19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 8 Mart 2015 Dünya Kadınlar Gününde Günü’nde Utanç ZÜLfÜ LİVANELİ Bir Kadının Kadınlar Günü’ndeki Ruh Hali Erkeklerimiz, yoksulzengin, eğitimlieğitimsiz, başörtülübaşı açık, fark etmeksizin kadınları öldürüyor. Biz ne yapıyoruz? Katillerimize duruşmada uslu durdukları için indirim yapmasınlar diye imza topluyoruz, boşuna bir gayretle. AYŞE KULİN EDITÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK 15 Bir anneye “Kızım keşke kurşunla ölseydi!” dedirtecek kadar alçakça, sadistçe işkenceler, Özgecanımızı aldı. Ölen sadece Özgecan değil bir ülkenin masumiyetiydi. Bu alçakça maço düzeni yaratanlara “utanmazlar” diye bağırıp suratlarına tükürmek geliyor içimden. u kaçıncı Özgecan, bu kaçıncı Ayşecan, bu kaçıncı Gülcan; bu kaçıncı can, katledilen kaçıncı can?.. Hepsinin can’ı gitti; adı kaldı yadigâr. Hele Özgecan, hele Özgecan! Sanki tarih o kanlı minibüsün içinde bir an durdu. Kötülükle iyilik karşı karşıya geldi. Kötü Türkiye; masumiyetimizin canını aldı işkenceyle. Barbarlık, erkek şiddeti, ilkellik; cehalet, kötü niyet; yani güzel ülkemizi teslim alan zihniyet; Özgecanımızın gözlerinde umudu, aydınlığı, insancıllığı, sevgiyi, temizliği söndürdü. Aynen Maraş gibi, aynen Sivas gibi, aynen Gezi gibi, aynen öldürülen gazetecilerimiz, bilim insanlarımız gibi. Bir anneye; “Kızım keşke kurşunla ölseydi!” dedirtecek kadar korkunç, alçakça, sadistçe işkenceler, Özgecanımızı bizden aldı; bu ülkenin hâlâ insan kalmış evlerinde günlerce gözyaşı döküldü onun için. Çünkü ölen sadece Özgecan değil bir ülkenin masumiyetiydi. Artık inkâr kabul etmez; bu ülkenin kadınları, bu ülkenin erkeklerinin tehdidi altındadır. Genç kızların, evli, bekâr, dul kadınların can güvenliği yok. En uygar bildiğin çevrelerde bile kadına dayak hoş görülüyor. Bu hunhar cinayetlere tekil olaylar gözüyle bakılamaz. Son on iki yılda yani AKP iktidarında binlerce kadının öldürüldüğü, binlercesinin tacize, tecavüze maruz kaldığı bir ülkede kadın resmen zulüm altındadır. Mafya dizilerinin alıp başını gittiği, genç erkeklerin bayıldığı dizinin durmadan adam boğazlayan ilkel bir “kahraman”ın çevresine örülü olduğu, din adamlarının, ananızın eteğinin beş santim üstünü görmek haramdır diye fetvalar verdiği, altı yaşında kızla evlenmek caizdir dediği, ders çalışan gençlerin kızlıerkekli diye suçlandığı, sapık, şiddet dolu, korkunç ve kanlı bir girdabın içinde yuvarlanıyoruz ve bedelini melek gibi çocuklarımız ödüyor. Hükümetin bir bakanı da “Benim kızıma yapsalar tabanca alır vururdum” diyor. Ey bakan; eğer bu ülkeyi yönetiyorum diyorsanız Özgecan da kızınızdır. Öyle olması gerekir. Ama bundan da önemlisi, kadın cinayetlerini 14 kat artıran bir zihniyetin içindesiniz; bu siyasal ve kültürel iklime destek veriyorsunuz. Cumhurbaşkanı’nın 90’lı yıllarda söylemiş olduğu “Bale ahlaksızlıktır!” sözünü unutmak herkesin işine geliyor. Çünkü bu söz ve benzerleri söylendikten sonra yıllarca Erdoğan’ı asrın lideri ilan etmeye devam ettiler. Ne aymazlık! Oysa her şey bu sözlerle, bu kültürle başladı ve adım adım tırmandı. Ülkenin aydın takımı, “başörtüsü özgürlük demektir” diyerek, “ah kızlarımız zulüm altında” diye ağlaşırken nice Özgecan’lar, kadını mala indirgeyen, kadın erkekle eşit olamaz diyen, flörtle fahişelik arasında fark yoktur diyen zihniyetin elinde can verdi. Banyoda çıplak yıkanılmaz diyen ararsanız, bu ülkede; altı yaşında kızla evlenilir diyen de bu ülkede; anasının dizinden cinsel tahrike kapılan sapık da bu ülkede; hem de egemen çevrelerde, hem de el üstünde tutularak. Biliyorum yılgınlığa hakkımız yok; kavgadan çekilmeyeceğiz ama insan yüreği bu. Bir yerde dayanamayıp patlıyor. Bu alçakça maço düzeni yaratanlara karşı “utanmazlar” diye bağırıp su ratlarına tükürmek geliyor içimden. B mi yetişti; onca suçladığınız Gezi’deki protestocu gençlerden biri miydi; hayır, bin kere hayır, yemin ederim hayır! O yaratık, Türkiye’ye bir hayalet gibi musallat olan; bu ülkede uygar, güzel, temiz, masum ne varsa boğan bir karanlık dönemin ürünü olarak yetişti. Katillerin övüldüğü, göklere çıkarıldığı dizileri izledi, baştan sona erkeklik organını temel alan küfürlerle dolu sözüm ona futbol aslında şiddetmerakıyla bilendi, ünlüler diye tanıtılan türedilerin pahalı ve sığ yaşamlarının sergilendiği programlarla tahrik oldu; ölüme övgüler yağdıran arabesklerle inledi, adına milliyetçimuhafazakâr denilen iklimle serpildi. 1995 yılında şiddete karşı 600 bin imza toplayıp Cumhurbaşkanı’na götürdük. Hatırlayanınız var mı? Meclis’te, töre cinayeti denilen barbar suçu işleyenlere indirimler kaldırılsın diye çalıştık. Yine Meclis’te şiddeti araştırma komisyonu kurdurduk. Binlerce yazı yazdık, töreyle ilgili kitaplar yaptık, filmler çektik. Kısacası çırpınıp durduk. Sonuç ne? Özgecan. Demek ki yeteri kadar yapamamışız, demek ki başaramamışız. Başımız önümüze eğilmeli. Çünkü bizim gibi ülkelerde siyasi güç her şey demek. Ülkedeki kültürel iklimi de onlar belirliyor. Hiç kimse çıkıp siyasetle, kültürle Özgecan’ın öldürülmesinin ne ilgisi var demesin. Eğer karartmazlarsa, eğer çoğu zaman görüldüğü gibi katilleri kurtarmaya çalışmazlarsa duruşmalarda, bunların kim olduğu hangi zihniyetle yetiştiği ortaya çıkacak. Ama korkum o ki, bu ortamda ne duruşmaların doğru dürüst görülmesini sağlayabileceğiz, ne de yeni Özgecan’ları kurtarabileceğiz. Çünkü bu ülkede insanlık tehdit altında. Biliyorum ki, Özgecan’ın ceylan gözleri bizi süzmeye devam edecek. Ve biz o gözlere baktıkça bir kez daha inançla “Batsın bu soygun düzeniniz, batsın şiddetiniz, batsın erkek üstünlüğünüz, batsın ilkelliğiniz, batsın rantlarınız, batsın harami saltanatınız!” diyeceğiz. Bu masumiyete kıyan düzene lanet olsun! Kadınlar Günü’nü de kutlayacağım ama inanın ki içimden gelmiyor. Çünkü ortada bir bayram falan yok. Bence bundan böyle 8 Mart Türkiye’de erkek şiddetiyle öldürülen binlerce kadınımızı anarak “yas ve hesap sorma günü” olarak ilan edilmeli. Özgecan Aslan İNSANLIK TEHDİT ALTINDA evgili Can Dündar’a Cumhuriyet gazetesine 8 Mart Kadınlar Günü için bir yazı yazmaya söz vermiştim. Dilim tutulaymış. Yıllardır 8 Mart’larda, çağrıldığım yerlerde konuşur, kadınların bu ülkede 1860’lı yıllardan itibaren eğitim ve çalışma haklarını nasıl kazandıklarını, Cumhuriyet sonrasında ise tepside sunulan sosyal ve siyasi haklarının bazı ortamlarda neden kâğıt üstünde kaldığını irdelerdim. Başlardım Osmanlı’nın, 19. yüzyılın ortalarında, durdurulamayan çöküşünü frenleyebilmek için aldığı tedbirlerin arasına, kadınların eğitilmesini de dahil etmesinden, sırasıyla bir avuç genç kadının okur yazar olmanın verdiği güvenle nasıl coşarak gazetelerde yazmaya başladıklarını, kendilerine ait dergiler çıkardıklarını, roman yazdıklarını hatta örgütlenip dernekler kurduklarını, haklarını aramak için sokak eylemleri yaptıklarını anlatırdım ki, bir keresinde çalışma hakkı elde etmek için yüzlerce Müslüman kadın (gayri müslümlerin çalışma hakkı vardı) Sirkeci’deki Büyük Postane’nin merdivenlerine oturmuş, gün boyu içeri kimseyi sokmamış, zabıtayı deli etmiş ve neticede hem postanede hem de Beyoğlu Belediyesi’nde çalışma haklarını söke söke almışlardı. Şanslı kadınlarmış, biber gazı ve tazyikli su o dönemde ne gezer!.. Müslüman olmaları da bir kerecik olsun işlerine yaramış, yerlerde sürüklenmek filan bir yana, kimse el sürmemiş onlara. Ama bu yıl bana bir şeyler oldu! Ne zaman Can’a verdiğim sözü tutmak için bilgisayarı önüme çeksem, tek satır yazasım gelmiyor; çünkü öldürülen kadın haberleri yağmur olmuş yağıyor... En son kurban, başına poşet geçirilerek boğulmuştu. Erkeklerimiz, yoksulzengin, eğitimlieğitimsiz, başörtülübaşı açık, kentliköylü, genç ya da yaşlı fark etmeksizin kadınları dövüyor, kesiyor, öldürüyorlar. Çok sıradan bir şey yapar gibi... Biz ne yapıyoruz? Biz, katillerimize duruşmalarda uslu durdukları için ceza indirimi yapmasınlar diye imza topluyoruz, boşuna bir gayretle. Çünkü biliyoruz ki bir erkek hâkim, bir erkek katili ceza indirimsiz asla bırakmayacaktır. Aslında içimizden gelen, o katil heriflerden birini ibret ol S sun diye Taksim Meydanı’nda teşhir etmek ama Taksim Meydanı’nda değil adam teşhir etmek, ayakta dikilerek eylem koymak dahi yasak. Taksim Meydanı cısss! Çünkü Cumhurbaşımız bu meydanı hiç sevmiyor. Cumhurbaşımız onun istediği mezhepte, meşrepte, çizgide, kılık kıyafette ve düşüncede olmadıkça, biz kadınları da pek sevmiyor. Bizi Allah’ın ona birer emaneti olarak kabul ettiğini kulaklarımla duyduğumda, kendimi çocukluğumun Karaköy’ündeki Emanetçi Sultana’ya bırakılmış valiz gibi hissetmiştim. O günlerde, televizyon kanallarında bizleri aydınlatan onlarca akil kişiden biri de anaların erkek evlatlarına, dizlerinden yukarısını göstermelerinin günahını anlatıyordu. Bende erkek evlat sayısı dört. İki de erkek torun! Kendimi günaha bulanmış emanet gibi hissederken, madem kadınlar için kalem oynatamıyorum, bari erkeklere sesleneyim, dedim, şu Kadınlar Günü’nde. KARŞI CİNSLE SAVAŞ TAKSİM MEYDANI ‘CIS!’ HER ŞEY O SÖZLERLE BAŞLADI Ey bu dünya yüzündeki tüm savaşları başlatmış olan erkekler! Her savaş, bir dini ya da bir ideolojiyi yaymak veya sınırları genişletmek adına çıkmıştır güya, ama biliyoruz ki esas neden egosu şişik bir liderin siyasi ve ekonomik amaçlarından kaynaklanır. Ayrıca yine biliyoruz ki bitemeyen savaşların arkasında, çeşitli çıkarlar vardır ve bizim sözümüzle gücümüz bu gerçeği değiştirmeye yetmez. Savaşlarınız sizin olsun ama Allah aşkına, bilinçaltınızda karşı cinsle süreduran savaşınızı bitirin! Kadınları kendinizden aşağı görmenizi de sakın üç semavi dine yüklemeye kalkışmayın! Buyurun işte, Hindistan’daki din, tektanrılı değil, çok tanrılı. İneğe ve bilumum değişik hayvanlara tapınan, hayvan eti yemeyen, hayvana eziyeti yasaklayan, o kadar ki caddenin ortasına kurulmuş öküzü, trafiği umarsızca tıkadığı halde rahatsız etmemek için, etrafından dolanan Hintliler, çok yakın zamanlara kadar, kocası öldüğünde, kadını da yanında diri diri gömüyordu. Kadın ölünce koca da birlikte gömülüyor muydu? Elbette hayır! Bu uygulamanın kaldırılmasına Hintli erkeğin vicdanı değil, insan haklarının baskısı neden oldu. Çin’de ise kadın devrimden sonra dahi, önce babasının, sonra kocasının, kocası yoksa erkek kardeşlerinin kulu sayılıyor. Yerim olsa, kadının aşağılandığı diğer ülkeleri de tek tek sayardım. BİLİNÇALTINDAKİ O DUYGU Ne var ki, bazı coğrafyalarda erkekler kadına karşı bilinçaltlarındaki aşağılık duygusunu yenebilmişler. Onlardan, bizim memleketimizde de mevcut. Hatta biri var ki, nurlar içinde yatsın; bizi ihya, erkekleri de adam etmek için elinden geleni ardına koymamıştı. Benim sözüm, onlara değil, bunu başaramayan ve aslında bizden korktukları için, bize şiddet uygulayan erkek canlara. Kadınlarını, kızlarını döven ve kesen beyler, lütfen kendinize bu kişileri örnek alın! Kadını erkekten daha zeki, daha güzel, daha sabırlı, daha becerikli, multiorgazmik ve doğurgan yaratmasının hesabını bize değil, hepimizi yaratan yüce Allah’a sorun ve ona bize verdiklerini size de vermesi için niyaz edin. Belki sesinizi duyar. Yoksa, siz kadınları öldürüp durdukça, yakında öldürecek kadın bulamayabilirsiniz bu güzel ve artık gerçekten yapayalnız ülkemizde. Güçlü bir ihtimal daha var; bizi öldürmeye devam ederseniz, yakında bir gün, analarınız, karılarınız ve kızlarınız, hepimiz hem de Taksim’de toplanıp bütün yurda yayılacak öfkemizle, sizi yola getirmeyi biliriz. KARANLIK DÖNEMİN ÜRÜNÜ Katilin resmini gördünüz mü? O korkak, sinsi, yalancı, her türlü melaneti işlemeye hazır bakışlar dikkatinizi çektiniz mi? O yaratığı hangi kültür yetiştirdi acaba? Söyleyin hangi kültür yetiştirdi? O yaratık Nâzım’dan bir şiir mi ezberledi, Yaşar Kemal’den bir öykü mü okudu, lirik bir Anadolu türküsü mü dinledi, geleneksel Anadolu terbiyesine göre, büyük küçük hatırı bilerek C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle