23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 30 Mart 2015 haber EDİTÖR: CANER ÖZTÜRK TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ 4 Pazar günü sabah sabah Yeni Şafak beni güldürdü, Allah da onları güldürsün. Niye güldün derseniz anlatayım. Manşetlerinin üzerinden bir haber vermişler. Şöyle ki; “Beştepe’deki (yani Kaçak Saray) sade ve doğal yaşam Emine Erdoğan sayesinde öne çıkıyormuş.” Peki nasıl oluyormuş bu, gazete haberinde anlatıyor: “Mutfaktaki limon ve elma kabukları çöpe atılmıyor, onlardan yapılan sirke temizlikte kullanılıyor. Sofrada bir kap yemek oluyor. En çok tüketilen içecek Rize’nin beyaz çayı.” Şimdi bu haberin neresinden tutalım? Bak arkadaş, Emine Hanım ne tutumlu, limon ve elma kabuklarını bile attırmıyor desek... 1100 odalı, maliyetinin dağıtılan hatıra kitaplardan birinin adı “İhtimam, Zarafet, Lezzet... Çankaya Köşkü’nün mutfağı, sofraları, davetleri...” idi. Abdullah Gül Çankaya’ya çıktıktan sonra mutfak 2010 yılında büyütülmüş ve 740 metrekareye çıkarılmıştı. Mutfağa tek parça pişirme ünitesinden dev bir mangala pek çok yeni ürün alınmıştı. Kitaptaki yemekleri, o fotoğrafları hatırla. “Deniztarağından yağ mantısına, hünkâr muhallebili kabak tatlısına” yemekler... İşte şimdi verilen mesaj, şu an Saray’ın mutfağı daha mütevazı ve doğal... Telefonu kapattık... Kafam hafif karıştı. Evdekilere seslendim: Atmayın limon, elma kabuklarını, geliyorum... Saray’da Limon Kabukları Atılmıyor, Oh İçim Rahatladı tamamı “tepki büyür” diye bir türlü açıklanmayan (1.3 milyar dolardan 3 milyar dolara kadar tahmin var) bir Saray yaptırıp içinde oturacaksın, sonra limon kabuğu edebiyatı yapacaksın. Bir kap yemek yeniyormuş Saray’da. Bir kâse çorba veya bir çeşit yemek ve salatayla kurulan sofralar varmış. Ülkenin hâlâ on binlerce evinde yatağa aç giden çocukların, insanların olduğunu unutup “bir kap yemek bir de salata”yı büyük tevazu diye nakletmek. Tüm bunların ardına da “Saray’da en çok tüketilenin dünyanın en pahalı çayı olduğunu, muhtemelen bilmeden itiraf etmek”: Bol bol Rize’nin beyaz çayı tüketiliyor. Beyaz çayın fiyatından bir örnek vereyim. Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, beyaz çayı 20 gramlık kutularda satacaklarını, kilosunun 4 bin TL olduğunu açıklamıştı geçen ay başı. Yani haber “nereden tutsan elinde kalıyor”. Yazıyı bitirdim gazeteye yollayacağım... Bir arkadaşım aradı. O da bana Yeni Şafak’taki haberden bahsetti. Ancak onun bakış açısı biraz değişikti. “Emine Hanım haberi aslında bir anti Hayrünissa Gül haberi” dedi. Niye dedim, anlattı: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül iken eşi Hayrünissa Hanım mutfağa, yemeklere, tabak çanağa çok özen gösterdi. Hatta Köşk’ten ayrılırken Ezberle Yaşamak... zberle yaşamak, kendisine ezberletilen bilgilerle yaşamak demektir. Düşünmeden, sorgulamadan, her türlü kuşkudan uzak bilgi kalıplarıyla yaşamak, elbette rahattır. Aklını kurcalayan hiçbir sorusu olmadan, yaşamını önceden verilmiş yanıtlarla sürdürmek insana kolay gelir. Böyle yaşayan milyonlar, hatta milyarlar küreselleşmiş dünyanın yönetilen sürüleridir. İnsan toplumunu hayvan sürülerinden ayıran nitelik, insanın düşünme yetisidir. Düşünme yetisi, ezber bilgileri sorgular, içgüdüleri kontrol altına alır. Düşünme yetisini kullanmayan insan toplulukları, koyun sürüleri gibi, çakal grupları gibi, kimi zaman akılsız itaatçiler, kimi zaman da içgüdüsel saldırganlar olurlar. Bir topluluğu ‘uygar insanlar toplumu’ yapmak da ‘ilkel itaat sürüleri’ yapmak da toplum mühendisliğinin programları içindedir. ‘Aydınlanma ve Rönesans kültürü’, insanın yaşamını özgür akıl ve özgür insan iradesi üzerine inşa etmek amacına yönelik bir büyük devrimdi. Bu devrimin üç büyük hedefi vardır: Birincisi; kendi geleceğine kendisi karar veren yetkin birey, İkincisi; kendi kararıyla kendini yöneten laik toplum, Üçüncüsü; üretimle yaratılan sosyal refah ve eşitlikçi bölüşüm. Bu kültürü yaratan, bu kültürle yaşayan toplumlar bugünün gelişmiş ülkelerini yarattılar. Ulusdevletler doğdu. Bilimselteknolojik gelişmeler birbirini izledi. Ama yağmacı kapitalist sistem bu gelişmeyi engelledi. İki büyük dünya paylaşım savaşının ardından küresel emperyalizm dünyayı ikiye ayırdı: Yöneten toplumlar ve yönetilen toplumlar. Yöneten toplumların egemenleri çokuluslu şirketler oldu. Bu şirketlerin ana merkezleri kendi ulusdevletlerini korudular. Bugün Almanya, Fransa, İngiltere, İsveç, Amerika Birleşik Devletleri ulusdevlet olarak varlıklarını sürdürüyor. Yönetilen toplumlarda ise ulusdevletler çökertildi. Bu toplumlar din ekseninde, mezhep ekseninde, etnik köken ekseninde bölünme programları uygulanarak evrensel tüketiciler yapıldı. Bu toplumlarda ‘düşünen yetkin insan’ modeli terk edildi, ‘güdülen, ezberle yaşayan insan’ modeli öne çıkarıldı. ‘Güdülen, ezberle yaşayan insan’, olan bitene seyirci yaşar, kendi iradesi ipotek altındadır, inandırıldığı kişiler ne söylerse doğrusu odur. Körleşmiş gibi, hipnoz altındaymış gibi otomatlaşmıştır. Türkiye bu yöntemle kontrol altına alınmıştır. Adına demokrasi denilen otokrasiye sürüklenmiş, farkında değilmiş gibi yaşamaktadır. Adına ‘çözüm süreci’ denen bölünme programına teslim olmuş, Kürdistan’ın de facto (fiilen) kurulmasına seyirci kalmaktadır. AKP’nin iki önemli adı Bülent Arınç ile Melih Gökçek arasındaki kavga ‘aile içi çözüm’ ile kapatılmak istenmiş, bütün ülkeyi ilgilendiren iddialar hiçbir şey olmamış gibi örtülmeye çalışılmıştır... HHH Derken, bir Japon mühendis köprü yapımındaki bir aksaklığı ‘kendi suçu’ sayarak harakiri ile yaşamına son vermiştir. Yazar Ayşe Kulin, bu olayı ‘Ben de Japon olmak istiyorum’ diye açıklayarak ülkemizdeki onursuz davranışları protesto etmiştir. Aslında, bunca onursuzluğun yaşandığı bir ülkede, hırsızlıkların, rüşvetlerin, yolsuzlukların ortaya çıkmasına karşın üstünün kolayca örtülmesi, toplumun yeterli tepkiyi göstermemesi yaşayan herkesin onuruna düşen bir lekedir. Bunların yaşandığı bir ülkede yaşıyor olmak bile insan onurunu zedeleyen bir durumdur. Hiç kimse, kendisini bu olayların dışında sayamaz, bu sorumluluğun dışında kalamaz. Geleceğimiz ya aklımızla kurtulacak ya da ezberimizle batacaktır. Her şey, ama her şey, gözlerimizin önünde olup bitmektedir. Ya körleşmiş gözlerle seyredeceğiz ya da güneşi ampulün kirinden kurtararak geleceğimizi aydınlatacağız... E Başkanlığı kendim için istemiyorum stanbul’da “Tokatlılar Buluşması”nda AKP’lilere seslenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkanlık sistemini kendisi için istemediğini belirterek, “Şimdi önümüzde 7 Haziran’da bir seçim var. Bu seçimi yeni Türkiye yolunda yeni anayasa ve başkanlık sistemi için bir fırsata dönüştürmeliyiz. 400 milletvekilini vermeye hazır mıyız? Bizim hıza ihtiyacımız var, çok başlılık asla” dedi. Erdoğan, dün Ataköy’deki Sinan Erdem Kapalı Spor Salonu’nda yapılan “Tokatlılar Buluşması” etkinliğine katıldı. Yeni anayasa ve başkanlık sistemine ilişkin değerlendirmeler yapan Erdoğan Türkiye’nin darbe dönemlerinde geri gittiğini ve bu süreçte milletin pek çok fırsatı kaçırdığını belirtti. Başkanlık sistemini kendisi için istemediğini söyleyen Erdoğan, “Bunu kendi adıma, herhangi bir paye peşinde olduğum için istemiyorum. Bunu, son devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini, ancak bu şekilde garanti altına alabileceğimize inandığım için istiyorum. Zaten kapanmış olan darbeler ve vesayetler dönemini tamamen tarihin tozlu sayfalarına gömmek, milli iradeyi en üste çıkarmak için bunu istiyorum” diye konuştu. 67 Eylül’de meydana gelen sokak olaylarına da değinen Erdoğan, şöyle devam etti: “İç Güvenlik Yasası’ndan rahatsızlık duyuyorlar. Birileri ülkemizi bölmenin gayreti içindeler. Onun için 678 Eylül olaylarını yaşadık değil mi? İstanbul’da Tokatlılarla buluşan Erdoğan 7 Haziran’daki seçimin ‘başkanlık sistemi’ konusunda fırsata dönüştürülmesi gerektiğini söyledi. Erdoğan ‘Milli iradeyi en üste çıkarmak istediğini’ belirtti İ deyince bu yıl 100. yıl dönümüne ulaşılan Çanakkale savaşlarını anmadan geçemeyeceği15’lilere Tokat ni dile getiren Erdoğan, “İşte sembolik olarak şu anda Çanakkale’ye giden 15’liler burada. Bunkınalı kuzular. 15’li türküsü, bir diğer tanımıyla ağıtı işte bunları anlatır. Askere alınan bu Rabia lar evlatlarımız hayatlarının baharında bir gül bahçesine girer gibi toprağa düştüler ve analar bu evlatlarının eline kınaları yaktı ve öyle gönderdi” diye konuştu. Erdoğan’ın 15’liler olarak biliselamı nen küçük yaştaki asker kıyafetli çocukları ‘rabia işareti’ ile selamlaması dikkat çekti. Cam çerçeve, tüm kamu araçları, özel vatandaşlarımızın araçları, tüm bunlar yakılıp yıkılırken, insanlar öldürülürken ne bekliyorlardı? Bütün bu gerçekler ortadayken işte şimdi bir İç Güvenlik Yasası çıkıyor bundan bile rahatsızlar. Neden? İç Güvenlik Yasası bunların performansını düşürecek de onun için. Terör eylemlerine zemin bulamayacaklar. Onun için yeni anayasa ve başkanlık sistemine ihtiyacımız var.” Böcek Soruşturması’na ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Erdoğan, “Ey imamlar niye kaçıyorsunuz? Bunlar bizim arkamızda saf tuttuğumuz imamlar değil ha. Bunlar farklı bir cins imamlar. Yoksa bir suçunuz durun burada, niye gidiyorsunuz. Nereye kaçarsanız kaçınız sizi bulacağız. İşte Romanya’ya kaçtınız orada yakalandınız. Dedik ya, bunları inlerinden çıkaracağız. Ve şimdi inlerinden çıkarılıyor. Bu yapıyla mücadele milletimizin kaderinde var” diye konuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet Çocuğa tecavüze iyi hal indirimi Yargılanan 6 uzman çavuşa iyi hal indirimi uygulandı. Sanıklardan 3’ünün cezası 5 yıl ertelendi, 2’si ise beraat etti. Bingöl’ün Solhan ilçesinde 2 yıl boyunca 16 yaşındaki E.A’ya tecavüz ettikleri suçlamasıyla yargılanan 8 uzman çavuşun yargılandığı davada mahkeme 6 sanığa iyi hal indirimi indirimi uygulayarak 1 ila 7 yıl arasında ceza verdi. Sanıklardan 3’ünün cezası 2 yılın altında olduğu için ertelendi. 2 sanık ise beraat etti. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 27 Mart’ta görülen karar duruşmasında mahkeme sanıklar M.K. ve H.Y’ye 1 yıl 3 ay, S.K’ye 1 yıl 10 ay 15 gün, M.T’ye 2 yıl 6 ay, İ.Y’ye 6 yıl 8 ay, Y.A’ya 8 yıl 9 ay 15 gün hapis cezası verdi. Ancak 6 sanığa “iyi hal” indirimi yapılarak 1 yıl ile 7 yıl arasında hapis cezasına çarptırıldı. Sanıklar hakkında yakalamanın yer almadığı kararda ceza indirimi “yargılama sürecindeki tutum ve davranışları ile cezanın sanık üzerindeki olası etkisi” dikkate alınarak uygulandı. M.K., S.K., H.Y.’nin cezaları ise 2 yıldan düşük olması nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında 5 yıl ertelendi. K.U. ile O.G. hakkında ise beraat kararı verdi. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi “Nitelikli ve ağırlaştırılmış unsurlar uygulanmayarak sanıklar korunmuş. Temize gideceğiz” dedi. Davada gizlilik kararı alınması ve sanıkların tutuksuz yargılanması tartışma konusu olmuştu. l BİNGÖL/ DHA 17 yaşındaki lise öğrencisi Burak İnanır’a anjiyo yapıldı. ‘518 üyeli Yargıtay yeryüzünde yok’ Basın Konseyi Üyeler Genel Kurulu’nda konuşan eski Yargıtay Başkanı Selçuk “Türkiye’de hukuk yürekler acısı” dedi. Basın Konseyi Üyeler Genel Kurulu, Bahçeşehir Üniversitesi Konferans Salonu’nda önceki gün yapıldı. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç’in açtığı toplantıyı, İlker Başbuğ, Köksal Toptan, Hüsamettin Cindoruk, Orhan Birgit, Yaman Törüner, Bahattin Yücel, Türkiye Barolar Birliği 2.Başkanı Başar Yaltı, Turgut Kazan, MEF Üniversitesi Rektörü Muhammed Şahin de izledi. Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk ise “İfade özgürlüğü ve demokratik gelişim içinde Türkiye” konulu bir konferans verdi. Selçuk, “Günümüzde demokrasi hâlâ ikinci iyidir. Çünkü birinci iyi henüz bulunamamıştır. Ancak herkes ‘Hiper’ demokrasi adı verilen birinci iyinin peşinde” dedi. Selçuk şöyle dedi: “Türkiye’de hukuk yürekler acısıdır. Şu anda 518 üyesi olan bir Yargıtay yeryüzünde yoktur. Türk Yargıtay’ına gelen dava sayısının toplamı bütün dünya yargıtaylarına gelen dava sayısının toplamından fazla. Bir kurum ancak bu kadar yozlaştırılabilir.” Toplantıda bir de konuşma yapan İlker Başbuğ, Ermeni meselesine değindi ve “Türkiye haklı olduğu halde 100. yılda bile sesini çıkarmıyor. Karşı taraf da algı oluşturuyor” dedi. l Haber Merkezi Grip yüzünden kalp krizi geçirdi Konya’da meslek lisesi öğrencisi Burak İnanır (17), göğsündeki şiddetli ağrı nedeniyle gittiği hastaneden acil olarak Konya Farabi Hastanesi’ne sevk edildi. Kalp krizi geçirdiği belirlenen İnanır’a, hemen anjiyo yapıldı. Hastanenin Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Hüseyin Telli, “Meslek hayatımda ilk defa 17 yaşındaki hastaya bu nedenle anjiyo gerçekleştirdim. Hastayı sorguladığımızda kalp krizine, bize gelmeden önce geçirdiği ağır grip enfeksiyonunun neden olduğunu tespit ettik” dedi. Öte yandan Cumhuriyet Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülay Koçoğlu, içerisindeki yararlı bakteriler nedeniyle grip ve benzeri enfeksiyonlara karşı turşu ve suyunun tüketilmesini önerdi. l KONYA/ AA Tramvayın altında kalan Suriyeli çocuk kurtarılamadı Dört yaşındaki Suriye uyruklu Ahmet Hallo, babasıyla BağcılarKabataş seferini yapan T1 No’lu tramvaydan Yavuz Selim istasyonunda indi. Babasının elini bırakan Suriyeli çocuk bir an dengesini kaybederek tramvay ile kaldırım arasına düştü. Bu sırada tramvayın hareket etmesi sonucu Ahmet Hallo tramvayın altında sürüklendi. Hallo, hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. l İSTANBUL/AA C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle