16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 16 Ağustos 2015 pazar yazıları EDİTÖR: MİNE ESEN TASARIM: BETÜL BERİŞE 16 ‘Önce çıkarlar, sonra insan hakları’ dallas TEVFİK DALGIÇ ‘ A lman hükümeti için ekonomik çıkarlar insan haklarından önce geliyor.” Bu sözler Freiburglu “özgürlük savaşcısı” Jürgen Graesslin’in. “İnsan haklarının ayaklar altına alındığı Suudi Arabistan’a silah satıyoruz.” 10 Ağustos 2015 günü Alman medyası, Merkel hükümetinin 2015 yılının ilk altı ayında 3.5 milyar Avro’luk silah dış satımını onayladığı haberiyle çalkalandı. Bu, 2014’teki toplam silah satışına eşit. Yıl sonunda bu rakamın 6.4 milyar Avro olması bekleniyor! stuttgart AHMET ARPAD Satılan silahlarla Yemenliler iç savaşta birbirlerini öldürüyor. Dünyanın birçok kriz bölgesinde Alman silahlarıyla insanlara ateş ediliyor. Suudi Arabistan’a silah satılmasını Başba kan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel birkaç gün önce: “Bölgeye huzur ve denge getirmek amacıyla onayladık” sözleriyle açıkladı. Yıllardır çoğunda iç savaş yaşanan, huzursuz ülkeler Pakistan, Malezya, Afganistan, Somali, Irak, BAE, Mısır sadece birkaç örnek. Almanya’dan silah alanlar listesine Kon go, Myanmar, Endonezya, Kolombiya, Türkmenistan, Vietnam’ı da ekleyebiliriz. Tümü de demokrasinin pek geçerli olmadığı, insan haklarının ayaklar altına alındığı bilinen ülkeler... Graesslin’e göre “Berlin hükümeti Irak’taki Peşmerge’ye silah yollarken sadece bu ülke için geçerli olan BM silah ambargosunu ihlal etmedi, kendi anayasasını da umursamadı.” Almanya, aynı umursamazlığı Cezayir’e 10 milyar Avro’luk silah ve mühimmat satarken, Fuchs modeli tankların Cezayir’de yapımı için sözleşme imzalarken de sergiledi. Heckler & Koch’dan aldığı lisansla G3 ve G36 tüfeklerini üreten Suudi Arabistan’ın bu silahları sözleşmeleri umursamayarak Yemen’e sattığı belirlendi. Dakikada 750 kurşun sıkan bu tüfeklerle Yemenliler iç savaşta birbirlerini öldürüyor. Mesleği öğretmenlik olan Jürgen Graesslin çevresine topladığı 16 savaş karşıtı kuruluşla yaşama geçirdiği “Silah ticaretini durdurun!” kampanyası kapsamında Almanya’nın büyük silah yapımcısı Heckler & Koch’la da mücadele ediyor. Stuttgart yakınlarındaki 13 bin nüfuslu Oberndorf kasabası ve çevresinin en büyük işvereni olan fabrikanın son yıllarda Meksika’ya bir bölümü kaçak, toplam değeri 25 milyon Avro on bin adet G36 modeli tüfek yolladığı ve bunlardan çoğunun ülkenin huzursuz bölgelerinde kullanıldığı ortaya çıktı. Eylül 2014’te Meksika mafyasıyla polisinin kaçırdığı 43 öğrencinin Heckler & Koch’un kaçak tüfekleriyle öldürüldüğü iddialar arasında. Meksika dışında Libya’ya da yasadışı yollardan silah yolladığı belirlenen Heckler & Koch hakkında iki dava açılmasına haziran sonunda karar verildi. Davacılardan biri Jürgen Graesslin, diğeri de Almanya Savunma Bakanlığı. Heckler & Koch’un son yıllarda Alman ordusuna sattığı 170 bin adet G36 modeli tüfeğin hatalı olduğu ortaya çıktı. Arka arkaya ateş edildiğinde oluşan aşırı sıcaklık nedeniyle hedefe isabet şansı azalıyor! Württemberg Kralı Friedrich’in 1811 yılında Oberdorf’ta ilk tüfek fabrikasını kurdurtmasının ardından kasaba o günden bugüne hep silah yapımıyla ayakta durmuş. 187071 AlmanFransız savaşı Oberndorf’ta silah yapımını körüklemiş. İki dünya savaşında da yüz binlerce tüfek burada üretilmiş. Hitler’in savaşında Oberndorf’ta çalıştırılan, çoğu esir on binin üzerinde işçi cepheye tüfek yetiştirmiş. Savaş karşıtı öğretmen Resmi kaynaklara göre, yetimhanelerdeki çocuk sayısı 90 bin. B Ukrayna’nın kimsesiz çocukları... Irkçıların gölgesinde demokrasi STOCKHOLM OSMAN İKİZ atı ile Rusya arasında ilişkileri geren Ukrayna krizinin ortaya çıkardığı ağır insani tabloda çatışmalar sonucu ailelerini yitiren binlerce çocuk da var... Ukrayna’da birçok çocuk yuvasının yetim, öksüz çocuklarla dolup taştığına işaret ediliyor. Kimi çaresizlikten, kimi ilgisizlikten yüzlerce ailenin çocuklarını devletin çocuk kurumlarına terk ettiği de. Resmi kaynaklara göre, Ukrayna’daki yetimhanelerde öksüz, yetim çocuk sayısı 90 bin. Ukraynalı çocuklara bugünlerde kucak açanlar arasında ABD’den Dallas’tan aileler, kurumlar da var. Ukrayna’dan evlat edinmek isteyenler, gönüllü aileler ile hayır kurumları, çocukları bu yaz Dallas’a davet ettiler. Geçici konuk vizesiyle getirilen, savaşın zulmüne ve bazen de kendi anne ve babalarının ihmaline uğrayan bu çocuklar, evlat edinme başvurusu yapan ailelerle bir araya gelirken belki de ilerde hayatlarını geçirecekleri bu ülkeyi ve Dallas’ı tanımış oldular. Dallaslı bir aile, Ukraynalı Anna’nın yazdığı şu yazıdan çok etkilenmiş: “Param olsaydı kendime bir aile ve elbise ile defter alırdım”. Bunun üzerine Anna’yı 6 kişilik bir ailenin içinde yaşaması için davetiye ve bilet yollayıp ABD’ye getirme kararı almışlar. T emmuz, sanki gök kubbe çatlamışçasına yağmur altında geçtiğinden ağustosun başında ilk güneşli günde kendimi kafeye attım. Güneşli günde ağaç gölgesinde oturmanın keyfine doyum olmuyor. Hele haftalarca yağmurzede olarak evde kapalı kalıp da, geçmişinizle hesaplaşmak için bolca fırsat bulunca “Kader utansın” diye söylenip durduysanız, sıcak havada gölgede keyif çatmak esaretten kurtuluş hissi yaratıyor. Hiç değilse ben öyle hissediyorum. Onur yürüyüşünden dönüp kafede yorgunluk atanların yüzünden de mutluluk okunuyor. Hepsinin yüzü güleç. Sadece mutluluk değil, gözlerinde zafer kıvılcımları parıldıyor. Önümüzden geçenlerin de öyle. Ellerinde bayraklarla koşuşturan küçük çocuklar da bayram sevinci yaşar gibiler. Ne de olsa elli bin kişi yürüdü. Yol kenarlarında yürüyüşü izleyenlerle birlikte katılımın 500 bin olduğu söyleniyor. Muhafazakâr Hıristiyanlar ve ırkçılar dışında her kesimden destek var. LGBTİ, son 15 yıldaki mücadeleleriyle pek çok kazanımı elde etti. Evlenebiliyorlar, çocuk edinebiliyorlar. Yıllık yaklaşık 150 milyar kronluk paylarıyla ekonomik yaşamda da ağırlıkları var. Hitler’e silah üreten esirler Ertesi gün yine güzel havada, gölgede sohbet ederken, metro istasyonundaki ırkçı partinin afişlerini görüp görmediğimi sordu Milko Özlü. Görmemiştim ve de haberim de yoktu. Meğer sosyal medyada deprem etkisi yaratmış. Irkçı parti İsveç Demokratları, Stockholm’ün en işlek metro istasyonunu reklam panolarıyla donatmışlar. İstasyona girenler önce “İsveç’in tek muhalefet partisi” yazılı büyük bir panoyla karşılaşıyor. Yürüyen merdivenlerden Göz göre göre gelen tehlike inerken de çarpıcı mesajlar. “İsveç’teki karmaşa için özür dileriz”, “Örgütlü dilencilik gibi ciddi bir sorunumuz var”, “Hükümetimiz gereken önlemleri almak istemiyor”. Daha sonra da “2018 seçiminden sonra daha iyi olacak olan İsveç’e sizi yine bekleriz” gibi bir spot. Milko çok kızmış. Hümanist ve demokrat bir genç olarak ırkçıların bu kadar güçlenip meydan okumasını kabul edemiyor. Benim de hoşuma gitmiyor ama batağa saplanmış politikaların sonucu olarak ortaya çıkmış olan bu hastalığın iyice su yüzüne çıkmasından da şikâyetçi değilim. Ne de olsa adamlar göz göre bu kadar güçlendiler. Yüzde 23’e çıkan destek 2000 yılında sayıları 300 olan tamamen marjinal bir gruptular. 2010’da yüzde 6 ile parlamentoya girdiler. 2014’te yüzde 13’e yükseldiler. Son kamuoyu yoklamalarında yüzde 23 çıktılar. 10 yılda muhafazakârları da geçerek, sosyal demokratların ardından ülkenin 2. partisi olmayı başardılar. Bu gi dişle birinci de olacaklar. Kimse inanamıyor. Oysa inanamayacak bir şey yok. İsveç de 20 yıl önceki İsveç değil. Göçmen kampları ağzına kadar dolu. Ülkeleri tarumar edilen insanlar gelip kapıya dayanıyor. Her yıl yaklaşık 100 bin kişi geliyor. Irkçılara saldırı için daha elverişli olanak yaratılamaz. Onun için turist trafiğinin en yoğun olduğu istasyona İngilizce olarak “İsveç’teki karmaşa için özür dileriz” diye yazıyorlar. Dış ülkelerde de yankı yaratan bu ironiye tepki gösterenler kampanyanın yarıda kesilmesini sağladılar ama ırkçıların yaklaşık 1 milyon seçmen desteğinde azalma olmadı. Tersine bugüne kadar hangi parti ırkçılara saldırdıysa seçmenlerinin bir bölümünü onlara kaptırdı. Sözün kısası, yeni liberalizmin tezgâhında birbirinden farkı kalmayan partilerin manevra alanları daraldığından demokrasimiz ırkçıların gölgesine girdi. [email protected] Yılda 20 milyar Avro Güney Almanya’da 25 bin insan silah endüstrisinde çalışıyor. Alman silah fabrikaları 100 bin kişiye ekmek parası kazandırıyor. Yıllık toplam ciro 20 milyar Avro! Amerika ve Rusya’nın ardından dünyanın üçüncü büyük silah satıcısı olan ve 2015’de bir satış rekorunun altına imza atmaya hazırlanan Almanya’nın Savunma Bakanlığı orduda kullanılan Airbus A400M uçakların, tankların, helikopterlerin, tüfeklerin sorunlu olduğunu, çoğunun yedek parça eksikliğinden tamir edilemedikleri için depolarda bekletildiğini geçen yıl itiraf etmek zorunda kaldı! www.ahmetarpad.de Hüzünlü ayrılık... Temmuz başında Dallas’a gelenlerin bir kısmı henüz evlat edinmelerine yönelik resmi işlemleri tamamlanmadığı, bazıları da onları ağırlayan ailelerin aldığı vizelerin süresi bittiği için bugünlerde Ukrayna’ya geri dönmeye başladı. Onları evlerinde konuk eden aileler ile çocukların ayrılışları ise DallasForthworth Havaalanı’nda hüzünlü vedalara sahne oluyor. Aslında ABD’de yabancı ülkelerden gelen çocukları, öğrencileri evlerde ağırlamak bir çeşit gelenek. Bazı kuruluşlar öğrenci değişim programları düzenlerken bazı aileler de değişik ülkelerden öksüz ve yetimleri konuk ediyorlar bir süreliğine. Sivil toplum örgütlerinin yanı sıra kimi dini kuruluş da bu konuda çalışmalar yürütüyor. 2004 yılından bu yana Amerikalılar 5 bin Ukraynalı çocuğu evlat edinmişler ve bu rakamın savaş nedeniyle önümüzdeki yıllarda artması bekleniyor. [email protected] Y Çöpleri düşünüyorum gözlerimi kırpmadan CAKARTA GÜLSEREN TOZKOPARAN JORDAN az tatilinde Ankara’da bulunduğumuz bir akşamüstü şair, yazar ve gazeteci isimlerinin bol olduğu Çankaya’da Cumhuriyet Ankara Bürosu’na komşu Sedat Simavi Sokakta çocuklarla yürüyorduk. Hava kararmaya yüz tutmuş Ankara’nın o güzelim akşam serinliği kendini hissettirmişti. Ansızın küçük bir kamyonet sokağın karşı tarafında durdu, genç bir kız indi, hemen önümüzde duran çöp torbalarının yanında dikildi. Çöp torbalarını eliyle yoklayıp, derli toplu, düzenli bir şekilde akşamın son saatlerinde gelecek olan çöp kamyonunu bekleyen torbaları yırttı, pet şişeleri seçti ve çöpleri etrafa dağıtmış bir biçimde bırakarak kamyonete binip uzaklaştı. Bir şey diyemeden arkasından bakakaldık! Onlar kalabalıktı ve ekmek parası peşindeydi! Biz ise çevrenin kirletilmesi derdindeydik. Çöp arabası çöpleri toplasa da yere dağılanlar etrafı kirletmişti bir kere! Çöpler kokacak, sokakları kokutacak, fare ve bilumum börtü böceği çekecekti. Bu olaydan bir hafta önce Londra’daydık. Orada da dostlarla söz dönüp dolaşıp çöplere gelmişti de o yüzden algıda seçicilik vardı. Londra’da arkadaşların kapısında 3 büyük kapalı atık kutusu, evin içinde küçük 2 kova, ayrıca sebze meyve artıkları için bir kap vardı. Çöp atacağım zaman kafam karışıyor neyi nereye atacağımı bilemiyor dum. Utana sıkıla konuyu gündeme getirmiştim. Arkadaşım Hilary belediyenin hazırlamış olduğu kılavuz kitapçığı elime tutuşturuverdi. Kitapçıkta hangi tür çöplerin hangi renkteki kutuya atılacağı ve atıkların ne zaman toplanacağı resimlerle gayet açık seçik bir şekilde anlatılmıştı. Sözgelimi yiyecek ve bahçe atıklarının toplandığı kovalar haftada bir cuma günü, geri dönüşüm yapılan atıkların neler olduğu ve onların kovası 2 haftada bir cumaları belediye tarafından boşaltılıyordu. Onun Uymayana ceza.. dışında ev sahibi gübrelik atıkları biriktirip bahçede kullanıyordu. Atıkların birbirine karışmaması çok önemliydi. Aksi takdirde vatandaş sorumluluğunu yerine getirmedi diye ceza bile alabilirdi! Nitekim Londra’dan sonra gittiğimiz Galler’de dinlediğimiz hikâyede olan olmuştu. Körolmayası çöpçüler yanlış biriktirilmiş deyip atıkları almayı reddetmiş, bölgeye yeni taşınan ve çöplerle başbaşa kalan kayınvalidem işin içinden çıkamamıştı! Zira her durumda çöpleri ayrıştıran İngiltere’nin her bölgesinde sistem farklıydı. Hindistan’daki çöp durumunu öğrendikten sonra Cakarta’da şanslıyız diye düşünmüştüm. En azından yaşadığımız yerde çöpler toplanıyordu. Hindistan’da herkes kendi çöpünün atılmasından sorumluydu, bu da başlıbaşına bir iş alanı olmuş... Aslında Cakarta’da da Ankara’daki görüntülere sık rastlamak mümkün. Çöpten geçim sağlayanlar el arabasıyla sokak sokak dolaşıp geri dönüşümü olan atıkları toplayıp satıyor. Çevre Bakanlığı’nın son verilerine göre 10 milyon nüfusluk şehirde günde 6700 ton çöp üretilmekteymiş ve bununla başa çıkacak bir sistem henüz kurulamamış. Bu çöpün iki bin tonu şehre yakın Ciliwung Nehri’ne atılıyor ki bir yağmurda nehir taşıp sele ve dolayısıyla bulaşıcı hastalıklara yol açıyor. Sorumlulardan umudunu kesen halk çöp konusunda bugünlerde kendi içinde örgütlenmeye ve gönüllü çalışmalara ağırlık vermiş. Sözgelimi 2013’ten bu yana yılda bir gün Cakarta’yı Temizleme Günü kapsamında binlerce gönüllüyle temizlik yapılıp atık toplanmakta. Sosyal medyada duyurularak temizlik bilinci aşılanmaya ve bazı atıkların günlük hayatta farklı şekilde kullanılabileceği öğretilmeye çalışılmakta. Bu yıl 18 Ekim’de 20 bin gönüllünün Bahar Temizliği’ne katılması bekleniyor. Bir taraftan gönüllü olarak Atık Bankası kuranlar var. Sri Murti ve eşi işlerinden kalan zamanda böyle bir bankayı yönetiyor. Haftada üç gün atık toplayan ekiplerinin bulduklarını, komşuların getirdiği atıkları alıp geri dönüşüm firmalarına ulaştırarak dolayısıyla ekonomiye katkıda bulunuyor. Plastiği fazlasıyla kullanan Cakarta’da deterjan torbasından yapılmış çanta, cüzdan, çevreciler arasında bir hayli moda. Bu çevreci, gönüllü çalışmaların yanında hâlâ sokaklarda lüks arabaların açılan camlarından sokağa çöp atıldığını, gecekondu semtlerinde çöpleri yakarak yok ederken havayı kirletenleri görmek de sık rastlanan durumlar ki artık klişeleşmiş, Türkiye’de sık kullanılan bir sözü akla getirmekte: “Eğitim şart!” [email protected] Atık bankası Günde 6700 ton çöp Cakarta’da Ciliwung Nehri’ne atılan çöpler ciddi sağlık tehlikelerine yol açıyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle