16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 28 Ağustos 2015 KULTUR zel kişileri ve günleri, sıklıkla ana sayfasında “Doodle” adlı logolarla anan internet arama motoru Google, dün ünlü Türk arkeoloğu Halet Çambel’in 99. doğum yıldönümünü kutladı. Türkiye’nin ilk açık hava müzesini kuran Çambel, arkeolog stajyer olarak başladığı Karatepe kazısını hayatı boyunca sürdürmüştü. Burası daha sonra bilim dünyası tarafından “Hitit hiyerogliflerinin çözüldüğü yer,” olarak anılmaya başlandı. 1936 Yaz Olimpiyatları’nda Türkiye’yi eskrim dalında temsil de eden Çambel, Suat Fetgeri Aşeni’yle “olimpiyatlara katılan ilk Türk kadın sporcu” un İlhan Berk aramızdan ayrılalı yedi yıl oldu Türk şiirinin büyük ustalarından İlhan Berk’in aramızdan ayrılışının bugün yedinci yıldönümü. Ustayı “Ayrılığın Yüreği” şiiriyle anıyoruz. Sessiz sedasız yaşayan bir ayrık otuydu Orta Anadolu’da / Kıtlıktan önce. / En küçük bir şeyden EDİTÖR: MEHMET KESKİN TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK coşardı / Mesela bir kuş uçmasın Kızılırmak’a doğru / Köklerine su yürümüş gibi sevinirdi. / Bir bulut geçsin üstünden / Ayrılıktan çıkardı. / Dünyayı, derdi, dünyayı / Hiçbir şeylere değişmem. / Şimdi yaşamak istemiyor... Gezi’nin tarihçisi Vangelis Hoca’ya veda Google, arkeolog Halet Çambel’in 99. doğum yıldönümünü kutladı 17 ‘Evliya gibi kadın’ unutulmadı Ö Halet Çambel eski dönemlere ait yapıtlar önünde. (solda). Google’ın Çambel’in 99. doğum yıldönümü için hazırladığı Doodle (üstte). vanını kazandı. Çambel bir söyleşisinde “Bölgenin zenginliklerini ortaya çıkarmak için, benimki gibi birçok ömre daha ihtiyaç var. Ne yazık ki binbir güçlükle ortaya çıkardığımız değerleri korumayı başaramıyoruz. Türkiye’nin yeni felsefesi para oldu. Eskiden yardımlaşma, dayanışma vardı, bunu artık göremiyorum. İnsanların hayata dair amaçları olmalı. Toplum için çalışmalı, mücadele etmeli. Böylece sağlıklı ve mutlu kalabilir” diyordu. Ünlü yazar Yaşar Kemal de Halet Çambel için “evliya gibi kadın” tanımlamasında bulunmuştu. Vangelis Kechriotis Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi ve Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Vangelis Kechriotis 46 yaşında hayatını kaybetti. Bir süredir tedavi gören Kechriotis, bugün saat 11:00’de Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenecek törenin ardından, Ortaköy Ayios Fokas Kilisesi’nde son yolculuğuna uğurlanacak. Kültürel tarih, düşünce tarihi, son Osmanlı dönemi üzerine yayınlanmış birçok araştırması ve akademik ürünü bulunan Kechriotis’in akademik alandaki ilgi alanlarını ise siyasi ve kültürel tarih, Hıristiyan ve Yahudi topluluklar, Balkanlar, milliyetçilik, liman şehirleri, emperyal ideoloji konuları oluşturmaktaydı. Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olan Kechriotis, Gezi eylemlerinde yaşanan süreci tarih yazımı açısından inceleyen çalışmalar da düzenlemişti. Üniversiteden atıldı 1960 İhtilali’nden hemen sonra, Çambel’in adı üniversiteden atılacak 147’ler listesine alınmıştı. Çambel, üniversiteden ihraç edilmişti. Çambel, mimar eşi Nail Çakırhan’la birlik te Karatepe’de çalışmaya devam etmiş, 19621963 yıllarında da Almanya’da Saarbrücken Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak çalışmıştı. Türkiye’ye döndükten kısa bir süre sonra İstanbul Üniversitesi’ndeki görevine iade edildi ve Prehistorya Kürsüsü’nü kurdu. 1964 yılında da Chicago Üniversitesi’nden ünlü arkeolog Robert J. Braidwood ile birlikte Ergani Çayönü höyüğü kazısına başladı. Çayönü eserleri böylece bilim dünyasının incelemesine açılmış oldu. Çambel bu kazı sırasında Ergani bölgesinde günümüzden 8 bin yıl önce tarıma geçildiğini ortaya çıkardı. l Kültür Servisi İki şişe tuzlu suyla ‘Bienal yürüyüşü’ 2 Eylül’de gündemi belirleyecek olan İKSV imzalı 14. Uluslararası İstanbul Bienali, beraberinde sanatçılar Fatih Balcı ve Recep Aksu imzalı, Balcı’nın konseptiyle hayata geçirilmiş bir performansı da getiriyor. Dün başlayan ‘Benim Yolum’ / ‘My Way’ isimli performans kapsamında, ikili Çanakkale Denizi’nden edindikleri iki şişe suyu, yürüyerek ulaşacakları İstanbul Boğazı’na dökmeyi planlıyor. Bilindiği gibi, Carolyn ChristovBakargiev’in sergi yapımcılığındaki bienal bu yıl ‘Tuzlu Su’ adlı kavramsal çerçeve altında, İstanbul’da 30’un üzerinde ayrı mekân ve 80 dolayında uluslararası sanatçı eşliğinde düzenleniyor. American Ultra: Çağdaş bir ‘kanlı sinema’ örneği Kristen Stewart evgilisi Phoebe (Kristen Stewart) havaalanında onu beklerken panik atak krizi geçirmekteki (eski CIA çalışanı olduğunu sonradan öğreneceğimiz) Mike’ın (Jesse Eisenberg) Hawai uçağını kaçırmalarıyla başlayan “American Ultra”, baştan belirtmek gerekirse çiğnene çiğnene sakız haline getirilmiş bir gençlik öyküsünü, filmin adı gibi gittikçe aşırı bir hal alan, şiddetvahşet sosuyla anlatarak sözümona özgün kılınmış, dehşetengiz, akla ziyan ve mide bulandıran (hatta eskilerin deyişiyle tahammül fersa) bir ajan filmi. 24 saat açık küçük bir kent marketinde kasiyerlik yapan, CIA geçmişini unutmuş, sürekli ot içen ve aldığı evlilik alyansını sevgilisine bir türlü veremeyen Mike nedense S lik tasarısı filan hakgetire. Giderek seyirciyi nerdeyse hipnotize eden, görülmemiş derecede aşırı bir şiddet gösterisine ya da beylik deyişle tam bir kan şölenine dönüşen filmi, reklamvideo klip’lerden yetişip 3 yıl önceki ilk filmi “Project X”le dikkati çekmiş, 1977 Londra doğumlu, İranAzeri kökenli İngiliz yönetmen Nima Nourizadeh imzalamış, filmin zırva denebilecek evlere şenlik, basmakalıp senaryosunuysa Max Landis yazmış. Kült olmaya aday Amerikan Ultra ABBA’nın tarihi piyanosu satılıyor ortadan kaldırılmak üzere bir örgüt yetkilisinin hedefinde. Bir başka kadın yetkilinin de kol kanat gerdiği Mike, boş vakitlerinde de kahramanı maymun olan fantastik bir çizgi roman taslağı çiziktiriyor ve havai fişeklerle filan gözükara saldırdığı CIA’cılara Şiddet dolu sahneler 1970’lerin pop müzik fenomeni, İsveçli ABBA topluluğunun en popüler şarkılarını seslendirdiği ‘resmî’ piyanosu, 29 Eylül’de Sotheby’s müzayede evinin düzenleyeceği ‘Rock ve Pop’ temalı açık artırmada satışa sunuluyor. Piyanonun, 600 ile 800 bin sterlin arasında satışa sunulacağı tahmin ediliyor. Piyanoda, ABBA üyesi Benny Andersson’a ait 2015 tarihli, özgünlük belgesi yerine geçebilecek bir imza da yer alıyor. ERLER MÜZİKSEV SIN KAÇIRMA Beach Boys’un şizofren lideri kök söktüren yenilmez bir savaşçıya dönüşüyor giderek. Sarsak Mike’la onu hep kollayan, savunan, anaç sevgilisinin akıllara seza serüvenlerini, şiddetin dalağını yaran, görülmemiş bir kanlı finale bağlandığı, aşırılıkta sınır tanımayan, alabildiğine ölçüsüz ve yüzeysel bir şiddetaksiyon bulamacı halindeki “Ame rican Ultra”, 1980’lerdeki kamera karşısında gerçek cinayetlerin işlendiği o kimi tiksinç, kanlı sinema (cinema gore) örneklerini anımsattı bana. Silahların habire ateşlendiği, kanların ortalığa saçıldığı, birbirinden kanlı, şiddet dolu, dehşet verici, cana kıyma sahnelerinin bol bol kullanıldığı filmde mantık, gerçek “Bonnie’yle Clyde”ın CIA ajanı versiyonları da diyebileceğimiz MikePhoebe çiftini kanlar içinde oynayan gencecik J.EisenbergK.Stewart ikilisinin onca çabalamalarına karşın ancak türün iflah olmaz meraklısının soluğunu kesecek bu ifrat derecesindeki rahatsız edici şiddet şovu kimisine çok itici gelebilir. Bence “American Ultra”, kendi türünde bir kült film olmaya aday gösterilebilir şimdiden. HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ “The Man from U.N.C.L.E.” (Kod Adı: U.N.C.L.E.), 1960’lı yıllarda yayınlanmış, “Görevimiz Tehlike” benzeri, Berlin’in dikilen bir duvarla ikiye ayrıldığı Soğuk Savaş döneminde geçen, hareket Kod Adı: U.N.C.L.E. li bir TV dizisinden sinemaya uyarlanmış. Film, iki rakip casusun, nükleer silahları ele geçirme peşindeki Nazi kökenli gizli bir örgütün bünyesinde işbirliği yapmalarının hikâyesini aktarıyor. tizmden drama dümen kıran, hareketli bir gençlik filmi. Max Joseph’in ilk yönetmenlik deneyimi olan filmde Emily Ratkajkowbki’nin yanı sıra Wes Bentley, Shiloh Fernandez de oynuyor. tanın yerli güldürüsü “En Güzeli”, çalışmak amacıyla Antalya’ya giden 3 askerlik arkadaşının absürd maceralarını perdeye taşıyor. dönemin ruhunu yansıtan eski fotoğraflar örnek alınarak hazırlanmış film, 1915 trajedisinin yarattığı büyük acı ve yıkımlara kamera tutuyor. Bizce haftanın görülesi filmlerinden biri de bu “Yitik Kuşlar” kuşkusuz. Bugün başlayan 2 de korku filmi var: Kevin KolschDennis Widmyer ikilisinin yönettiği “Starry Eyes” ile Jim Parsons’la Eva Longoria’nın rol aldığı “Geçmişin Laneti”. 1915’in filmi için Vakıflı’ya özel gösterim Aşk ve Merhamet “Aşkın Ritmi”, gündüzlerini arkadaşlarıyla takılarak geceleriniyse partilerin aranan DJ’si olarak geçiren genç Cole’un kahramanı olduğu, teknomüzik ağırlıklı, romanErkan Can, Mehmet Özgür, Tarık Papuççuoğlu’nun oynadığı, Mustafa Uğur Yağcıoğlu’nun yönettiği, haf Aşkın Ritmi Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle, yapımcılığını Kara Kedi Film’in yaptığı, yönetmenliğini ve senaristliğini Aren Perdeci ve Ela Alyamaç’ın üstlendiği, 1915 dönemini anlatan Türkiye’de çekilmiş ilk uzun metrajlı film olma özelliğini taşıyan “Yitik Kuşlar” Türkiye’de bu hafta tek kopya ile Hatay’da özel gösterime sunulacak. Yaşayan son Ermeni köyü olan Vakıflıköy’deki insanların filmi vizyondan önce seyretmeleri için Hatay’da özel gösterim yapılacak. Filmin esas vizyon tarihi ve basın gösterimi tarihi önümüzdeki günlerde filmin dağıtımcısı Pinemart tarafından duyurulacak. eyrek yüzyıl kadar önceki kaygısız edalı, güneşe, denize tapan, aşkı, sörfü önemseyen, vokallerin öne çıktığı, titreşimleri bütün dünyaya yayılan, cıvıl cıvıl şarkılarıyla birçok müzik topluluğunu etkileyip çığır açarak rock and roll’un tarihinde yer almış, aslında rock’ın Dionysosçu yanından çok Apolloncu yanını temsil etmiş, en önemli Kaliforniyalı gruplardan The Beach Boys’un kurucularından besteci, söz yazarı ve solist Brian Wilson’ın sıradışı yaşamını konu edinen “Love and Mercy” (Aşk ve Merhamet) adıyla gösterimde. Uyuşturucu ve hap bağımlılığıyla ufak ufak kafayı yiyip bunalımlara girerek 24 sa at bir terapist gözetiminde yaşamak zorunda kalan Brian’ın bir otomobil satın almak için tanıştığı Melinda’yla (Elizabeth Banks) uzun yıllara yayılan (ve 5 çocuklu mutlu mesut bir aile halinde günümüzde süregelen) kurtarıcı ilişkisini eksen alan film, ilgiyle seyredilse de, doğrusu alışılmış, beylik müzisyen biyografisi filmlerinin basmakalıplığının pek ötesine geçemiyor genelde. Yapımcı Bill Pohland’ın yönetmenliğini üstlendiği “Aşk ve Merhamet”in Brian Wilson’un iki farklı dönemine bakışı, bildik kalıplar üzerinden yürüyen, doğrusu çok da doyurucu olamayan, klasik bir anlatımda seyrediyor. Filmin ne Brian Wilson’un kişisel yaşam öyküsünü, ne de Beach Boys müziğini ele alışı tatmin edici. Her şey çok klişemsi kaçmış. Sadece müzisyenin gençliğini ve yaşlılığını oynayan Paul Dano’yla John Cusack’ın etkileyici performanslarıyla akılda kalan “Aşk ve Merhamet”te Wilson’a şizofren teşhisi koyup yıllarca sömüren ‘kötü adam’ terapist Gene rolündeki yılların Paul Giamatti’si de epeyce göz dolduruyor peruklu haliyle. Mekân ve kostümleriyle ele alınan dönemin atmosferine oldukça özen gösteren “Aşk ve Merhamet”, tüm vasatlığına karşın müziksever seyircinin kaçırmaması gereken bir film sayılabilir yine de. ‘En Güzeli’ Aren Perdeci’yle Ela Akyamaç’ın birlikte yönettiği “Yitik Kuşlar”, Ermeni tehcirini ele alan, Türkiye’de çekilmiş ilk uzun metraj. 1915 olaylarında ailesini bir gecede kaybetmiş, Bedo ve Maryam adındaki iki kardeşin hikâyesini anlatan bu tarihi dramda iki kardeşi oynayan Heros Agopyan ve Dila Uluca, 520 aday çocuğun arasından seçilmiş. Dekorkostümleri, ‘Yitik Kuşlar’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle