28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 16 Ağustos 2015 yorum TASARIM: İLKNUR FİLİZ 20 irinci bölümünü geçen çarşamba okuduğunuz Türkiye romanını, bizler yazıp içinde yaşadığımız için elbette yansız eleştirmen gözlüğüyle okuyamıyoruz. Kimimiz bu ülkeye gönül gözleri, kimimiz cepteki cüzdandan bakıyoruz. Ama şöyle bir uzaklaşıp seyredince, inanın bana, inanılmaz bir yer Türkiye. Tüm dünya ile kıyaslayamam, ama az çok bildiğim özgür ve demokrat hiçbir ülkede bu kadar çok cinayet işlenmiyor, bunca dayak atılmıyor, böylesine yaygın bir kıyıcılık, terör, şiddet, radikal gruplaşmalar yok. Sosyolojik anlamda, Türk toplumunun derin bir huzursuzluk içinde, rahatsız, hatta düpedüz hasta olduğu su götürmez. Sorarım size, hangi sağlıklı toplumda bu kadar çok terörist var? Hangi sağlıklı toplumda, bunca “iç düşman” sürekli devlete karşı savaşta ve suçsuz insanları hacamat ediyorlar? Şeriatçısı, faşisti, güya aşırı solcusu ve ayrılıkçısıyla niçin binlerce kişi ruh hastası, gaddar ve bu sakat kafaların hastalığı zararsız delilik yerine, kan dökerek gösteriyor kendini? Oysa insan yapısı olarak bu ülke yurttaşlarının geniş genelinde başka halklardan daha acımasız ve kıyıcı oldukları söylenemez. Öyleyse nasıl açıklayacağız bunca cinayet şebekesini ve kan dökme merakını? Bunca genç insanın, bireysel yaşam ve mutluluk haklarından vazgeçerek, bazen canlı bomba olarak kendi canına kıymak pahasına, suçsuz insan canlarına “ülkeyi korumak” ya da “halkını kurtarmak” fikriyle kıyması; sözüm ona savunduğu halkı hedef alıp telef etmesi ilginç değil midir? Türkiye’deki düzene düşman örgütlenmelerin biri bitip biri başlıyor. Öyleyse düzende bir sorun var ve bu örgütleri, canileri, ruh hastalarını düzen yaratıyor. Düzen lafın gelişi. Aslında ülkeye tümüyle keyfi B sağlam gerekçe, “Demokrasi karşıtı en kikalık sohbet vasat bir seçmenle 5 danur!” sonunda bulu WINSTON CHURCHILL nak, iyi bir eğitim verecek, bireysel mutluluğunu sağlayacak, insanlığı, başkasının inanç ve fikirlerine saygıyı öğretecek bir ortam sunmuyor. Bir yanda kendisi varlık gösteremeyen yoksulların hiçbir olanak sunamadığı sahipsiz çocuklar çoğaldı. Diğer yanda toplumsal dengeleri nüfus baskısıyla değiştirmeye koşullanmış şiddet yanlısı fanatik, şeriatçı ya da ayrılıkçı kesim genişledi. İşte bu yüzdendir ki, zararlı eğilimlerin göz önüne serilmesiyle bu eğilimlerden arınmayı sağlayan katharsis tedavisine cevap vermiyor, toplum bünyemiz. Çünkü nüfusumuzun büyük bölümü, gözünü açtığı günden öteye şiddet ve dehşeti yaşıyor, seyrediyor ve dışlamıyor. Doğal olarak bir bölümü de uygulamaya koyuyor. Ama kendileri de toplumsal bir cinayetin kurbanı. Ve bu toplumsal cinayetin baş sanıkları, nüfus artışı silahını çeken politikacılar!* *Bu yazıyı da 1999 yılında yazdım, sevgili okurlarım. Yıl 2015. Sorarım size, hangi kelime, hangi tümce eskimiş, neresi kadük olmuş, yanlış çıkmış? Önce “Ilımlı İslam” demokrasi getirecek diye AKP’ye yamanıp şimdi PKK’yle empati kurup HDP’den medet umanlar, işte tam da bu yüzden benim gibilerden nefret ediyorlar: 15 yıl önce yaptığım saptamalar hâlâ geçerli. Hiç yanılmadık! Ve ne yazık ki hep haklı çıktık, yine haklı çıkıyoruz… Yanı başımızdan bir hikâye , sabahları ayağında blucin, sırtında bir mont, elinde içi kitap dolu bir çanta, uykulu gözlerle otobüse binen bir üniversite öğrencisi... Yorgunluktan çoğu zaman kıvırcık saçlarını taramaya üşeniyor, arkadan bir kurdeleyle bağlıyor, tamam. Otobüste yarı uykulu düşünüyor. Yakın arkadaşlarından biri beslenme yetersizliğinden ötürü günlerdir hastanede. Onu hasta yatağında düşünürken içi öfkeyle doluyor. Aklına, üniversite harçlarının çok yeterli olduğunu söyleyen televizyon konuşmaları, gazete yazıları geliyor. Hışımla, saçlarını bağladığı kurdeleyi çözüp kıvırcık saçlarını iki yana savuruyor. Bir de onu dinleseler. Çocukken Gürcan’a ne olmak istediği sorulduğunda o hep aynı cevabı verirmiş: Doktor. Hiçbir mesleği doktorluk kadar önemli bulmuyor. Bir insanı, bir canlıyı iyileştirmek, onu yeniden hayata döndürmek onun için kutsal bir iş. Şimdilerde bunca yorgunluğu, bunca koşturması da bu nedenle. O bir doktor olacak! Zaman zaman, “keşke daha az zaman, daha az çalışma isteyen bir meslek seçseydim” diye düşündüğü oluyor. Çünkü ailesinin uzun bir eğitimle baş edecek maddi gücü yok. Bazı sabahlar, sıradan bir memur emeklisi olan babasının ağrıyan belini tutarak elinde kocaman paketlerle evden çıktığını gördüğünde, bir an her şeyden vazgeçmeyi düşünüyor. Babası, civardaki kadınların ördüğü hırkaları, kazakları pazara götürüyor. Eğer pazar mafyası o gün izin verir de uygun bir yer bulursa onları satacak, üç beş kuruş kazanacak. Annesi yorgun, düşünceli bir kadın ve bu hayat pahalılığında ne yapacağını şaşırmış. Doluya koysa almıyor, boşa koysa dolmuyor. Ay sonunda birkaç kuruş biriktirmek için çırpınıyor, biriktirebilirse o parayı Doğu’da askerlik yapan oğluna yollayacak. Ama para bir türlü birikmiyor, birikmiyor... Gürcan, hamburger dükkânından aldığı parayla evin bütçesine katkıda bulunmaya çalışıyor, ama aldığı para komik. Asgari ücret alıyor Gürcan. Öğlen ve akşam yemeklerini dükkândan yiyebilir, ama üçüncü ayın sonunda hamburger gördüğünde midesi bulanmaya başladı. Şimdi simitle, komşu dükkândan getirilen dönerle idare ediyor. Üst baş mı... En son ayakkabıyı bir yıl önce aldı. Kazakları bir kız arkadaşından. Gürcan’ın marka tutkusu zaten yoktu, giderek iyice yok oldu. Şimdi bir blucin, bir kazak, o kadar. Gözü bazen şık bir çantaya takılıp kalsa da hemen evi geçindirmek isteyen annesini düşünüp vazgeçiyor. Sinema, tiyatro gibi yerlere gitmeyeli çok oldu. Oysa Gürcan müziksever, sinemasever, dans etmeyi sever... Bunları çoktan unuttu. Bir erkek arkadaşı bile yok. Bunun için zaman ister. Az da olsa para ister. Onun kendisi için harcayacak tek bir dakikası bile yok, tek bir dakikası. Gürcan uykulu gözlerle otobüsten dışarı bakıyor, az sonra okula gelmiş olacak. Aklı, beslenme yetersizliğinden ötürü hastanede yatan arkadaşında. Dışarıda yağmur var. Uzakta Gürcan yağmur altında koşuyor, az sonra anatomi dersi başlayacak. Yazarın notu: “Kimselerin onlardan haberi yok dedilerse de inanmayın. Akan sular, parıldayan ay ve usulca doğan güneş her şeyi gördü. Ve onların belleği asla unutmaz.” Katharsis O Çocuk iken kırılanlar... bir düzen, yasadışı bir düzensizlik hâkim. Hal böyle olunca, bu düzensizliğin yarattığı hastalıklı toplumda, nüfus artışının etkisi var, diye düşünmek mümkün. Düzensizliğin baş sorumlusu kimi politikacılar, “Çocuk yapın, üreyin, çoğalın”, mesajı verdiklerinde; doğan çocuğa şefkatin yanı sıra maddi olabehicak@yahoo.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Fosil kafa... elevizyonda, milyonların karşısında, radyasyonlu çayı bir güzel içti. Bunu yapan herhangi biri değil, ülkenin sanayi bakanı. Çernobil felaketi sonrasıydı. “Çayda radyasyon yok” diyordu bakan. Meğerse varmış. Hem de standartların çok üzerindeymiş. Sonradan öğrendik. Ayrıca, yurtdışına yüksek radyasyon nedeniyle “satılamayan” çaylar iç piyasaya sürülmüş. Onu da öğrendik. Bize içirdiler radyasyonlu çayları. O tarihten bu yana Türkiye’de kansere yakalananların sayısında ne ölçüde artış yaşandı diye sorsanız. Bilmiyorlar. Çünkü o tarihlerde kayıtlar düzgün tutulmuyormuş(!) HHH Diğeri asbest sürdü yüzüne. Çevre bakanı. Çevreciler, asbestli gemilerin, Türkiye’de sökümüne tepki gösteriyordu. Çünkü asbest kansere neden oluyordu. Yetkililer farklı görüşteydi. Aradan yıllar geçti. Her zamanki gibi çevreciler haklı çıktı. Asbest Türkiye’de 2010 yılında yasaklandı. Gelin görün ki, 2000 ile 2010 yılları arasında 130 bin ton asbest ithal edilmiş. Peki, Türkiye’ye giren asbest, nerelerde kullanıldı? Bilinmiyor. Ya 2000’den önce ithal edilenler? Hiç bilinmiyor. Yani asbest her yerde olabilir. Yetkililer çevre konularında ne zaman açıklama yapsalar gülümserim. İnanmak gelmez içimden. Çünkü ya yanlış bilirler, ya da bilmezler. Mesela nükleer santralın tehlikelerinden, Çernobil’den, Fukuşima’dan söz etseniz, “Evinizde tüpgaz yok mu” diye karşılık verirler. HHH Türkiye bugün nükleere ve termik santrallara yatırım yapıyor. Peki, bu karar Türkiye’de çevre ve insan sağlığı üzerine nasıl bir etki yaratacak? Bilinmiyor. Oysa, dünya enerjide yenilenebilir kaynaklara yöneliyor. Fosil yakıtlardan vazgeçiyorlar. Çünkü kömür, petrol gibi fosil yakıtlar büyük bir kirlilik yaratıyor. İnsan sağlığını tehdit ediyor, doğayı yok ediyor, iklimi değiştiriyor. Kaldı ki fosil yakıtlar giderek tükeniyor. Yani bir süre sonra isteseniz de bunları kullanamayacaksınız. Çevreciler diyor ki, Türkiye yenilenebilir kaynaklar açısından müthiş bir potansiyele sahip. Türkiye bu potansiyeli kullansa, nükleere, termik santral yatırımlarına ihtiyacı kalmaz. Çevrecilerin hazırladıkları raporları internette duruyor. WWFTürkiye’nin internet sayfasında “Türkiye’nin Yenilenebilir Gücü”, Greenpeace sayfasında da “Enerji Devrimi” başlıklı raporlar var. Karar vericiler arasında okuyan var mı? HHH Almanya gibi nükleer teknolojiye sahip bir ülke 2022’de son nükleer santralın kapısına kilit vurmaya hazırlanırken, Türkiye’nin hedefi 2022’de nükleer enerji üretmek. Sadece bu mu? Almanya yıllardır güneş enerjisine yatırım yapıyor. Diyeceksiniz ki Almanya’da güneş mi var. Doğru, Türkiye ile karşılaştırırsanız onlar “güneş fakiri”. Fakat Almanya’nın güneş enerjisi gücü 38 bin megawatt’a ulaştı. Türkiye’nin kurulu güneş enerjisi gücü ise 54 megawattan ibaret. Güneş ülkesi Türkiye’nin güneş enerjisi gücü, güneş fakiri Almanya’nın binde ikisi kadar. Neden? Nedeni basit: Fosil kafa. Bu kafayla Türkiye nereye gider? T ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr HARBİ SEMİH POROY 16 AĞUSTOS 2015 SAYI: 32820 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. T.C. ANTALYA 6. İCRA DAİRESİ’NDEN TAŞINIRIN AÇIK ARTIRMA İLANI 2014/3847 TLMT. Aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup: Birinci artırmanın aşağıda belirtilen gün, saat ve yerde yapılacağı ve o gün kıymetlerinin %50’sine istekli bulunmadığı takdirde, yine aşağıda belirtilen gün, saat ve aynı yerde 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; birinci artırmadan on gün önce başlamak üzere artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebileceği, birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden başlamak üzere ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebileceği, mahcuzun satış bedeli üzerinden aşağıda belirtilen oranda KDV.’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği; gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurmaları ilan olunur. 28/07/2015 1. İhale Tarihi: 02/09/2015 günü, saat 11:45 11:50 arası. 2. İhale Tarihi: 02/10/2015 günü, saat 11:45 11:50 arası. İhale Yeri: Tunahan Yediemin OtoparkıTarım Mah. 1613 Sk No: 68 Muratpaşa/Antalya No: 1 Takdir Edilen Değeri TL.: 95.000,00 Adedi: 1 KDV: %1 Cinsi (Mahiyeti ve Önemli Nitelikleri) :07GBA52 plakalı, 2014 model, Mercedesbenz marka, 245 G tipli A180 CDİ. K9KF451D006526 Motor No’lu. WDD1760121J267312 Şasi No’lu, yakıt tipi dizel, rengi Mavi, muhtelif çizikler var, anahtar var ruhsat yok. (İİKm.114/1,114/3) *Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 63’e karşılık gelmektedir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 128729) İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.28 04.17 04.30 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.07 13.1 6 17.03 05.54 13.00 16.46 06.17 13.26 17.13 Akşam 20.12 19.54 20.15 Yatsı 21.42 21.22 21.48 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle