadığını düşünmek safdillik olur. Tabii bir de keskin nişancılar var. Bu keskin nişancılar özel yetiştiriliyor ama çok maharetli oldukları söylenemez, maharetli olan ellerindeki suikast silahı ve onun mercekleri. Öyle mercekler ki, on kilometre ötedeki bir hedefi burnunuzun dibine getiriyor. Artık bundan sonrası kolay, bas tetiğe. Kısaca dostlarım, silah sanayisi akıl almaz bir biçimde kendini geliştirmiş. Öldürmek için! Ve işte güvercinler, köpekler, çocuklar fark etmez, her şeyi öldürüyorlar. Savaşın ne yazık ki, iki tarafı var. Karşı tarafta ise, tüm çocuklukları ölüm haberleriyle, kuşatılmayla geçmiş çocuk yaşta gençler var. Onların da ellerinde silahlar var. Silah sanayisi için onlar da müşteri! M Mezarı betondan oydular Kuzey Ormanları HHH Neden canımızdan çok seviyoruz çocuklarımızı, torunlarımızı? Çünkü onlardan öteye, ölümden daha az korkuyoruz. Benim için bitse de olur, yeter ki onlar yaşasın, diyoruz. Üstlerine titriyoruz. Gelecek onlar, diyoruz. Haklıyız. Çünkü o gelecekte biz de varız. Gözlerimizi, kaşlarımızı, genlerimizi taşıyorlar. Kuracakları ya da bulacakları dünyada, bizden de bir şeyler yaşayacak. Ama doğanın bu muhteşem döngüsünde, ölüme kafa tutan bu devamlılıkta kopukluklar oluyor, yolunda gitmeyen bir şeyler var artık… Çocuklara ilk gösterdiğimiz resimler, okuduğumuz ki KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Wikipedia 15 yaşında... ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] 24 OCAK 2016 SAYI: 32981 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. umhuriyet kurulurken kendisini gazete tanımının ötesine konumlandırmış bir yayın organı. 9 Eylül 1923’te açılan Cumhuriyet Halk Partisi’nin altı okuna benzer ilkeleri benimsediğini ilan ederek yayın hayatına başlıyor. 36 gün sonra, 29 Ekim’de Cumhuriyet ilan ediliyor. 240 gün sonra da Cumhuriyet yayın hayatına başlıyor. (7 Mayıs 1924) Yani 8 aylık bir zaman dilimi içinde, adında “cumhuriyet” olan bu üç kuruluş tüzel kişilik kazanıyor. HHH 90 yıl geride kalırken bu üç kuruluşun zamanın ruhundan, iç ve dış dinamiklerden, toplumsal değişimlerden dönüşümlerden etkilenmesi kaçınılmaz. Son 14 yılda Türkiye Cumhuriyeti’nin ucu Ortadoğu’ya açılan tehlikeli bir tünele sokulduğu cümlenin malumu. Benzer görüşler ve kaygılar, farklı düzlemde Cumhuriyet Halk Partisi için de ortaya konuluyor. Cumhuriyet gazetesi için de (ağzımızdan yel alsın) paralel ama çok değişik endişeler sağda solda dile getiriliyor. HHH Cumhuriyet gazetesinin vardığı son aşama “patronsuz” olması. Hoş patronlu olduğu dönemlerde de önceliği kazanç değildi. Devletin kuruluş ilkelerini topluma benimsetmek ve cumhuriyet değerlerini yüceltmekti. Bunu yıllarca demirbaş yazarları ve okur çoğunluğu ile bütünleşerek yürüttü. Cumhuriyet, okurlarının nazarında zaman zaman bir gazeteden çok bir “sivil toplum kuruluşu” ile “demokratik kitle örgütü” arasında bir yerde konumlandı. Gazetenin vârisleri arasındaki uyuşmazlık ve özellikle de siyasal, toplumsal ortamdan kaynaklanan çalkantılar nedeniyle Cumhuriyet birkaç kez krize girdi. HHH Bu çalkantılar çok şükür geride kaldı... Derken, ülkenin toplumsal ve siyasal dizginleri “Keyfi Başkanlık Modeli” için her yolu mubah gören bir zihniyetin eline geçti. TC CHP Cumhuriyet... C Türkiye Cumhuriyeti’nin çivileri oynarken Cumhuriyet gazetesinin de bundan nasibini almaması olanaksızdı. Nitekim “Sadece gazete veren bir gazete” olma yükümlülüğünü yerine getirdiği için bizzat Cumhurbaşkanı’nın “Onu öyle bırakmam onu!” talimatı ile Cumhuriyet’in tepedeki iki yöneticisi Silivri zindanına atıldı. Can ile Erdem ve elbette Cumhuriyet, “Büyük Türk Milleti önünde namusu ve şerefi üzerine” yemin eden Cumhurbaşkanı’nın adaletsizliğiyle yine bir karanlık aşamaya girdi. Bu gazete tarikatticaret siyasetkaçakçılıkterör dahil irili ufaklı karmaşık emperyalist oyunlara ve karanlık ilişkilere karşı mücadele ederken yazarlarını kurban vermiş bir gazete. Ahmet Taner Kışlalı’dan Muammer Aksoy’a, Bahriye Üçok’tan Uğur Mumcu’ya bu gazetenin yazarları, bu ülkenin yabancı güçlerin gölgesine girmesine karşı çıktılar. Ama ne yazık ki, Uğur Mumcu’nun öldürülme yıldönümünün arifesinde Can ve Erdem hâlâ tutuklu. HHH Şu satırlara bakar mısınız? “Türkiye Ortadoğu kargaşasına bugün de ABD istekleri doğrultusunda karışmıştır. Ilerisi için manevra alanını şimdiden daraltmıştır. Geleceğin siyaseti bugünkü geçici dengelere göre saptanırsa, Türkiye yarın öbür gün çok acı sürprizlerle karşılaşabilir.” HHH Mumcu bu sözleri, tam 25 yıl önce 7 Şubat 1991 günü sanki iktidarın bugünlerde düştüğü, PKK eşittir PYD tuzağını tahmin etmiş gibi söylüyor! Belki de öldürülme nedenlerinden birisi de 25 yıl sonrayı görebilmesi idi. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.45 05.29 05.49 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.15 12.23 14.53 06.57 12 .07 14.41 07.16 12.30 15.08 Akşam 17.18 17.05 17.32 Yatsı 18.41 18.27 18.52 6 21 13 23 18 6 BİLEN: 1 milyon 501 bin 317 Lira 69 Kuruş (devretti) 5 BİLEN: 2 bin 913 Lira 40 Kuruş, 24 4 BİLEN: 39 Lira 85 Kuruş 3 BİLEN: 6 Lira 25 Kuruş nternet yaşamımıza gireli 23 yıl oldu. 23 yılda internette gerçekleştirilen en etkileyici projelerin listesini yapmaya kalksam, Wikipedia ansiklopedisi listenin ilk sıralarında yer alırdı. Bugüne dek Wikipedia’ya hiç bakmadıysanız, ilk fırsatta internete bağlanıp bir bakın derim. Bu yıl Wikipedia’nın kuruluşunun 15. yılı. Bir ansiklopedi düşünün, dileyen herkes buraya yazabiliyor. Düzgün yazılmadığını düşündüğü maddeleri düzeltebiliyor. Ansiklopediyi, onun okurları oluşturuyor. Üstelik bunu para almadan, gönüllü olarak yapıyorlar. Oluşturulan ansiklopediden herkes bedava yararlanabiliyor. Müthiş bir bilgi paylaşım platformu. HHH 15 yıl önce Wikipedia ortaya çıktığında ciddi bir tartışma yaratmıştı. Kimi “Böyle bir ansiklopedi olamaz” diyordu, “İnsanlar niye bedava ansiklopedi maddesi yazsınlar ki? Kimse yazmaz. Kaldı ki, o ansiklopedideki maddelere güvenilemez. İnsanlar yalan yanlış şeyler yazarlar. Özen göstermezler. Öyle herkese ansiklopedi maddesi yazdırılır mı, bu iş amatör işi değil, uzman işi.” Wikipedia’yı destekleyenler farklı görüşteydiler. “Biz insanlara güveniyoruz. Kolektif olarak bir şey yapmaya, büyük bir işin parçası olmaya inanmalısınız. Gelin [email protected] destek verin” diyorlardı. www.ahmettan.com Onlar için Wikipedia bir ütopyanın yaşama geçirilmesiydi. HHH 2001 yılında Jimmy Wales tarafından kuruldu Wikipedia. Tüm eleştirilere karşın, 2005 yılına gelindiğinde, İngilizcedeki madde sayısı 678 bine ulaşarak ünlü Britannica ansiklopedisini geçti. Wikipedia Almanca, ünlü Brookhause’u geride bıraktı. Bugün 291 dilde Wikipedia ansiklopedileri var. Wikipedia İngilizcedeki madde sayısı 5 milyon. Tüm dillerdeki toplam madde sayısı 38 milyon. Her ay 18 milyar sayfa görüntüleniyor. Dünyanın en çok ziyaret edilen 7. internet sitesi Wikipedia. 115 bin aktif editörü var. 70 bin konuk yazarı var. Bu büyük başarının anlamı ne? Demek ki hiç para almayan insanlar böyle başarılı bir proje gerçekleştirebiliyorlarmış. “İnsanlara güvenmeliyiz” diyenler haklı çıktılar. HHH Wikipedia ile birlikte, kâğıda basılı ansiklopedilerin dönemi ne yazık ki kapandı. Britannica 2012’de, 244 yılın ardından baskıya son verip sadece dijital olarak yayımlanacağını açıkladı. Almanya’nın ünlü Brockhaus’u 2014’te baskıya son verdi. Geleneksel ansiklopediler dijital ortama geçseler de Wikipedia gibi binlerce insanın gönüllü olarak desteklediği bir yapıyla rekabet etmek artık kolay değil. Çünkü Wikipedia’daki bazı maddeler neredeyse günübirlik değişiyor. HHH Türkiye’de 40 milyon Facebook kullanıcısı var. Dünyada 7. sıradayız. Twitter kullanıcılarının sayısı 12 milyon. İnternet kullanıcıları arasında Twitter kullanım oranı açısından bakıldığında dünyada ilk üçteyiz. Peki, Wikipedia’da durumumuz ne? “Türkçe Wikipedia”daki madde sayısı 260 bin. Dünyada 30. sıradayız. Çekçe, Malayca, Sırpça, Arapça, Katalanca Wikipedialar bizden iyi durumda. Esperanto diye yaratılan yapay bir dil var. Wikipedia’da bu dille yazılmış 224 bin madde var. Neredeyse Türkçe kadar. Sosyal olmayı seviyoruz. Fakat iş ansiklopedik madde yazmaya gelince… Belki de Wikipedia Türkçeyi canla başla geliştirmeye çalışanlara biraz destek vermeliyiz. İyi ki doğdun Wikipedia! İ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle