16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Pazartesi 3 Ağustos 2015 Uluslararası Bodrum Bale Festivali sona erdi 13. Uluslararası Bodrum Bale Festivali, önceki akşam İspanyol topluluk “Los Vivancos”un sahnelediği performansla sona erdi. Festivale Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin ve Antalya Devlet Opera ve Baleleri ile Rusya Federasyonu’ndan gelen, Devlet Opera ve Balesi Krasnoyarsk Tiyatrosu ve İspanya’dan gelen Los Vivancos topluluğu 5 eser ve 7 temsille açık hava sahnesinde, her temsili tam doluluk oranıyla sahneledi. EDİTÖR: MEHMET KESKİN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ 17 İstisnalar kaideyi bozsun artık! Salih Can Gevrek Onu umudu yarattı Ahmed Adnan Saygun Piyano Yarışması’nda birincilik ödülünü kazanan Salih Can Gevrek yapabileceği en iyi müziği yapmak istediğini söylüyor alih Can Gevrek, geçen hafta 12. Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali kapHANDE samında iki yılEAGLE da bir düzenlenen Ahmed Adnan Saygun Piyano Yarışması’nda birincilik ödülünü kazandı. Piyano çalışını ilk olarak Haziran 2013’te verdiği özel bir ev konserinde dinlediğim ince yapılı, uzun boylu, kıvır kıvır saçlı dur durak bilmeyen piyanistin adını yakın gelecekte daha sık duyacağımızı düşünerek, bu son zaferinin ardından kendisiyle içtenlikli bir röportaj yaptık. “Antigone, Polyneikes’in ölüsünün başında”, Lytras Nikiforos, 1865. S Hem piyano hem sosyal hayat Salih Can Gevrek, 5 Kasım 2014’te İspanyol klasik müzik dergisi Codalario’ya verdiği bir röportajda, doğduktan yarım saat sonra annesinin radyodan Bach’ın B Minör Mass’ini dinletmesiyle başlayan müzik tutkusuyla ilgili olarak “Bach çocukken müziği ve hayatı sevmemi sağladı” demiş. Ben de doğal olarak “Şimdi 23 yaşında oldukça başarılı bir konser piyanistisin. Geriye baktığında çocukluğunu nasıl anımsıyorsun?” sorusuyla başlıyorum röportajımıza. “Yaşadığım en güzel ve saf zamanlar olarak hatırlıyorum. Her şeyi ger çekleriyle görmek bazen rahatsız edebiliyor. Çocukluk yıllarım Ankara’da geçti. Her gün piyano çalışıp mahalledeki arkadaşlarımla oyunlar oynayarak hiçbir şekilde sosyal hayatımdan geri kalmadım. Müzik hayatla ve insanla doğrudan bağlantılı olduğu için çocukluğumda odaya kapanıp sekiz saat çalışmamın faydası olacağını hiç düşünmedim ve kesinlikle pişmanlık duymuyorum. Ailem bunun dengesini çok iyi ayarlayıp beni sıkmadan bunaltmadan müziğin dünyasına rahatça ve zevk alarak girmemi sağladı.” Gevrek, beş yaşındayken piyano çalmayı öğrenmeye başlamış ve yedi yaşında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Müzik Hazırlık İlk ve Ortaokulu’na kabul edilmiş. 2011’e kadar Bilkent Üniversitesi’nde Gülnara Aziz’le devam eden eğitimini dünyanın en prestijli müzik okullarından biri olan Kraliyet Müzik Okulu’nda burslu olarak sürdürmüş. Lisans eğitimini bu sene tamamlamış olan Gevrek aynı zamanda Kraliyet Müzik Okulu’nun lisans bölümünde en yüksek notu aldığı için bir de ödüle layık görülmüş. Repertuvarını neye göre belirlediğini merak ediyorum. “Şimdiye kadar bestelenmiş piyano eserleri önümüzde ‘nasıl geçsek’ dediğimiz büyük bir okyanus gibi... Seçilecek o kadar çok başyapıt var ki.. Bu yaşlarda kendimi Gevrek, 1.’lik ödülünü alırken. en iyi şekilde ifade edecek ve en derinden hissedebildiğim eserleri repertuvarıma almaya özen gösteriyorum” diyor Gevrek. “Ahmed Adnan Saygun Piyano Yarışması’nın finalinde Rahmaninov’un 6 Müzikal An yapıtını, ardından Saygun’un Sonatin Op.15 eserinin Horon partisyonunu çaldın. Neden özellikle bu eserleri seçtin” diyerek açıyorum sorumu. “Ahmed Adnan Saygun’un Sonatin Op.15 eserinin tamamını çalmak isterdim ancak süre ve izleyicinin konsantrasyonunu Rahmaninov’a da biraz çekmek istediğim için en azından benim için çok enerjik ve güzel bir başlangıç parçası oldu. 6 Müzikal An ise altı bölümden oluşan ancak sonunda bir bü Ödül hatırlanmamı sağladı tün olarak görülebilen inanılmaz derecede dramatik, melankolik ve derin bir eser. Hem teknik olarak hem de müzikal açıdan kendimi ifade edebildiğimi düşündüğüm bu eseri düşündüğümde, ‘Bir insan tüm bu farklı duyguları hissedip, bir araya getirip nasıl böylesine bir ruhsal yolculuk hikâyesi yazabilir’ sorusuyla karşı karşıya kalıyorum.” “Sence bu başarın senin için ne gibi kapılar açacak?” sorusuna, “Londra’da okumaya başladığımdan beri hocam Dmitri Alexeev ile çok yoğun ve derin bir çalışma sürecine girdik. Daha çok İngiltere’de ve Avrupa’da konserler veriyordum. Doğal olarak kendi ülkeme çok sık gelme fırsatım olmadı, az da olsa unutuldum denilebilir. Bu yarışma bana hem epeydir yaşamadığım çok değerli bir deneyimi yaşattı ve ülkemde tekrar hatırlanmama sebep oldu sanırım” diyerek samimi bir cevap verdikten sonra Gevrek geleceğe dair istek ve umutlarından da kısaca söz açıyor: “Bir müzisyen olarak amacım her yönden gelişebildiğim kadar gelişirken, konser ve yarışmalarda bunu dinleyicilerle paylaşmak.Yapabildiğim en iyi şekilde müzik yapma hayali beni ayakta tutuyor.” 13. Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali konser programı dahilinde Salih Can Gevrek’i ağırlayacak. Not alın, kaçırmayın derim. on günlerde sık sık “Antigone”yi düşünüyorum. Özellikle üzerimize oluk oluk genç kan yağmaya başladığından beri, Antigone ıssızlığımın davetsiz konuğu oluyor ara sıra. Tatile çıkmadan önceki 6 Temmuz tarihli son yazımı, “Savaşı durdurmak istiyorsak, ‘Hayır’ demeyi ve bunu gür bir sesle haykırmayı becermeliyiz” diye noktalamıştım. Beceremedik demek ki, savaş çıkardılar sonunda yine. Barış gölgeler ormanında kayboldu, savaş yolunu buldu. Zaten bu tuhaf dünya “uygarlığı”nın içindeki bu tuhaf coğrafyanın bu tuhaf memleketinde, genel kural savaş, kısa barış dönemleri ise ne yazık ki istisna... En azından benim kişisel tarihim böyle geçti. Ve en umutlandığımız anlarda bize hep hatırlattılar: “İstisnalar kaideyi bozmaz.” S lıdır. “Antigone” çeşitli okumalara açık bir metindir. Ele alındığı zamanın ruhu, metnin yorumu üzerinde belirleyici bir etki yapabilir. Ben bugün “Antigone”yi düşündüğümde, ölüsünü gömmek üzere çırpınan bir kız ve ölüler üzerinden, ölüm üzerinden siyaset yapan bir kral görüyorum sadece. Metnin diğer tüm temaları geri planda kalıyor. Zamanın ruhu ve Antigone Türkiye’nin haline bakıyorum. Genel seçimlerini yapalı henüz 2 ay bile olmamış bir ülkede aniden patlak veren bu kan, bu şiddet, bu nefret fırtınası ürkütüyor beni. Clausewitz demişti yanlış anımsamıyorsam: “Savaş politikanın başka araçlarla devamından başka bir şey değildir.” Bu soğuk analiz çıldırtıyor beni, hem zamanın ötesinden Clausewitz’e, hem başımıza bu belayı saranlara, hem de televizyonlarda savaş çığırtkanlığı yapanlara haykırmak istiyorum: “Savaş örgütlü cinayettir. Nokta. Savaştan önce çocuklar ölmez, savaşla birlikte çocuklar ölmeye başlar. Nokta. Politika yapacaksanız yapın, bunu başka araçlarla devam ettirmeyin, yeter artık!” Issızlığımın davetsiz konuğu Antigone “gün ortası alacakaranlık bakışlar”ını üzerime dikiyor, “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka?” diyor. Düşünüyoruz birlikte ne gelebilir elimizden diye. “Şair güzel söylemiş, ‘İnsan olmak’ fena fikir değil aslında” diyorum Antigone’ye. Antigone’nin çıplak ayakları kan ve çamur içinde, saçları kandan ve terden yüzüne yapışmış, sağı solu yırtılmış beyaz giysisinin üstünde de kan lekeleri... Ardında ölüleri, önünde belirsiz bir ufuk... “Belki” diyor, “ama lütfen istisnalar kaideyi bozsun artık!” Sofokles’in Antigone’si Sofokles tiyatro tarihinin en uzun soluklu yapıtlarından biri olan “Antigone”yi esas olarak şu çelişki üzerine kurmuştur: Oidipus kenti terk ettikten sonra Thebai’nin yönetimini devralan iki kardeşten Eteokles, daha önceden anlaştıkları gibi görev süresinin bitiminde tahtı kardeşi Polyneikes’e devretmeyince, Polyneikes yabancı bir orduyla birlikte Thebai üzerine yürür. Savaşta iki kardeş de ölünce tahta çıkan Kreon, Eteokles’e geleneklere uygun bir biçimde cenaze töreni yapılmasını, ama “vatan haini” diye nitelediği Polyneikes’in cesedinin, kurda kuşa yem olması için gömülmeden bırakılmasını emreder. Bu emre karşı çıkanları idam ettireceğini duyurur. Antigone ise erkek kardeşi Polyneikes’in cesedini her ne pahasına olursa olsun gömmeye ve ona karşı sorumluluğunu yerine getirmeye karar Hollywood, kendi ‘en iyi 100’ filmini oyunculara danışarak TimeOut New York dergisinde okuyucularla paylaştı. Listenin ilk 10 sırasında sürprizler var. ünyaca saygın kültür sanat ve eğlence yayımı TimeOut New York, aralarında Joanna Gleason, Betty Buckley, Andy Serkis, Bill Hader, Charlie Sheen ve Juliette Binoche gibi oyuncuların da yer aldığı bir grup sanatçıya, ‘en sevdikleri 10’ar film’ üzerinden, ‘tarihin en iyi 100 filmi’ni danıştı. Çıkan liste, ağırlıklı olarak Hollywood yapımlarıyla yüklü olsa da, ‘bunların kaçını izlediniz?’ sorusunu hepimize tüm cazibesiyle yöneltmeyi başarıyor. 50)The Empire Strikes Back (1980) t u O e Tim n a t ’ k r o New Y r e l m l i f i y i n e D 49)Mean Streets (1973) 48)An American in Paris (1951) 47)A Matter of Life and Death (1946) 46)Casablanca (1942) 45)A Star Is Born (1954) 44)Léon: The Professional (1994) 43)American Beauty (1999) 42)The Lives of Others (2006) 41)The Celebration (1998) 40)Singin’ in the Rain (1952) 39)Citizen Kane (1941) 38)Waiting for Guffman (1996) 37)The Sting (1973) 36)The Philadelphia Story (1940) Fantastic Fest’te Türk filmleri seçkisi BD’nin Teksas eyaletinin Austin kentinde her yıl yapılan Fantastic Fest’te bu yıl Türk sinemasından bir seçki de seyircilerin karşısına çıkacak. Fantastik sinemanın örneklerinin bir araya getirildiği festivalde “Yılmayan Şeytan”, “Dünyayı Kurtaran Adam”, “Tarkan Viking Kanı” gibi kült filmler gösterilecek. “Yılmayan Şeytan” filminin A 35)Apocalypse Now (1979) 34)Life Is Beautiful (1997) 33)All About Eve (1950) 32)There Will Be Blood (2007) 31)La Vie en Rose (2007) 30)The Apartment (1960) 29)Chinatown (1974) 28)The Night of the Hunter (1955) 27)Rosemary’s Baby (1968) 26)Fargo (1996) 25)Some Like It Hot (1959) 24)Who’s Afraid of Virginia Woolf? (1966) 23)Raging Bull (1980) 22)Jaws (1975) 21)La Haine (1995) 20)Gladiator (2000) 19)Pulp Fiction (1994) 18)Breaking the Waves (1996) 17)The Shining (1980) 16)On the Waterfront (1954) 15)The Wizard of Oz (1939) 14)Kes (1969) 13)Withnail & I (1987) 12)Goodfellas (1990) 11)Dog Day Afternoon (1975) 10) Taksi Şoförü (1976) 9) Kırmızı Ayakkabılar (1948) 8)Ateşli Geceler (1997) 7)Annie Hall (1977) 6)Baba: Bölüm 2 (1974) 5)Bülbülü Öldürmek (1962) 4)Cennet Sineması(1988) 3)Etki Altında Bir Kadın(1974) 2)Baba (1972) 1)Tootsie (1982) oyuncularından Kunt Tulgar ve “Dünyayı Kurtaran Adam”ın yönetmeni Çetin İnanç festivale katılacak isimler arasında yer alıyor. Festivalde ayrıca Cem Kaya’nın Türkiye’nin 60’lı, 70’li yıllardaki remake film kültürünü masaya yatıran belgeseli “Remix, ReMake, Ripoff”un da Amerika galası yapılacak. Festivale yönetmen Cem Kaya da katılacak. Festival 24 Eylül1 Ekim tarihleri arasında yapılacak. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle