23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 ŞUBAT 2015 PAZAR CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA KÜLTÜR 17 ‘Saat dört... Yoksun!’ MEHMET KESKİN Madımak’ta yakılarak can veren Carina’nın günlüğü sinemaya aktarıldı Carina Cuanna Thuijs, Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde kültür antrolopoloji eğitimi alırken tezi için Türkiye’ye geldiğinde 23 yaşındaydı. Arkadaşı Maryze Schoneveld Van Der Linde ile hazırladıkları tezlerinin konusu “Türk kadınının aile içi rolü ve çevre ile ilişkileri”ydi. Maryze, Hollanda’daki, Carina, Türkiye’deki Türk ailelerini gözlemleyecek ve sonunda ortaya ortak bir çalışma koyacaklardı. Hollanda’da yardım almak için gittikleri Sosyal Hizmetler Dairesi’nde Rahmi Sivri ile tanıştılar. Sivri, yardımcı olarak Carina’yı Ankara Dikmen’deki akrabalarının yanına gönderdi. Carina, yanlarına yerleştiği Sivri ailesinin kızları 16 yaşındaki Asuman ve19 yaşındaki Yasemin Sivri’yle iyi arkadaş olmuştu. Pir Sultan Abdal Derneği’nde çalışan iki genç kızla birlikte Sivas’ta ilk kez düzenlenecek Pir Sultan Abdal Şenlikleri için yola çıktılar. 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli gericiler tarafından ateşe verildiğinde hayatlarını kaybedenler arasında onlar da vardı. Katliam sonrası Carina’nın bütün eşyaları ailesine teslim edildi. Ailesi, kızlarının günlüğünü Pir Sultan Abdal Derneği’ne gönderdi. Dernek de bunu Türkçeye çevirerek kitapçık halinde bastı. “Carina’nın Carina Cuanna Thuijs u Ulaş Bahadır’ın çektiği film, Sivas’ta ölen Carina Cuanna Thuijs’in tuttuğu günlükten ve kurbanların aileleriyle yapılan görüşmelerden gerçekleştirildi. Filmin galasına Carina’nın ailesi de davet edilecek. GünlüğüSivas ’93” filminin hikâyesi de bu kitapçığın yönetmen Ulaş Bahadır’ın eline geçmesiyle başladı. Bahadır, önümüzdeki günlerde gösterime girecek olan filmi hem günlükten hem de kurbanların aileleriyle görüşmelerinden ve günlüğün satır aralarından giderek yaptığını söylüyor. Senaryoyu iki yılda bitirdiğini ifade eden Bahadır, “Madımak bana göre tam olarak çözülebilmiş bir olay değil” diyor. Bahadır, “Aziz Nesin gelmeseydi AleviSünni söylemi üzerinden bu olayı yapacaklardı, Nesin konuk olarak ilan edildiğinde ateizm ve Nesin’in dinsizliği üzerinden propaganda yapıldı” diyor. Olaylar sırasında askerin, cüppelisarıklı adamlarla pazarlık yapıp çekildiğini söyleyen Bahadır, “En büyük asker bizim asker” sloganlarına, olayın faillerinden Cafer Erçakmak’ın yıllarca bulunamayıp Sivas’tan cenazesinin kaldırılmasına, faillerin teker teker bırakılmalarına dikkat çekiyor. ‘Olay çözülemedi’ Bahadır, 2 Temmuz günü “Bizi kurtaracaklar” umudunun devamlı yükseldiğini, dönemin başbakanı Tansu Çiller’e kadar birçok insana telefon edildiğini, asker çekildikten sonra da çaresizliğin ortaya çıktığını belirtiyor. Tabii ki içeridekiler karşılarındaki 15 bin insana karşı çaresizdiler, dışarıdaki yakınları da yapanların cezalandırılmaması karşısında çaresiz kaldılar. Bahadır, Carina’nın ailesinin de davayı bir süre takip ettiğini, sonuçlanmayacağını gördüklerinde takip etmeyi bıraktıklarını söylüyor. Film için onlara ulaşması ve izin alması da 1.5 yıl sürmüş fakat sonunda ikna olmuşlar. Bahadır filmin galasıDenise Ankel na aileyi de davet ede Asker çekilince cek. Katılıp katılmayacakları henüz bilinmiyor. Genç yönetmen, Mazlum Çimen, Zeynep Altıok Akatlı gibi katliamda hayatını kaybedenlerin yakınlarının ülkeye katkı sunmaya devam ettiğini belirtiyor ve “Ben ya çok öfkeli olurdum ya da her şeyi bırakırdım” diyor. Filmde Carina’yı yarı Alman yarı Türk Denise Ankel canlandırıyor. Bahadır, Carina’nın insanlarla hemen temasa geçen, samimi, içten bir kişiliği olduğunu, Ankel’de bunu yakaladıklarını belirtiyor. Filmde Metin Altıok rolünde Altan Erkekli, Behçet Aysan rolünde Mustafa Alabora, Hasret Gültekin rolünde ise Umut Kurt yer alıyor. Madımak’ta hayatını kaybeden tek yabancı olan Carina’nın külleri, ailesinin yaşadığı Hollanda’nın Almanya sınırına yakın Doetinchem kentinde gömüldü. Cenaze töreninde, içinde “Saat 4... Yoksun” da olan şarkılar çalındı. CARINA’NIN GÜNLÜĞÜNDEN ‘Özgürlük Yürüyüşü’ ve Gezi... Önceki akşam “Selma: Özgürlük Yürüyüşü” filmini izlerken gözyaşlarıma egemen olmaya çalışıyordum. Gözyaşlarımın nedeni filmde olup bitenler değildi. Ruhumdaki fırtınaydı! “Selma”, bir yer adı... Alabama Nehri kıyısında bir kent. Tarihte oynadığı rolle, “Selma”, bir yer, bir kent adı olmaktan çıktı, direnişin adı oldu. Martin Luther King önderliğinde, siyahilerin eşit yurttaşlık hakkı için mücadelelerinin adı oldu.... Selma’dan yola çıkan eylemcilerin protesto yürüyüşleri, siyahilerin oy kullanma hakkını almalarında müthiş bir kıvılcım olacaktı. “Selma, Özgürlük Yürüyüşü” şu anda sinemalarda. Önceki gün bu sayfalarda Aslı Selçuk, kadın yönetmen Ava Du Vernay’ın filmini ayrıntılarıyla yazdı. Tekrarlamayacağım. (Kadın yönetmen diye vurgulamamı bağışlayın: Filmde duygu sömürüsünden uzak, müthiş bir kadın duyarlılığı ve inceliği var. Özellikle ikili ilişkilerde!) Gözlerim beyazperdede “Selma: Özgürlük Yürüyüşü” filmini izlerken ... Kulaklarıma Türkiye’nin çok farklı yerlerinden gelen “Her yer Taksim / Her yer direniş” sloganı doluyor... Ne kadar tanıdık sahneler... Selma’daki ilk yürüyüş... Sessiz, vakur, iki avuç insan... Yaşlısı, çoluk çocuğu, genci, kadını, erkeği... Tam köprünün ortasına geldiklerinde öyle bir orantısız polis gücü, öyle bir vahşi saldırı... Kadın, yaşlı, çocuk demeden, kalkıp inen coplar, sopalar, balta sapları... Yakalanana vurulan tekmeler... Kafaları duvarlara, yere çalmalar... Kaçanlara arkadan yetişip saldırmalar... Gözü dönmüş polisin ara sokaklarda, kahvelerde, restoranlarda insan avı... Avladıklarını öldüresiye dövmeler... Ne kadar tanıdık sahneler! Gözüm beyazperdede, aklımda ve yüreğimde Gezi Parkı’nda ağaçlar kesilmesin diye çadırlarını kuran gençler... Selma’da polisler kasklarını taktılar! İşte maskelerini indiriyorlar! Evet, artık ezbere biliyorum: Ardından biber gazı gelecek! Ve ortalık o kimyasal silahla kaplanıyor. Artık göz gözü görmüyor!.. Kaçanlar, kovalayanlar hepsi zehir bulutunun içinde! Ama saldıranlar korunmuş, kaçanlar korunaksız. Ne kadar tanıdık sahneler: Geçen yıl ülkemde 7 kişi öldü biber gazından, 500’ü aşkın insan da yaralandı aynı silahtan... Selma’daki en pasifist yürüyüşe vahşet dolu polis saldırısını televizyondan görenler Martin Luther King’in çağrısına da uyarak, beyazı, siyahisi Selma’ya akmaya başlar... (Amerikan polis yetkilileri bizdeki gibi yolları kesmeyi, ulaşım araçlarını kaldırmayı, köprüleri kapamayı akıl edememiş!) İlk yürüyüşte polisler siyahi bir genci öldürdü. Adı Jimmie’ydi... İkinci yürüyüşte, Boston’dan Selma’ya dayanışma için gelen bir beyaz genci, polisin işbirlikçisi beyazlar linç etti... Tanrım ne kadar tanıdık sahneler! Ethem Sarısülük, Berkin Elvan, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Mehmet Ayvalıtaş... kapatıldık’ 29 Haziran 1993 “Sevgili Anneciğim, ben çok iyiyim. Fotoğraflardan burasının ne kadar şirin bir yer olduğunu görmüşsündür... Önümüzdeki günlerde Sivas kentinde bir Kültür Festivaline gideceğim...” 30 Haziran 1993 “... Ve bu akşam, gece boyunca sürecek bir Sivas yolculuğu!..” 2 Temmuz 1993 “Şu anda ‘kapatılmış’ bir vaziyette bir otelde oturmaktayız, zira dışarıda köktendinci Müslümanlar dolaşıp duruyorlar. Bununla ilgili daha sonra yazacağım... Bugün iyi başladı. Kahvaltı ettikten sonra tek başıma gezintiye çıktım... Fakat şimdi işler ters gitmeye başlıyor... Biz uzun bir zamandır otelde oturuyoruz. Dışarıda devasa ve köktendinci grup (aşırı sağcı) bağırıp naralar atıyor... Fakat ben bütün bunlardan ne anlarım ki?.. Dışarıdan yüksek tonda bağırmalar geliyor ama ne olduğunu anlamıyorum...” ‘Otele Ne kadar tanıdık! aralar kapanmıyor Yaralar kapanmıyor... Adalet yerini bulmadıkça kapanmayacak... Selma’da ateşlenen kıvılcım; siyahilerin eşitlik mücadelesinde, yolu aydınlatacaktı. Selma’daki yürüyüşte polise saldırı emrini veren, o vahşete neden olan yetkililer, şiddeti uygulayan polisler adalet önünde hesap verecek, cezalandırılacaktı. Ya bizde? Biliyorsunuz işte... Bizde ödüllendirilir, alkışlanır, terfi ettirilir, daha yüksek, daha yüksek, daha yüksek mevkilere getirilir... Bütün bunlar ortaçağda olmadı. Selma 1965’teydi. Gezi 2013’te... 1965’ten 50 yıl sonra ABD’nin başında siyahi bir başkan var... Bizde? Bizde Gezi devam ediyor hâlâ... Y 26. ANKARA ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ Haluk Bilginer’le Jale TINA DENİZCİLİK ARKEOLOJİSİ DERGİSİ ÇIKTI Erzen’e onur ödülü Kültür Servisi Ankara Uluslararası hayal dünyamızı zenginleştirmiş Film Festivali kapsamında düzenlenen olması” nedeniyle verildiği belirtiliyor. Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nın Erzen’in ise “Mimar Sinan başta 2015 Onur Ödülleri belirlendi. olmak üzere, Osmanlı mimarisinden, “Aziz Nesin Emek çağdaş sanat ve Ödülü” Haluk estetiğe kadar u Bilginer, ödüle ‘beyazperdede Bilginer’e, “Kitle sanatsal sıradan insanların sıra dışı yaşamlarını birçok İletişim Ödülü” alanda kitap ve ustalıkla canlandırdığı’, Erzen ‘resim makaleleriyle gelecek Fransız Kültür Merkezi sanatına katkısı’ için değer görüldü. nesillere kalıcı ile Alman Kültür Merkezi’ne, “Sanat eserler bırakması; Çınarı Ödülü” ise Jale ülkemizi yurtdışında Erzen’e sunulacak. en iyi şekilde Bilginer’e ödülü, temsil etmesi ve de “80’li yılların 1970’lerden beri başlarından bu yana bir ressam olarak, yalnızca ülkemizde resim sanatına değil, Hollywood’dan özgün eserlerle İngiltere’ye kadar pek katkı sağlaması” çok ülkede sahnede gerekçesiyle ödüle ve beyazperde de değer bulunduğu mesleğini icra etmiş; vurgulanıyor. hem sahnede hem Ödüller festivalin de beyazperdede açılış gecesinde sıradan insanların verilecek. sıra dışı yaşamlarını Festival, 24 ustalıkla canlandırıp Nisan 3 Mayıs unutamayacağımız tarihleri arasında kareler yaratarak gerçekleştirilecek. Yeni teknikler, bilimsel projeler Kültür Servisi Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı’nın (TINA) arkeoloji dünyasındaki önemli bir eksiği kapatmak amacıyla “Denizcilik Arkeolojisi” alanında yayın yapacak dergisi basıldı. TINA Denizcilik Arkeolojisi Dergisi’nin ilk iki sayısını bir arada sunan cilt çıktı. Yılda iki kez yayımlanan dergi, hem Türkçe hem de İngilizce olarak yayın yapıyor. Amacı, başta Anadolu kıyıları ve Akdeniz olmak üzere tüm dünyadaki denizcilik arkeolojisi çalışmalarını bir arada sunmak. Genel Yayın Yönetmenliğini ve editörlüğünü Mehmet Bezdan üstleniyor. Bezdan, amaçlarının dünyanın her köşesinde bu alanda araştırma yapan arkeologların çalışmalarını anlatabileceği bir dergi oluşturmak olduğunu söylüyor. Bezdan, “Bu sayfalarda denizcilik arkeolojisi alanındaki kazı araştırmalarına, bilimsel projelere, haberlere, konferanslara, üniversite programlarına, bilimsel eğitimlere ve yeni tekniklere yer vereceğiz” diyor. Usta tiyatrocu Macide Tanır anıldı n Kültür Servisi Türk Eğitim Vakfı (TEV), tiyatro sanatçısı Macide Tanır’ı 6 Şubat’ta, ölümünün 2. yılında kabri başında yakınları, sanatçı dostları ve sevenlerinin katıldığı bir törenle andı. En son 17. Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nde “Onur Ödülü” alan Macide Tanır, bugüne kadar toplam 65 ödüle değer görülmüştü. n Kültür Servisi Sinema oyuncusu Gönül Bayhan, tedavi gördüğü Elmadağ Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’nde 83 yaşında yaşamını yitirdi. Bayhan’ın rol aldığı bazı filmler ise şöyle: “Kaderin Mahkumu”, “Sahildeki Kadın”, “Kör Kuyu”, “Sazlı Damın Kahpesi”, “Ağlarsa Anam Ağlar”, “Başa Gelen Çekilir”, “Yaban Gülü”, “Evcilik Oyunu”, “Anadolu Kini”. Sinema oyuncusu Bayhan yaşamını yitirdi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle