23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 30 Mart 2015 EDİTÖR: ELİF TOKBAY haber 7 ‘Dul kalmış sevgili gibiydik bugün yeniden kavuştuk’ Edirne’nin 120 yıllık sinagogu restore edilerek ibadete yeniden açıldı, Büyük Sinagog Avrupa’nın ikinci en büyük sinagogu oldu ancak cemaati tek kişi eçen perşembe günü, Edirne’de Yahudi Cemaati için çok önemli ve yüzlerce uluslararası konuğun katıldığı bir açılış yapıldı. Kentin 120 yıllık geçmişe sahip Büyük Sinagogu törenle hizmete açıldı. Vakıflar’ın 5 yılda 5 milyon 750 bin TL harcayarak aslına uygun restore ettiği Avrupa’nın bu en büyük ikinci sinagogunun açılışına Türkiye, Başbakan Yardımcısı düzeyinde katıldı. Törende, Musevi cemaati temsilcileri ve din adamları ile Patrik Bartholomeos da vardı. Avrupa’nın bu en büyük ikinci sinagogu Edirne’de açıldı ama ilginçtir ki, bu kentte sadece tek Yahudi yaşıyor. Açılıştan sonra aralarında ailesi Edirneli olanlar da bulunan yabancı Yahudi konuklar, başlarında kipalarıyla kenti dolaştı, Selimiye Camii’ne gitti. Büyük Sinagog’daki açılış töreni ilahi ve dualarla başladı. Özel olarak getirilen Tevrat, yine dualar eşliğinde Sinagog’daki özel bölümüne konuldu. İstanbul’dan gelen Ulus Özel Musevi Okulu öğrencileri mini bir konser verildi. Ardından hahambaşları, Yahudi Cemaati’nin bir geleneğini yerine getirerek Türkiye ve Cumhurbaşkanı için dua etti. Haham, duanın Türkçe tercümesinde, “Yüce devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı mübarek kılsın, korusun, yüceltsin, yardım etsin, büyütsün, yücelere taşısın. Ömrünce ve ömrümüzce şanını yüceltsin, amin” dedi. Sinagogda sabah duasını, yabancı haham David Azuz yaptı. Azuz, 46 yıl önce sinagogun son duasını yaptığını hatırlattı ve şöyle dedi: “1969 yılına kadar buranın hocalarıydım. Son olarak burada dua okuduktan sonra İsrail’e döndüm. 46 yıl sonra buraya döndüm. Sinagogun yeniden restore edilmesini sağlayan herkese sonsuz teşekkürler” dedi. Edirne Büyük Sinagogu, Avusturya’da bulunan ancak kullanılmayan birinci en büyük sinagogun ardından ikinci sırada yer alıyor. l Haber Merkezi G Nereden Nereye Geldik 984 yılıydı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne, Bulgaristan Gazeteciler Birliği’nden bir çağrı geldi. Kutlamaya katılma çağrısı... TGC, Birliğin Demirperde ülkeleri dışından ilişki sürdürdüğü tek meslek örgütüydü. Birkaç kez onların yöneticileri gelmiş, birkaç kez de bizden gitmişti. O nedenle kimi özelliklerini de öğrenmiştik. Yönetim kurulumuz benim katılmamı kararlaştırdı... 250’şer gramlık Antepfıstığı paketlerini bavula atıp yola çıktım. Birlik yöneticilerine ve onlara yakın gazetecilere en seçkin armağandı... Doğu Almanya, Macaristan, Çekoslovakya, Romanya, Kıbrıs Rum Kesimi, Güney Amerika’dan gelen ekiplerle otobüse doluşup Sofya’dan Varna yollarına vurduk. Doğu Almanların otobüsün teybine koydukları bandı dinleye dinleye gidiyoruz. Ünlü Alman bestecilerin opera üvertürleri, konçertoları çalıyor. Ama disko müziğine uyarlanmış biçimiyle. Aklım kaldı ama utanıp isteyemedim. Varna’da deniz piyadelerinin ağırlıklı olduğu görkemli bir geçit töreni oldu. Öğrenciler, meslek örgütü temsilcileri, halktan katılanlar. Toplananlar çiçekler, konfetiler atıyor, alkışlıyor... Geçit bitti. Yarım saat içinde ortalık tertemiz oldu. Tören kapalı alanda çeşitli etkinlik ve mükellef sofralarla sürdü. Unuttum sanmayın. Törenin gerekçesini sona sakladım. Sovyetle Birliği’nin Bulgaristan’ı işgalinin 40’ıncı yıldönümü! HHH Ülkeler zaman zaman böyle şaşırmışlıkları yaşıyor. Bizde de 2002’de başladı ve alıştıra alıştıra(?) bugünkü yoğunluğuna ulaştı. Osmanlı ülkesinin paylaşımını kolaylaştırmayı ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşmasını engellemeyi amaçlayan kalkışma ve ayaklanmalar uzunca bir dönemi kapsıyor. Kimileri dine, kimileri de ırk ayrımına dayandırılmıştı. Ordunun Batı’da yoğunlaşmasını ya da ulusal ant sınırlarının gerçekleştirilmesini engellemek isteyen Avrupalı dostlarımızın(!) el altından örgütlediği girişimlerdi. Elebaşları ve ayakdaşları yakalanıp cezalandırıldılar. Aradan yıllar geçti. Bulgaristan’da o dönemde var olan “kutlama” mantığı, bize “anma” törenleri olarak geldi. Yurttaşlık yerine tarikat kardeşliği önem kazandı. Uyduruk Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşları tarihleri yazıldı. Türkiye Cumhuriyeti’ne, İsmet Paşa’nın deyişiyle “fenalık edenler” baştacı edilmeye başlandı. Günah sayıldığı için heykelleri dikilmedi ama, adları kimi yapılara, kimi meydanlara, kimi bulvarlara verildi. Ulusal bayram ve günler yok sayılmaya başlandı. Oluşturulan yapının doğal yollarla korunmasının olanaksızlığı görülünce de “İç Güvenlik Yasası” çıkarıldı. Cumhurbaşkanlığı’na nasıl kullanılacağı yasal olarak bilinmeyen ama tahmin edilen görevler için örtülü ödenek ayrıldı. Demek ki yolun sonuna gelinmişti; ve yeni bir antidemokratik güce gereksinim vardı. Özür: Cumartesi yazımda, cumhurbaşkanına hakaret suçunun 299 olan maddesini 298 diye yazmışım. Düzeltir, özür dilerim. Aynı karede iki ibadethane. Selimiye ve Büyük Sinagog. 1 Cumhurbaşkanı’na dua Bizim için Selimiye gibidir inagog’un Yahudiler için önemini de Şalom gazetesi yazarı Mois Gabay özetledi: “Bir Müslüman için Selimiye Camii ne kadar önemli ise bizim için de Edirne’nin anlamı budur.” Museviler için büyük önem taşıyan sinagog, Edirne’de doğan Türk Sinagog Musikisi’nin (Maftirim) de kay S nağını oluşturuyor. Ancak 1900’lerde 13 bin Yahudinin yaşadığı Edirne, sonraki yıllarda yaşanan “Batı Trakya” olayları, “67 Eylül”, “One Minute”, “Mavi Marmara” olayları ile Yahudi cemaatini kaybetti. Kentte halen tek bir Yahudi yaşadığını, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç söyledi. nan Seferad cemaatine kadar uzanan Edirne’de Büyük Sinagog’un ilginç bir tarihi var. 1900’lerin başında, Edirne’de 13 bini aşkın Yahudi yaşıyordu ve kentte tam 13 sinagog vardı. 1903’te çıkan büyük yangında, 1600 evle birlikte 13 sinagog da yandı. Bunun üzerine kentin yeniden imarına girişildi. 1905 yılında, Sultan 2. Abdülhamit’in emir ve desteğiyle, 13 ayrı sinagog yerine Edirne’de tek ancak büyük bir sinagog yapılması kararlaştırıldı, Büyük Sinagog 1907’de ibadete açıldı, sonra kapandı. 13 binden tek Yahudiye ahudi tarihi 1492’de Y İspanya’da baskılardan kaçarak Osmanlı İmparatorluğu’na sığı Bülent Arınç’tan dini hoşgörü dersi ürkiye Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh, herkese teşekkür etti ve Edirne’nin işgal yıllarına ilişkin şu anıyı anlattı: “1913 yılının 26 Mart’ında Edirne’miz düştüğünde burayı teslim alanların başı olan komutan Vizor, Edirne Hahambaşımıza gelerek kendilerini nasıl hissettiklerini sorar, hahambaşımız da cevaben ‘Kendimizi dul kalmış bir sevgili gibi hissediyoruz’ der, ancak ayrılık kısa sürer. Edirne tekrar alınır. SevgiHükümet Sözcüsü Arınç ve limize kavuşamayacağımızı düşünürken buPatrik Bartholomeos. gün Edirne Sinagogumuza, sevgilimize ka T vuştuğumuz gündür” dedi. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç ise konuşmasında, dini hoşgörü dersleri verdi ve “Bu vatanda bir Müslümanın ne kadar hakkı varsa, bir Yahudi’nin, bir Hıristiyan’ın, başka inanç grubunun da o kadar hakkı vardır” dedi. Arınç’ın bu hoşgörüsüne karşılık, daha önce bu sinagoga karşı çıkıp “Burası ibadet yeri değil, sadece müze olacak” diyen ve tepki alınca da özür dileyen Edirne Valisi Dursun Ali Şahin de törendeydi. Ancak Vali’nin konuşmasına izin verilmedi. azetemizde 24 Mart 2015 tarihinde yer alan “Fuhuş Skandalı AKP’ye zarar verdi diye kapatıldı” başlıklı haber pek çok açıdan irdelenmeyi gerektiriyor. Haberin habercilik kurallarına uygun olmadığı, başlıktan başlayarak kendini gösteriyor. Okunduğunda anlaşılıyor ki, ortada fuhuşla ilgili bir suçlama, bir soruşturma, bir dava olmadığı halde böyle bir başlık seçilmiştir. Olayın faili olarak fotoğraflı olarak gösterilen Abdullah Karatay hakkında açılan dava “görevi kötüye kullanma” iddiasını içermektedir. Ortada fuhuş skandalı olmadığı gibi konunun AKP ile de herhangi bir ilgisi ortaya konulmuş değildir. Habere kaynaklık ettiği anlaşılan kişinin de iyi araştırılmadan, iddiaları gerçek kabul edilerek haberin kurgulandığı anlaşılmaktadır. Haberlerde suçlanan tarafın görüşlerine ya da kurguya uygun bulunmayan açıklamalara yer verilmemesi, görevi kötüye kullanma iddiasının, dava henüz sonuçlanmadığı halde kesin hüküm varmış gibi yer alması da habercilik ilkelerine uygun değildir. Haberle ilgili bana iletilen tanıklıklar da haberin gerçeği yansıtmadığını ortaya koyuyor. Haberde suçlanan akademisyen Abdullah Karatay gönderdiği açıklamada iddiaları şöyle yanıtlıyor: “Cumhuriyet Gazetesi’nin 24 Mart 2015 tarihli yayınında ‘Fuhuş Skandalı AKP’ye za G Güray Öz Deneyimli Muhabirin Kaçınılabilir Hastalığı rar verir diye kapatıldı’ başlıklı haber içeriğinde şahsıma yönelik gerçek dışı, basın ahlak etiğiyle bağdaşmayan, iddialara yer verilmiştir. Haberde ‘çocukları fuhuşa teşvik etmekle suçlanan bir yurt yetkilisi ise bugün akademisyen olarak görev yapıyor’ ifadesiyle şahsım kastedilerek iftirada bulunulmaktadır. Hiçbir adli ya da idari merci tarafından şahsıma böyle bir iddia isnat edilmemiştir. Bu iddiaların mesnetsiz olduğunun; hiçbir somut bilgi ve belgeye dayanmadığının kamuoyunca bilinmesini istiyorum. ‘AKP ve Cemaat Kavgası’ çerçevesi içinde verilen ‘sözde’ haberde kasıtlı bir şekilde bana zarar verilmesi hedeflenerek ismim açık olarak kullanıl Muhabirimizin uyarılması gerektiği ortadadır. Ayrıca konunun farklı bir düzeyde tartışılmasında da yarar var. Ben bu olayın özellikle başarılı ve deneyimli muhabirlerin sık sık tutulduğu bir hastalıkla ilgili olduğu kanısındayım. Manşet haberlere imza atan muhabirler, eğer kendilerini sürekli denetleme alışkanlıklarını yitirirlerse bu hastalığa tutulabiliyorlar. Hızla gelişen özgüven bir süre sonra gerçeğin yerini kurgunun almasına, haber tutkusunun gerçeği örtmesine yol açabiliyor. Bu durum her ne kadar yazıişleri sorumlularının sorumluluklarını ortadan kaldırmıyorsa da deneyimli muhabirlemış, fotoğrafım yayınlanmış ve çalıştı re duyulan güven, bu türden hataların, ğım üniversite deşifre edilmiştir. Mes yanlışların ortaya çıkmasına, söz konuleki hayatımın başlangıcından bu yasu haberde olduğu gibi istenmeyen sona olduğu gibi bugün de, yalnızca ço nuçlara yol açabiliyor. Yazıişleri sorumcukların yararına ve çocukların safın luları stajyerleri, yeni başlayan muhabirda yer aldığımın ve bunun aksini iddia leri denetleme konusunda daha titizdireden her türlü iftirayla mücadele ede ler, pek hata yapmazlar ama deneyimceğimin bilinmesini istiyorum.” li muhabirlere güven duymaları da doğal Peki nasıl oluyor da böyle bir haber karşılanmalıdır. gazetemizde yer alabiliyor. Haberde foHaberlerde kesin sağlam kanıtlar oltoğrafına da yer verilen ve haklı olamadan hiç kimse suçlanmamalı, ortaya rak isyan eden yurttaşın hakkının teslim atılan iddialar gerçekmiş gibi bir kurgu edilmesi gerektiği açıktır. Ama öte yaniçinde okura sunulmamalıdır. Bunu yadan konunun habercilik açısından da ele pan deneyimli bir muhabirse o muhabialınması gerekiyor. Başarılı haberlere im rin aşırı özgüven içinde haberciliğin kuza atmış deneyimli bir muhabirin temel rallarını unutmaya başladığı, “başarılı, kuralları dikkate almayan bir haberi kale deneyimli muhabir hastalığına” tutulme almış olmasını nasıl açıklayacağız? duğu söylenebilir. azetenizde bugün yayımlamış olduğunuz bir haberin yarattığı şokla yazıyorum bu maili. Söz konusu haber, anne babasını katledip yiyen Çinli şahısla ilgili. Siz de bu KimKi Duk film senaryosunu andıran habere, internet sayfanızın ana haber akışında yer vermişsiniz (doğru tabirle, okuyucunun gözüne sokmuşsunuz). Ben 25 yaşında bir insanken ve bu kadar etkilenmişken, gazetenizin bir genç ya da çocuk tarafından okunduğunu ve onda yaratacağı travmatik etkiyi hayal etmek bile istemiyorum. Acaba ekibinizde hiç pedagoji eğitimi almış ya da ileri görüşlü, geniş perspektifli birileri çalışmıyor mu? Cumhuriyet gazetesini okuma, takip etme isteğim bu son sene ve senelerde iyice azalmıştı. Gereksiz magazin ve dizi haberleri, pop ikonlarının kişisel hayatları, cinayet ve tecavüz haberleri… Sosyal hayata, barışa, felsefeye, düşünceye, bağımsızlığa dair bir şey duymak mı? Bundan uzun süredir vazgeçtiğiniz açıkça fark ediliyor, bari genç beyinleri, çocukları zehirlemeyin. Artık benim gözümde Cumhuriyet gazetesi, Posta, G Bu bir haber mi? Yenilikleri destekliyorum umhuriyet yeniden” girişimi“C ni destekliyorum. Kadın gazetecilerin her sayfada varlıklarının hissede okurlar sevdikleri yazarları bulmakta zorlanıyorlar. Çok önemli bir siyasi tahlilin moda haberlerinin yer aldığı sayfadilmesi çok güzel bir şey. “Konuk yada verilmesi yazının ağırlığını azaltıyor. zar” uygulaması Gazete’ye ayrı bir haDaha fazla habere ve röportaja evet. va veriyor. Cumhuriyet bir muhalif “fi“Sokak” tamam. Ama her sayfaya, rökir” gazetesi. Sosyal ve magazinel haportaja sokak ağzıyla yaklaşılmamalı. berlerin yoğunluğu ve sayfalara dağılımı Selamlar ve saygılar... Gazete’nin bu niteliğini gölgelememeli. l Sacit Yörüker E. Sayıştay Cumhuriyet’in yeni sayfa düzeninDenetçisi Sözcü, Gözcü, bu ayarda bir gazete ve bu gazeteleri, sanırım ancak bazı yerlerin bekleme odalarından tanıyorum, kocaman sayfada “Şok Şok” yazan haber başlıklarını oturduğum yerden görmemenin imkânsızlığıyla. Her neyse demek istediğim, yayımladığınız haberleri insanların okuduğunun farkındasınız değil mi ? “Bu bir haber ama…” diye geçiyor olabilir aklınızdan, dünyada haber yapılacak o kadar farklı şey varken, yapabildiğiniz bu kadar mı? Daha fazla yazmak istemiyorum. Umarım biraz daha duyarlı olursunuz. İyi günler. l Fulya Gezer Okur Temsilcisi’nin notu? Okurumuzun haber seçiminde daha duyarlı olmak gerektiği konusundaki uyarısına katılıyorum. Özellikle sosyal medyanın sansasyonel haberlere aşırı ilgisi, okurları gerçek dünyanın gerçek sorunlarından uzaklaştırabiliyor. Sosyal medyanın deyimiyle “daha fazla tık alma” çabası sansasyonel haberlerin, haber değeri taşımayan seks içerikli galerilerin öne çıkmasına yol açabiliyor. Suça sürüklenen çocuğa dini ıslah Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çocuk Destek Merkezleri Yönetmeliği hazırlayarak, bu merkezlerde kalan suça sürüklenen veya suç mağduru çocukları dini eğitimle ıslah edecek. Bu amaçla merkezlerde, din görevlisi çalıştırılacak. Din görevlisi, kuruluşta kalan çocuklara “manevi değerler” kazandırcak! Destek Merkezleri’nde “gebe çocuklar ile çocuk anneler” ile ilgili de özel düzenlemeler yer aldı. Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmeliğin 38. maddesinde “Çocukların manevi değerleri kazanmalarını sağlamak amacıyla, tercihen lisans veya ön lisans mezunu kişiler din görevlisi olarak görevlendirilir” denilirken, din görevlisinin görevleri şöyle sıralandı: “Çocuklara manevi değerlerin kazandırılması amacıyla bir plan dâhilinde çalışmalar yapmak ve eğitim vermek, merkez müdürünce verilen mesleği ile ilgili diğer görevleri yerine getirmek. Din görevlisi görevlerini, sosyal servisteki meslek elemanları ile işbirliği ve ekip çalışması içinde yürütür.” l ANKARA / Cumhuriyet Türkçesi Nevruz’dur “Newroz” olarak kullanılmıştır. Bu yazım biçimi yanlıştır. Nevruz Kürtçe ya da Latince kökenli bir sözcük değildir. Farsça kökenlidir ve “nevruz” olarak telaffuz edilir. Türkçede “W” harfi yoktur, zaten gerek de yoktur. Çünkü sesletimde (telaffuzda) bir karşılığı yoktur. Sözcük içine “W” koysanız da Türkçede “V” şeklinde okursunuz. Ayrıca yüzyıllardan bu yana değişik halklarca kutlanan Nevruz’un yörelere 2 Mart 2015 tarihli Aydın Engin’in 2 ve 26 Mart 2015 tarihli Mustafa Halif’in yazılarında “Nevruz” sözcüğü göre söyleniş farklılıkları vardır. Farsçada ve Türkçede “Nevruz”; Pehlevi dilinde “Novruz”; Azericede “Novruz”; Türkmencede “Nowruz”; Kırgızcada “Nooruz”, Kürtçede “Newroz” gibi. Orta Anadolu’da bazı yerleşim yerlerinde “Navruz” da denilmektedir. Yani bu iki yazarımız, yazılarını Kürtçe değil Türkçe yazıyorlar, bu bakımdan Türkçenin kurallarına uymaları gerekir. Bunu siyaseten yapıyorlarsa bence bu da doğru değildir. 40 yıldır Cumhuriyet okuyan birisi olarak bu eleştirileri yapmak gereğini duydum. Saygılarımla. l Ali Can C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle