19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 30 Mart 2015 EDITÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: BARIŞ AKTAŞ ekonomi 9 Rakıya vergi darbesi: Yüzde 18 daha az içildi Rakıda 2013’te 42 milyon 337 bin litre olan iç pazar tüketimi geçen yıl 40 milyon 267 bin litreye geriledi. Son dört yıldaki kayıp yüzde 18 ürkiye’nin milli içkisi rakıdaki iç pazar tüketimi her yıl iki kere arttırılan vergiler nedeniyle ithal içkilerle yarışta geri kalıyor. 2014’te rakı tüketimi vergi artışları nedeniyle yüzde 5 civarında düştü. 2013’te 42 milyon 337 bin litre civarında iç pazar tüketimi olan rakı geçen yıl 40 milyon 267 bin litreye geriledi. Son dört yıldaki iç pazar tüketimi de yüzde 18 civarında indi. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) verilerine göre 2014’te alkol derecesi yüksek olan içki türlerinin neredeyse tamamında iç piyasa tüketimi artış gösterdi. Viskide tüketim geçen yıl yüzde 24 artışla 4 milyon 903 bin litreden 6 milyon 97 bin litreye yükseldi. Rom tüketimi de aynı dönemde yüzde 20 artış gösterirken Cin’deki tüketim yüzde 17 oldu. ŞEHRİBAN KIRAÇ Aynı dönemde brendi tüketimi yüzde 5 düşüşle 348 bin litreden 331 bin litreye gerilerken likör tüketimi de 1 milyon 773 bin litreden 2 milyor 65 bin bitreye yükseldi. 2014’te yüksek alkol derecesi yüksek olan içki tüketimi ise bir önceki yıla göre yüzde 1.43’lük sınırlı artış yaşadı. Son 4 yıldaki düşüş ise yüzde 7’yi aştı. 2015’in başında yapılan vergi düzenlemesi ile şişe başına rakıdaki vergi yükü viskinin üzerine çıktı. Yeni yılda alkollü içeceklere yüzde 15’lik ÖTV zammı gelirken bu zam yılın ikinci yarısında tekrar yapılacak. Yağma KP iktidarı kendi içinden kaynaklanan bir büyük çatışma yaşıyor. İç ve dış kamuoyu şaşırıyor. Anlı şanlı yazar ve yorumcuları geçtik, giderek bilim insanları bile AKP’de olanları açıklayamıyor. HHH Aslında AKP’de geçen hafta yaşananların bulmacasını çözecek anahtar bu partinin kendi özünde ya da niteliğinde gizlidir. AKP bir Siyasal İslam olgusudur. Tarihsel olarak ya da güncel olaylarla kolayca kanıtlanabileceği gibi, siyaset dışında kalan İslam değil, siyasallaşan İslam niteliği gereği iktidara yağma yapma amacıyla geliyor ve iktidar olduğunda yağma yapmadan yaşayamıyor. HHH AKP işbaşına geldiği Kasım 2002’den bu yana ülkeyi, yağmalanması gereken bir savaş alanı ya da çok özendiği Arapçasıyla darülharb, yani, ganimeti savaşı kazananlar arasında üleştirilecek bir yer saydı. O tarihten bugüne kadar ülke, başlangıçta Cemaat ile birlikte sonrasında tek başına AKP tarafından fiziğiyle ve ruhuyla yağmalanıyor. Fiziksel yağmada önceliği özelleştirmeler alıyor; sonra ormanlar, dereler, kıyılar ve koylar geliyor. Yıllardır devlet bütçesi, örtülü ödeneklerle, tutarı ve kimlere yapıldığı açıklanmayan sosyal yardımlarla ve kamu ihaleleriyle yağmalanıyor. Fiziksel yağmalamaya koşut olarak, bürokrasisi ve kurumlarıyla Cumhuriyet yağmalandı. Osmanlı’dan başlayan ve Cumhuriyet ile çok ileri noktalara taşınan yaklaşık iki yüz yıllık çağdaşlaşma kazanımları ve bunların dayandıkları değerler yerle bir edildi. Hukuk, evrensel ilkelerinden tümüyle uzaklaştırıldı; torba yasalara konuldu; parlamenter sistem bekleme odasına alındı; hukuk üst kurumları yağma temelinde yeniden biçimlendirildi. AKP iktidarında eğitim ve bilim yağmalandı; eğitim yağmalanarak bütünüyle ilkelleştirildi; TÜBİTAK ve TÜBA gibi bilim üst kurullarına ek olarak ÖSYM ve YÖK yağmalamalarıyla gençlerin ve ülkenin geleceği karartılıyor. Bugünlerde İstanbul Üniversitesi’ne rektör atanması örneğinde bir kez daha yaşandığı gibi üniversite sürekli yağmalanıyor! Daha özelde Cumhuriyetin başkenti Ankara’nın, işbaşına gelir gelmez ben böyle sanatın içine tükürürüm diyen bir belediye başkanı tarafından nasıl parsel parsel yağmaladığını hükümet sözcüsü açıklıyor. Atatürk Orman Çiftliği’nin acımasızca talanı kentin büyük yağmasının çok küçük bir parçası olarak kalıyor. Kültür ve sanat alanı da talan edildi; eski eserler rantlara kurban gitti; İstanbul’da AKM kapatıldı; Kars’ta Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtı dönemin başbakanı, şimdiki cumhurbaşkanı tarafından ucube benzetmesi yapılarak yıktırıldı!.. HHH Yağma kavgasının üç özelliği öne çıkıyor. İlki, yağma kavgasında, tanımı gereği, doğruluk, dürüstlük ve erdem gibi temel ahlak kavramlarının yeri olamaz; yalan en yüce değerdir! İkincisi, yağmacılar, içinde ne olduğunu hiçbir zaman açıklamadıkları bir dava için kavga ettiklerini öne sürerler. Ancak kamuoyu oluşturan çevreler, davanız nedir sorusunu soramaz. Çünkü yağmacılardan korkar! Üçüncüsü, yağmacılıkta çok başlılık olmaz. Bu nedenle başkanlık sistemi sürecin olmazsa olmazıdır. İstenilen başkanlık sisteminin içeriğinin bilinmezliği de dava gibidir; sorgulanamaz! HHH Seçmenin, artık yağma yok demesinin sağlanması için, her şeyden önce AKP düşüncesinin gerçek niteliğini karşısına alan bütüncül bir siyaset sergilemek gerekiyor. A T Rakı viskiyi solladı Geleneksel Alkollü İçki Üreticileri Derneği (GİSDER) Yönetim Kurulu Başkanı Egemen Demirtaş, zamlar sonrası viskinin artık rakıdan daha ucuza satıldığını vurgulayarak, “Viskide litre saf alkol içeriği başına ÖTV 124.23 TL iken, rakıda ÖTV 107.72 TL. Ama rakının alkolü, üretim yöntemi nedeniyle 45 derece, viskinin ise genelde 37.5 derece. Bir şişe 70cl’lik viski için ÖTV 32.61 TL. Bir şişe 70cl’lik rakı için ÖTV 33.93 TL” açıklamasını yaptı. Demirtaş, Rakıda fiyatlar artınca tüketicinin ithal ve fiyatı düşük ürünlere yöneldiğine dikkat çekerek bunun çok tehlikeli bir durum olduğunu iç piyasa tüketiminin 40 milyon litrenin altına düşmesi halinde birçok üzüm ve anason üreticisinin bu alandaki üretimini durduracağı uyarısınEgemen da bulundu. Demirtaş 40 milyon litrenin altına düşerse tehlikeli AKP’nin ÖTV geliri ikiye katlandı lkollü içkilerin vergilerine yapılan zamlar, bu kalemden elde edilen özel tüketim vergisi (ÖTV) miktarını da zirveye taşıdı. Son 7 yılda alkollü içkilerden devletin elde ettiği ÖTV geliri 26.5 milyar TL’yi aştı. 2008’de içkiden 1.9 milyar TL ÖTV elde edilirken, bu rakam 2009’da 2.1 milyar TL, 2013’te 5.2 milyar TL ve geçen yıl ise 5.9 milyar TL’ye A çıktı. Son 5 yılda, içkiden elde edilen ÖTV geliri 2 katından fazla arttı. Alkolde vergi ve fiyatların artması nedeniyle yurttaş daha çok ucuz ürüne de kaydı. 2013’te 878 milyon litre olan bira tüketimi geçen yıl 943 milyon litrenin üzerine çıktı. Bu dönemde şarap tüketimi ise yerinde saydı. 2013’te toplam tüketimi 62.2 milyon litre olarak gerçekleşen şarapta, 2014’te sadece yüzde 1’lik artışla 62.8 milyon litreye çıktı. Üzüm ve anason üretimi düşüyor P erakende tarafı hariç rakı söktöründe yaklaşık 5 bin kişinin çalıştığını kaydeden Egemen Demirtaş, 2013 verilerine göre bu alan için üretim yapan üzüm ve anason miktarının da düştüğüne işaret etti. Rakı ihracatının son yıllarda bir miktar artış eğiliminde olduğunu ancak bunun hiç bir zaman iç piyasadaki kaybı ikame etmeyeceğini vurgulayan Demirtaş, “Rakı etnik bir ürün olduğu için yurtdışında çok iyi tanınmıyor. İç piyasada iyi kazanacağız ki gidip yurtdışında yatırım yapıp tanıtalım. Ama şu anda bunları yapamıyoruz. Rakı, yurtdışında henüz Türk ve komşu ülkelerimizin vatandaşlarına ait nüfusun yoğun yaşadığı ülkelerde ağırlıklı olarak tüketiliyor. Almanya, KKTC ve Gürcistan ilk 3 büyük pazar olup, dünyada toplam 25 ülkeye rakı ihracatı yapılıyor” dedi. Üzüm, içki sanayiinde kullanılmanın yanı sıra, ihraç da ediliyor. Dünyada pek çok ülke, üzüm üretimini teşvik ederken Türkiye’de böyle bir teşvik olmadığı için, bakımı oldukça maliyetli olan bağ alanları üretici tarafından sökülüyor. enelkurmay Başkanı “bölgede bir konvansiyonel savaş” olasılığından söz etti. Cumhurbaşkanı TV 24’e verdiği demeçte İran’ın bölgedeki etkisinin artmasına izin verilemeyeceğini vurguladı; İran “gelme” dedi. Gelin, bunların üzerinde fizikten “entropi” kavramını ödünç alarak düşünelim. “Entropi”, öngörülebilirlik yokluğu; düzensizliğe, kaosa düşme eğilimi olarak tanımlanabilir. Entropi tek yönlüdür. Bir “sistem” bir denge “noktası” etrafında dalgalanma durumundan (dengedışı / “nonequilibrium” sistemleri düşünerek) çıkıp entropi içine girdiğinde yoluna devam eder. Bu olguyu daha önce “istikrarsızlığın istikrarı” (“denge” noktası etrafında dalgalanma) ve “istikrarsızlığın istikrarsızlığı” (bu dalgalanmadan çıkarak dağılmaya başlama) kavramlarıyla tartışmıştım. G Dönülmez Akşamın Ufkunda... ğu, iklim krizine bir çare üretmedeki iktidarsızlık, “Yapay zekâ insanı gereksiz kılacak mı?”, “Uzaya sinyal gönderelim mi?” gibi konularla başını kaldıran, uygarlığın geleceğine ilişkin korkular, dinci etnik radikalizm... (2) Bölgesel: Yukardaki entropi ilerlerken, 1989’da iki kutuplu dengenin ortadan kalkması, ABD’nin hegemonyasının gerilemesine karşı küresel üstünlüğünü imparatorluk refleksiyle koruma eğilimi, ekonomik krizin finansal etkileriyle birleşince bölgesel “sistemler” de dağılmaya başladı. Örneğin, Ortadoğu’nun baskıcı rejimlerle ancak bir arada tutulabilen bölgesel (ekonomik, etnik, dini kar Üç entropi Bu bağlamda, küresel ekonomik siyasi “sistemde”, “entropiden” üç farklı düzeyde söz edebiliriz. (1) Küresel: Son gelinen noktada durum: Ukrayna krizi, Çin’in önlenemez gibi duran ekonomik, askeri yükselişi, Avrupa’nın sürdürülemez gibi duran birliği, kapitalizmin krizini uluslararası düzeyde yöneten neoliberal modelin iflasına karşılık “yeni” bir modelin yoklu maşıklığının istikrarsız) “sistemi”, Irak’ın yıkılmasıyla birlikte güçlü bir entropi sergilemeye başladı. (3) Ülke (Türkiye, AKP yönetimi): Hem bir parti (AKP) hem de bir hareket (siyasal İslam) kendi arzu ettiği ekonomik siyasi düzene doğru bir “denge noktası” etrafında dalgalanarak ilerliyordu. Bu “noktayı” AKP liderliği olarak (geniş anlamda) düşünebiliriz. Bu dönem boyunca Türkiye, küresel, bölgesel entropi içinde adeta “istikrarsızlıklarının istikrarını” koruyan bir “vaha” oluşturuyordu. Kürt sorununda başlayan “açılımın” getirdiği umudun da katkısıyla bu “denge noktası” uluslararası siyasi güçlerce, bu güçlerden bağımsız olmayan sermaye hareketleriyle, Ortadoğu piyasalarındaki yeni ilişkilerle desteklendi. “Türkiye” sosyal formasyonu, bu “istikrarsızlığın istikrarı” durumundan birincisi, Suriye politikasının iflası, IŞİD’in ortaya çıkması, Ortadoğu pazarlarının kapanmaya başlaması, ikincisi “Gezi” olayı, üçüncüsü de AKPSiyasal İslamın kendi iç “istikrarsızlıklarının istikrarını” bozan, CemaatAKP çatılmasıyla çıktı. AKP içinde başlayan son çatışmalar entropinin hızlandığını gösteriyor. Suriye’de, Libya’da, Yemen’de patlak veren, bölgeselleşmeye başlayan “vekâlet savaşları” küresel entropi içinde bölgesel entropinin hızlandığını gösteriyor. Bu savaşların, bir tarafında bölgedeki en eski kültüre, devlet, diploması geleneğine, yaygın “devletaltı” güç ilişkilerine (gerçek bir “stratejik derinliğe”) sahip İran var (Kaplan, Politico, 18/03/15). Karşısında da emperyalist iradelerin ürünü Suudi Arabistan, Körfez emirlikleri, Ürdün gibi yapma devletler ve AKP’nin nefret nesnesi, ancak ABD ve Körfez ülkelerinin malisiyasi desteğine sahip, ordusunu kullanmaktan çekinmeyen Mısır rejimi var. ABD kendi çıkarlarını bu kargaşayı uzaktan dengeleyerek korumaya çalışıyor. Daha geçen yıl “terörizme karşı savaşta” örnek ülke olarak gördüğü Yemen’de IŞİD ve ElKaide ile savaşan en etkin güç Husileri karşısına alıyor. Diğer taraftan, ABD Irak’ta, İran’la İŞİD’e karşı işbirliği yapmaya, bir nükleer anlaşma imzalamaya çalışıyor, bu kez İsrail’i, Suudi Arabistan’ı kızdırıyor (Wall Street Journal, 26/03). Bölgedeki tüm politikaları ters tepmiş bir AKP liderliği, kendi entropisi hızlanırken, entropisi hızla artan çok taraflı bir sürece dalmaya niyetleniyor... Bölge, içinde AKP Türkiye’si, birlikte kaosa doğru ilerliyor! (Yarın devam ediyorum.) T oplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı Ergün Turan, TOKİ’nin 12 yılda yaklaşık 655 bin konut ürettiğini, 7 bine yakın da sosyal konut inşa ettiklerini söyledi. Geçmişte yapılanlar için ‘TOKİkondu’ ifadesinin kullanıldığını, bunu yadırgadığını anlatan Turan, “Dün, dünün koşullarında gerçekleşti. Biz bundan 12 yıl önce çıkabilirdik, bunlar tartışılabilir, bunlar doğru tartışmalardır ama bugün hala bakın bir örnek vereyim; şu anda beğenilmeyen, bu doğrudur anlamında değil, bir realiteyi tespit için söylüyorum. Medeniyet inşası için ilk önce ülkenin yetiştirdiklerine bakmak, son 3040 yılını irdelemek lazım. Var mı edebiyatçısı, şairi, sosyoloğu, mimarı. Yok, eksik. Nereden çıktı bu binalar? Ne çıkacak arkadaşlar, ne çıkmasını bekliyordunuz?” ifadesini kullandı. Turan, idare tarafından Bursa’nın Doğanbey Mahallesi’nde inşa edilen konutlara ilişkin de “Geldik gördük ne olduğunu. Bursa’daki Doğanbey konutları Bursa’ya yakışmamış” açıklamasını yaptı. TOKİ Başkanı yaptıkları evleri beğenmedi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle