26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 8 MART 2015 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK dizi 22 YAŞAR KEMAL’İN 17 ŞUBAT 1960 YILINDA CUMHURİYET’TE ÇIKAN ‘NEDEN GELİYORLAR’ RÖPORTAJINI YENİDEN YAYIMLIYORUZ 4 YAŞAR KEMAL ‘KadıköyHaydarpaşa arasında 48 sandal işler, 49 olmaz!’ Memet köyü anlatıyor, gurbeti anlatıyor. Kendilerini anlatıyor. Yattıkları kalktıkları yerleri... İşleri, işsizliği, anlatıyor. Çekinmeden, açık yürekle her şeyi anlatıyor rkadaşım Muhtı ay çıraklık süresince çıDuDAklArınDA lis Hasayla birrak ne kadar iyi kayık çelikte Memet Çükerse çeksin. Kadıköy koDenİzİn tuzunu, rüğün kayığınyunun dışına çıkamaz. SayüzlerİnDe dayız. Haydarpaşadan Kalacağa, Modaya bile gidedıköyüne gidip gidip gelimez. İzin vermezler. Altı güneşİn tunç yoruz. Memet Çürük hoş aylık talimden sonra istediyAnığını adam, can adam. Tatlı tatlı, ği yere gidebilir. İsterse kagötürecekler çocuksu gülüyor. Bir anda yığını alır Marmarayı geçekaynaşıverdik. Hep anlatıbilir. Benim ilk ustam Yaköye. Ve yor. Köylünün, hele şehir kup Tercandı. Akrabamdı. İStAnBulDAn görmüş köylünün konuştuO, bana yüzmeyi bile öğretmASAllAr ğu herkese bir itimatsızlığı ti. Bu kayık çekenlerin içinvardır. Memet de o yok. de yüzmeyi bilmiyenler bile götürecekler. Memet köyü anlatıyor, vardır. Eskiler, yani kırkını Denİz gurbeti anlatıyor. Kendigeçmişlerin hiç biri yüzmeejDerhASının, lerini anlatıyor. Yattıkları yi bilmez. Denizin ortasınkalktıkları yerleri... İşleri, da, Allah etmesin, kayıkları jetlerİn, güzel işsizliği, anlatıyor. Çekinbatacak olsa, bir kulaç atıp kızlArın, ulu meden, açık yürekle her da yüzemezler, yüzüp dışamİnArelerİn, şeyi anlatıyor. rı çıkamazlar. Suya batar “Şu HaydarpaşaKadıköy giderler. Ama yeniler, alİçİne Bİr köyü arası kayıklarında hiç bir tı aylık talimde yüzmeyi de koySAn AlAcAk vaka olmamıştır,” diyor. öğrenirler. Bu da Apsarı tö“Ellik bu, burası İstanbul. resine girdi.” kADAr Büyük Adam nelerle karşılaşmış. “Günde ne kadar kazaApArtımAnlArın Neler gelmez adamın başınırsınız?” mASAlını. na! Ama biz kayığımıza bi“Belli olmaz. Belki on, nen hiç bir kadına, ne olurbelki on beş. Kışın iş olmaz. sa olsun, bakmayız bile. BiBirkaç günlük kar belimizim buranın kendine gözi büktü. Hiç bir kuruş bile re sıkı sıkı töreleri var. Törenin dışına kimse kazanamadık karda. Karda kışta kimse kayıçıkamaz,” diyor. ğa binip de Haydarpaşaya geçmez ki... Kışın “Memet” diye soruyorum, “buraya ilk gegelenler ancak boğazı tokluğuna iş görürler. lişini anlat.” Belki de içimizden birkaçı elli lira arttırıp ayda köye gönderebilir. Bu yüzden kışın buKayık sallandıkça insanın rada o kadar kalmazlar.” “Kaç kayık çalışır burada?” içinde bir güvensizlik “Kırk sekiz kayık.” “İlkin yedi yıl önce geldim. Hiç denizi gör“Peki bir tanesi gelse de bir kayık alıp bumemiştim. Yeni de evlenmiştim. Çocuklarada çalışmaya başlasa. Bir yabancı.” rım da var şimdi. Kayığa bindim, kayık sal“Olmaz.” lanır. İnsanın azıcık başı döner gibi olur. Ka“Neden olmaz?” yık sallandıkça insanın içinde bir güvensiz“Olmaz işte.” lik.. Sonra bir günde alışıverdim. Köyden ge“Bu altımızdaki kayık senin mi?” lince burada tam altı ay kurs sürer. Yüzmeyi “Babamın.” kayık çekmeyi altı ay talim ettirirler. Bu al“Kaç kişi çalışırsınız bu kayıkta?” A “Babam, ben, bir de kardeşim.” “Sırayla, öyle mi?” “Nöbetleşe.” “Peki sen kendine bir kayık alsan.” “Olmaz. Yasaktır. Burada kırk sekiz kayık vardır. Kırk dokuz olamaz.” “Bu kaç yıldır böyle?” “Ben bilmiyorum. Belki elli yıldır böyle. Elli yıldır kırk sekiz kayık.” “Diyelim ki bir aile on on beş erkek oldu. Ne olacak?” “Çalışanlar, çalışabilenler gelirler kayıklarında çalışamıyanlar başka bir iş bulurlar. Orası aile arasında halledilir. Şunu da söyliyeyim ki burada olsun, köyde olsun kayık yüzünden yüz elli yıldır hiç bir vukuat olmamıştır. Ne hırsızlık, ne cinayet, ne de bir kadın meselesi.” “Kışın kayıkları nereye çekersiniz?” “Kurbağalıderede Memede teslim eder, köye gideriz. Dışarda aylığı on beş, içerde elli lira kiraya.” “Köyden gelenlere, çalışmak istiyenlere kayık kiraya veren bulunur mu?” “Kira almadan verirler. Öyle çalışsın diye verirler. Ama para almazlar. Alamazlar.” Ötedeki bir kayıkta şişman, göbekli birisi var. Kılık kıyafeti şehirli. “Bu da Apsarılı mı?” diye sordum. “Bizim köyden ama..” “Aması ne?” “O buradan evli.. Köylü onu unuttu bile.” Yıllardan beri İstanbuldan, iki kişi hariç, hiç kimse evlenmemiş. Burada parayı kazanır, giden orada evlenirlermiş. Belki, buradan evlenmemek de törelerinde var. İnsanlar yaşayabilmek, rahat edebilmek için, kendi kendilerine ne sıkı töreler koyabiliyorlar. Ben şunu sezdim ki, Apsarılılar buradan evlenenlere öyle iyi gözle bakmıyacaklar. “Bu kayıkları sıraya kim sokar?” “Nizam ustası.” “Nizam ustası kim?” “Az önce kayığından indiğiniz adam. İsmail Aslan.” “Birisi sırayı bozarsa ne olur?” “Nizam ustası ceza verir. Yirmi dört saat, nizamı bozanın kayığını karaya çektirir.” “Gene dinlemezse?” “O zaman İbrahim Reise haber verir.” “İbrahim Reis kim?” “İşte şurada motoru var. Biz her ay ona bir lira veririz. O da işimizi görür.” “İbrahim Reis ne yapar nizamı bozana?” “Kayığını bir hafta karaya çektirir.” “Gene itlik ederse?” “O zaman kayığını alır gider.” “Hiç kayığını alan giden oldu mu?” “Olmadı.” Tatlı sözlü Memet Çürük.. İşte bir tanesi daha İsmail Aslan. İsmail Aslan altı kardeş. Babadan kalma on beş dönüm tarlası altıya bölünmüş. İsmaile bir avuç toprak kalmış. Oraya da fasulye ekermiş. Elli dönüm olsa ne ki, geçindirir mi ki? Aşağı yukarı köydeki herkesin toprak durumu böyle. İsmailin evi dört göz, üç pencere. İsmailin burnuna tüten çocukları var. İki kardeşi de başka gurbetlerde. Apsarı köyünün erkeklerinin hepsi kayığa. İstanbula gelmezler. Başka gurbetlere de giderler. Bu böyle gelmiş, böyle gidecek. Ve Kadıköye, Haydarpaşaya inanılmaz kalabalığına Apsarı kıracının çatlama toprağından kuşaklar gelecekler. İlkin denizi görünce başları dönecek, azıcık şaşıra caklar. Sonra kürek çekmeyi, martılara bakmayı, güzel kızları seyretmeyi, onlarla evlenmemeyi, âşık olmamayı, denizin mavisini sevmeyi, yüzmeyi, geniş, sağlam, sağlıklı bedenleriyle, kollariyle denizi sarmayı öğrenecekler. Sonra gurbet türküleri düzmeyi öğrenecekler. Sevgililere ucu yanık, ucu telli mektuplar gönderecekler. Dudaklarında denizin tuzunu, yüzlerinde güneşin tunç yanığını götürecekler köye. Ve İstanbuldan masallar götürecekler. Deniz ejderhasının, jetlerin, güzel kızların, ulu minarelerin, içine bir köyü koysan alacak kadar büyük apartımanların masalını. Sonra gide gele, belki de bir gün gelecek Apsarı köyünü unutup gidecekler. Kimbilir? EK: Birinci röportajımda sözünü ettiğim gerdek gecesi evini bırakıp yollara düşen Süleyman okuyuculara merak olmuş. “Bunlar niçin evlendikten hemen sonra yollara düşmek zorunda kalıyorlar?” diye soruyorlar..Anadoluda evlenmek en fakiri için de olsa epeyce masraflıdır. Başlık vermek, düğün masrafı iflâhını keser adamın. İşte bu yüzden yeni evlenenler, para kazanmak için, hemen gurbete gitmek zorunda kalırlar. “ellik bu, burası İstanbul. Adam nelerle karşılaşmış. neler gelmez adamın başına! Ama biz kayığımıza binen hiç bir kadına, ne olursa olsun, bakmayız bile. Bizim buranın kendine göre sıkı sıkı töreleri var. törenin dışına kimse çıkamaz.” Tatlı sözlü Mehmet Çürük YARIN: BİR ODADA YATAN 20 KİŞİ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle