18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK KÜLTÜR SANAT Çarşamba 20 Mayıs 2015 Form mu akışkanlık mı? Prof. Dr. ALİ AKAY T ürkiye insanları 7 Haziran tarihine kitlenmiş gibi durmakta. Bu bir tarih, ama milat değil. Sorular art arda geliyor: Tiyatroların durumu ne olacak? Sinemada sansür ne olacak? Plastik sanatlar içinde doların yükselişi ne anlama gelecek? Bitmeyen ve enerji kaybeden gelecek soruları mı yoksa oluş soruları mı sormak lazım? Sanat bir piyasa sorunu mudur? Yoksa bir form mudur? Sanatsal bir form üzerinden düşünülen bir eylem midir? Yani bir akışkanlık mıdır? Depoda Kitap Çürütmek eçen hafta Antalya’da “Yayınlama Özgürlüğü Yolunda” projesi kapsamında şair, yazar, çevirmen, yayıncı, kitapçı ve akademisyenlerle sansür, otosansür, kitap yasaklama ve toplatmalar hakkında konuştuk. Bir yazar “Yeni yayınlanmış kitapları hiç satışa çıkarmayıp depoda çürütmek de bir tür yasaklama değil midir” diye sordu. Olay geçen yıl gerçekleşmiş, bölge gazetelerinde de haber olmuş. Antalya Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Mustafa Akaydın döneminde yayınlanan kitaplar Menderes Türel’in yeniden göreve gelmesi ile depoya kaldırılmış. Bu kitapların arasında okurlarla hiç buluşmamış, yani matbaadan yeni çıkmış kitaplar da varmış. Depoya konulup çürümeye terk edilen kitapların listesi oldukça uzun. Dr. Attila Erden’in “Andızlı’nın Anlattıkları”, Hüseyin Çimrin’in “Atatürk Antalya’da”, “Antalya’nın Çocuk Oyunları” ve “Antalya Efsaneleri”, Yrd. Doç. Dr. İsmail Gökhan Deniz’in “Antalya Bitkileri”, Cenap Aydınoğlu’nun “Antalya Belediye Tiyatrosu’nun 30. Yıl Kitabı”, Ali Yıldız’ın “Göç Kültüründen Yolda Kalan: Sarnıçlar Seyahatnamesi”, Dr. Tamer Albayrak’ın “Antalya’nın Kuşları”, Evren Dayar’ın “Antalya Belediye Tarihi 18681923” ve “Gazetelerde Yazılı Tarih”, Dilek Metin Sert’in “Kentimiz, Kendimiz Geçmişimiz”, Cevahir Özgüler’in “Antalya Sivil Toplum Örgütleri Tarihi”, Mikail Duggan’ın “Siyah Kalem Antalya’da” ve Aksu Köy Enstitüsü ile ilgili yazılarından oluşan “Karanlık Sokakta Aydınlanma/Aksu Köy Enstitüsü” (bkz. antalyakorfez.com/guncel/11778/2/akaydinlikitaplaradepocezasi). Depoya kaldırılan tüm kitaplar Antalya Kent Müzesi’nin yayınları. Antalya Kent Müzesi Menderes Türel’in önceki dönem yaptığı önemli kültür yatırımlarından. Antalya Kent Müzesi ve Kent Belleği Merke G Soruları çoğaltabiliriz; ama asıl arkasından gelen: “düşünce içinde bir tarih ne anlama gelmektedir?” olacaktır: Bir tarih nedir? Bir zaman birimi içinde bir an mı? Yoksa tersine bir an olarak bir hava durumuna bağlı veya bir ısıya bağlı bir hareket midir? İktidarlara veya hedefli bir şekilde siyasi bir iktidara nazaran bir form olarak sanat mıdır önemli olan yoksa tersine hız ve yavaşlık ilişkilerinde ressamın, sanatçının veya yazarın kendi eserinde geçen karakterler, hayvanlar, mevsimler veya iklimlerle yazının veya resmin kendi içindeki ve dışındaki ilişkileri midir? Sanat bir form olabilir ve bir forma bağlı olduğunda baştan verili olarak siyasi bir yere angaje olabilir. Ama bir de en başından beri angaje olmayan bir “sert siyaset” vardır ki, bu sanat siyaseti, iktidarları çok daha tehdit edici bir şekilde işleyen bir sanat yapmadır. Bu; sanatçının, ressamın, yazarın, oyuncunun, müzisyenin kendi çalışması, kendi eseri veya eserleri içinde geliştirdiği bir sanatsal bağlar politikasıdır. Hemen keşfedilemeyen ve aranması gereken bir planda ortaya çıkacaktır. Organize olmayan bir planda. Bu bağlar, ilişkiler Bir tarih nedir? sanatta içeriye dönük bir şekilde birbirleriyle moleküler bir şekilde ilişkiye girerek işlerlik kazanabilirler veya yine sanatta dışarıya dönük bir şekilde bir hız ve yavaşlık ilişkilerinde soyut bir makine gibi çalışabilir. Sanatta form Soyut bir makine “ne olduğu belli olmayan” değildir ve muhafazakârların figür dışında anlayabildikleri veya kabul edebildikleri bir form olmaktan çok bir hız ve yavaşlık ilişkisi olarak gözükmektedir; isterse muhafazakârlar soyut bir sanattan hoşlansınlar. Onların hoşlandıklarındaki soyut resimde veya müzikte bir form hâlâ var olmaya devam etmektedir. Soyut bir makine ise kurum dışı, kabul görenler dışı olarak mevcut olur. John Cage’in müziği buna bir örnek olarak verilebilir. Veya Nietzsche’nin Wagner’in baştan verili organize formlar üzerine gerçekleştirdiği müziğin karşısına çıkarak Georges İktidarlara veya hedefli bir şekilde siyasi bir iktidara nazaran bir form olarak sanat mıdır önemli olan yoksa tersi midir? Bizet’ye daha çok ehemmiyet vermesindekidir. lığı kendi içindeki öğelerin bağlarından ve ilişkilerden itibaren kuracak bir eserleşme olarak işlediğinde, devlet nasıl bir tavır takınabilir? Elinden kaçmakta olan moleküler bir akışkanlığı sansürlemek imkânı olmadığı gibi yakalamak da zordur bu eserleri. 7 Haziran tarihini bir iklim tarihi anı olarak ele aldığımızda siyasetin nabzı atan bir hareket olduğunu görmeye başlayacağız. Tıpkı moleküler bir sanatın akışkanlığındaki veya nabız hareketlerini hızını ve yavaşlığını düşünen bir müzik parçası gibi bir siyaset çıkamaya başlayacak karşımıza. O halde, siyaseti mi yeniden düşünerek karar vereceğiz? Akışkanlıkların ve katılaşmayan seslerin hızını veya yavaşlığını takip ederek 7 Haziran gününe ve hava durumundaki sabaha kadar süren “beyaz geceleri” düşünerek mi aydınlığı hissedeceğiz? Sanat siyaseti Moleküler sanat Sansür tartışmaları Bu açıdan baktığımızda sansür tartışmaları nasıl algılanmalıdır? İktidarlar hız ve yavaşlık ilişkilerindeki soyut makineye nasıl bir sansür uygulayabileceklerdir? Form dışı bir sanat nasıl Devletin ve Kültür Bakanlığının sansürüne uğrayacaktır? Moleküler bir ilişkiler içinde gerçekleşen sanat zaten sansürlenemeyecek bir sanat eseri ortaya çıkarır. Her yerden kayan, kaygan ve her tarafa sirayet edenin karşısına gelebilecek bir iktidar bulmak zordur. Bu kurumsallaşmamış, yaratıcı zi “Antalya’nın kültürel değerleri ile tarihini yansıtan öncelikli malzemenin saptanması, toplanması, kataloglanması, onarılması, uygun koşullarda korunması, sergilenmesi ve bunlarla ilgili yayınların yapılması kentsel kültürel üretimin artırılması” amacıyla kurulmuş. Şehir müzeciliği alanında Türkiye’de bulunan “iyi” örneklerden sayılıyor. Kentin belleğini oluştururken toplanan malzemeyi kitaplar halinde yayımlamak da çağdaş müzeciliğin gereklerinden. Antalya Kent Müzesi’nin internet sitesinde depoya kaldırıldığı belirtilen kitapların birkaçını görebiliyoruz (bkz. antalyakentmuzesi.org.tr/kitapkaitapcikvekataloglar). Ama kitapların çoğunun yayınlandığı bile duyurulmamış. Müzenin kuruluşunda Menderes Türel ve dönemin Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Akaydın birlikte çalışmış. Akaydın Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı olunca projeyi sürdürmüş. Depoya kaldırılan kitaplar da Akaydın döneminde yayımlanmış. İçlerinde Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Mustafa Akaydın’ın önsöz ve fotoğraflarının bulunması nedeniyle kitapların depoya kaldırıldığı görüşü hâkim. Türel’le Akaydın arasında büyük bir kavga olduğu, karşılıklı demeçlerle başlayan sürecin davalaşmaya kadar vardığını biliyoruz. Piyano Festivali’nde yaşananlar, Altın Portakal Şiir Ödülü’nün verilmemesi, Ansan’ın yerinden edilmesi, festivalleri gerçekleştiren Aksav’ın işlevsizleştirilmesi gibi sanat alanında da yansımaları oldu bu kavganın. Menderes Türel’in iş neden bu noktaya geldi, neden kendi projelerimi Akaydın sürdürdü diye yok ediyorum, neden ben sanat düşmanı, kitap yasakçısı gibi algılanıyorum diye düşünmesinde fayda var. Menderes Türel kendi olumlu imajını yok etmekle kalmıyor, bir bölümünü kendi yaptığı Antalya’nın kültür varlığına da yazık ediyor. Okumak için seçmek... ALİ TURGAY KARAYEL Türk Dili ve Ed. Öğretmeni Bir yanda okunmaya değer binlerce edebiyat yapıtı var, diğer yanda bunlardan habersiz milyonlarca insanımız... B ir yanda bir Türk dünyaya bedel diye övünürken diğer yanda ülkemizdeki altı insana yılda bir kitap düşüyor gerçeği gün gibi ortada. Peki, bu nasıl oluyor? Kitap okumak isteyenlere “doğru kitabı seçmelisin” önerisi sunulur. Ancak bunun yanlış olduğunu düşünüyorum çünkü bir yapıtın doğrusu yanlışı yoktur; iyi yazılmışı ve iyi yazılmamışı vardır. Bu durumda önerilmesi gereken “kitabı doğru seçmek” olmalıdır. Okurun yaşı, ilgi alanları, anlama düzeyi, yapıtın konusu gözetilerek kitap doğru seçildiğinde okuma ve dinleme eylemi başarıyla gerçekleşir. Ancak genellikle bu önemsenmediğinden veya bunun önemi yeterince bilinmediğinden okuma süreci ya hiç başlamıyor ya da çok ağır gidiyor. Doğru seçim salt edebiyatta değil, sanatın diğer alanlarında da önem kazanır. Vasıf Öngören’in “Zengin Mutfağı”nı Doğru seçimler Salt edebiyat mı? veya Brecht’in “Kafkas Tebeşir Dairesi”ni yaşamında tiyatroya hiç gitmemiş veya yoğunlaşabilme süresi kısa olan öğrencilere izlettiğimizde oyunun onlara işkence gibi geldiğini gördüm. Yine bazı salonlarda iyi niyetli öğretmenlerin bütün sınıfı bir oyuna getirdiğini ancak çoğu ilk kez tiyatroya gelen öğrencilerin üstelik oyunu anlamak da çok dikkatli olmayı gerektiriyorsa oyundan sıkıldıklarına da tanık oldum. Oysa “Lütfen Kızımla Evlenir Misiniz”, “Cibali Karakolu”, “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” vb. oyunlar güldürü ağırlıklı ve kolay anlaşılabilir olduğundan tiyatroyla yeni tanışanlar için seçilebilir. Bu oyunları severek izleyen öğrenciler zamanla iyi bir tiyatro izleyicisi de olabilirler. Ayrıca bir sanat yapıtının değeri onun kolay veya zor anlaşılır olmasıyla ölçülemez kuşkusuz. Bir başucu kitabı olan İnce Memed’i 12 yaşındaki bir çocuk da rahatlıkla okuyup anlayabilir, 82 yaşındaki bir profesör de... M.C.Anday’ın Rahatı Kaçan Ağaç adlı güzel bir şiiri vardır. Saa det sözcüğünün adını bile duymamış bu ağaç aşkı da bilmez ve belki bu yüzden rahat yaşamaktadır. Şair ağaca bir kitap vererek onun aşkı öğrenmesini ve böylece rahatını kaçırmayı amaçlar. Tanpınar: “Biz ev vela kelimeleri öğreniriz, sonra yaşadıkça teker teker manalarını...” der bir yapıtında. Özen gösterme Seçimimiz iyi kitaplardan yana olduğunda başımızdan geçmemiş olayları, durumları yaşamış gibi olur ve daha önce hissetmediklerimizi onlar aracılığıyla duyumsayabiliriz. İşte o zaman da sözcükleri adlarını öğrenmekten öte anlamış oluruz. Âşık olmak, hayal kurmak, üzülmek, isyan etmek, şaşırmak, düşünmek, özlemek gibi insana özgü pek çok durumu ve duyguyu kitaplar aracılığıyla yaşayabiliriz. Bu nedenle kitapların rahatımızı kaçırmasından daha doğal ne olabilir? Önümüze çıkabilecek türlü engellere karşın hem okuyanlardan hem de okutturanlardan olmalı, tıpkı Köy Enstitülülerin ruhuyla hareket etmeliyiz. Kendimizin veya başkalarının rahatını kaçırmak pahasına da olsa hep birlikte okuma sürecinin içinde olmalıyız. Kitap seçiminde özen gösterirsek, okumayı ve okutturmayı gerçekten istersek bunu kolaylıkla başarabiliriz. Güncel sanat ve Kapadokya... SÜREYYA EVREN Etkinlikte Christoph Schaefer’ın eseri izleniyor. apadokya, yeni festivali Cappadox çerçevesinde 1. Cappadox Güncel Sanat sergisine de evsahipliği yapmaya başladı. Geçen İstanbul Bienali küratörü Fulya Erdemci ve Kevser Güler yardımcı küratörlüğünde, 15 sanatçı, işbirlikçi ve katılımcı ile açılan sergi, “Kapadokya Çarpması” konseptiyle Kapadokya’yı da Türkiye güncel sanatı haritasına eklemeye aday. Uçhisarlı Çarhacı Mustafa Efendi Konağı serginin ana mekânı olurken, Uçhisar Kalesi’ne müdahale eden Ayşe Erkmen’in yanı sıra, John Körmeling ile Charlemagne Palestine, Âşıklar Vadisi’nde bir performans gerçekleştirdi. Cevdet Erek, Christoph Schafer, Hera Büyüktaşçıyan, Maider Lopez, Murat Germen, Murat Şahinler, Nilbar Güreş ve Özge Önderoğlu Akkuyu & Emin Naci Akkuyu çalışmalarıyla serginin hedeflediği, “Kapadokya Çarpması” etkisini ortaya koyuyor. Erdemci ile Güler’den oluşan küratoryal ekip, tarihsel mekânlarda güncel sanat problemine uyum ile tartışmayı dengeleyen bir üslupla yanıt veri K yor. Davet edilen sanatçılardan Akkuyu ikilisi, belirgin bir yüceltme jestiyle Kapadokya’nın florasını hem araştırmaya hem belgelemeye odaklanmışlar. Nilbar Güreş ise kadınların el emeğini tuttukları “bakkal defteri” üzerinden yakalayarak bugünkü fiili Kapadokya’yı hissettiriyor. Erdemci ile Güler mekâna minimum sterillik kaygısıyla ama kendi yaklaşımlarını da oturtarak yanıt veriyor. Cevdet Erek, en eski Kapadokyalının mağaralarla kendini sınamasını ve bölgedeki güvercin tedirginliğinin günlüğünü tutuyor. Hera Büyüktaşçıyan’ın kapıdan yakaladığı izleyici, mekânın tarih boyunca el değiştirmesindeki dramanın altından geçmek durumunda kalıyor. Murat Germen’in insansız hava araçlarıyla genel Kapadokya sahnesini ve peri bacalarını belgeleyip mekânın temsiline odaklanması, Murat Şahinler ve işbirlikçilerinin Kapadokya imgesinin temel bileşenlerini modellemeleriyle birleşiyor. Christoph Schafer tarih boyunca Uçhisar sakinlerini bir mağarada gölge oyunlarıyla konu ediyor. Maider Lopez ise Kapadokya’da ansızın kaybolmayı ve taşların sürekliliğini inceliyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle