16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 3 Ağustos 2015 EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEK TASARIM: İLKNUR FİLİZ OR, Y Ü L Ü K Ö D OR, BİNALAR A İY M İT B R KUYRUKL TRAFTA, ÇÖPLER E UYOR K O K R E L T TUVALE Kavga da Terör de Yılda 2.5 milyonun üzerinde hastaya poliklinik hizmeti veren Çapa Tırmanıyor... ve Cerrahpaşa, ödenek verilmezse bu yılın sonunda iflas edebilir KP hükümetinin Sağlıkta Dönüşüm Politikası, adeta “geri dönüşüm” şeklinde işliyor. Yılda iki buçuk milyona yakın SİBEL kişiye poliklinik hizmeBAHÇETEPE ti veren Türkiye’nin iki dev hastanesi, Çapa’daki İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Cerrahpaşa Tıp Fakültesi iflasın eşiğinde. Mali kriz ile boğuşan bu iki hastanede sıkıntılar büyük. Hatta iddialar öyle ki Hazine’den üniversiteye “Ödenek aktarılmaması” üzerine Çapa ve Cerrahpaşa bu yıl sonunda iflasını açıklayabilir. yaptığımız röportajda, dönemin Ödenek yetersizliği nedeniyle rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, medikal firmaların hastanedeki üniversitenin teknolojik olatıbbi malzeme ihalelerine girrak yetersiz kaldığı ve depreme mediği, bu nedenle hastanede karşı dayanıksız olduğu gerekameliyat ve tedaviler için malçeleriyle yıkılıp yerinde yapılazemelerin bulunmadığı, hastacağını açıklamasına karşın bir ların ya eski malzemelerle teadım atılmadığı dikkat çekiyor. davi edildiği ya da malzeme paBakanlık hastanesi ralarını ceplerinden ödeyerek kendilerinin temin ettiği beCTF’den emekli Kadın Haslirtiliyor. Hastanelerin ayakta talıkları ve Doğum Uzmanı, durmak için “adeta direndiği” İstanbul Tabip Odası Başkavurgulanıyor. Hastane çalışanları ve tabip odası yetkilileri, 5 yıldır hastaneye bir çivi bile çakılmadığını, olası bir depremde yıkılacağını belirterek “Mali kriz nedeniyle ameliyatlar yapılamıyor, aylar sonrasına randevular veriliyor. Profesör veya doçent gibi birçok ekol isim hastaneden ayrıldı, tıp eğitimi sekteye uğradı” diyorlar. CTF hastaneleri, ciddi sorunlar ile boğuşuyor. 3 yıl önce Cerrahpaşa ve Çapa iflasın eşiğinde A haber 7 Ayakta durmakta zorlanan hastane binaları, uzun kuyruklar, nefes alınamayan binalar, etrafa saçılan çöpler, tuvaletlerin kötü durumu hastaların ne tür bir risk ile karşı karşıya kaldığını ortaya koyuyor. Çapa’da da durum aynı. nı Prof. Selçuk Erez, tıp fakültesi hastanelerine ödenek ayrılmadığını belirterek “Tıp fakülteleri hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na bağlanmak ve tek bir merkezden yönetilmek isteniyor” diyor. Erez, binaların olası bir depremde çökeceği uyarısını da yapıyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İşyeri Temsilcisi Aydın Erol ise İÜ’ye bağlı hastanelerde sorunların büyük olduğunu belirterek “Bu yılın sonunda eğer bir ödenek gelmezse İÜ tıp fakültesi hastaneleri iflasını açıklayabilir” diyor. Son dönemde hemşire açığının hat safhaya ulaştığını vurgulayan Erol, şöyle devam ediyor: “Kadro açılsa dahi kimse başvurmak istemiyor. Çünkü koşulları çok ağır. 5 yıldır hiçbir binaya çivi çakılmadı. Yalnızca çatlak olan binaların çatlakları sıva ile kapanıyor, üzerine boya çekiliyor. İsim yapmış öğretim üyelerinin performansları ödenmediği için, emeğinin karşılığı verilmediğinden özellere veya başka üniversitelere kaçtı. Zaten Tam Gün Yasası’nın tartışmalarının olduğu dönemde birçoğu gitti.” lİSTANBUL Hemşire açığı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ekol isimler ayrıldı yakta durmakta zorlanan hastane binaları, uzun kuyruklar, nefes alınmayan binalar, etrafa saçılan çöpler, tuvaletlerin kötü durumu hastaların ne tür bir risk ile karşı karşıya kaldığını net şekilde ortaya koyuyor. Cerrahpaşa ve Çapa’da ‘Paran yoksa kuyruğa mahkumsun’ A görüştüğümüz hastaların birçoğu, adeta hallerinden bezmiş durumda. 54 yaşındaki M.K, doktora ulaşmak için saatlerce dışarıda sıra beklediğini belirterek “Bana asistan baktı ve hastalığımla ilgili bilgilendirme yapmadan reçete yazdı, dosyaya notlar düştü. Profesör muayene bile etmedi, yalnızca kaşe basıp yolladı” diye isyan ediyor. İncilay K. (44) 8 yıldır hemotoloji ve diyabet tedavisi için hastaneye geldiğini, her seferinde farklı doktora muayene olmasından dert yanıyor. Diğer iki hasta da şunları söylüyor: S.B(42): Bütün doktorlar özel hastanelere geçti. Özellerin pahalı olması nedeniyle oralara gidemiyoruz. Ali Akkuş (61): Geçen yıl onkoloji bölümünde eşime yanlış ilaç yazıldı. Parası olmayan kuyrukta sürünüyor. Savaşa ve teröre karşı Medyaya Savaş ve Terör Tuzakları avaşın ve terörün egemen olduğu koşullarda gazetecilik yapmak kolay değil. Ama halk bugünlerde her zamankinden daha fazla gazetelere, medyaya gereksinim duyar; gerçeğin aktarılmasını, gerçekte ne olup bittiğini öğrenmek ister. Gazeteciler ise savaşın ve terörün ağır baskısı, tehditleri ile karşı karşıya kalırlar. Kendilerini egemen ideolojiye ya da iktidar güçlerine teslim etmiş olan medyadan söz etmiyoruz kuşkusuz. Bağımsız, nesnel gazetecilik yapmak isteyenlerden söz ediyoruz. Onlar da yani bizler de zehirli terör ve savaş havasının etkisinde kalabilir, gerçeği, yalnız gerçeği aktarmakta zorlanabiliriz. sık kendimizi yitirebileceğimiz oldukça geniş ve izlerin kolayca birbirine karıştığı bir alan. “Medya ve Savaş Yalanları” (Yordam Kitap) adlı konumuzla yakından ilgili bir derlemenin girişinde Lenora Forstel şöyle yazıyor: “Eğlencenin değer yargılarından arınmış olduğu miti, sinema filmlerinin ve televizyonların içine sinmiş sınıfsal, ırksal, cinsel ve siyasi eğilimler incelendiğinde tuz buz olmaktadır.” Bir başka tehlike, savaş ve terör ortamında farkına varmadan terörün amaçlarına hizmet etmek olarak karşımıza çıkar. İçinde bulunduğumuz savaş, terör, dehşet günlerinde attığımız her başlığın, manşetin, yazdığımız her haberin, terörün, ki yalnızca dağBekleyen tehlikeler lardan ya da intihar bombacılarından gelmez, ana hedefi, yaratÖncelikle; savaşın ve terörün mak istediği tedhiş yani yıldırma, dili, jargonu bizi egemenliği alsusturma, etkisizleştirme, sotına alabilir. Kullanılan klişelerin kurbanı olabiliriz. Nefret dili ses kaktan uzaklaştırma, hak ve görevlerden korkutarak vazgeçirsizce haberlerimizin, yorumlarımızın içine sızabilir. Ama bizi da medir. Manşetlerimizin, başlıklarımızın terörün bu amacına boha kolayca etkisi altına alabilecek, kendi ilkelerimizle vurabile yun eğmemek olduğunun bilinciyle yazılması, atılması gerekir. cek olan, nesnel, tarafsız olmaAttığımız başlıklarla terörün, tedya çalışır, çabalarken yalan ile gerçek arasındaki çatışmada or hişin yani yıldırmanın ekmeğine yağ sürmekten kaçınmak yerinde ta yerde durma yanlışına düşolacaktır. Kimi zaman bunu halmek olur. Siyasilerin açıklamalarını aktarırken de yalan ile ger kı uyarma gibi haklı görünen safiyane bir niyetle yaparız ama soçek ilişkisi kimi zaman bizi ornuç terörün halkı yıldırma hedefitaya, ortalamaya, sonuç olarak ne hizmet etmek olur. yalanın haklı olabileceği kanısıTarafsız olmayı ortada durmak, nı güçlendirmeye doğru sürükortalamacılık olarak algılamaleyebilir. Kuşkusuz burada gerçeğin ne olduğu, nerede durdu yan, nesnelliği, gerçeğin yanında yer almayı, halkın, kamunun hağu konusunda titiz bir çalışma ber alma hakkını hiçbir koşulda yapmak, satırlar arasına gizlenmiş gerçeği ortaya çıkarmak gibi terk etmeye yanaşmayan, savaş yanlılarının ve teröre boyun eğzorlu bir görev bizi bekler. meyen medyanın işi zordur. Ama Bir ikinci tehlike, magazinin eğlencelik aktarımın tarafsız vazgeçmek onun karakterinde olabileceği yargısıdır. Bu da sık yazmıyor. S umhuriyet gazetesinin her kesime hitap etmek istemesini ve tirajını arttırarak daha fazla okunan gazete olmasını haklı bulduğumu bir okur olarak kendime itiraf ediyorum. Yalnız bir hususu belirtmek isterim. Cumhuriyet’in siyasi bir günlük gazete olması dolayısıyla manşetleri siyasileri, hükümeti ve diğerlerini etkilemeye yönelik olmak zorundadır. Yaşadığımız son birkaç ay içerisinde sayamadığım kadar terör olayı yaşandı. Sivil insanlarımız her gün hedef alınıyor. Ülkemizin onuru olan askerlerimiz şehit oluyorlar. En son duyduğum şehit haberi ise ilçe jandarma komutanıdır. Ölen her asker ile ben de ölüyorum, C öldüğümü hissediyorum, parçalara ayrılıyorum. Belki yarın bir terör saldırısında ben de öleceğim, kim bilir? Cumhuriyet terör yüzünden, Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu gibi nice değerli aydınını yitirmiş bir gazete olarak terörün önemini en iyi anlayan gazetedir. Ben bir vatandaş olarak bu “yaşadığımız terör olaylarına lanet” ederken “savaşa hayır” diye bağırıyorum. Belki siz beni Cumhuriyet olarak duyarsınız ve gazete olarak manşetten ya da sürmanşetten “teröre lanet olsun” başlığını girersiniz. Magazin haberciliği Cumhuriyet’e yakışmıyor, en azından ben yakıştıramıyorum. Falanca kişi falanca kişiyle görüntülendi, falanca kişi topuğundan vuruldu vs, vs, vs... Ülkemizde zaten “okyanus medyası” ve “bulvar gazeteciliği” yeterince var. Kaliteli haber yapmak sizin işiniz olsun (MİT TIR’larında silah kaçakçılığı gibi), boşverin magazini okyanus medyası yapsın. (Zaten fazlasıyla yapıyor). Saygılar... Anıl Vural Okur Temsilcisi’nin notu: Cumhuriyet gazetesi terör ve savaş karşısında en açık net tutum alan gazeteler arasındadır. Terörü lanetleyen başlıkları, manşetleri kaçırmış olmalısınız. Magazin haberleri konusunda da arkadaşlar titiz davranıyorlar ama belki arada gözden kaçanlar olmuştur. KISA... KISA... Kurtulamayacak mıyız? Işık yılı denilince... A erhaba, internet sitenizde okuduğum, Kepler 452B ile Yerküre’yi kıyaslayan haberiniz hakkında bir yorum yapmak istiyorum: Haberde “Kepler 452B’nin sistemindeki yıldız, yani Kepler’in güneşi, bizim güneşimizden 1.5 milyar ışık yılı daha yaşlı” ifadesi var. “Işık yılı” zaman birimi değil bir mesafe birimidir ve ışığın bir yılda kat ettiği mesafe olan yaklaşık 9,460,800,000,000 kilometreye eşittir. Haberinizde geçen bu ifade, “ağabeyim benden 5 kilometre daha yaşlıdır” ifadesi kadar anlamsızdır. Saygılarımla... Dr. Yüksel Günal M rtık kuşkum kalmadı. Bu köşede yayımlanan okur notlarının (en azından bir bölümünün) gazete ilgililerince dikkate alınmadığından eminim. “İnfaz” sözcüğünün yanlış kullanımına değindiğim not 13 Temmuz’da yayımlanmıştı. 24 Temmuz tarihli gazeteye bakın. Üzerinden on bir gün geçmiş. Birinci sayfadaki başlıkta “PKK iki genç polisi infaz etti” deniyor. O yetmemiş, dokuzuncu sayfada da “IŞİD’den kickbox şampiyonuna infaz” diye bir başlık var. Hadi bunu şampiyonun cezası infaz edildi di ye yorumlayalım. Ama haber metninde de kişinin infaz edildiğinin iddia edildiğine değiniliyor. (Unutmadan, “kickbox”u bu yazımıyla yazmamız şart değil. “Kikboks” diye yazarak Türkçeye saygımızı gösterebiliriz pekâlâ.) Önceki notumu okumamış olanlar için yineleyeyim: İnsan infaz edilmez, karar (ceza) infaz edilir, yani uygulanır. Bu “infaz” sözcüğünü kullanma alışkanlığı yakamıza yapıştı, söküp atamıyoruz bir türlü. Çok istiyorsanız kullanın da bari doğru kullanın.... Emre Yazman ürkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) Çarşamba günü yaptığı olağanüstü toplantı, çoğunluk olduğu için başlamadan bitmedi ama sonucu tipik bir açkapa oldu. Buna karşın, siyaset meydanındaki gelişmelerden çıkarılan ipuçlarının somutlaşması konusunda yarar sağladı. AKP ile MHP’nin “yeniden seçim” beklentisi nedeniyle hem kendi aralarında hem de HDP ile 7 Haziran öncesinde başlayan kavgayı daha da tırmandırdıkları ayan beyan ortaya çıktı. HHH 7 Haziran seçiminde TBMM dışında kalan partilerin oy toplamı yüzde 4.77. Bu oran, partilerin kemikleşmiş oylarını simgelediği için paylaşma kavgasında dikkate alınmıyor. Asıl kavga AKP ile MHP arasında ve toplam yüzde 57.16’lık oy bölümünün yeniden ya da erken seçimde paylaşılması hesaplarına dayanıyor. AKP “her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almakla” övünen bir parti. Aynı zamanda da ümmetçi. MHP ise Türk milliyetçiliğine toz kondurmayan, bu özelliğinin yanı sıra ümmetçiliği de ağır basan bir parti görüntüsünde. İki partinin de tek ortak noktası var: Ümmetçilik. HHH Ortak kanıya göre MHP, her başı çıkıştığında AKP’ye koltuk değnekliği yapıyor. İlk örnek, Meclis Başkanlığı seçiminde yaşandı. Sonuca bakınca, MHP’nin kendisini savunmaya yönelik açıklamaları pek bir önem taşımıyor. İkinci örneği de olağanüstü toplantıda terörle ilgili araştırma komisyonu kurulmasına karşı çıkılması oluşturdu. Hem de çekimser kalarak önerinin kabul edilmesini sağlamaya ramak kalmışken. Son örnek ise AKP’lilerin açıklamasıyla ortaya çıktı. AKP ile hem kavga hem de kapalı kapılar ardında görüşmeler yapıyorlarmış. HHH AKP geçmişi unutup milliyetçiliğe soyunarak MHP’den oy devşirmeye çalışıyor. MHP’nin beklentisi ise aynı yöntemle AKP’nin oylarından kendi payına düşeceğini düşündüklerini yönlendirmek. AKP, başlangıçta HDP’ye giden oylarının bir bölümünü geri almayı düşündüyse de şimdilik vazgeçmiş gibi görünüyor. HHH CHP, kavgaya pek karışmıyor ama o da, en azından “Türkiye partisi olma” sözü nedeniyle HDP’ye kaptırdığı oyların bir bölümünün döneceği umudunu taşıyor. HDP ise her durumda yüzde 10 barajını aşacağının güveni içinde. HHH İbrede ağırlık daha da belirgin olarak erken seçimden yana. Başbakan Davutoğlu’nun koalisyon kurulacaksa tercihte son sözün Cumhurbaşkanı Erdoğan’da olduğunu vurgulayarak koyduğu tavır önemliydi. Ardından da Erdoğan tutumunu açıkladı: “Seçime kadar azınlık hükümeti.” Sanırım o da MHP’nin dışarıdan desteğine güveniyor ve yeniden seçimin zorunlu kılacağı 4 partili koalisyondan kurtulmaya çalışıyor. Olur mu? Örneklere bakınca olmaz demek zor. Seçmenin ortaya koyduğu seçeneği yok saymanın elbet bir faturası çıkacaktır. Yaygın kanı da faturanın AKP’ye çıkarılacağı yolundadır. Seçmen, sonuca karşın iktidarda kalmaya direnen AKP’yi unutmayacaktır. HHH Bana sorarsanız MHP ret oyu vererek önemli bir fırsatı kaçırmış oldu. Önerge kabul edilseydi sadece terör örgütlerinin yaptıkları değil AKP iktidarının yapmadıkları da ortaya dökülecek ve çıkacak sonucu MHP tepe tepe kullanabilecekti. AKP’nin sonuçtan korktuğu şundan da belliydi. Kendi başkanvekili varken “bir oy bir oydur” hesabıyla çok önemli bir oturumun başkanlığını, önerge sahibi CHP’nin başkanvekiline bırakıp iki oy birden sağlama yolunu yeğlemişti. T Ç MHP’li eski vekil Ceylan, kazada yaşamını yitirdi erhaba, IŞİD hakkındaki yazı dizisini ilgiyle takip ettim. Aydınlatıcı bulduğumu ifade etmek isterim. Yazar IŞİD dizisi M larla söyleşi de ayrıca faydalı oldu. Emeğinize teşekkür ederim. İyi çalışmalar... Sümeyra Akköse orum AlacaTokat karayolu Zile kavşağında meydana gelen trafik kazasında 21’inci dönem MHP Tokat Milletekili Lütfi Ceylan yaşamını yitirdi, eşi ise ağır yaralandı. Ceylan’ın idaresindeLütfü Ceylan ki otomobil kavşaktan anayola giriş yapmak isterken, Haluk Murat Candaş yönetimindeki otomobille çarpıştı. Kazada, Ceylan olay yerinde yaşamını yitirdi. Aynı araçta bulunan eşi Marifet Ceylan ile diğer otomobilin sürücüsü Candaş yaralandı. Sağlık durumu ağır olan Marifet Ceylan, Çorum Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ameliyata alındı. l ÇORUM\ DHA C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle