26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAyLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ KÜLTÜR SANAT ÇARŞAMBA 25 Mart 2015 AKP İçin Rüzgâr Tersten Esiyor CENK SİDAR Sidar Global Advisors Kurucu Direktörü eçen haftalarda Başbakan Davutoğlu ve Başbakan Yardımcısı Babacan iktidara güven tazelemek için New York’a gittiler. Bunu başarabildiklerini iddia etmek ise güç. Küresel finans dünyası ve diplomatik merkezler artık Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ekonomi yönetiminin ve siyasetinin ülkeyi nereye sürüklediğinin farkında. Bu durum AKP’yi mevcut konumuna getiren olumlu küresel konjonktürün de sonlandığı anlamına geliyor. 20012015 yılları arasında yaşanan küresel gelişmeler AKP iktidarı için son derece elverişli bir zemin inşa etti. Kronolojik olarak yaşanan 11 Eylül, Irak işgali, küresel ekonomik kriz, Arap Baharı, Ukrayna savaşı ve son olarak düşen petrol fiyatları, AKP’nin içeride ve dışarıda konumunu güçlendirdi. Bu dönemin AKP’de yarattığı dengesiz kendine güven içeride otoriterleşmeye ve toplumsal kutuplaşmaya, dışarıda izolasyon ve prestij kaybına, ekonomide ise tehlikeli bir dış bağımlılığın oluşmasına neden oldu. 11 Eylül saldırıları sonrası ortaya çıkan sistemde kendini ılımlı ve demokrat Müslüman olarak konumlandıran AKP daha iktidara gelmeden önemli bir çekim merkezi oldu. 11 Eylül’ün bir sonucu olan Irak işgali de AKP’nin ekmeğine yağ sürdü. Dönemin koalisyon hükümeti Başbakanı Ecevit, bu süreçte ülke adına temkinli davranıp kirli işgalin parçası olmayı reddetti. Erdoğan ise cömert bir şekilde daha iktidara bile gelmeden talep edilen askeri ve siyasal desteğin verileceği yönünde arkakanal mesajları gönderdi. 11 Eylül ve Irak işgali sadece başlangıçtı. AKP’yi mevcut konumuna getiren ve sonrasında kantarın to G KÜRESEL FİNANS DÜNYASI, ARTIK AKP’NİN EKONOMİ YÖNETİMİNİN VE SİYASETİNİN ÜLKEYİ NEREYE SÜRÜKLEDİĞİNİN FARKINDA. AKP nasıl güçlendi? Yabancı borsalar. (REUTERS) “ehveni şer” pozisyonuna taşıdı ve kaotik bölgede jeopolitik önemini artırdı. puzunu tamamen kaçırmasına neden olacak aşırı kendine güveni yaratan 2007 ekonomik krizi oldu. Küresel merkez bankaları, yaşanan finansal durağanlığa çözüm olarak parasal genişleme operasyonlarıyla küresel piyasalara bol likidite sağladılar ve bu durum, gelişmekte olan piyasalara suni bir büyüme imkânı sundu. Dış finansman ve tüketim odaklı sürdürülemez büyüme AKP’nin kendine güvenini ve ülkedeki popülaritesini artırdı. Akılcı yönetim topyekun kaybedildi. Bu ruh hali, iç siyaset ve dış politikada hayati hatalar yapılmasına yol açtı. Türkiye’de otoriterleşme emareleri ve irrasyonel ekonomi yönetimi küresel finans kurumlarını endişelendirmeye başlarken 2010 yılında başlayan Ortadoğu ve Kuzey Afrika devrimleri Türkiye’yi yatırım açısından Rusya ile ilişkiler AKP’de güven artışı Türkiye’nin güneyini “Arap Baharı” sarsarken, kuzeyindeyse Türkiye ile hiçbir dış politika meselesinde hemfikir olmayan Rusya’nın saldırganlığı arttı. Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaş, Türkiye’yi yatırım dünyasında istikrarlı bir aktör olarak konumlandırdı. Bu süreçte Türkiye, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı ekonomik yaptırımlar sayesinde Avrupa ve Rusya’ya ihracatını artırdı. Düşen petrol fiyatları cari açıkta ve makroekonomik dengelerde geçici bir rahatlama yarattı. Yaşanan bu geçici dönem AKP’nin kendi gücünü konsolide etmesine neden olurken uzun vadede sorunlar ötelendiği için ülkeye zarar verdi. AKP için bu şanslı dönem artık sona erdi. Yeni bir dönem başlıyor. Bunun ilk somut örneği geçen hafta Fed’in faizleri yıl orta sı artırmaya başlayacağının sinyalini vermesi oldu. Bu demek oluyor ki dünya piyasalarında yüksek likidite ve düşük faiz dönemi sona erdi. Liranın son dönemdeki sert değer kaybı da bunun öncü sinyali. Artık Türkiye büyümek için nitelikli ürünler üretmek ve satmak, bunun için de demokratik ve özgürlükçü bir sistem kurmak ve bölgesinde barışçıl bir dış politika izlemek zorunda. Türkiye’nin jeopolitik pozisyonu ise yapılan dış politika hataları sonucu neredeyse kaybedilmiş durumda. Hiçbir bölgesel meselede esamimiz okunmuyor. İran ile süregelen nükleer müzakerelerde masada yokuz. IŞİD’e karşı verilen askeri mücadelede Esad tehdidini önceliklendirerek güvensizlik yarattık. Irak ve Suriye krizlerinde istikrarsızlık unsuru olarak görülüyoruz. Türkiye’nin dünyada ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak güçlü kalabilmesi önemli. Hem kendi potansiyelini gerçekleştirmek, hem de küresel istikrara katkıda bulunabilmek için. Mevcut hükümetin bunu gerçekleştirmesi artık mümkün değil. Artık akılcı bir ekonomi yönetimi ve barışçıl bir dış politika izlediklerine, ülkeyi ileri taşıyacaklarına dünyayı ikna etmeleri imkânsız. AKP bunun farkında ve bu yüzden Batı karşıtı retoriğe tamamen sarıldı. 7 Haziran seçimleri öncesinde Türkiye’nin tam demokratik, laik, özgürlükçü ve en önemlisi birleştirici bir yönetime her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Dışarıdaki bu rüzgâr tek başına iktidar değişimi için yeterli değil. Dışarıdaki rüzgârı, içeride bir rüzgârla birleştirmek ve kusursuz bir fırtına yaratmak gerekiyor. Ülkede yeni bir iktidar alternatifinin güçlenip, ülkeyi daha iyi yönetebileceği konusunda toplumu ikna edebilmesi temel gereklilik. Kaplumbağa Terbiyecisi’nden Giacometti’ye lberto Giacometti, modern heykel sanatının en önemli sanatçılarından biri. Yaptığı ince uzun insan figürleri öylesine özgün ki taklit edilmesi ya da izleyicisi olunması olası görünmüyor. Pera Müzesi onuncu yıl kutlamalarına çağdaş sanatın bu çok önemli sanatçısının “retrospektif bir yaklaşımla hazırlanmış” sergisi ile başladı. Sergide sanatçının tüm dönemlerinden yapıtlara yer verilmiş. Giacometti 1901 1966 yılları arasında yaşamış. Yirminci yüzyıl başında gelişen öncü sanat akımları içinde yer almış. Gerçeküstücülük’ün önemli sanatçılarından sayılmış. Ama bununla yetinmeyip kendine has sanat anlayışını oluşturmuş bir ressam ve heykeltıraş. Paris’teki Giacometti Vakfı’nın desteğiyle hazırlanan sergide Giacometti’nin gençlik döneminden başlayarak geçirdiği tüm evreleri izlemek olası. Kuratörlüğünü Giacometti Vakfı yöneticisi Catherine Grenier’in yaptığı sergide sanatçının mektupları, hazırlık desenleri, yayınları ve Giacometti’nin fotoğrafları da yer alıyor. Pera Müzesi’nde onuncu yıl kutlamaları için açılan ikinci sergi adını Hipokrat’tan almış; “Hayat Kısa, Sanat Uzun.” “Bizans’ta şifa sanatı ve pratiğini, Roma döneminden geç Bizans dönemine uzanan bir süreçte incelemeyi amaçlıyor.” Küratörlüğünü Brigitte Pitarakis’in yaptığı sergide elyazmaları, ikonalar, muskalar, tıp aletleri, bitki örnekleri, antropolojik veriler, nadir baskı kitap, gravür ve arşiv fotoğrafları yer alıyor. İki sergi de 26 Nisan’a kadar sürecek. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi 2005’te açılırken adını Osman Hamdi Bey’in ünlü “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunu koleksiyonuna katmasıyla ve Oryantalist Resim Koleksiyonu ile duyurdu. Müzede Oryantalist Resim Koleksiyonu ile aynı önemde A Seçim öncesi 2007 ekonomik krizi AKP için yeni dönem Zorunlu Din Dersi ve ‘Sünni’ler Ali TARTANOĞLU Gazeteci on derece sahtekâr bir demokratlıkla 12 Eylül’ü yargılayıp, zorunlu din dersinin, bir 12 Eylül faşistliği olduğunu görmezden gelen iktidar yetkilileri, “Matematik, fizik zorunlu oluyor da din dersi niye zorunlu olmasın” gibi kendilerine yakışır akılcılıkta(!) cevaplar yetiştirdiler. Sonra da AİHM’ye “isterlerse Alevilere de Alevilik öğretiriz” mealinde pek akilâne(!) tezlerle itiraz ettiler. Ama reddedildiler. Aynı iktidarın 2006’da yayımladığı Nüfus Hizmetlerinin Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te (m. 82) “Aile kütüklerindeki din bilgisine ilişkin talepler, kişinin yazılı beyanına uygun olarak tescil edilir, değiştirilir, boş bırakılır veya silinir” hükmü var. Pek çok yurttaş bu hakkı kullandı. Kaytarmadan araştırılsa, nüfus müdürlüklerine başvurarak kimliklerindeki “dini” bölümünü sildiren, boş bırakan, değiştiren vatandaşların sayısı hakkında, “yüzde doksan dokuzu Müslüman, yüzde 70’i muhafazakâr” sakızını çürütecek şaşırtıcı bir sonuç ortaya çıkabilir. Böyle bir ülkede böyle bir uygulamaya cesaret edebilen şeriatçı bir iktidarın, din dersinin tercihe bağlı olmasına bu kadar karşı olması tuhaf. S AİHM, TÜRKİYE’DEN BİR ALEVİ YURTTAŞIN TALEBİ ÜZERİNE, ZORUNLU DİN DERSİ UYGULAMASINI, İNSAN HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLERE AYKIRI BULARAK KALDIRILMASINA KARAR VERMİŞTİ. dir. Mahalle baskısı zaten var; kanun metninde bari bu hak olmalıdır. İnsanlık için iyi, güzel olduğu kafalara dan dan vurulan demokrasinin, özgürlüklerin, sadece mağdur oldukları “Allah’ın emri” sayılan gruplara layık görülme saplantısından artık vazgeçilmelidir. Bu da çok yaralayıcı, ilkel, hatta “vahşi” bir ayrımcılıktır. Demokrasi, özgürlük, ne Amerika’nın Ortadoğu’da yapmak istediği gibi döve döve, insanları birbirine kırdıra kırdıra getirilir; ne de böyle ayrımcılık mantığıyla tartışılır. AİHM kesin bir kural koyuyor: Din dersi hiç kimse için zorunlu olamaz! Uygarlığa, demokrasiye, özgürlüğe “sadece şunlar layıktır, gerisi önemli değil” diyecekseniz, “Medeniyetler Çatışması” ukalası, kendini beğenmiş Huntington’tan farkınız yok demektir. Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu, Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu ve Eski İstanbul Fotoğrafları Koleksiyonu da yer alıyor. Pera Müzesi Tepebaşı’ndaki tarihi Bristol Oteli binasında faaliyetlerini sürdürüyor. Güzel görünümlü, müzenin adına da yakışan bir bina. On yıl boyunca Dubuffet, Henri CartierBresson, Rembrandt, Pirosmani, Koudelka, Miró, Akira Kurosawa, Chagall, Picasso, Botero, Frida Kahlo, Diego Rivera ve Goya gibi çoğunun yapıtları Türkiye’de daha önce görülmemiş büyük sanatçıların yapıtları sergilendi. Açılıştan kısa bir süre sonra bu güzel bina müzeye yetmez oldu ki tam karşılarındaki TRT binasına talip oldular ve Frank O. Gehry’nin tasarımıyla bir kültür merkezi açacaklarını açıkladılar. Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın mücadelesi tahmin edilebileceği gibi bürokrasinin zaferi ile noktalandı. Proje yaşama geçemedi. Belki de hayırlı oldu. Pera Müzesi biriken potansiyelini etkileyici sergiler açarak değerlendirdi. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Genel Müdürü Özalp Birol, İstanbul Art News’a verdiği röportajda “Pera Müzesi yalnızca müze değildir” diyor. Bir anlamda çağdaş müzeciliğin nasıl yapılması gerektiğini anlatmış oluyor. Sadece sergilerle yetinmeyip halkın müze ile ilişkisini sürekli kılacak ve sergilerin anlamını zenginleştirecek müzik, sinema gibi alanlarda etkinlikler de yapılıyor. Onuncu yıl etkinlikleri yıl boyu sürecek. Grayson Perry, Sir Cecil Beaton, “Türk Resminde Çıplak” gibi sergiler bu yılın programında yer alıyor. Pera Müzesi on yıldır sadece İstanbul’a değil Türkiye’nin sanat yaşamına önemli katkılarda bulundu. Dünya sanatının büyük ustalarını tanımamızı sağlayan bir kültür merkezi halini aldı. Başta Suna ve İnan Kıraç olmak üzere bu önemli müzeyi Türkiye’ye kazandıranları kutluyor, Pera Müzesi’ne uzun ömür diliyorum. KESK, Alevi dernekleri ve Birleşik Haziran Hareketi, şubat ayında zorunlu din dersini protesto etmek için yürüyüş düzenledi. (VEDAT ARIK) şı çıkanların da konuyu sadece SünniMüslüman olmayanlar ve genellikle Aleviler üzerinden tartışması daha da tuhaf. Bu ülkede kanunların mülkiliği ilkesi geçerli: Usulüne uygun olarak parlamentodan çıkıp yürürlüğe giren bütün yasaların ülke sınırları içindeki herkese eşit olarak uygulanması gerek. Ama “din dersleri Sünniler için olabilir; Aleviler veya Müslüman olmayanlar için mecburi olmasın” gibi bir hava var. İktidar dahil şeriatçıların zorunlu din dersi inadını izah etmek mümkün. Ama zorunlu din dersine karşı olanların hassasiyetinin sadece Alevilerle, Hıristiyanlarla, Musevilerle vb. ilgili olması o kadar kolay izah edilemiyor ve anlaşılmıyor. Bir Sünni Müslüman da “ben din dersi okumak istemiyorum” diyemez mi? Özgürlük, demokrasi, Sünnilere lazım değil mi? Sen hakkı eşit olarak ver, istemeyen kullanmasın. Devleti yönettiklerini sananların sadece Alevileri, hele Müslüman olmayanları değil, Sünniler dahil hiç kimseyi, cennetlik Sünni Müslüman yapmak gibi bir görevi, yetkisi yok. Din dersi hiç kimse için zorunlu olmamalıdır. Nasıl imam hatip okumanın bir hak ve özgürlük olduğu söyleniyorsa, Sünni Müslümanın dahi hiç din dersi okumamasının, hatta dinsiz olmasının da aynı saygıya layık bir hak ve özgürlük olduğu kabul edilmeli Demokrasiye ters Ataol Behramoğlu’na teşekkür diploması 923 Mart tarihlerinde Baku’de düzenlenen 1. Uluslararası Şiir Buluşması’na müzisyen Haluk Çetin’le birlikte katılan Ataol Behramoğlu’na Azerbaycan “Medeniyet ve Turizm Nazırlığı”nca teşekkür diploması verildi. Bakan Ebulfes Karayev imzasını taşıyan “taltif” diplomasında bu diplomanın “Türk halkları edebiyatlarına yaptığı hizmetler ve AzerbaycanTürkiye edebiyatlarının yakınlaşması yolunda gösterdiği çaba” için verildiği belirtildi. Azeri şair Salim Babullaoğlu’nun öncülüğünde hazırlanan şiir buluşmasında, Azerbaycan Yazarlar Birliği işbirliğiyle 21 Mart Dünya Şiir Günü, Nevruz ve Su Bayramları birlikte kutlandı. Buluşmaya Rusya, Ukrayna, Özbekistan, İran ve Finlandiya’dan şairler de katılırdı. l Kültür Servisi 1 Şeriatçıların inadı Din dersi zorunluluğu Yasalar herkes için eşit mi? Ama zorunlu din dersine veya zorunlu din dersinde ısrara kar C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle