25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 22 Mart 2015 yorum EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK 20 ünlerden cumartesi sabahı, Güneydoğu gene büyük bir Nevruz bayramını kutlamaya hazırlanıyor. Günlerce önceden bölge Diyarbakır’a aktı. Nereden mi biliyorum, iki yıl önce gene Abdullah Öcalan’ın ilk mesajının okunduğu (21 Mart 2013) günü oradaydım. Bu kez de aşağı yukarı aynı şeyler olacak, bölge halkı yeni mesajı dinlemek ve “ben de buradayım” demek için, halay çekip barış türküleri söylemek ve Nevruz ateşinin üstünden atlamak için miting meydanına akacak. Kadınlar en güzel mahalli kıyafetlerini giyecekler, gençler Nevruz ateşinin üstünden atlarken belki de kendileri için en çok “iş” isteyecekler. Çünkü bütün ülkeyi kasıp kavuran genç işsizliği bölgeyi de vuruyor. Öcalan’ın ilk mesajından bu yana bu üçüncü Nevruz. Neler oldu? “Bir çözüm süreci” gidiyor, yürüdü mü yürümedi mi belli değil. Bence yürümedi, iki yıl içinde rahatlıkla bazı talepler çözülebilirdi, örneğin KCK tutukluları özgür kalabilirlerdi. Bir kanun maddesine bakar; olmadı. Öte yandan bir iki hafta ön G Babamın Kitabı akikatte ye çeviren subayın insanadı yer alıyor: Ordolık kenat. Bnb. Kazım Kılimesi halk arasınrıkkanat. da yanlış bir anBaşka bir deyişle, lamda kullanılmakbabamın Türkçesitadır. Çok defa bir dir, okuduğunuz sakelimeden asatırlar... bi bir teessür kasBabam yaşarken tedilmekte ve yara, böyle bir kitap çevibere, kan ve cerisi olduğundan hasetleri görmeğe tabersizdim. Önühammül edememe koyup “Ben yapmek şeklinde tefsir olunmaktatım” bile dememişti. Öldükten dır. Fakat buna rağmen bu gibi sonra eşyalarının arasından çıhadiseler o insanların hodgam kan tek nüsha da nasıl olduysa olmasına mani olamamaktadır. kayboldu. Mesela, birçok insanlar bir taYıllardır bu kitabı arıyordum. vuk bile öldüremiyecek kadar HHH merhametlidirler. Buna mukabil Geçen yıl sevgili dostum ve herkes tavuğu kestirir ve yer. meslektaşım Atilla Özsever Savaş gayri insani değildir. telefon etti. Sonsuzluğa uğurÇünkü bu bir mücadele ve tehladığı babasının kitaplarını dülike de karşılıklıdır. Kezalik sazenlerken benim babamın çevaş yine gayri invirisini bulmuş, “İster sani değildir. Zimisin?” dedi. ra o Ulus adına Sevincimi tahmin devlet tarafından edin. orduya tahmil Bir sergi salonunedilmiş mücbir da, törensel bir coşbir harekettir. Bu kuyla devir teslim yahareketin içine pıldı. dahil olan bütün Ve “Komuta Etinsanların gayri mek Sanatı”nın insani duygular 1952 tarihli ilk bastaşıdığını kabul kısı, kitaplığımın haetmeğe maddezine dairesinde Victen imkân yoktor Hugo’nun Sefiltur. O, zulümsüz ler’inin 1862 tarihli ilk ve çok defa da basımı yanında yerikinsiz yapılır. ni aldı. Gayri insani Önceki gün, habir osmanlı ailesi bir budalalıkla lüyatımda tanıdığım zumsuz yere yaen düzgün ve bilgipılan katliamları emreden siyali insanlardan biri, emekli Tümsi mekanizmadır. Politikacıların general Ahmet Yavuz’dan Koihtiras ve aptallıklariyle vücut muta Etme Sanatı’nın 1990’da bulan bu badirelere cesaretle yeniden basıldığını öğrendim. karşı koyan ve bastıkları toprağı General olduğunda alıp okukanlariyle sulayan ordular bunmuş babamın çevirisini. dan daha mağrur bir şekilde Kitapların ömrü uzun ama... çıkma hakkına sahip ve bundan Savaşmadan bozguna uğradolayı da zaferleri asildir.” tılan bir orduda, komuta neye HHH yarar, sanatı ne gezer? Yukardaki satırlar, Andre Gavet’nin Fransız askeri okullarında amentü olarak okutulan Komuta Etme Sanatı başlıklı “TANRI VAR kitabından alıntıdır. olsaydı, bir Fransa’da ilk baskısı 1899, son baskısı 2014’te yapılan kikitaplık tabın Türkçesi; 1952 yılında OLURDU.” Genelkurmay Başkanlığı’nca yayımlanmış. UMBERTO ECO Sararmış kapağında, kitabı yazanın hemen altında Türkçe “H alınganlığın Dayanılmaz hafifliği ce, uluslararası kadın yürüyüşüne katılmak için gittiğim Mardin’de valinin yürüyüşe pek de hoş bakmadığı, çeşitli kısıtlamalar yapıldığını bizzat gördüm. Yani bölgede devlet valiler eliyle, HDP’li belediye başkanlarının elini kolunu bağlıyor. Hele son İç Güvenlik Yasası’yla bu tavan yapacak. Tabii bu sadece Güneydoğu için değil, tüm ülke için çok ciddi bir sorun. Atanmışların seçilmişlere hükmetmesi. İzmir valisinin tüm protesto olaylarını yasakladığını unutmayalım. Yani demem o ki, Güneydoğu’yla Batı’nın sorunları her yerde kesişiyor. Bütün bunlar olurken çok önemli bir şey oldu. Heyetler gidip geldi, açıklamalar yapıldı, bunları boş verin, asıl önemlisi bütün ülke barış fikrinin korkulacak bir şey olmadığını hissetmeye başladı. Ülkenin Kürtler tarafından “şark!” diye ikiye ayrılacağı söylemi gerçekliğini yitirmeye başladı. Öte yandan bölge ciddi bir biçimde soluk aldı ve daha insani bir yaşamın inşası için bir umut belirdi. Cennet nedir? Nevruz mudur? Bölge okullarında öğrenciler, gelecek için daha çok çalışmaya başladılar, gençlerin soluk alacağı kafeler açıldı, rock grupları kuruldu, sazla birlikte cazın nağmeleri kentlerin sokaklarını doldurdu. Özellikle de gençler yaşamın ölümden daha kıymetli olduğunu anladılar. Anaların yüreği pıt pıt atmaktan kurtuldu. Babalar dağlara bakıp derin bir soluk aldılar. Geçmişin hikâyeleri yazılmaya, filmleri yapılmaya başlandı. En önemlisi bölgenin feodal yapısı çatırdadı. Bu kadınların başarısıdır. Kadınlar ilk kez, Anadolu’nun genetik kodlarında varolan kadın gücünün büyülü varoluşunu bizzat yaşayarak öğrendiler. Dayanışmanın, paylaşmanın gücünü hissettiler. Suruç’ta Kobani’den gelenlerin yardımına koştular, miting alanlarını sürekli doldurdular ve yönetimde biz de varız, dediler. HES’lere ve termik santrallara direnen Karadenizli, Somalı, Yırcalı hemcinslerinin yanında yer aldılar. Özgecan için dağlarda ağıt yaktılar. “Bu ülke hepimizin!” dediler. En çok bunu söylediler. Şimdi Cumhurbaşkanı “Kürt sorunu yoktur” diyor, “İzleme heyetinden haberim yok, istemiyorum” diyor, bence tuhaf bir alınganlık içinde. Karikatürcülere, yazarlara ve kendisine en küçük bir eleştiri yapan çoluk çocuk kim varsa aşırı alınganlıkla dava açtığı gibi sanki kendi Başbakanı’na da MİT başkanına da bakanlarına da alınmış gibi. Belki de “bu süreci ben başlattım, en iyi biçimde bir ileri bir geri idare ediyordum, bunlara ne oluyor” diye düşünüyordur. “Ne oldu da olaylar benim dışımda gelişmeye başladı? Ben Kürt sorunu yoktur, diyorum, iki gün sonra Öcalan’ın meydanlarda mesajı yayımlanıyor. Herkes mi bana sırt çevirdi?” Kör şeytan işte, tam da bunları düşünürken aklıma bir şey geldi. Nazi İmparatorluğu’nun son günleri, bir yandan Amerikalılar, bir yandan Ruslar Berlin’e doğru ilerliyorlar. Hitler yönetim kadrosuyla ve generalleriyle Berlin’deki sığınakta toplantı üstüne toplantı yapıyor. Generallerine “Savaşın!” diye emir veriyor. Generaller “Elimizde asker kalmadı, silah kalmadı!” diye haykırıyorlar. Hitler duymuyor ve generallere masanın üstündeki bir zamanlar Almanya’nın işgal ettiği yerleri gösteren haritayı işaret ediyor. Ve artık tüm dengesini yitirmiş bir meczup gibi haykırıyor: “Deutschland über Alles!” Generaller başlarını sallayarak odada onu yalnız bırakıyorlar ve az sonra Berlin’de Ruslar bayrak dikiyor. KİM KİME DUM DUMA BEhİç aK [email protected] ÇİZGİLİK KaMİL MaSaraCI [email protected] HARBİ SEMİh POrOY G NOKTASI Fransız Akademisi ödülünü kazanmış bir kitabı Türkçeye çevirmek kolay değildir. Kazım Kırıkkanat, bunu başarmış. Bir şey daha başarmış, annemle birlikte: Onların kullandıkları Osmanlıca karışık Türkçeyi, ben de biliyorum. Hatta yaşadığımız garip süreçte Osmanlıcayı yerli yersiz sokuşturmalarla, bilgiç ya da ilginç olabilmek için kullanan kimi çağdaşım yazarlardan daha iyi biliyorum. Hangi sözcüğün, hangi Arapça ya da Farsça kökten geldiğini çözecek kadar biliyorum hem de. “Hini hacette” göğsümü gere gere çıkıp, “Eyyy Osmancık bozuntusu, biz Osmanlıcayı da senden daha iyi biliriz!” diye bağırabilirim. Ama mümkün olduğunca arındırılmış, özgün bir Türkçe kullanmayı yeğliyorum. Çünkü dil, yurdunu yitirenlerin biricik sığınağıdır. İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Ç Aç l ş! evreciler daha 80’li yıllarda uyarmıştı: “Böyle giderse Türkiye’de su sıkıntısı yaşamaya başlarız. Çeşme suları içilemez hale gelir.” Sulak alanların kurutulmasına tepki gösteriyor, yaşanan savurganlığa dikkat çekiyorlardı. Onları dinlemedik. Çünkü kentlerde çeşmeyi açtık mı su, gürül gürül akıyordu. Bardağa doldurduğumuz suyu kana kana içiyorduk. Su tertemizdi. Çeşmeden akan suyun kirlenebileceği, içilemez hale geleceği düşüncesi bize o kadar uzaktı ki. Aradan 30 yıl geçti. Bugün çeşmeden akan suyu içmek bir yana, banyo yaparken bile tedirginiz. Bedenimize ne tür kimyasallar dökülüyor biliyor muyuz? Çeşmeden gürül gürül akan tertemiz suyu kana kana içtiğimiz zamanlar sanki bir düş gibi artık. Bugün Dünya Su Günü. Birleşmiş Milletler 22 Mart’ı “Dünya Su Günü” ilan edeli 22 yıl oldu. Amaç su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su varlıklarını korumaktı. UNESCO’nun web sayfasında önceki gün yayımlanan 139 sayfalık su raporuna bakıyorum: “786 milyon insan temiz suya ulaşamıyor. 2050’de sanayide su kullanımı yüzde 400, tarımda yüzde 100 artacak.” Dünyada nüfusla birlikte su tüketimi de hızla artıyor. Gide Su Krizi rek büyüyen bir su kriziyle karşı karşıyayız. Peki, Türkiye’nin durumu ne? Raporun 52. sayfasında Türkiye’de kentlerde şişe suyu kullanımının 20002010 yıllarında yüzde 20’den yüzde 54’e yükseldiği yazıyor. Türkiye’de şişe suyu tüketiminde öylesine büyük bir artış yaşanmış ki, Endonezya, Gana ve Filipinler’i geride bırakmışız. Türkiye’de kişi başına yıllık 1.519 metreküp su düşüyor. “Su sıkıntısı çeken ülkeler” arasında yer alıyoruz. Türkiye nüfusu 2030 yılında 100 milyona ulaştığında, bir basamak daha gerileyerek, “su fakiri” ülkeler arasına katılacağız. Burası zaten en alt basamak. Daha aşağısı yok. Suyu bilinçsiz tüketiyoruz. Tarımda su verimliliğini sağlayamıyoruz. Tarımsal sulamada atık suların arıtılarak kullanımı, damla veya yağmurlama gibi modern yöntemler yaygın değil. Bu yöntemlerin yaygınlaştırılması için neyi bekliyoruz o da belli değil. Yeraltı sularının seviyesi gi derek düşüyor. Çiftçiler öyle söylüyor. Bu konuda uzun dönemli somut, güvenilir veriler yok. Çünkü ölçüm yapılan kuyu sayısı yetersiz. Diğer yandan yeraltı sularının kullanımında denetim de yok. Türkiye’de kaçak kuyu sayısının 180 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Göller kuruyor, sulak alanlar yok oluyor, nehirlerin debisi azalıyor. İklim değişimi Türkiye’yi nasıl etkileyecek pek bilmiyoruz. Kuraklık hangi bölgelerde ne ölçüde yaşanacak? Ne gibi önlemler aldık? Suyu düşüncesizce tüketmekle kalmıyor, aynı zamanda kirletiyoruz. Türkiye’de belediyelerin sadece yüzde 22’sinde atık su arıtma tesisi var. 30 yıl önce çevrecilere inanmadık. Haklı çıktılar. Ne dedilerse oldu. Peki, bugün ne diyorlar? “Su ticari bir mal olarak görülmemelidir. Suyun korunması, savunulması ve doğru kullanılması gereklidir. Herkesin suya ulaşma hakkı var. Konuya önce insan ve doğa diyen bir anlayışla yaklaşırsak su krizine kolektif çözümler üretebiliriz. Fosil yakıt bağımlılığını azaltarak; hem iklim değişikliğinin önüne geçebilir hem de çevresel baskıyı azaltarak su kaynaklarının korunmasına katkıda bulunabiliriz.” Onların sesine bu sefer kulak verecek miyiz? Yoksa, gelecek nesillerden çalmaya devam mı edeceğiz? İcra Kurulu Başkanı AKIN ATALAY Genel Yayın Yönetmeni CAN DÜNDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü ayşe Yıldırım Başlangıç Sorumlu Müdür abbas Yalçın Görsel Yönetmen hakan akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü hakan çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Haber Merkezi Müdürü: aykut Küçükkaya Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş Kültür: Celâl Üster l Spor: arif Kızılyalın Gece: ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner Grafik: ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir Düzeltme: Mustafa çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Ahmet Rasim Sok. No: 14 Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Çankaya 06550 Ankara İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt arcayürek, ali Sirmen, hikmet çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKITLERI İmsak İstanbul 04.31 Ankara 04.17 İzmir 04.28 Güneş Ögle 05.58 12.18 05.43 12.03 06.05 12.29 İkindi 15.42 15.26 15.57 Akşam 18.26 18.10 18.33 Yatsı 19.46 19.29 19.59 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle