18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 15 Nisan 2015 EDITÖR: PELİN ÜNKER Dolar 2.70’e uçuyor BD’den gelen olumlu veriler Merkez Bankası Fed’in yıl içinde faizleri artıracağı beklentisini her geçen gün yükseltirken, Türkiye ekonomisindeki yavaşlama sinyalleri, seçim öncesi artan siyasi gerginlikler ve ekonomi yönetimine ilişkin belirsizlikler nedeniyle TL ağır darbe alıyor. Dolar/TL dün de 2.6873’e çıkarak yeniden rekor kırdı. Liradaki keskin düşüş nedeniyle faiz indirimi tartışmaları da yerini ‘faizleri yükseltmenin zamanı geldi mi?’ sorusunda bıraktı. TL’nin değer kaybına geçecek tek takozun faizlerin yükseltilmesi olduğunu belirten piyasa uzmanları, Merkez’den böyle bir müdahale beklemediklerini ve dolar/TL’deki yükselişin süreceğini düşünüyor. Bankacılar TL’deki seyrin seçim riskini ve seçim sonrası Türkiye’nin uzun PELİN ÜNKER vadeli ekonomi politikalarının ekseni üzerindeki soru işaretlerininin TL’deki değer kaybında etkili olduğunu belirtildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’nı sert eleştirmesiyle başlayan süreç ve ekonomi yönetimine ilişkin belirsizlik TL’yi baskılayan iç unsurlar olurken dolardaki küresel değer kazancı ana dış belirleyici oldu. Fiyatlar, dört aydır süregelen düşüşün ardından martta yüzde 0.2 artarak tekrar yükselişe geçti. TL son 3 aydır benzer para birimlerinden daha kötü bir performans gösterirken, dün de yüzde 1’e yakın değer yitirdi. TL, bu oranla Macaristan Forinti ve Güney Afrika Randı’ndan sonra gelişen ülke para birimleri içinde en fazla kaybeden üçüncü para birimi oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise rekor üstüne rekon kıran kurla ilgili, bu artışı ihracatçının en kısa zamanda fırsata dönüştüreceğine inandığını söyledi. TASARIM: EBRU ADALI ekonomi 9 Her gün rekor üstüne rekor kıran dolar dün de 2.6873 ile yeni zirvesine oturdu. Dolardaki yükselişte ABD’de faizlerin yükseleceği beklentisinin yanı sıra seçimle artan siyasi gerginlikler etkili. A Sözlü müdahale olar/TL’deki artışın önüne geçmek isteyen Merkez Bankası’ndan (TCMB) dün sözlü müdahale geldi. Merkez, 22 Nisan’da yapılacak Para Politikası Kurulu toplantısında, döviz depo piyasası faizlerinde ölçülü bir indirimin ve TL zorunlu karşılık (ZK) oranlarına ödenen kısmi faiz oranlarında ölçülü bir artışın gündeme alınacağını açıkladı. Toplantıda gerekli görülmesi halinde finansal piyasalardaki istikrarı destekleyici ilave tedbirler de alınabileceği belirtildi. Bankacılar, 10 Nisan itibarıyla bankacılık sektörünün TCMB nezdinde yaklaşık 10.3 milyar TL’lik TL ZK tuttuğunu belirttiler. TCMB’nin Mart 2015 itibarıyla kamu enerji şirketlerine yapılanlar dahil bu yılki net döviz satışı 7.2 milyar dolar oldu. D Yeni Gerçek: Yavaş Büyüme, Durgunluk azımızın başlığındaki değerlendirme IMF’nin geçen hafta yayımlanan World Economic Outlook, nisan raporundan. IMF’nin “yeni gerçekler” diye sunduğu gözlemleri üç ana unsura dayanıyor: Küresel krizin başlangıcından bu yana belli başlı tüm ekonomilerde potansiyel büyüme gerilemiş durumda; Durgunluğun ardında yatan en önemli etkenler nüfusun yaşlanması, sabit sermaye yatırımlarının gerilemesi ve üretkenlik kazanımlarının durağanlaşması olarak görülüyor; Durgunluktan çıkış için sermaye yatırımlarının canlandırılması ve üretkenlik artışlarının hızlandırılmasını sağlayacak genişleyici politikaların izlenmesi gerekiyor. IMF’nin verilerine göre “gelişmiş ekonomilerde” potansiyel büyüme hızı kriz öncesi döneme görece yüzde 2.3’ten, yüzde 1.3’e gerilemiş durumda. (Yükselen piyasa ekonomileri diye de anılan) gelişmekte olan ekonomilerde ise yüzde 6.5 düzeyinde seyreden potansiyel büyüme hızı, önümüzdeki beş yıllık dönemde yüzde 5.2’ye gerileyecek. Gelişmiş ekonomilerin durgunluğa sürüklenmesinin ardındaki en önemli etken, üretkenlik kazanımlarındaki yavaşlama olacak. IMF uzmanlarının tahminlerine göre söz konusu ekonomilerde zaten çok düşük düzeyde, yıllık yüzde 0.9 olan üretkenlik artışları yarı yarıya gerileyecek. Bunun ötesinde, sabit sermaye yatırımlarındaki yavaşlamanın önüne geçilemez ise durgunluğun aşılması 2020’li yıllara kalacak. IMF’nin uyarılarına göre, mevcut daraltıcı istikrar politikası anlayışı altında üretkenlik artışlarının ve sabit sermaye yatırımlarının artırılması olanaklı değil. Tüm dünyanın mali disiplin adı altında “daraltıcı maliye politikaları” izlemesi sonucunda yaşanan talep daralmasının sadece (miktar kolaylaştırılması diye anılan) genişleyici para politikaları ile aşılması olanaklı gözükmüyor. HHH Şimdi Türkiye ekonomisine dönelim. Ekonomi gündemimiz henüz yüzde 2.9 ile durgunluk tuzağına sürüklenmiş milli gelir hesaplarını çözememiş iken, bir yandan da beklentilerin üzerinde gelen dış açık (cari işlemler açığı) ve son yirmi yılın en yüksek kayıt dışı (net hata ve noksan) sermaye girişlerinin gizemini anlayabilme uğraşısında. Küresel durgunluğun yansımaları Türkiye ekonomisini de vurmakta iken, 2003’ten bu yana büyük bir propaganda maharetiyle sürdürülmüş olan “ekonomik büyüme mucizesi” öykülerinin de sonuna gelindiği görülüyor. Güncel veriler 2003 sonrasında Türkiye ekonomisinin büyüme hızı ortalamasının yüzde 4.6 olduğunu; bunun da tüm Cumhuriyet tarihi büyüme hızı ortalamasının (yüzde 4.9) altında olduğunu; dolayısıyla, ekonomik mucize masalını bir yana bırakın, aslında ortada sadece durgunluğa sürüklenmiş ve giderek makroekonomik dengeleri tahrip edilen, dış borçlanma ve ithalat bağımlısı bir taşeron ekonominin yaratılmış olduğunu görüyoruz. Aşağıdaki grafikte Türkiye ekonomisinin çeyrek dönemler itibarıyla (yıllıklandırılmış) büyüme hızları ve söz konusu dönemde milli gelirin büyümesinin “trend” eğrisi var. TÜİK’in resmi verilerine dayanarak sunduğumuz bu grafik, Türkiye ekonomisindeki baş aşağı gidişi tek kalemde özetliyor. Y Kuru indirecek tek şey faiz artışı Liradaki değer kaybının süreceğini savunan Gürses’e göre, kuru durduracak tek takoz faiz. konomist Uğur Gürses, Merkez Bankası faizleri yükseltmediği sürece TL’deki değer kaybının önüne geçilemeyeceğini söyledi. Merkez Bankası’nın döviz satmaya eğilimli olmadığını, TL faizi yükseltmediği için döviz satış ihalelerini de artıramadığını söyleyen Gürses, Merkez’in dün yaptığı sözlü müdahale ile ilgili şunları söyledi: “Parametresi belli olmayan bir müdahalenin anlamı yok. TL üzerindeki değer kaybı devam edecek. TL faizleri yukarı çıkarılmadığı sürece lira Artışın ana nedeni kırılganlık Bilkent Üniversitesi’nden gazetemiz yazarı Prof. Erinç Yeldan ise kurdaki yükselişin esas nedeninin Türkiye ekonomisindeki yapısal kırılganlıklar olduğunu söyledi. Yeldan, dolarda yurtdışındaki olumluolumsuz haberlere bağlı olarak inişli çıkışlı sürecin devam edeceğini ancak ana eğilimin dövizin pahalanması şeklinde olacağını belirtti. 3. kaybeden TL E sinden kaynaklanıyor.” Uğur Gürses, dolardaki yükselişin iki nedeni olduğunu belirterek “Bunlardan birincisi yurtdışındaki konjonktür. Doların yükselme potansiyeli yüksek. Hem de politik gelişmeler yatırımcıyı tedirgin ediyor. Yatırımcı kaçıyor Uğur Gürses daki değer kaybı devam edecek. Değer kaybının önüne geçecek tek takoz, faizlerin yükseltimesi. Kur üzerindeki baskı döviz faizlerinin yüksek olmasından, döviz likiditesinin azlığından değil; TL faizlerinin yukarı çekilmemeNe yaparsak yapalım piyasaları etkilemiyor havası vardı ama artık görülüyor ki etkiliyor” dedi. Yatırımcının Türkiye’den uzak durduğunu vurgulayan Gürses, diğer gelişmekte olan ekonomilere göre Türkiye ile ilgili kaygının daha yüksek olduğunu söyledi. Türkiye’de ‘politik gürültü’nün yatırımcıyı olumsuz etkilediğini belirten Gürses, TL’den kaçma eğiliminin olduğunu belirtti. İhracat artışı hayal Yeldan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘kurdaki gelişmelerin ihracatçılar için fırsat oluşturacağı’ sözleriyle ilgili “Türkiye, iç tüketimin baskılandığı bir ortamda devalüasyon yoluyla ihracat artışı hedefliyorsa kalıcı bir artış yakalaması, dünya pazarında söz sahibi olması mümkün değil” diye konuştu. Özel sektörün borcu 846 milyon dolar arttı zel sektörün yurtdışından sağladığı kısa vadeli kredi borcu Şubat sonu itibarıyla, 2014 yıl sonuna göre 1.9 milyar dolar azalarak 42.4 milyar dolara geriledi. Özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu şubat ayında geçen yılın sonuna göre 2.4 milyar dolar azalırken, bir önceki aya göre 864.3 milyon dolar arttı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Banka Erdoğan bir kez daha TÜSİAD’a yüklendi umhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes’in ekonomiye ilişkin eleştirilerine sert cevap verdi. İhractçılara yönelik konuşan Erdoğan, TÜSİD’a eleştirilerini şu sözlerle dile getirdi: Türkiye’de gerek ihracat noktasında gerek ekonomiyle ilgili konularda en hassas olması gereken kurumların içinde TÜSİAD geliyor. Ancak TÜSİAD Ö sı (TCMB), 2015 yılı şubat ayına ait özel sektörün yurt dışından sağladığı kredi borcuna ilişkin gelişmeleri yayımladı. Borçluya göre dağılım incelendiğinde, bir önceki yıl sonuna göre bankaların kredi biçimindeki borçlanmalarının 649 milyon dolar azaldığı, tahvil ihracı biçimindeki borçlanmalarının ise 812 milyon doları arttığı gözlendi. l Ekonomi Servisi C Cansen Başaran Symes Başkanı, yaptığı açıklamalarla adeta istikrar ve güveni baltalamaya çalışan, temsil ettiğini iddia ettiği iş dünyasını tedirgin eden bir tavır içinde bulunuyor. Bu uslup yanlış. Enflasyon ölçülerini göremeyecek kadar kör. Ülkede bir istikrarsızlık olursa bedelini ödeyecek olan TÜSİAD’ın başkanı değil, tüm Türkiye’dir. Onun için ağızlarından çıkanı kulaklarının duyması gerekir.” Toplumsal Bellek... Soma, Nükleer... laşma” adı altında AKP döneminde sıfırlanan, “bu milletin a...koyacağız” diyen Mehmet Cengiz’in şirketi üstlendi. 301 maden işçisinin pisi pisine yaşamını yitirdiği Soma katliamının davası başladı; ancak ocağı işleten Soma Holding, sanki hiçbir şey olmamış gibi bu ülkede hâlâ kömür madeni işletebiliyor. Birgün gazetesi yazarı Özgür Gürbüz Amasya’nın Merzifon ilçesindeki Yeni Çeltek Madeni’nin, Soma Holding A.Ş’ye bağlı Gürmin Enerji’ye ait olduğunu yazdı. “Madende 300’e yakın işçi çalışıyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Soma Holding şimdi de bölgede kömürle çalışan bir termik santral kurmak istiyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) şirkete önlisansı verdi. ÇED süreci tamamlanmak üzere. Üretim lisansı da kapıda” diyor. Tüm bu olayların çevresel ve insani etkilerini bir anlığına bir kenara bırakacak olursak bile, defalarca toplumun gözleri önünde aleni şekilde tekrarlanan usülsüzlük, yolsuzluk, “.....Ne anlatılabilir eğer her gün çeşitli örneklerle bize insan gücünün tahribatının aynı zamanda kendi kendini yok ettiği bilindiği halde aynı şeylere devam ediliyorsa. Auschwitz’den sonra sürekliliğini koruyan en büyük toplu intihar, nükleer tehdittir” demişti Nobel ödüllü yazar Günter Grass. Toplumsal bellek açısından ezeli olarak sınıfta kalan Türkiye daha Soma’nın, Ermenek’in acısı hafızalarda tazeyken, inşaatlarda, tershanelerde her gün onlarca işci yaşamını yitiriyorken, yaptığı hatalardan ders aldığının en küçük bir belirtisi bile ortada yokken, hukuksuzluklar devasa boyuta ulaşmışken inatla nükleer ısrarı nı sürdürüyor. Daha iş güvenliği kültürü oluşmamışken, nükleer güvenlik kültürü nasıl oluşabilir ki? Üstelik kendilerine yeni pazar bulmakta zorlanan nükleercilerin deneme tahtası haline getirebiliyor. Akkuyu’da Ruslara ihale edilen nükleer santralın yapımı için dün temel atıldı. Üstelik sahte imzalı ÇED raporları ile... Açılan davalar sürerken... Üstelik, projenin deniz hidrolik yapılarının inşaatını ihalelerle büyüyen, Karadeniz Otoyolu ve Seydişehir Alüminyum özelleştirmelerinde kullandığı yolsuzluk teknikleri Sayıştay raporları ile gözler önüne serilen, üstelik vergi borçları “uz Bir çikolatanın peşinde iz sürerken neredeyse 150 yıllık bir tarih ve kültür yolculuğuna çıkacağımı ummamıştım doğrusu... On dokuzuncu yüzyılın başlarında çikolata karşımıza ezcanelerde satılan standart ilaç olarak çıkan bir ürün.. Bizim konumuz çikolatanın Osmanlı’daki tarihi ve bu serüvenin izini sürmeye Kapalıçarşı’dan yazar, çevirmen Saadet Özen ve Nestle Türkiye Genel Müdürü Oben Akyol ve ekibiyle birlikte başladık. İsviçreli Nestle’nin temsilcisi levanten Haenni’nin 1875’lerde Kapalıçarşı’da küçük bir handa başlattığı işin, sara Çikolatanın İzinde... yın resmi çikolata tedarikçisi olması ile gelişmesi... Çikolatanın Türkiye’deki tarihine dair ilk kitabın da yazarı Saadet Özen, dev bir labirenti andıran Kapalıçarşı’da dolaşır ve daha önce adım bile atmadığımız kuytulardaki hanların içlerine girip çıkarken bize Nestle’nin Osmanlı’ya ilk bebek maması ve kutu süt ile adım attığı öyküsünden başlayarak çikolatanın yüklendiği toplumsal ve kültürel anlamları, savaş dönemini, çikolatanın nasıl yerlileştiğini anlattı. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Çikolatanın Yerli Tarihi adlı kitabı okumanızı, ardından elinize bir küçük paket çikolata alıp Kapalıçarşı’nın derinliklerine dalmanızı öneririm. çeşitli örneklerle bize insan gücünün tahribatının aynı zamanda kendi kendini yok ettiği bilindiği halde aynı şeylere devam ediliyorsa...” Bu arada, bütün bu gelişmeler söz konusu iken ekonomi medyasında hâlâ tartışılmakta olan ana konunun “FED faiz artırımına ne zaman gider ve bunun Türkiye ekonomisine etkisi ne olur” sorusuyla sınırı olması, aslında Türkiye’nin izlediği dengesiz ve dışa bağımlı ekonomik modelinin tahribatının neden hâlâ anlaşılamamış olduğunu da belgeliyor. Soru kuşkusuz, finans burjuvazisinin kısa dönemdeki stratejik spekülasyon hesapları açısından önemli, ancak ekonominin bütünü ve reel ekonominin gerekleri açısından yanıtlamamız gereken sorular bambaşka. Kur gıdayı da etkileyecek Alacak sigortası şirketi Euler Hermes, Türkiye’de dolardaki artışa karşı hassaslaşan sektörleri sıraladı. Buna göre, petrol ve temel kimyasallar, metal arama ve üretimi, tüketici odaklı elektrik/elektronik ürün dağıtımı riski en yüksek sektörler. adam kayırmacılık, oldubitticilik hallerine karşı seyircilik durumu Günter Grass’ın haklılığını bir kez daha ortaya koyuyor: “...Ne anlatılabilir eğer her gün C M Y B 01 .20 08
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle