11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 6 Temmuz 2015 EDİTÖR: ZEKİ TEZER TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ekonomi 9 Türkiye ekonomisini yolsuzluk frenledi MIT’ten ünlü Prof. Daron Acemoğlu, büyüme son 3 yılda neden yavaşladı sorusuna, ‘Yolsuzluklar ve yapısal reformlardan geri adım atılması’ cevabını verdi ünyada en çok alıntı yapılan ilk 10 ekonomist arasında gösterilen Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) Prof. Daron Acemoğlu, 2007’den sonra Türkiye’de yolsuzluklarda artışlar olduğunu, ülkenin üretimden uzaklaştığını vurguladı. Acemoğlu, Bloomberg HT’ye konuştu. Son 3 yılda büyümedeki düşüşü neye bağlıyorsunuz? 2001 senesinden başlayarak bütçe organizasyonunda olsun, enflasyonda düşüş olsun ve en önemlisi de yapısal reformların etkisinin devamı olan bir büyüme süreci ile üretkenlik artmaya başladı. Yeni sektörlere yeni firmalar girmeye başladı ve bu 567 sene için Türk ekonomisine yeni bir kan getirdi. Ama 2007’den başlayarak bu süreçte bir durulma ve hatta bir geri gitme olayı var. Yolsuz İki milliyetçilik D Acemoğlu’na göre Türkiye’de siyaset ekonomiyi çok etkiliyor. lukta büyük artışlar oldu. Yapısal reformlarda geri adımlar atıldı. Yargıda geriye gidiş var. Üretkenlik yerine devlet talebiyle, devlet katkısıyla büyüyen bir ekonomi görüyorsunuz. Böyle bir büyüme zaten çok uzun süreli olarak devam edemez. Büyümeye ivme kazandırmak için ne yapmalı? Eğer Türkiye ekonomisinde reform yaparsanız ki reform yapmanında ne kadar kolay olduğunu gördük. Yolsuzluk konusunda IMF nin yardımlarıyla ne kadar çabuk iyileşmeler olduğunu gördük. Bunları yeniden yapmamamız için hiçbir neden yok. Büyümedeki gerilemenin siyasi gelişmelerle etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok yakın bir etkisi var. Türkiye’nin büyümesinin en önemli faktörü ekonomik kurumlar ve ekonomik kurumların nasıl iyileştiği. Bunların nasıl iyileşip kötüleştiğini ne belirliyor? Siyasi kurumlar. Türkiye’de niye 2001’den başlayarak önemli yapısal reformlar geldi, niye yolsuzluk ve bütçe konusunda olsun yargı konusunda olsun, yeni firmaların girme konusunda olsun bir açılma oldu? Çünkü demokratik bir açılım oldu Türkiye’de. 2007’lerden sonra ise bu demokratik açılma zayıfladı, durdu, hatta geri bile gitti. Bunların sonucu olarakta aynı yönde ekonomik kurumlarda da kötüleşme oldu. l Ekonomi Servisi Parlamento çözüm üretsin Türkiye’de hükümet kurma çalışmaları, koalisyon mu tek parti mi nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin demokratik bir yola gitmesi için tek parti sistemine gelmemesi lazım. Ama aynı zamanda koalisyon hükümetlerinin de problemleri olabilir. Türkiye’de siyasi kurumların zayıflığından dolayı bir koalisyon hükümeti örneğin yolsuzlukta daha büyük patlama yaratabilir diye bir korku var. Bu olur mu olmaz mı bilmiyorum ama yapılması gereken parlementonun kendi içinde bir çözüm üretmesi gerekiyor. Önemli olan bir demokratik toplumda politika bir tek politikacıların eline bırakılmaz. Meyve ve sebze zehirli 4 Domates, yeşil biber, salatalık, patlıcan gibi sofralardaki temel ürünler zehir deposu. Ürünlerde limit değerlerin çok üzerinde pestisit tespit edildi. eyve ve sebzelerin yetiştirilmesi sırasında kullanılan pestisitlerin kalıntı miktarlarını tespit etmek amacıyla yapılan bir çalışma, gıdaların mevzuatta belirtilen maksimum limit değerlerinin çok üzerinde kalıntı içerdiğini ortaya çıkardı. Akdeniz Üniversitesi’ne bağlı Gıda Güvenliği ve TarımAHMET sal Araştırmalar ŞIK Merkezi’nde 2013 ve 2014’te yürütülen Antalya merkezli çalışma domates, yeşil biber, salatalık, kabak, patlıcan, çilek ve portakal gibi sofralardaki temel ürünlerin zehir deposu olduğunu ortaya koydu. 2013’de semt pazarlarından tesadüfi toplanan 400 ayrı sebze ve meyve örneğinin yüzde 21’inin, 2014’te ise incelenen 309 adet gıda örneğinin yüzde 25’inin mevzuatta belirtilen üst limit değerlerin üzerinde pestisit kalıntısı içerdiği belirlendi. Bir üründe birden fazla sayıda pestisit kalıntısı bulunduğunu da ortaya koyan çalışmada elde edilen sonuçlar Gıda Tarım ve Hayon haftalarda yoğunlaşan jeopolitik tartışmalarının ardından, ABD Genelkurmay Başkanı General Dempsey, geçen hafta “Amerika Birleşik Devletlerinin Ulusal Askeri Stratejisi 2015” başlıklı bir rapor açıkladı. Rapor, bir önceki, 2011 tarihli rapordan bu yana dünyanın ne kadar değişmiş olduğuna dikkat çekiyor, ABD’nin küresel çıkarlarını tehdit eden güçleri, dinamikleri saptıyor. Rapor, dünyanın Amerika’dan bakınca nasıl göründüğünü oldukça korkutucu bir biçimde ortaya koyuyor. Bu, büyük güçler arası savaş olasılıklarının arttığı, isyancı, şiddet kullanmaya eğilimi, aşırı ideolojileri benimsemiş grupların toplumları yakıp yıkmakta olduğu bir dünyadır... M vancılık Bakanlığı tarafından yürütülen rutin denetim çalışmaları sonucunda elde edilen değerlere oranla büyük farklılıklar içeriyor. Limitlerin üzerinde 2013’te 163 domates, 82 yeşil biber, 91 salatalık, 25 kabak ve 39 çilek örneği olmak üzere toplam 400 adet meyve ve sebzenin yüzde 21’inde mevzuatta belirtilen limit değerlerin üzerinde pestisit kalıntısı bulunduğu ortaya çıktı. 2014’ün aynı döneminde analiz edilen 106 domates, 53 yeşil biber, 37 salatalık, 22 kabak, 21 çilek, 16 patlıcan ve 54 portakal olmak üzere 309 adet ürünün ise yüzde 25’inde limit değerlerin üzerinde kimyasal madde kalıntısına rastlandı. 2013’te analiz edilen domates örneklerinin yüzde 6’sı, 2014’te ise yüzde 12’sinde maksimum kalıntı limitlerinin üzerinde pestisit kalıntısı içerdiği belirlendi. Bu oranlar yeşil biberde yüzde 31 ve 30, kabak için yüzde 40 ve 36, çilek içinse yüzde 10 ve 5 olarak tespit edilirken bu oranlar patlıcanlarda yüzde 19, portakallarda yüzde 24. Pestisit arıları da öldürüyor alışmanın ortaya çıkardığı bir diğer önemli bulgu da, kalıntı limitlerinin altında olsa da, aynı üründe birden fazla sayıda pestisit kalıntısının bulunması oldu. Analiz yapılan sebze ve meyve örneklerinin yüzde 85’inde birden fazla sayıda pestisit kalıntısı olduğu ortaya çıktı. ak için yüzde 4 ve 9, çilek içinse yüzde 25 ve 19 olarak Ç tespit edildi. Çalışmayı yürüten ekip adına açıklama yapan Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi Müdür Yardımcısı Yrd. Doç. Dr Bülent Şık bir toksik kimyasal maddenin maksimum kalıntı limit değerlerinin altında olmasının bile sağlığa olumsuz etkileri olduğunu söyledi. Şık’a gö re son yıllarda sıklıkla karşılaşılan arı ölümlerinin bir nedeni de pestisitler. Şık, “Neonikotinoidler adı verilen bir kimyasal gruba ait pestisitlerin arı ölümlerine yol açabileceği sıklıkla dile getiriliyor. Yaptığımız araştırmada domates, biber ve salatalık örneklerin yüzde 40’ında en az bir adet neonikotinoid grubuna ait pestisit saptandı” dedi. S Amerika’dan bakınca dünya I le uluslararası ekonomik, siyasi, hatta kültürel ilişkilerin düzeni, yerini “kaosa” bırakıyor. Bakış açımızı azıcık değiştirerek kapitalizmin yapısal ekonomik krizi içinde patlak veren son mali kırılma ile birlikte dünya “düzenindeki”, çözülme ve değişim sürecinin hızlandığını söyleyebiliriz. Raporun, “revizyonist kurulu düzeni değiştirmek isteyen güçler” olarak tanımladığı Rusya ve Çin’in artan göreli önemine, etkisine (rapor İran ve Kuzey Kore’den de söz etmeyi ihmal etmiyor), ABD merkezli düzen için yarattıkları risklere yaptığı vurgu, buna kar Kaos, aşınma ve savaşlar Rapor, uluslararası ortamı, 2011’den bu yana artmakta olan, öngörülemezlik, karmaşıklık, hızlı değişim kavramlarıyla tanımlıyor. Diğer bir deyiş şılık ABD’nin göreli teknolojik üstünlüğünün aşınmaya başlamış olduğunu itiraf etmesi bu değişim sürecine tanıklık ediyor. Rapora göre, ABD’nin göreli teknolojik üstünlüğü aşınırken yeni teknolojilerin güçlendirdiği devletaltı yapılanmalar (bireyler, gruplar) giderek artan oranda düzen bozucu etkiler yapıyorlar. Bu iki düzeyli saptamadan rapor, iki farklı savaş tarzına ve iki farklı sonuca ulaşıyor. Birincisi, devletler düzeyinde, rapor hiçbir devletin ve yükselmekte olan gücün henüz ABD ile askeri bir çatışmaya hazırlanmakta olmadığını saptıyor. Ancak rapor ABD’nin büyük güçlerden biriyle doğrudan bir askeri çatışmaya girme riskinin artmakta olduğunu savunuyor. Rapora göre ABD güçlerinin küresel konuşlanmasında bir yeniden düzenleme gerekli olabilir. Brzezinski de perşembe günü Der Spiegel’de yayımlanan bir söyleşide, Rusya’nın genişlemeci ve düzen bozucu etkilerine dikkat çekiyor, “bir soğuk savaşın” çoktan başladığını, Rusya’nın Avrupa sınırındaki varlığına, askeri yığınak yapılarak simetrik bir cevap verilmesi gerektiğini savunuyordu. İkincisi, rapora göre, devletaltı güçler (rapor bunları VEO, “Şiddete başvuran aşırı örgütler” olarak tanımlayarak yeni bir kavram üretiyor) “hibrid” savaşlar denen bir olgu yaratıyor. Bu dinamik de aniden, hızla gelen, uzun sürme olasılığı yüksek bir çatışma tarzına yol açıyor. Bir çifte standart örneği... Kısacası ABD, II. Dünya Savaşı sonrasında oluşan ve Soğuk Savaş bittikten sonra küresel çapta yaygınlaşan, ABD liderliğindeki Batı merkezli ekonomik siyasi düzenin, son mali krizin de etkileriyle hızla dağılmaya, yeni, farklı bir düzen arzulayan güçlerin, ABD liderliğini ve hegemonyasını, ulusal çı karlarını tehdit eder biçimde yükselmeye başladığı sonucuna ulaşıyor. ABD’nin uluslararası ilişkilerde kural, hukuk düzeni vurgusu yapmakla birlikte tam anlamıyla çifte standart uyguladığı dikkat çekiyor. Örneğin, Afganistan, Irak, Libya savaşları, insansız uçakların saldırıları ortadayken ABD, Rusya’yı başka ülkelerin egemenliğini ihlal etmekle, amacına ulaşmak için güç kullanmakla suçluyor. ABD’nin Çin’e yönelik, tek önerisiyse, ABD liderliğindeki Batı merkezli düzenle, kurallarını kabul ederek entegre olması, istikrarı sağlamaya (ABD hegemonyasına) katkı yapması. Özetle “Amerika Birleşik Devletlerinin Ulusal Askeri Stratejisi 2015” başlıklı rapor, ABD’nin küresel hegemonyasını korumayı amaçlıyor ve bu bağlamda öncelikle Çin ve Rusya’yı hedef alıyor, büyük güçlerden biriyle bir savaş olasılığının arttığını vurguluyor. Bir de “VEO”lar ve yeni teknolojilerin hızlı yayılmasının getirdiği tehlikeler var. Bunlara da yarınki yazımda değineceğim eçimlerde yalnızca iki parti, HDP ve MHP, oy oranlarını artırdı. Meclis Başkanı seçimi sürecinde açıkça görüldüğü gibi, bu iki parti arasında büyük ölçüde MHP’den kaynaklanan ve giderek derinleşen bir uzlaşmazlık yaşanıyor. Bu olgunun önümüzdeki günlerde ülke siyasetini artan bir biçimde etkilemesi kaçınılmazdır. HHH Çok özet olarak belirtmek gerekirse, kapitalizmin güçlü bir türevi olarak doğmuş olan milliyetçiliğin, biri ekonomi, diğeri de kültür olmak üzere iki ayağı var. Ekonomik yön, sermaye birikimi ya da milli burjuvazi oluşturulmasını; kültür boyutu da geçmişten geleceğe, ülke, dil, tarihi birliğini içerir. Zaman zaman ve yer yer çok kalın dinci, etnik kimlikçi ya da ırkçı ve savaşçı zırhlar giydirilse ve değişim geçirse de milliyetçiliğin asıl yapısı, ulusal ekonomi ve kültür üzerinde kuruludur. HHH Seçimlerde oy oranını bir ölçüde de olsa artıran MHP’nin ideolojisinin ana ekseninin kalın bir siyasal İslamcılık damarı da bulunan Türk milliyetçiliği olduğu biliniyor. MHP, terör ve ülkenin bölünmesi korkularına dayalı milliyetçi bir söylem kullanarak, seçimlerde oy oranını en fazla artıran parti olan HDP’yi tanımazlıktan geliyor. Buna karşılık HDP çok daha uzlaşmacı bir tutum sergileyebiliyor. MHP’nin ve kimi diğer yorumcuların HDP karşıtlığı, daha derinden, bu partinin Kürt milliyetçiliği yapmasından mı kaynaklanıyor sorusu bu noktada anlam kazanıyor. Sonuçtan başlayalım. HDP, gerek Cumhurbaşkanlığı, gerekse milletvekili seçimi sürecinde bütün ülkeyi ya da tüm seçmenleri göz önünde tutan, çağdaş, demokratik, barış yanlısı ve sol bir ideolojik çizgiyi başarıyla izledi. Yine de geriye doğru bakıldığında kolayca saptanabileceği gibi HDP’ye yöneltilen Kürt milliyetçiliği nitelemesinin iki kaynağı var. Birincisi, bu partinin tarihsel ve düşünsel kökenleridir. Yüz elli yıla yaklaşan bir süredir su yüzüne çıkmış olan ve son 30 yıl boyunca da silahlı savaşıma başvuran Kürt siyasal hareketinin ekonomik olmaktan çok, temel hak ve özgürlükleri de içeren kültürel milliyetçiliğe dayalı bir özellik taşıdığı nesnel bir geçektir. HDP’ye yönelik Kürt milliyetçiliği nitelemesinin ikinci dayanağı seçim coğrafyasıdır. Seçim sonuçları, Kürt nüfusunun yoğun olduğu Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da HDP dışındaki partilerin yok olma derecesinde eridiklerini kanıtlıyor. Bu silipsüpürme sürecinde Kürt milliyetçiliği etkili olmuş olabilirse de bu sonucun ayrıca değerlendirilmesi gerekir. HDP’nin seçim başarısı bu iki noktadan çok, söyleminin güçlü içeriğinden kaynaklanıyor denilebilir. HHH Siyasal İslamcı damarı MHP’ye göre çok daha kılcal olan HDP, Meclis Başkanı seçimlerinde AKP adayına oy vermedi; Türk milliyetçisi MHP ise, yaptığı dolaylı katkıyla AKP adayının kazanmasını sağladı. MHP özelinde Türk milliyetçiliği siyasal İslam ile işbirliği yapıyor; buna karşılık çözüm süreci nedeniyle seçimlerin hemen öncesine kadar AKP ile birlikte çalışmak zorunda kalan HDP, kim ne derse desin, tutarlı ve ilkeli bir AKP karşıtlığı sergilemeyi başarıyor. HHH HDP ve MHP’nin sergiledikleri tutum, ülke siyasetinin bundan sonra gideceği yolun ana özelliğini de gösteriyor. Bu süreçte HDP’nin seçimlerde ve sonrasında sürdürdüğü siyaseti güçlendirerek sürdürmesi, ülkenin barış içinde demokratikleşmesi açısından büyük önem taşıyor. S T İlaçta devlet tavan fiyat uygulasın ürkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, ilaçların SGK listesinden çıkarılmasının ardından aşırı şekilde fiyatlarının yükselmesinin önüne geçilmesi gerektiğini belirterek, her ilacın devletin belirlediği bir tavan fiyatının olmasını istedi. Palandöken “Aksi halde milyonlarca emekli ve asgari ücretli tedavi için bu kadar yüksek fatura öderse geçimini sağlayamaz” dedi. Palandöken, vatandaşlarca bel ağrıları için yoğun şekilde kullanılan bir iğnenin fiyatının 210 lira ile 250 lira arasında değiştiğini, bir hastanın tedavi masrafının sadece iğne için bin 500 ila 3 bin 500 lira olduğunu kaydetti. l Ekonomi Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle