28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 22 Mart 2015 haber EDİTÖR: CANER ÖZTÜRK TASARIM: ZARİFE SELÇUK 4 ökkuşağı’nın yedi rengi, ilkyazın sürgün verdiği derin vadiler, akarsuların kıyıları, dağlar, ovalar... O denize yakın mağaralar, çocukluğumuzda allı yeşilli turnaların kanat çırpmaları. Nevruz, baharın sesi, soluğudur... Türküsü, aşkı, sevdası! Diyarbakır’da yapılan kutlamaları televizyondan izliyorum. Cumhuriyet’ten Can Dündar’ın kaptanlığını yaptığı altı kişilik bir kadro Diyarbakır’da olduğu için Nevruz kutlamalarını yazmayacağım. Bugün günlerden pazar... Bir aşk yazısı hayatın içinden çıkar ve yağmurlu soğuk bir günün öğle saatlerinde sizi düşünceler ormanına götürür. Tam o sırada yazar şunları düşünmeye başlar hemen: “İnsanlar ve halklar arasında korkunun ve düşmanlığın ekini neden bitip tükenmiyor?” Çağdaş insan, uygar bir toplum yaratılmadığı için. Çünkü çağdaş insan, düşmanlığın kaynağını, kökenini, gerekçesini, nedenlerini araştırıp bulan, kör güdülerine ve önyargılarına benliğini kaptırmayan kişidir. Düşmanlığın kölesi olan kişi ilkelleşir... G Merhaba Nevruz, Merhaba Aşk... Savaşlar, kıyımlar, faili meçhuller bu yüzden işlenir, ayrımcılık bu nedenle yapılır. Düşmanlığın kölesi olanlar barıştan yana değil savaştan yana olur. HHH İlhan Selçuk, 1991 yılında, hayatı, aşkı, sevdayı, düşmanlığı, ilkelleşmeyi anlatan bir yazısında şöyle demiş: “1991 yılında, Anadolu’da Kürt’ün yüreğini incitecek laftan kaçınmalıyız. Kimi zaman insan bilmeden bunu yapar; bir söz, bir bakış, bir deyim, bir tutum, bilinç dışına taşmış bir eğilim, yaralı bir yüreği daha çok dağlar.” İlhan Selçuk, o yaralı yüreği anlatırken bir önemli noktaya daha değiniyor: “Üstelik Anadolu’da köyde, kasabada, mahallede, kapı komşu, yan yana, iç içe yaşayan Türkler, Kürtler arasına her gün taş üstüne taş koyarak duvar örmeye çabalayanlar var... Bu işi yurtseverlik uğruna yaptıklarını sanıyorlar... Çok yanlış!” Anadolu’yu yurt belleyen insanlar binlerce yıllık bir tarihin, kültürün boy verdiği topraklarda yaşarken emperyalizmin oyununa düşmemeleri gerekiyor. Cumhuriyet altı kişilik deneyimli bir kadroyla Diyarbakır’da Nevruz’u izliyor İstanbul’da olduğu gibi... Aydın Engin, MHP kurultayında... Cumhuriyet’in 90 yıllık gazetecilik, habercilik anlayışı böyleydi... Gerçek yurtseverlik bizim yaptığımızdır... Okura haber vermek, farklı düşüncelerden hareketle okuru aydınlatıp bilgilendirmek... HHH Yaşadığımız coğrafya, tarih, kültür, kardeşlik, barış, dayanışma... İlhan Selçuk’un 1991’de yazdığı gibi Anadolu’da Kürt’ün yüreğini incitecek bir sözden kaçınmalıyız... Bir Kürt’ün yüreğini kaynatmak, incitmek, onları potansiyel terörist olarak görmek insani bir duygu değildir. Ortadoğu’da halkların birbirinin boğazına sarılmasıyla akacak kandan büyük yarar sağlayacak emperyalist güçlerin, uluslararası tekellerin oyununa gelmemek gerekir. Türk, Kürt, Ermeni, Süryani, Rum, Laz, Boşnak... Etnik, dinsel, mezhepsel kimliği, inancı, dili ne olursa olsun savaş değil barış istemek, dayanışma içinde yaşamak. Nevruz bayramı salt Diyarbakır’da değil tüm Türkiye’de kutlanmalıydı... Yüreğimizde küllenen ateş, bağnazlık, ırkçılık... Önce ufuk çizgisine, ardından derin vadilere bir bakın. Kusursuz bir acıyla, acının öpüşüyle insanı kucaklayan bir gökyüzü düşünün. Güneşin, yıldızların koynunda uyuyan çocuklara sakın dokunmayın... Akan uyku değil, akan bir ırmak Sevda’nın başladığı yerde... Bir kapı karanlığa değil aydınlığa açılır şafak söktüğünde... Merhaba Nevruz, merhaba aşk, merhaba özgürlük, merhaba kardeşlik! Dön Baba Dönelim Hacılara Gidelim evgili, Geçen hafta sonunda, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda büyük tartışmalara neden olan iktidar tarafından hazırlanmış, 33 maddelik torba yasa teklifi bunca yıllık demokrasi deneyimimizde, nasıl hep olduğumuz yerde saydığımızın göstergesi. Torba yasa teklifinin 31. maddesinin e fıkrası aynen şöyle diyor: “6112 sayılı kanunun 8. maddesinin birinci fıkrasının (k) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.” Sözü edilen, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun’un ilgili maddesinin ilgili fıkrasının (k) bendi seçim döneminde radyo ve televizyon kuruluşlarının yaptıkları siyasi partiler ve demokratik gruplar ile ilgili yayınların tek yönlü ve taraf tutar nitelikte olamayacağını amirdir. Yani kaldırılmak istenen tarafsızlık ve nesnellik kuralıdır. Ne garip, Türkiye’ye demokrasi gelirken de aynı konuları tartışıyorduk, tabii o zaman devlet tekelinde olan tek radyo ile sınırlı olmak üzere. Nitekim daha 24 Temmuz 1947’de Celal Bayar yayımladığı bildiride, “Demokratik prensiplere sadık olduğunu iddia eden bir hükümetin ilk yapacağı şeylerden biri, muhalefetin her türlü neşir ve propaganda vasıtalarından istifadesine imkân bırakmaktır” diyordu. HHH İşin ilginci 24 Mayıs 1949 tarih ve 5392 sayılı Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü Kanunu’na göre, o yıl muhalefete verilen radyodan propaganda konuşması yapma hakkı, 30 Haziran 1954’te DP tarafından kaldırılıyordu. Adnan Menderes iktidara serbest olan radyo propagandası hakkının muhalefete yasaklanmış olmasını da Meclis kürsüsünden şöyle açıklayacaktı: “Şimdi bu radyodan kaldırdığımız konuşma hakkı nasıl bir haktır? Dört senede bir çıkacak iki laf söyleyecek, bilhassa burada olduğu gibi tahrifat yaparak konuşacak, kaleminden kan damlayan arkadaşlarımız bu şekilde 10 dakika konuşacak, Demokrat Parti’nin dört senelik idaresinin bütün köşelere kadar nüfuz eden çalışmalarını ortadan silecek ve devlet çapında uzak şubelere kadar yayılmış o işler millet tarafından görülmeyecek, takdir olunmayacak. Sadece radyoda 10 dakika konuşmakla bu işler olup bitecek buna imkân yoktur. İşte elden alınan silah böyle bir silahtır....” Menderes’e göre “radyo orta malı değildir.” Kimin vasıtası olduğunu da Antalya’da yaptığı konuşmada şöyle anlatıyordu: “Radyo bir devlet vasıtasıdır. Bunu kullanan da hükümettir. Hükümet beyanatını, mesul adamların demeçlerini vermek radyonun vazifesidir. Radyo orta mal değildir. Radyoyu onlarla paylaşacak değiliz...” HHH O günkü ve şimdiki iktidarlarının özgürlük anlayışları ne kadar benziyor değil mi? 60 yıldan fazla geçmiş, demokrasi anlayışında bir adım ileri gidebilmiş değiliz. Fatin Rüştü Zorlu’nun 1957 seçimleri ertesinde, sandıkların kapanma saatinden önce, DP’nin ileride olduğu bölgelerdeki sonuçlar açıklanarak, seçim yasasına aykırı davranıldığını ileri süren muhalefete verdiği yanıt aynen şöyleydi: Bu iddiayı öne sürenler haklı olsaydı, Türk halkı onları seçerdi. Bizi seçtiğine göre icraatımız doğrudur. O zamandan bu yana imkânlar gelişti, radyo TV ağları ülkenin dört bir yanını kapsar oldu. Dileyen dilediği gibi, radyo ve TV kanalı açma imkânına kavuştu. Ama demokrasiye yaklaşım değişmedi, yansız ve nesnel yayıncılığın güvenceleri getirilemedi. O günlerde iktidar, tek yaygın iletişim aracı radyonun tekelini resmen elinde tutuyordu, bugün de iktidar, radyo ve TV’lerin tekeline fiilen sahip. Olduğumuz yerde dönüp duruyor, aynı teraneyi terennüm ediyoruz: “Dön baba dönelim. Hacılara gidelim.” S Milletvekillerine ‘dayıbaşı’ modeli Milletvekillerinin statüsüyle ilgili yasa önerisine, yanında çalıştırdığı personelin ücretlerinin vekillerce ödenmesine ilişkin düzenlemenin eklenmesi planlanıyor. EMİNE KAPLAN anışman, sekreter ve şoförünün ücretinin milletvekillerince ödenmesini öngören ve “dayıbaşılık sistemi” olarak nitelendirilen düzenleme yeniden gündeme geldi. Milletvekilleri D ne diplomatik pasaport ve süresiz silah ruhsatı gibi ayrıcalıklar getiren yasa önerisinin, Meclis’teki görüşmeleri sırasında önergeyle eklenmesi planlanan düzenlemeye göre, milletvekillerine personeli için bütçe ayrılacak. Personelin maaşını milletvekili ödeyecek. Milletvekili danışmanlarının yakla şık 5 bin, sekreterinin 4 bin, şoförünün de 3 bin olmak üzere toplam 1213 bin TL olan maaşı TBMM tarafından ödeniyor. Düzenlemeyle birlikte milletvekilinin keyfi olarak düşük maaş ödeyip kalan bölümü kendi masrafları için kullanmasının yolununun açılacağı kaydediliyor. l ANKARA Görmez: Cevap veremem Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Afyonkarahisar Uydukent Mahallesi’nde yapılacak Hacı Mehmet Sayın Camii’nin temel atma törenine katıldı. Tören ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Görmez, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Çanakkale Savaşları’nın 100’üncü yılı. Diyanet, camilerde hutbe okutuyor. En azından Atatürk’e bir rahmet okutur insan. Nasıl bu kadar nankör olabilirsiniz?” sözleriyle ilgili olarak “Ben herhangi bir siyaset adamına cevap veremem. Kusura bakmayın benim prensibim değil o” dedi. l AFYONKARAHİSAR (DHA) ‘Yakında Sayın Esad derler’ CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, Yalova’da Muharrem İnce’nin seçim bürosunun açılış törenine katıldı. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Tekin, “Suriye dış politikasında değişimler olduğunu belirtip, “Gerek eski Başbakan, gerekse yeni Başbakan, daha önce yaptıkları her konuşmada, ‘Esed’ derdi Esad’ın adına. Son günlerde dikkatinizi çekiyorsa ‘Esed’ demekten vazgeçmişler, ‘Esad’ demek zorunda kaldılar. Yakın tarihte ‘Sayın Esad’ derlerse de hiç şaşırmayın” dedi. l YALOVA (DHA) Uzman çavuş intihar etti Mardin’in Dargeçit İlçe Jandarma Komutanlığı’na bağlı Baraj Koruma Karakolu’nda görevli Uzman Jandarma Çavuş Ali Yalçınkaya, dün sabaha karşı kendisine ait tabancayla intihar etti. Yalçınkaya’nın neden intihar ettiği belirlenemezken olayla ilgili soruşturma başlatıldı. l MARDİN/DHA C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle