28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 30 Mart 2015 EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK ‘On’lar Kızıldere’deydi Mahir Çayan ve 9 arkadaşı, 43 yıl önce katledildikleri yerde anıldılar kuşağının önderlerinden, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (THKPC) lideri Mahir Çayan ve 9 arkadaşı, 43 yıl önce katledildikleri Tokat’ın Almus ilçesine bağlı eski ismi Kızıldere olan Ataköy beldesinde anıldı. Mahir Çayan ve arkadaşlarını anmak için eski adı Kızıldere olan Ataköy beldesinde düzenlenen anma törenleri için jandarma ekipleri geniş güvenlik önlemleri aldı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen Halk Cephesi ve TAYAD üyesi 500’den fazla kişi belde girişinde jandarma ekipleri tarafından durduruldu. Kimlik kontrolü ve üst aramasının ardından yüzlerce kişi “Kızıldere son değil savaş sürüyor”, “Kızıldere’den Alişan’a, Alişan’dan Berkin’e, Cephe’nin yolu ihtilalin yoludur” yazılı pankart ve sloganlarla Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü evin önüne yürüdü. Katılımcılar Mahir Çayan ve DHKPC lideri Dursun Karataş’ın fotoğraflarını taşıdı. Anma töreninde konuşan TAYAD üyesi Ahmet Kulaksız, “Bu toplantının burada yapılması bizim için anlamlıdır; çünkü katliamın yapıldığı yerde, katliamı lanetlemek ve katliamda hayatını kaybedenleri sahiplenmenin daha anlamlı olduğunu düşünüyoruz” dedi. l TOKAT/Cumhuriyet haber 11 68 Yemen’e Müdahalenin Anlamı ürkiye’nin iç gündemi dışımızdaki sıcak gelişmeleri ister istemez öteliyor. Suudi Arabistan’ın arkasına on kadar İslam ülkesini alarak Yemen’e müdahalesi, Ortadoğu’daki gerilimin Hint Okyanusu’na doğru yayılacağını gösteriyor. Görünen kriz yorum istemez... Charlie Hebdo saldırısının ardından teröristlerin Yemen’de eğitim gördükleri, içlerinden bazılarının bu ülke kökenli olduğu haberleri yayılınca, şu değerlendirmeyi paylaşmıştık: “Yoksa Yemen’e müdahalenin zemini mi hazırlanıyor...” Ortadoğu gibi coğrafyalarda doğrudan müdahaleden çok aracı kullanan Amerika, Suudi Arabistan’ı öne sürerken fiilen bir Sünni blok oluşturdu. Yemen’de İran destekli Şii yönetimine karşı sürdürülen bu operasyona Türkiye de olumlu yaklaştığını, her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanı aracılığıyla duyurdu. Böylece son aylarda, aramızda gerginlik olduğunu yazmadığımız bir İran kalmıştı, o da tamamlanmış oldu! HHH Türkiye’de Yemen sadece bir devletin adı değil. Gidilip de gelinmeyen, uğruna türküler yakılan bir hasret ve acı ülkesi... Osmanlı’nın Yemen topraklarında verdiği kayıp için şu değerlendirme yapılır: “Tarih, Yemen’de ölen Türk sayısını tam olarak bilmiyor, çünkü söylemekten korkuyor!” Osmanlı’nın Yemen’de kurduğu 7. Ordu, 19. yüzyılın son çeyreğinden 20. yüzyılın başına yaklaşık 300 bin kayıp verdi. Bugünün nüfus durumuna bakıldığında gerçekten türkülerden düşmeyecek bir sayı. Yemen niçin böylesine büyük acılara sahne oldu? Çünkü, sömürgecilik sürecinde Hint Okyanusu’ndan Afrika kıyılarına, 2 bin millik alanda gemilerin yanaşmasına en elverişli liman Aden’di. Hint Okyanusu’nu Kızıldeniz’e bağlayan Bab El Mandeb’i kontrol etmek için Yemen’e hâkim olmak gerekiyor. Osmanlı, bütün bu stratejik gerçeklerin ışığında Mekke’nin güvenliğinin Yemen’e hâkim olmaktan geçtiğini hesaplıyor, onca Memet’in kanını bu uğurda feda edilebilir görüyordu. Ancak Osmanlı’ya en büyük kaybı Arapların verdirdiği de bir başka gerçek. HHH Bugüne gelirsek... Yukarıda özetlediğimiz strateji oyununu bugün ABD oynuyor. Bu topraklara girenin, çıkmasının güç olduğunu bildiği için de aracı kullanıyor. ŞiiSünni gerilimi Yemen’le birlikte bölgede daha da keskinleşecek. Mezhep savaşının en vahşi yüzünü Bağdat’ta görmüştüm. Şii semtinde kimlik kontrolü yapanlar, adı Osman olanı “Bizimkiler bu adı vermez” deyip orada öldürüyordu. Sünni semtindeki kontrolde ise adı “Ali” olan aynı kaderi paylaşıyordu. Bu acı tablonun Yemen’de yaşanmamasını dileyelim. Soğuk savaş döneminde ikiye bölünen, ortalama yaşam süresinin 60’ı geçmediği, kişi başına düşen gelirin bin doların altında kaldığı Yemen, 21. yüzyılın da en hazin coğrafyalarından biri olmaya aday... T Mahir Çayan ve Dursun Karataş fotoğraflarını taşıyan grup, Çayan ile arkadaşlarının öldürüldüğü evin önünde katliamı lanetledi. (DHA) Zeki Sarıhan, kuzeni Ertan Sarıhan’ı anlattı MEHMET MENEKŞE İmam, cenaze namazını kıldıramadı Çağrımız Haziran AHİR Çayan ve arkadaşlarıyla THKP saflarında mücadele eden, Devrimci Yol ana davasının 1 numaralı sanığı Oğuzhan, Müftüoğlu, Kızıldere katliamının nasıl yaşandığını Cumhuriyet’e anlattı. Kızıldere katliamı sırasında tutuklu olan ve anılarını “Bitmeyen YolculukOğuzhan Müftüoğlu Kitabı” kitabında anlatan Oğuzhan Mütfüoğlu’na sorular ve yanıtlar şöyle: 30 Mart günü Mamak’taydınız. Katliamın haberini nasıl aldınız? O gün Mamak Askeri Cezaevi’nin arka taraflarındaki bir hücrede tutuluyordum. Diğer tutuklularla görüştürmemek için beni oraya koymuşlardı. Sonradan adının Abdullah Kuloğlu olduğunu öğrendiğim bir general tutulduğum yerin önüne geldi, yanındaki cezaevi müdürüne ‘Oğuzhan bu mu’ diye sordu. Bir süre benim işkenceden gelmiş perişan halime baktıktan sonra elindeki asayı bana doğru kaldırarark “Bütün arkadaşlarını öldürdük, hepsini öldürdük” dedi. Ben ilk kez orada duydum, ilk anda inanmak istemedim, ama sonra bir askerin elinde manşetinde “öldürüldüler” yazan bir gazete görünce anladım. Kızıldere’nin sizin kuşağınız üzerindeki etkisi ne oldu? Kızıldere’de yetmiş öncesi Devrimci Gençlik hareketinin önde gelen kadrolarının katledilmesi Türkiye’deki devrimci hareketler üzerinde çok derin etkileri oldu. Birkaç yıl önce yayımlanan “Bitmeyen Yolculuk” isimli söyleşi kitabında da ifade etmiştim; Denizler’in idamıyla birlikte Kızıldere katliamı sonraki dönemin devrimci ruhunun biçimlenişinde çok derin etkileri oldu. Mustafa Suphiler bizim kuşağımızdan çok gerilerde kalmıştı, geriye dönüp baktığında en yakınımızda görülebilen 27 Mayıs öncesinin gençlik eylemleriydi. Oysa 78 kuşağı denilen yetmişli yılların gençliği ise Denizler’in idamıyla Kızıldere katliamının yarattığı bir sol siyasi iklim içinde oluştu. Bunu sadece olumlu veya olumsuz bir anlam içinde söylemiyorum; yetmişli yılların devrimci ruhunun oluşumundan, dayanışma kadar uzlaşmazlıklara da uzanan sol içindeki ayrılık ve kavgalara ve nihayet yetmişlerin ikinci yarısında ülke ça Oğuzhan Müftüoğlu, 30 Mart’ın yıldönümünde Kızıldere’yi Cumhuriyet için yorumladı ğitimciyazar Zeki Sarıhan, Kızıldere’de katledilen kuzeni Ertan Sarıhan’ı anlattı. “Ertan canını bağımsız Türkiye için verdi” diyen Zeki Sarıhan, “O halkın içindeydi, topraksız köylüler için mücadele etti, fındık işçilerini örgütledi, Türkiye’nin tam bağımsızlığı için çalıştı” dedi. Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarıyla birlikte katledilen Ertan Sarıhan, Fatsa’nın Beyceli köyünde 1942’de doğdu. Babası Lütfi Sarıhan, Fatsa’da uzun yıllar dava vekilliği yaptı. Baba Sarıhan, uzun yıllar CHP Fatsa İlçe Başkanlığı yaptığı için “şef” diye anıldı. Ailesi tarafından hukuk okuması için İstanbul’a gönderilen Ertan Sarıhan öğretmenliği seçti. 1970’leErtan Sarıhan rin başında Karadeniz bölgesindeki devrimci hareketin içinde yer alan Ertan Sarıhan, Fatsa’da Fındık İşçileri Sendikası, Fikir Kulübü ve tiyatro kulübü kurdu. E M 1 “O zaman biz kendimizi Türk, Kürt ya da Ermeni olarak görmezdik, devrimciydik biz.” pında yaşanan olayların şekillenmesinden bugüne kadar sürüp gelen geniş ve derin bir belirlenişten söz ediyorum. 30 Mart’la devrimci harekette bir dönemin kapandığı söylenir. Kapanan devir neydi? Yerine nasıl bir devir açıldı? Evet, Kızıldere’den sonra Devrimci hareketin 65 ten 71’e kadar süren bir dönemi sona erdi, ondan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı demiştim.. Bu iki dönem arasında bir karşılaştırma için bu gazete yazısı yetmez. Bu yüzden burada sadece bir iki önemli hatırlatma yapayım. Sol içindeki darbecilik meselesi hep tartışılır. Aslında 12 Mart öncesinde sol bir askeri darbe hadisesi, 27 Mayıs’ın bir artçı dalgası olarak bir vakıaydı. O dönemdeki Kemalizm tartışmaları da bununla ilgiliydi. Orada solun bütününün darbecilikle suçlanması saçmadır. 12 Mart sonrasında ise, daha doğrusu ‘dokuz mart’ girişiminin akamete uğramasıyla birlikte bu tartışmalar bitmişti. Yetmişli yıllarda darbecilik meselesi tartışması solun hiçbir zaman gerçek gündemi olmadı. Zamanın sağ akımlarına yedeklenen liberal şarlatanlara bakmayın, 12 Eylül öncesinde devrimcilerin gündemindeki “darbecilik” meselesi, Türkiye’nin bir Amerikancı faşist darbeye sürüklenme 3 2 Hiç unutulmadı... Kuzeni eğitimci yazar Zeki Sarıhan, Kızıldere’de katledilen Ertan Sarıhan’ın yaşamını halka adadığını belirterek, “O, Karadeniz devrimcilerini örgütlemede faal görev aldı. Fındık mitinglerini örgütledi. Mahir Çayan hareketinin içindeydi. 1972’de öldürüldüğünde ben Mamak’ta tutukluydum. Babası Kızıldere’den cenazesini alıp Fatsa’ya getirdiğinde evlerinin hemen yanında bulunan caminin imamı namazını kıldırmaya cesaret edemedi. Köyden akrabaları bu görevi yerine getirdi” diye konuştu. Sarıhan’ın hiç unutulmadığını belirten Zeki Sarıhan “Ölümünden sonra akrabalarından hiçbiri Ertan’ı suçlamadı ve unutmadı. Herkes onun ne kadar özverili bir genç olduğunu anlattı” dedi. l TOKAT sinden ve ona karşı mücadele edilmesinden başka bir mesele olmamıştır. (Burada Aydınlık çevresi üzerinden itiraz gelecek olursa peşinen söyleyeyim, onun kendisi ayrıca tartışılacak başka bir hadisedir.) Onca yılın deneyiminden sonra Kızıldere’ye bugünden bakınca ne görüyorsunuz? 30 Mart, bugünün devrimci hareketine ne söylüyor? 21. yüzyılın koşullarında “Kızıldere ruhu” nasıl şekilleniyor? Bir etnik ve dinsel kimlik sarmalına bulandırılmış bugünün siyasi iklimi içinde kuşkusuz Kızldere’nin söyleyeceği çok şey vardır. O zaman biz kendimizi Türk, Kürt ya da Ermeni olarak görmezdik, devrimciydik biz. Hangimiz Türk, hangimiz Kürt hangimiz Ermeni bilmezdik bile. Evet, devrimci örgütlerin yanı sıra (DDKO gibi) Kürt örgütleri devardı, ama hep arkadaştık ve birlikte faşizme karşı mücadele ederdik. Bugün Kürt hareketinin gelişkinliği oranında sol/sosyalis devrimci hareketlerin zayıf kaldığı, aynı zamanda etnik ve dinsel ayrımcılığın, halklar arasındaki düşmanlığın da geliştirildiği bir zamandayız. Kürt hareketindeki bazı arkadaşların zaman zaman Mahir Çayan’a gönderme yaptıkları yazı ve beyanlarını okuyorum. Bundan tabii ki memnun oluyoruz. Bu arada Türkiye solunun Kürt hareketinin etrafında birleşmesi gerektiği şeklinde öneri ve çağrılar da oldu. Zaten oraya giden arkadaşlar da var. Bunun doğru bir fikir olduğunu söylemek mümkün değil. AKP zihniyeti ülkeyi büyük bir karanlığa sürüklerken buna karşı bütün ülkede gelişen ilerici tepkilerin sol/sosyalist bir anlayış temelinde birleşik bir gücün örgütlenmesidir. Kürt sorununun gerçek çözümlerini de bence ülkedeki devrimci demokratik anlayışların bağımsız şekilde örgütlenerek güçlenmesiyle bulabileceğiz. Aşağı yukarı kırk yıla yakın bir zamandır yazıp söylediğim bir şey var: 65 71 döneminde gelişerek Kızıldere’de en önemli kadrolarını kaybeden devrimci hareketin en temel özelliklerinden biri kendi öz gücüne dayanan bir mücadele ve siyaset anlayışına sahip olmasıydı. Bu yüzden dayanışma baki kalsın ama, ‘Kızıldere’nin çağrısı HAZİRAN’ diyorum. 4 ‘Zehir gemisini durdurun’ zmir Barosu ve TMMOB Çevre Mühendisleri Odası avukatları, tehlikeli atık bulundurduğu ileri sürülen Kuito isimli petrol tankerinin, Aliağa’da başlanan söküm işlemlerinin durdurulması için İzmir İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Aliağa’ya geçen ay söküm için getirilen petrol tankeri, 5 gün açıkta bekletilerek incelenmiş, “tehlikeli atık bulunmadığı” ve “radyasyon değerlerinin TAEK’in belirlediği sınırın altında olduğu” raporu üzerine kıyıya yanaştırılarak söküm işlemlerine başlanmıştı. l İZMİR/Cumhuriyet İ Yüzü artık gülecek Türkiye’nin ilk kontrgerilla operasyonuydu 12 Mart 1971 muhtırasından sonra yakalanan 68 kuşağının önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için 27 Mart 1972’de THKPC kurucularından Mahir Çayan, DevGenç Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, DevGenç MYK üyesi Hüdai Arıkan; THKO’dan Cihan Alptekin, Fatsalı Nihat Yılmaz, öğretmen Ertan Sarıhan ve Ünyeli Ahmet Atasoy, Ordu’nun Ünye ilçesindeki NATO radar üssünden 2 İngiliz ve 1 Kanadalı teknisyeni kaçırdı. Kızıldere köyünde DevGenç Genel Sekreteri Sinan Kazım Özüdoğru, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrenci Derneği yöneticisi Sabahattin Kurt, THKO’dan Ömer Ayna ve Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü’nün kurucusu olarak aranan Üsteğmen Saffet Alp ile buluşan grup, köy muhtarının evinde gizlendi. Ankara Merkez Komutanlığı görevindeki Tümgeneral Tevfik Türün, tara fından yönetilen operasyonda ağır makineli tüfekler kullanıldı. 10 genç ve 3 teknisyen yaşamını yitirdi. Samanlığa gizlenen Ertuğrul Kürkçü dışında evdekilerin tamamı öldürüldü. Tanıklar, yaralı Saffet Alp’in başına kurşun sıkıldığını belirtti. Tevfik Türüng’ün yönettiği MİT görevlileri Hiram Abas ve Mehmet Eymür’ün de katıldığı operasyon Türkiye’nin ilk kontrgerilla operasyonu olarak biliniyor. l Yurt Haberler anaz ilçesi Bağkonak köyünde oturan Hatice Tümer ve ayakkabı boyacısı Rıza Tümer çiftinin tek çocukları Kadriye Tümer, 4 yıl önce kas hastalığına yakalanarak yatalak oldu. Tümer’in yatmaktan bıktığı için istediği tekerlekli sandalye isteğini bir hayırsever yerine getirdi. Tümer’in tekerlekli sandalye isteği, bir hayırsever tarafından karşılandı. Ziyaret sırasında iki kadın hayırsever de Tümer’e dizüstü bilgisayar hediye etti. l UŞAK/DHA B C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle