17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ŞUBAT 2015 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Abdullah Cömert davasında polisin ve yargı heyetinin tutumu aileyi ve avukatları isyan ettirdi 7 ‘Göbek bağınızı kesin’ EMRE DÖKER Neyi Tartışıyoruz? Derler ki tarih, insanların bir toplum oluşturmaya başladığı andan bu yana, sınıf mücadelelerinin tarihidir. Derler ki demem sözün gelişi; Manifesto’nun ilk bölümünün giriş cümlesidir. Tamı tamına şöyledir: “Bugüne kadarki tüm toplum tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir.” Peki, ama bunun, bu devrimci saptamanın şu günlerde harıl harıl tartıştığımız ve biraz sonra “Niye tartışıyoruz, neyi tartışıyoruz” diye sual edeceğimiz konu ile ne ilgisi var? HHH Ne olup bittiğini anlamak için buradan başlamanın yararlı olacağını düşünüyorum ve bu nedenle kitabın orta yerinden eski ama eskimemiş sözle başlamak istedim. 15 bin metal işçisinin grevini, ne ara toplanıp, ne ara imza attıklarını bir türlü anlayamadığımız Bakanlar Kurulu kararıyla ve tarihte hep olduğu gibi “milli güvenlik” gerekçesiyle ertelendi. Aslında ertelenmedi, imkânsızlaştırıldı; yani yasaklandı. İşçilerin ve sendikaların bu karara kolayca boyun eğmeyeceklerini söylediklerini okuyoruz az biraz yazma inadını sürdüren gazetelerde. Diyorum ki işte bu durum 1848’de yapılan o devrimci saptamanın açık ve net doğrulanmasıdır. HHH Şimdi günümüzün asıl tartışmalı konusuna geçelim. Aslında tartışmalı diyorum ama ortada bir tartışma yoktur. Burada “Atı alan Üsküdar’ı geçti” atasözü daha geçerlidir. Başkanlık sistemi tartışmaları bir anlamda “havanda su dövmek” gibi bir şey haline geldi. “Halk tarafından seçilmiş” cumhurbaşkanı, anayasa hükümlerini, yani tarafsız olma gerekliliğini bir yana bırakarak iktidar partisinin yöneticisi ve aynı zamanda cumhurbaşkanı ve aynı zamanda yargının, yürütmenin ve yasamanın gayri resmi başı olarak hareket ederken, kalan birkaç engeli ortadan kaldırma yetkisi istemektedir. HHH İstediği sistemin “başkanlık sistemi” ile bir ilgisi yoktur. Nevi şahsına münhasır bir sistem önermektedir Cumhurbaşkanımız. Böyle durumlar tarihte oldu ve yine aynı kaynaklara başvurmak zorundayız; Napolyon Bonaparte’ın küçük yeğeni Louis Bonaparte’ın iktidara gelişi ve hızlı dönüşümüne ya da daha açık söyleyelim sivil darbesine benzetilebilir. Şöyleydi: Şubat 1848 devrimi, Kral Louis Philippe’i devirdi. Nisan sonrasında Ulusal Meclis seçimleri yapıldı. Napolyon’un ihtiraslı, iddialı yeğeni Louis Bonaparte sürgünden döndü; geniş bir destekle iktidara geldi. Ve kuşkusuz sınıflar arası ittifak gibi görünen balayı kısa sürede sona erdi. Louis Bonaparte, 2 Aralık 1851’de kendi darbesini, yani “18 Brumaire”ini gerçekleştirdi; bir yıl sonra imparatorluğunu ilan etti. HHH Benzeyen yanları da var benzemeyen yanları da. Ama zaten Marx bu darbeyi incelediği kitabında, tarihin ikinci tekrarının biraz gülünç olabileceğini söylemişti. Tarihin tekrarda ısrar edenlerin üzerinde ağır bir yük olacağını da söylemişti Marx. O da şöyledir: “Tüm göçüp gitmiş kuşakların oluşturduğu gelenek, yaşayanların beyinlerine bir kâbus gibi çöker. Kendilerini ve bir şeyleri altüst etmekle, şimdiye dek hiç olmamışı var etmekle uğraşıyor göründükleri esnada, tam da böylesi devrimci kriz dönemlerinde, endişe içinde geçmişten ruhları yardıma çağırır, onların adlarına, sloganlarına, kıyafetlerine sarılır, dünya tarihinin yeni sahnesinde bu eskilerde hürmet edilen kılıklara bürünür ve bu ödünç dille oynamaya çalışırlar.” Ne dersiniz biraz benziyor mu? HHH Ama havanda su dövmeyi bırakalım artık. Başkanlık sistemini tartışmıyoruz. Cumhurbaşkanımızın çizdiği bir proje var, onu konuşuyoruz. Daha doğrusu emrivakilerinin sineye çekilip çekilemeyeceğini tartışıyoruz ya da tartışmalıyız. Bu türden bir tartışmanın ise yazının başında aktardığım “ne alakası var” diye bir kenara bırakılmasını istemediğim devrimci saptamayla ilgisi olduğunu düşünüyorum. Tarihin gülünç bir yinelenmesine karşı aklı başında devrimcilerin, demokratların gülünç olmayan bir yanıtı olabilir mi, diye düşündüğüm için söylüyorum bunları. Olur mu olmaz mı bilemiyorum, ama umut fakirlerin ekmeğidir; öyle şakadan değil gerçek fakirlerin. BALIKESİR Hatay’daki Gezi Direnişi sırasında Abdullah Cömert’i, attığı gaz fişeğiyle öldürmekle suçlanan polis memuru Ahmet Kuş’un yargılanmasına, dün Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Mahkemenin tutumunu protesto eden Cömert ailesi ve izleyiciler, yargılama heyetine 1 dakikalığına sırtlarını döndü. Güvenlik gerekçesiyle Hatay’dan Balıkesir’e alınan davanın 2. duruşması yine protestolara sahne oldu. Duruşma öncesinde polis, adliye önünde ve içinde geniş güvenlik önlemleri u Hatay’dan Balıkesir’e alınan davanın dünkü duruşmasında Abdullah’ın ailesi ve aileye destek için izlemeye gelenlerin adliyeye girişinde yine sorun çıkarıldı. Duruşma salonu içinde bir ‘görevli’ sürekli olarak mağdur aile ve avukatlarını kayda alırken yaşananlara isyan eden ağabey Adnan Cömert, “Aranızda hemşire yok mu? Bu hâkimin göbek bağını nasıl keseceğiz Ak Saray’dan” diye bağırdı. Cömert ailesinin avukatlarından Ömer Kavili, yaşananlar nedeniyle Mahkeme Başkanı Kemal Yılmaz’a, “Böyle hukuk düzeni olur mu, kan mı çıksın istiyorsunuz. Dışarıda yaşananları görmüyorsunuz?” diyerek çıkıştı. Daha sonra salona, Cömert’in annesi Hatice, babası Ali ve kardeşleri alındı. Emsal Atakan’ın yanı sıra, Gezi Direnişinde yaşamını yitiren Mehmet Ayvalıtaş’ın babası Ali Ayvalıştaş da polis tara aldı. Cömert ailesinin yanı sıra gazetecilerin, milletvekillerinin ve çok sayıda yurttaşın salona girişine izin verilmedi. Bu duruma Cömert ailesi, “Bizi de öldürün bitsin bu çile” diye isyan etti. ODTÜ’deki protesto eylemlerine destek vermek için Hatay’da düzenlenen gösteride yaşamını yitiren 22 yaşındaki Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan da polisin içeri girmesine izin vermemesi üzerine baygınlık geçirdi. fından engellenmesinin ardından zor da olsa salona girdi ve bu duruma isyan etti. Duruşmayı ayrıca CHP milletvekilleri Namık Havutça, Necdet Akova, Hüseyin Aygün ile Berkin Elvan’ın ve Ayvalıtaş’ın aileleri, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, Taksim Dayanışması’ndan Mücella Yapıcı ve Celal Karaca’yla uluslararası gözlemciler de izledi. Yargılama boyunca çekim yapan sivil kıyafetli bir kişi rahat DİRENME CEZASINI BOZDU Yargıtay polis şiddetini bu kez gördü Haber Merkezi Antalya’da, parasız eğitim için Milli Eğitim Müdürlüğü kapısına kendini zincirleyen üniversite öğrencisi Gülçin Bulut’a, polise direnme suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası verildi ve ceza paraya çevrildi. Kararı bozan Yargıtay 5. Ceza Dairesi, gözaltı sırasında polislerin sanığın kolunu bükmesini “haksız tahrik” saydı. cnnturk.com.tr’de yer alan habere göre, Antalya’da Akdeniz Üniversitesi öğrencisi Gülçin Bulut ve Nâzım Bilgeç, 7 Mayıs 2012 tarihinde parasız eğitim hakkı için İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde demir kapıya kendilerini zincirledi. “Parasız eğitim hakkımız” sloganı atan iki öğrenci, demir kesme makasıyla zincirler kesilerek gözaltına alındı. Polisteki sorgularının ardından adliyeye sevk edilen öğrencilerden Gülçin Bulut, “görevi yaptırmamak için direnme” suçundan tutuklandı. Antalya 8’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Bulut’a, “polise direnmek” suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası verildi ve ceza 4 bin 500 TL para cezasına çevirildi. Yaklaşık 1 ay cezaevinde kalan Bulut’a verilen ceza, avukatı Münip Ermiş tarafından temyiz edildi. Temyiz dilekçesinde Bulut’un zorla götürülmesi sırasında, can acısıyla gayri iradi yaptığı hareketin kamu görevlisine direnme olarak kabul edilmesinin hukuki olmadığı savunuldu. İtirazı değerlendiren Yargıtay 5. Ceza Dairesi, polis memurlarının gözaltı sırasında sanığın kolunu bükmelerinin haksız tahrik oluşturduğu yönünde karar vererek yerel mahkemenin kararını bozdu. ki önemli hukuki gelişme Yargıtay’ın bu kararında hukuksal olarak çok önemli iki gelişme yaşandığını belirten avukat Ermiş, “Birincisi gözaltı sırasında kol bükmek haksız bir fiildir, buna yöne u Yargıtay, parasız eğitim talebiyle eylem yapan üniversite öğrencisi hakkında ‘polise direnme’ suçundan verilen cezayı, polisin öğrencinin kolunu bükerek ‘haksız tahrik’ suçu işlediği gerekçesiyle bozdu. lik olarak göstericinin polise karşı eylemi de haksız tahrik altında işlenmiş bir eylemdir. TCK 29 uyarınca ceza indirimi gerekir” dedi. Mahkemenin “birden fazla polise direnme” suçundan Bulut’a zincirleme suç hükümleri uygulayarak cezasını artırdığını söyleyen Ermiş, “Yargıtay burada ‘gözaltı işlemini birden fazla polis gerçekleştiriyor ve kişi gözaltı işlemine karşı direniyorsa, eylemi birden fazla direnme suçu oluşturmaz. Tek bir direnme suçu oluşturur’ diye karar verdi” açıklamasını yaptı. Yargıtay’ın daha önceki kararlarında polisin güç kullanımını meşru kıldığını belirten Ermiş, “Yargıtay ilk defa görüş değiştirdi. Bir göstericinin kolunu büküp, ters çevirip, ona acı verecek şekilde gözaltına alınmasını ‘Meşru davranış değil. Şüpheliye karşı yapılan bir haksız eylemdir, şüpheli buna karşı direnirse meşru hareket etmiş olur. Haksız tahrik altındadır’ kararı verdi. Bu nedenle verilecek cezada haksız tahrik indirimi yapılmasını istedi” diye konuştu. Ermiş karar sonrası, polisin beden gücü kullanırken de orantılı davranmak zorunda olduğunu sözlerine ekledi. sızlık yarattı. Avukatların ısrarlı sorularına karşın mahkeme başkanı, memur olduğunu söylediği bu kişiye, “Cevap verme” diye seslendi. Duruşmada kamera kaydı alan kişiyi Cömert ailesi engellemeye çalıştı. Kameranın görüş açısının önüne elinde Abdullah Cömert’in fotoğrafıyla çıkan kız kardeşi Meryem Cömert Öz, mahkemeye heyetinin uzun uğraşları sonucunda çekildi. Daha sonra bu kişiye, “teknik personel” olduğuna ilişkin yemin ettirildi. Avukat Ömer Kavili, kameranın sadece müdahil avukatları ve davacıları çektiğini belirterek, “Bu durum üzerimde mobbing olarak kullanılıyor. Buna pabuç bırakmayacağız” dedi. Cömert ailesi, mahkeme heyetinin tutumunu sürdürmesi üzerine salondakilere, 1 dakikalığına sırtlarını heyete dönme çağrısı yaptı. Bu çağrıya da hemen herkes uydu. Bu sırada Ağabey Adnan Cömert, “Aranızda hemşire yok mu? Bu hâkimin göbek bağını nasıl keseceğiz Ak Saray’dan” diye bağırdı. Anne Hatice Cömert duruşma sırasında fenalaşınca bir süre salon dışına çıkarılarak sağlığı kontrol edildi. Cömert’in davasına giren savcı önceki duruşmada kürsüde uyumuş; savcıyı bir vatandaş uyandırmıştı. Bu olayın ardından Balıkesir’deki ikinci duruşmada eski savcı Baki Çalışkan’ın başsavcılık emriyle çekildiği, yerine savcı Sedat Özen’in görevlendirildiği öğrenildi. Olası kasıttan 20 yıl ile yargılanan sanık polis Ahmet Kuş duruşmaya görüntülü olarak katıldı. Avukatlar sanık polise çapraz sorgu yaptı. Avukat Hatice Can’ın, “TOMA su sıkınca kalabalık dağılmıyor mu” sorusuna Kuş, “Ben TOMA’cı değilim, gazcıyım, gaz atarım. Amirim emir verdi, attım” karşılığını verdi. Kuş’un savunması sırasında Cömert ailesi tepki gösterdi. Baba Ali Cömert, “Nasıl kıydın oğluma?” diye bağırırken Meryem Cömert Öz de, “Katilsin” diye bağırdı. Avukat Can Atalay da sanığın bir sonraki duruşmada Balıkesir’e getirilmesini talep etti. Verilen aranın ardından duruşma 1 Nisan’a ertelendi. Savcı değişti Abdullah Cömert’in acılı ailesi duruşmayı izleyebilmek için 1300 kilometre yol katetti. Anne Hatice Cömert adliyeye oğlunun fotoğrafıyla geldi. Abdullah Cömert’in ağabeyi Zafer Cömert: Heyet bizi dinlemiyor bile... azetecilerin sorularını yanıtlayan AbG dullah Cömert’in ağabeyi Zafer Cömert, duruşma için 1300 kilometre yol kat ettiklerini belirterek, şunları söyledi: “Bu yolculuk tam 19 saat sürdü. Arabamız yolda iki kez arızalandı. Trafik belli, hava durumu belli. Zar zor geldik. Ama normalde halkın ulaşabileceği yerde olması gereken adalet bizden 1300 kilometre öteye gönderildi. Adalete erişimimizi engelliyorlar. Bundan dolayı biz de mahkemeyi protestoda bulunduk ve 1 dakika boyunca mahkeme heyetine sırtımızı döndük. Çünkü bizim daha önce de reddi hâkim talebimiz vardı. Çünkü geçen sefer mahkeme heyetinin tutumu çok kötüydü, bizi kesinlikle dinlemiyordu, aldığı kararlarla bizim başımıza ne geleceğini hiç dinlemiyordu. Burada ikinci duruşmada da aynı şekilde devam edeceğini tahmin ediyorduk. Bunun içinde protestomuz gerçekleştirildi. Bugün aynı şeye devam ettiler. Kesinlikle bizi dinlemediler. Sanık avukatları konuşmalarını rahat rahat yapabildikleri halde biz müşteki tarafı olarak kesinlikle bizi dinlemediler. Bildiğiniz üç maymunu oynadılar. Avukatlarımızın beyanları, talepleri var. Ama mahkeme heyeti kesinlikle bunları dinlemedi ve sadece bildiğini okuyarak direkt esasa girdi. İçeride annem bu durumdan dolayı fenalaştı. Tansiyonu 18’e çıktı.” Meryem Cömert Öz de, “Adalet Kaçak Sarayı’nda uyurken biz nasıl adalet arıyoruz siz de görün. Adalet Kaçak Saray’da uyuyor. Kendileri kameralara, telefonlara karşı biz görüntü alamıyoruz ama onlar bizi çekiyordu” dedi. Baba Ali Cömert de, “Mahkemeler artık robot gibi olmuş. Hiç kimse konuşmuyor, hiç birisi tek bir laf söylemiyor, adaletli davranmıyor. Her mahkemeye geldiğimizde bizi bir kez daha kahrediyor” yorumunu yaptı. NARLIDERE BELEDİYESİ BERKİN ELVAN SOKAĞI KARARINDA DİRENİYOR İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Narlıdere Belediye Meclisi, kaymakamlık vetosuna karşın Yavuz Bingöl Sokağı’nın adını bir kez daha Berkin Elvan olarak değiştirdi. Mecliste ayrıca, ilçedeki bir başka sokağa da Gezi Direnişinde yaşamını yitiren Ali İsmail Korkmaz’ın adı verildi. Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur , şubat ayı meclis toplantısında yaptığı konuşmada, belediye kurulduğundan bu yana ilk kez bir meclis kararının kaymakamlık tarafından veto edildiğini anımsatarak “İşlerine geldi mi milli irade, işlerine gelmedi mi otorite. Böyle bir anlayış olmaz. Bizim tavrımız bellidir. Meclis ve belediye başkanı olarak, aldığımız karardan dönecek değiliz” dedi. Daha sonra yapılan oylamada, AKP’li 2 üyenin reddetmesine karşın Yavuz Bingöl Sanat Sokağı’nın adı Berkin Elvan Sokak olarak değiştirildi. Meclis ayrıca Ali İsmail Korkmaz’ın adını da bir başka sokağa verme kararı aldı. Batur bununla ilgili de, “Gezi Parkı eylemlerinin simgesi ve hunharca katledilen gencimiz Ali İsmail Korkmaz’ı Narlıdere’de yaşatmak istedik. Adaletin tecellisi yüreklerde gerçekleşmedi. Biz de anısını yaşatmak için cemevine doğru giden sokağa adının verilmesini kararlaştırdık” diye konuştu. EMRİ VEREN POLİS MÜDÜRÜ YARGILANACAK GEZİ HATIRASINDA SUÇ UNSURU BULUNMADI Gezi’de çadır yakan zabıtalar aklandı! CANAN COŞKUN Gezi Parkı Direnişinin başladığı 30 Mayıs 2013’te ağaçların kesilmesini engellemek isteyen yurttaşlar tarafından parkın içine kurulan çadırları yaktıkları iddiasıyla yargılanan 7 zabıta, “görevi kötüye kullanma” ve “kasten yangın çıkarma” suçunu işlediklerinin ispatlanamadığı gerekçesiyle beraat etti. Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi kapsamında Gezi Parkı’nda bulunan ağaçlarının kesilmesini protesto etmek için parkın içine kurulan çadırların yakılmasına ilişkin başlatılan soruşturma sonucunda savcılık tarafından 7 zabıta hakkında “görevi kötüye kullanma” ve “kasten yangın Akit’in hedef gösterdiği avukat beraat etti İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı Direnişi sırasında Taksim Meydanı’nda ters çevrilmiş bir polis aracının üzerine çıkıp sol yumruğunu kaldırarak fotoğraf çektirdiği gerekçesiyle “suçu ve suçluyu övme” iddiasıyla 2 yıla kadar hapsi istenen İstanbul Barosu avukatlarından Yeşinil Yeşilyurt, ilk duruşmada beraat etti. Yeşilyurt hakkında Akit gazetesi Instagram hesabından söz konusu fotoğrafı alarak “Alın size delil” diye haber yapmış, savcılık da bunun üzerine harekete geçerek dava açmıştı. İstanbul 6. Asliye Ceza Mah kemesi’nde dün ilk kez hâkim karşısına çıkan Yeşilyurt’a çok sayıda meslektaşı da destek verdi. Sanık avukat Yeşilyurt savunmasında, “Gezi olaylarının yaşandığı Taksim’de çektirmiş olduğum bir fotoğrafı Akit gazetesinde çalışan Kenan Kıran isimli bir kişi benim Instagram sayfamdan alıp, beni küçültücü haber yaptı. Bu haber neticesinde hakkımda bu dava açıldı” dedi. Gezi olayları sırasında Taksim’de binlerce kişinin fotoğraf çektiğinin altını çizen Yeşilyurt, “Ben de onlar gibi hatıra fotoğrafı çektirdim. Düşüncem gereği de sol yumruğumu kaldırdım” dedi. Dosyayı karara bağlayan mahkeme de Gezi eylemcileri tarafından yakılmış bir polis aracının üzerine çıkıp sol yumruğunu kaldırmak şeklinde oluşan fiilin, suç olarak tanımlanmamış olduğunu kaydederek Yeşinil Yeşilyurt’un beraatına karar verdi. CHP’den Yıldız hakkında gensoru önergesi İ çıkarma” suçlarından 1.5 yıldan 6 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. İstanbul 51. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıkan sanıklar suçlamayı kabul etmezken sanıklardan M.S., polis müdürü Ramazan Emekli’nin kendisini çağırarak kalan çadırların yakılmasını istediğini aktardı. Dava dosyasını karara bağlayan mahkeme, zabıtalar hakkında “görevi kötüye kullanma” ve “kasten yangın çıkarma” suçunu işlediklerinin ispatlanamadığını gerekçesiyle beraat kararı verdi. Dönemin İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Emekli’nin ise çadırların yakılması talimatını verdiği gerekçesiyle 6 yıla kadar hapsinin istendiği davaya ise önümüzdeki günlerde başlanacak. n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında, Soma’daki maden kazasına ilişkin “görevi kötüye kullandığı” gerekçesiyle gensoru önergesi verdi. CHP Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu ve arkadaşlarının imzasıyla verilen gensoru önergesinde, Soma maden sahasında, TKİ Genel Müdürlüğü’nün sözleşme yaptığı firmaların İmbat A.Ş ve Soma A.Ş olduğu anımsatılarak “Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen bu hukuksuz ve sonuçta kamuyu zarara sokan işlemlerde sorumlu, ilgili bürokratlar olduğu kadar ilgili bakan olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’dır. Yıldız’ın, bu konuda uyarıldığında dahi TKİ Genel Müdürlüğü yetkililerinin ve firmaların hamisi rolünü üstlenmesi, açıkça görevin kötüye kullanımıdır” denildi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle