28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OlAylAR ve GORUSlER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ kültür sanat Perşembe 12 Mart 2015 Türkiye’deki Büyük Kavga HİKMET ALTINKAYNAK Eski YTÜ Rektör Danışmanı, Yazar oplumların gelişmişlikleri artık yalnızca ekonomisiyle, teknolojisiyle değerlendirilmiyor, kültürel yapısıyla da ölçülüyor. Kültür denince de devletlerin bu alana yaptığı yatırım kadar, ülkelerin sanat, edebiyat, kültür insanlarının niteliği ve niceliği öne çıkıyor. T Devleti Devlet yapan, Demokratik, laik, sosyal, hukuk Devleti olma gibi özellikleri yanınDa, kültüre verDiği önemDir, önceliktir. Ayrıca bu hak, anayasamızın 64. maddesini oluşturur. Bu haklar için UNESCO da insanın tek boyutlu olmadığını 1960’lardan başlayarak gündeme getirir. 1967’de Monaco’da, ertesi yıl Budapeşte’de yuvarlak masa toplantısı yapar. Aynı yıl genel konferansı toplar ve kültür konusunu çalışma programına alır. Bir yandan da tüm dünyayı kapsayan çalışmalarını sürdürür. UNESCO ilk kez uluslararası kültür ilişkilerini değil, devletler kendi kültür konularını burada gündeme getirir. Venedik Konferansı’ndan sonra Helsinki Konferansı, on yıl sonra Mexico Kültür Politikaları Evrensel Konferansı, kültüre yeni tanımlar getirir, devlete de yeni görevler yükler. Bu görevler, kalıcı ve sürdürülebilir özellik taşımaktadır. Yaşar Kemal Heykeli’ni ‘Kurtarmak...’ Heykeltıraş Metin Yurdanur’un “Anadolu’yu Seyreden Yaşar Kemal” heykeli iki yıldır Yenikapı sahil şeridinde, şantiye alanında, mıcırın molozun, çerin çöpün içinde unutulmuş, kaidesi kırılmış, yok edilmeye bırakılmış, vandallığa teslim edilmişti. Beş kuruluş (PEN, BESAM, TYS, Türkiye Yayıncılar Birliği, Heykeltıraşlar Derneği, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği) bir araya gelip “Yaşar Kemal’in heykelini kurtarmak” için üyelerimize ve kamuoyuna çağrımızı yaptığımızda neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Çağrımızı yaptığımızdan bugüne bir hafta ya geçti ya geçmedi... Dün, gördüğümüz manzara, 2 yıldır süregelmekte olan görüntüden çok farklıydı. Heykel, iş makinelerinin moloz ve çöp yığınları arasından kurtarılmış; temizlenmiş, Metin Yurdanur’un önerdiği biçimde yeni kaideye oturtulmuş, kırıklar onarılmış, özenle yerine taşınmış, çevre düzenlenmesi gerçekleştirilmişti... Yaşar Kemal Heykeli’nin yok olma tehlikesiyle karşı karşı olduğunu ilk dile getiren ve bu konuda yazan Atila Birkiye. En başta onu kutlamak gerek. Öğrendiğime göre Mart 2014’ten beri, Avrasya Tüneli İnşaat ve Yatırım AŞ ve Metin Yurdanur, heykeli kurtarma çabasındaymış. Ama işte bürokrasi çarkları yavaş dönüyor ülkemizde! Ve o çarklar dönerken dişlileri arasında bol bol insan öğütüyor! Yaşar Kemal hastalandıktan sonra bu çabalar daha da yoğunlaşmış. Ekim 2014’te şirket, İl Kültür Müdürlüğü’ne heykeli taşımak için başvurmuş... Anımsatayım: Heykeli yaptıran kuruluş Kültür ve Turizm Bakanlığı... Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan yanıt ancak 23 Şubat’ta gelmiş. Başvurudan 4 ay sonra... (Türkçemizde güzel bir laf vardır: “Ölme eşeğim ölme!” deriz...) Yaşar Kemal’in aramızdan ayrılmasından tam 5 gün önce... Elbet dün gördüğümüz manzara karşısında, hepimiz çok sevindik. Yaşar Kemal üç buçuk ton ağırlığı, artı yürek, gönül ve vicdan ağırlığıyla hepimize gülümseyerek bakıyor ve Marmara Denizi’ni, Anadolu’yu, Güneydoğu’yu seyrediyordu. Benim aklımdan ise şu sorular geçiyordu: Yaşar Kemal aramızdan ayrılıp sonsuzluğu göçmeseydi? Biz beş kuruluş bir araya gelip o çağrıyı yapmasaydık? Belki yine de heykel yıkımdan kurtulacaktı. Ama ne zaman? Bu olay bize birlikten güç doğduğunu gösterdi. Meğer bir araya geldiğimizde kimi şeyleri değiştirebiliyormuşuz. Bir insan hakkı olarak kültür Kültürden yararlanmaksa bir insan hakkıdır. Bu hak, 10 Aralık 1948’de yayımlanan ve Türkiye’nin de 1949’da imzaladığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 27. maddesinde yer alır: “Herkes toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına sahiptir” denilmiştir. Güç birliği Kültür politikaları 2 Eylül 1970’te aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 88 ülkenin katılımıyla Venedik Konferansı’nı toplar. İlk kez “kültür politikaları” devletlerarası bir konferansın konusu olur. Devlet sanata yön vermeye kalkışmaz Venedik Konferansı’nda ele alınan kurallar daha da yaygınlaştırılır. Devlet, kültüre, sanata yön vermeye kalkmadan, sanatçının, kültür insanının özgürlüğünü, yaratıcılığını korumalı, ona kolaylık sağlamalı anlayışı benimsenir. Kültür politikalarının finansmanı, yönetimi ve kurumlaşması, bunun gelişmesi, öte yandan sualtı miras, somut olmayan kültürel miras, çokdilliliğin kullanımı ve geliştirilmesi için pek çok karar alınır, devletlerle sözleşmeler imzalanır. Türkiye de bugüne kadar UNESCO ile bilinen yedi sözleşme imzalamıştır. Başlangıçtan beri benimsenen kararları görmezden gelen siyasal iktidarlar, tam tersini uygulayanlar ve yasaklar koyanlar, işte bu kavgayı çıkaranlardır. başbakanlık hazine müsteşarlığı’nın sanat galerisinde 2008 yılında, nü resimler sergiden kaldırılmış, sanata sansür uygulanmıştı. da kültürel etkinliği, terör eylemi olarak algılayıp polis gücüyle bastırmak, yayınlama, gösteri, söz ve ifade özgürlüğünü tümüyle ortadan kaldırmak, her çeşit kültürü sindirmek için insanı ve kültürü yok etme savaşına hazırlanmaktadır. Oysa bu topraklardan Sinoplu Diyojen çıkmış, “Dünyada en güzel şey, ifade özgürlüğüdür” sözünü 2500 yıl önce, insanlığa armağan etmiştir. Bürokrasi Çarkları Temeli ‘kültür’ olan kavga İşte Türkiye’deki büyük kavga, demokrasi, özgürlük ve eşitlik kavgasıdır. Temeli kültür olan Cumhuriyet kavgasıdır. Size kavganın neresinde olduğunuzu sormuyorum, çünkü biliyorum. Ama 7 Haziran’a doğru hızla yol alınırken bu büyük kavgadaki başarının güç birliği ve ses birliğinden geçtiğine, bunu da herkese çok etkili bir biçimde duyurmak gerektiğine, yürekten inanıyorum. Bir heykeli kurtarmak... Tamam... Ya ötekiler? Giderek muhafazakârlaşan, her referansı din olmaya yüz tutan Türkiyemizde bana tüm heykeller tehdit altındaymış gibi geliyor. Mehmet Aksoy’un “İnsanlık Anıtı” heykeli, Erdoğan’ın sanat anlayışına(!), estetik bilincine(!), kültür birikimine(!) ve o asil konuşmasına, “ucube” sözüne kurban edildi... Mehmet Aksoy açtığı tazminat davasını kazandı ama parçalanmış heykel şimdi Kars’ta bir belediye çöplüğünde... Bence şimdi de onu kurtarmak için kolları sıvamalı... Ya öteki vandallıklar Amaç ‘kültür’ü sindirmek mi? insanlık anıtı yıkım, 2011. (Fotoğraf: ceren Çıplak) Son olarak da siyasal iktidar, “İç Güvenlik Yasası” adı altında 90 maddeden oluşan bir torba yasa ‘Nuri İyem Resim Ödülü’ 10. yılında Resimler Evin Sanat Orhan Abi, darbeye karşı mısın? Galerisi’ne teslim Doç. Dr. KORAY ÇALIŞKAN Boğaziçi Üniversitesi rhan Bursalı iki gün önce Cumhuriyet’te soruyor: “Vesayete karşı mısın?” Şöyle devam ediyor: “Askeri vesayet şüphesiz karşı olduğum bir durum. Ama Türkiye’nin düne kadarki kötü yönetiminden askeri vesayet kadar, kötüyağmacı, ülke batırıcı siyasi sivil vesayeti de fazlasıyla sorumlu görürüm...” Vesayet meselesine girmesinin nedeni birlikte katıldığımız bir panelde yaptığım konuşma. AKP döneminde nasıl bir otoriterliğe savrulduğumuzu anlattığım panelde bir de iyi haber var demiştim: “Askeri vesayet bitti ve bu bizim için büyük fırsat.” Bursalı, bunu “Olsun, askeri vesayet bitti ya!” dediğimi söyleyerek özetlemiş. Sonra da kendi özetlediği lafımı “çöpe atmış”. Cumhuriyet’in çöpüyse, ba O vesayet rejimi orDunun anayasal sistemDe hukuka kazıyıp kurumsallaştırDığı gayrimeşru haklara Dayanır. şım üste. Ama önce Bursalı için bir “mıntıka” temizliği yapalım, belki çöpe atılacak başka fikirler çıkar. Orhan Bey’e göre vesayet rejiminin bitmesi iyi, ama bunu söyleyenlerin motivasyonu kötü. PKK de ordu gibi silahlı bir güç olduğundan ve bu gücünü AKP’ye bazı dayatmalar için kullandığından, bu durum yeni bir vesayet rejimi yaratıyormuş. 27 Mayıs Darbesi’nin (başbakanın asıldığına üzülmüş) nasıl da en demokrat anayasayı getirdiğini yazıyor. Bu ihtilale kimsenin söz söyleme hakkı olamaz diyerek, vesayetçiliğin kuramsal fatihasını ezberden okuyuveriyor. Vesayet rejimi ordunun anayasal sistemde hukuka kazıyıp kurumsallaştırdığı gayrimeşru haklara dayanır. Silahı olduğu için değil, silahlı kuvvetini siyasi alanda her an kullanabileceği kurumsal bir güce tercüme edebildiği için vesayet vardır. Sırf silahın olması vasi olmasına yetmez. Olsaydı, ordusu olanın vesayet rejimi olurdu. Siyaset bilimciler Alfred Stepan’dan beri askeri vesayetin olup olmadığını anlarken 11 kriter kullanırlar. Türkiye’de rejim bunlardan 8’ini kurumsallaştırmıştır. Şu anda hiçbiri yok. İyi ki de yok. Sosyal demokratların önü hiç olmadığı kadar açık. Ama biten vesayetçi demokrasiydi, gelen ise rekabetçi otoriterlik. Gelelim “iyi ki 27 Mayıs oldu!” darbeciliğine. Darbenin kendini kötü, sonuçlarını iyi bulursanız, “İyi ki eşek sudan gelene kadar dövmüşler yoksa hastanede amcaoğlunu göremezdim” demiş gibi olursunuz. Askeri müdahalenin iyisi olmaz. Burada artık net olalım. Sonuçları açısından değil, prensipte anlaşalım. Peki AKP’nin ikiyüzlülüğünü, AB havucu kullanıp, askerin sopasını almasını, sonra o sopayı Gezi’de halkın kafasına indirip o havucu yemesini ne yapacağız? Anlatacağız. Uyduruk Balyoz ve Ergenekon iddianameleriyle hayatı kararan askerleri ve sivilleri ne yapacağız? Bunu da anlatacağız. Tüm bunlar oldu diye, sivil siyasetten yeni vesayetler peydahlamanın, 27 Mayıs’lara özenmenin, iyi darbekötü darbe savruluşları yaşamanın âlemi yok. İleriye bakacağız. Kafayı askerin parlak postalından kaldırıp, katışıksız sivil bir Türkiye’de sosyal demokrasi nasıl kurulur sorusuna, gökteki yıldızlara kaldıracağız. Gökteki, apoletteki değil. Başlıktaki soruyu hiç aklımızdan çıkarmadan... u yıl 10’uncusu düzenlenen “Nuri İyem Resim Ödülü” resim yarışması için başvurular başladı. Yarışmaya katılmak isteyen sanatçılar resimlerini 8910 Mayıs tarihlerinde Evin Sanat Galerisi’ne teslim edebilecekler. Yarışmanın seçici kurulu Cansen Ercan, Memet Güreli, Ümit İyem, Prof. Dr. Erhan Karaesmen, Temür Köran, İrfan Önürmen, Burcu Pelvanoğlu, Ali Şimşek ve Emre Zeytinoğlu’ndan oluşuyor. Kazanan sanatçıya 10 bin TL para ödülünün yanı sıra “Nuri İyem Resim Ödülü”nü simgeleyen, Prof. Rahmi Aksungur tarafından özel olarak üretilen bronz “heykel” verilecek. Yarışmayı kazanan sanatçı ayrıca, Lebriz.com sanatçı katalogları bölümünde iki yıl süreyle online katalog hakkı kazanacak. “Nuri İyem Resim Ödülü”nü alan ve seçici kurul tarafından sergilenme B ye değer bulunan resimler, Evin Sanat Galerisi’nde 2 Haziran’da düzenlenecek ödül töreninin ardından, 216 Haziran tarihleri arasında sergilenecek ve hazırlanacak kapsamlı katalogda bir araya getirilecek. Bu yıl 100. doğum yılı olan sanatçı 2005’te aramızdan ayrılmıştı. l Kültür Servisi ‘İyi Kötü Ermeni’ Doğan Kitap’tan çıktı Devletoğlu’nun kimlik arayışı Gazeteci Jan Devletoğlu’nun “İyi Kötü Ermeni” adlı kitabı Doğan Kitap tarafından basıldı. Kitap, Devletoğlu’nun Türkiye ve İngiltere’de geçen yaşamındaki kimlik arayışını anlatıyor. Kitabın tanıtımında “Hayatı boyunca çoğunluktan biri olduğunu kanıtlamaya çalıştığını belirten Jan Devletoğlu, yaşadığı üzücü ve garip olayları, karşılaştığı güçlükleri, ayrımcı davranışları, trajik bir dille kaleme aldı” deniliyor. Kitapta, yazarın babasının 1915 döneminde tuttuğu günceye de yer veriliyor. l Kültür Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle