17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ŞUBAT 2015 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 UYKUSUZLUK Özgürlük beratının 800. yılı Magna Carta’nın 4 özgün kopyası Londra’da ilk kez bir araya geldi Kültür Servisi Yalnızca İngiltere’nin değil, dünyanın da en önemli tarihsel belgelerinden biri olarak kabul edilen Magna Carta’nın var olan 4 özgün kopyası ilk kez Londra’da bir araya getirildi. İngiltere kralı John’un 1215’te savaş tehdidi altında uyruklarına tanıdığı özgürlükleri içeren beratın 800. yılı dolayısıyla British Library’de düzenlenen sergiyi üç gün içinde binden fazla kişi izledi. Magna Carta, döneminin somut koşulları içinde daha çok büyük soyluların kral karşısındaki özerkliklerini koruma ve pekiştirmeyi amaçlıyordu. Ama bunu genel bir özgürlük ve özerklik anlayışına dayandırdığı için, zamanla baskıya karşı bir simge ve mücadele bayrağı durumuna geldi, kuşaklar boyunca özgürlüklerin bir güvencesi olarak yorumlandı. İki bronz heykelin Rönesans’ın büyük ustasına ait olduğu ileri sürülüyor Mine SÖĞÜT [email protected] Marx’ın Hayaleti, Hortlağı, Zombisi Bizim mahallede şu sıralar herkes pek heyecanlı. Kadın erkek camdan sarkmış, komşunun genç ve yakışıklı liderine bakıyor. Efsane aldı başını yürüdü. Yediği yemediği, giydiği giymediği, inandığı inanmadığı dillerde. “Önüme gelen tabuya bir tekme” ideolojisiyle adım attığı sahalarda bir anda yıldızı parladı. Haklılar, heyecanlanmamak mümkün değil, delikanlı ünlü düşünür Derrida’nın bahsettiği, geçmişten gelip bir gün o vahşi kapitalizmin karşısına dikilecek olan hayaletlerden birine pek benziyor. Her ne kadar küreselciler Derrida’nın tam komünizm öldü denilirken ortaya attığı “Marx’ın hayaletleri” meselesini, Marx’ın hortlağı ya da zombisi gibi algılamayı tercih etseler de, bugün Yunanistan’da gerçekten sevimli bir hayalet gibi beliren bir delikanlı var ve başka âlemlerden olduğu kesin. Yine de geçmişten gelen kurtarıcı bir hayalet mi, yoksa o sol gösterip sağ vuran üç harflilerden mi diye şüphe duymamak mümkün değil. İktidara muhteşem vaatlerle geldi; bu vaatleri gerçekleştirebilirse kurulacak olan düzen bir halkı kapitalizmin vahşetinden kurtaracak. Ama “yoksullukta eşitlenme romantizmi” en kolay kan kaybeden romantizmdir. Bu kanı kim akıtacak, kan kaybına bu iktidar ve bu halk nasıl dayanacak... bunları şimdiden kestirmek zor. Ama bizim mahallede olacaklar belli. Biz şimdi komşuda olup bitenlere heyecanla bakıp, ellerimizde akıllı telefonlarımız, evlerimizde plazma televizyonlarımız, altımızda az yakan ekonomik arabalarımız, cüzdanımızda yığınla faturamız ve kredi kartlarımızla içinde bulunduğumuz sistemi nasıl yıkacağımızı düşünmeye başlayalım. Bir süre sonra neyi, neden yıkacağımızı düşüneceğiz. Yıkmamızın şart olup olmadığını sorgulayacağız. Kendimizi tabuların kutsallığını, özgürlüklerin sınırlarını tartışırken bulacağız. Yoksullukta eşitlenmenin aslında pek de öyle matah bir şey olmadığını hissedeceğiz. Tüketme özgürlüğünün engellenmesinin bir insan hakları ihlali olduğuna ikna olacağız. Kimselere söyleyemesek de içimizden aslında herkesin de öyle pek eşit falan olmadığını geçireceğiz. Zaten küresel güçlerin ve vahşi emperyalizmin karşısında bir karınca kadar güçsüz olduğumuzu hatırlayacağız. Karıncanın güçsüz olduğunu sanacağız. Kapitalizmin vaatlerini döşek, tehditlerini yorgan yapıp “güvenli” uykumuza geri döneceğiz. Hayallere ve hayaletlere gerçekten değer vermeyi göze alamadığımızdan... Henüz korkutulmamış bir çocuk kadar saf ve korkulardan kurtulmuş bir yaşlı kadar bilge olamadığımızdan... Metis’in Küçük Filozoflar dizisinde yayımlanan bir kitabı var: Marx’ın Hayaleti. Geçenlerde bu kitabı okuyan sekiz yaşındaki bir kız çocuğuna, “Ne anlatıyor” diye sordum. Yüzünü ekşiterek “Patronlar çok kötü insanlar” dedi, “işçilere hep haksızlık ediyorlar. Acımasız davranıyorlar. Paradan başka şey düşünmüyorlar”. Sonra gözlerini kocaman açarak heyecanla devam etti: “Ama bu kitapta bir sürü şey oluyor ve sonunda işçiler kazanıyor!” Derken dudaklarını ısırarak sustu, sesini alçalttı, “Bir de Marx diye bir adam var, herkes onu öldü sanıyor” dedi; bizi kimse dinliyor mu diye etrafa bir göz attı ve büyük bir sır verircesine fısıldadı: “Ama o ölmedi, hâlâ aramızda yaşıyor.” Haberiniz olsun, çocuklar bizim göremediğimiz hayaletleri görebiliyorlar; biz de bir mucizeyle korkularımızdan arınıp gerçekten bilgeleşebilirsek, olur bu iş. OKUMANIN BEDELİ 294 BİN DOLAR Kendini imha eden kitap Kültür Servisi ABD’li yazar James Patterson ve yayınevi Little, Brown and Company, Patterson’ın son kitabı “Private Vegas” için ilginç bir buluş yaparak, 24 saat içinde kendini imha eden kitap yarattı. Yazarın Maxine Paetro ile birlikte yazdığı kitabın bu versiyonuna, 26 Ocak günü, 294 bin 38 doları gözden çıkaran bir hayranı sahip oldu. Bu okur, açıklanmayan bir zamanda, iki gün boyunca lüks bir otelde konaklayıp James Patterson ile tanışacak. “Yayıncılık sektörü diğer sektörlerle, sinema ve internetle yarışabilmeli” diyen Patterson’ın kitapları günümüzün en çok satanları arasında. Patterson, “normal versiyonu” da ilgi gören kitabı için yürütülen reklam çalışması için “Bu dikkatleri kitaba çekmek üzere tasarlanmış, daha önce hiç denenmemiş olağanüstü bir yol. Yayıncılık tarihi daha önce böyle bir şey görmemişti” ifadelerini kullandı. SAVAŞ KÜRKLÜ Çukurova Ödülü Yaşar Kemal’e ADANA Çukurova Sanat Girişimi’nin (ÇGS) düzenlediği ve bu yıl 9. kez gerçekleşecek Uluslararası Çukurova Sanat Günleri (UÇSG) Çukurova Ödülü 2015’i Yaşar Kemal’e değer bulduğunu açıkladı. UÇSG adına Çetin Yiğenoğlu, Mehmet Karasu, F. Saadet Bilir’den oluşan seçici kurul, ödülün, halen İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yoğun bakım ünitesinde tedavi gören yazara 18 Mart Çarşamba akşamı Adana’da düzenlenecek törenle sunulacağını açıkladı. Uluslararası Çukurova Sanat Günleri kapsamında her yıl sanat dünyasından bir isme verilen ödülü daha önce de Niha t Ziyalan, Taha Toros, Ayla Kutlu, İpek Ongun, Erman Artun, Ülkü Tamer değer görülmüştü. Michelangelo’yu yeniden günKültür Servisi Panter sırtında kaslı ve çıplak iki erkeğin be deme getirdi. Michelangelo’nun çıraklarından biri, ustanın artimlendiği bronz heykellerin, tık kayıp olan eskizlerinden biünlü Rönesans ressam ve heyrinin kopyasını yapmıştı ve eskeltıraşı Michelangelo’ya ait kizin köşesinde panter sırtınolabileceği ileri sürüldü. da kaslı bir delikanlı deseni göCambridge Üniversitesi uzrülüyordu. Delikanlımanlarından olunın pozu bronz heyşan bir ekip tarau İddia kellerden birindekifından ortaya atıdoğrulanırsa, ne çok benziyordu lan iddia doğrulaMichelangelo’dan ve Michelangelo’nun nırsa, iki heykel, heykel desenlerinde Michelangelo’dan günümüze kalan üslupta çigünümüze kalan bibiricik bronz yapıtlar kullandığı zilmişti. ricik bronz heykelbelirlenmiş olacak. Fitzwilliam Müler olacak. İki bronz zesi uzmanlarından heykelin MichelanDr. Victoria Avery, gelo tarafından yaheykellerin Michelangelo’ya pıldığı iddiası 19. yüzyılda da ait olduğuna inandığıortaya atılmış, ancak daha sonra nı belirtti. İki bronz heykelin, bu savdan vazgeçilerek heykelMichelangelo’nun 15001510 lerin Hollandalı sanatçı Willem Danielsz Van Tetrode’ye ait ol arasında yaptığı heykellere çok benzediği de ileri sürüldü. duğu ileri sürülmüştü. Konuyla ilgili araştırmanın Geçen kasım ayında ise, sürdüğü ve sonucun temmuz Cambridge Üniversitesi saayında açıklanacağı öğrenildi. nat tarihi profesörlerinden PaBir özel koleksiyondan ödünç ul Joannides, Montpellierk’tealınan heykeller, 9 Ağustos’a ki Fabre Müzesi’nde bulunan kadar Fitzwilliam Müzesi’nde bir 16. yüzyıl desenindeki küsergilenecek. çük bir ayrıntıdan yola çıkarak Michelangelo’nun son bronzları mı? Burcu Bulak’ın 3. kişisel sergisi ‘Londra İçin Son Çağrı’ Kültür Servisi Türkiye’nin genç sanatçılarından Burcu Bulak, üçüncü kişisel sergisini Londra’da açıyor. Burcu Bulak’ın “Last Call For London” adlı kişisel sergisi 915 Şubat tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak. Sanatçının sergisindeki çalışmaları, kendine özgü kolaj tekniğiyle dergi kupürleri, topladığı değişik objeler, kumaşlar, boya çeşitleri ve materyallerle tasarladığı eserlerden oluşuyor. Yeni sanatçılara verdiği destekle de tanınan koleksiyoncu Eleonora Grosso tarafından düzenlenen sergi 38 South Molton Street’te görülebilecek. Dünyanın ilk kadın çizgi karakteri Bécassine 110 yaşında Türkiye’ye de uğramıştı Kültür Servisi Fransız desinatör Emile Joseph Porphyre Pinchon’un yarattığı, serüveni ilk kez 2 Şubat 1905’te, haftalık “La Semaine de Suzette” adlı çocuk dergisinde yayımlanan, dünyadaki ilk kadın çizgi roman karakteri “Bécassine” 110 yaşında. Ağzı ve dudakları olmayan Bécassine, görkemli bir malikânede çalışan, saf, nazik ve biraz da sakar bir hizmetçi olarak tasarlandı. Serüvenleri büyük ilgi görünce, ünü Fransa dışında taşan bir çizgi karakter haline geldi. 1939 yılında Pierre Caron yönetmenliğinde sinemaya da uyarlanan Bécassine, 1919 yılında yayımlanan bir macerasında (Becassine chez les Turcs) Türkiye’ye uğramıştı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle