28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ŞUBAT 2015 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Kendi ifadesiyle “alışılmamış”, genel ifadeyle “acayip” bir cumhurbaşkanımız var. (Avukatlarına peşin not: ‘Acayip’in olumsuz bir anlamı zinhar yok. Arapçadan geçmiş. Anadolu’da asırlardır kullanılıyor. 13. yüzyılda Kul Ali’nin Kıssaı Yusuf’taki bir beyitinde de geçiyor. “Bir acaip kıssa olsa söyleyin, onunla gönlümüzü eğleyin!” Buna göre ‘acayip’in eğlenceli eğlendirici olduğunun kanıtıdır.) Cumhurbaşkanı’nın söylediği laflara, sergilediği gaflara, hele de Kaçak Saray’da sahnelediği tarihi, turistik ve ibretlik artistliklere bakıp moral bozmamak gerekiyor. Aksine olup bitenin keyfini çıkarmak milli hıfzıssıhha gerekiyor. Çünkü tarihin çarkını geri çevirmek mümkün değil. Zulmün artması her zaman zevalin, batışın yakın olduğunun kanıtı. Sabah akşam hep konuşuyor. bu acayipliklere bakıp milletçe gönül eğlendirmemizin istenmiş olmasıdır. Yaptığı konuşmalara kafa takmamaktır. Hatta alkış tutmaktır. Ki Adalet Akademisi’ndeki dünkü sözleri gönülden alkışı hak ediyor: “Hâkimlerimiz, savcılarımız tamamen bağımsız olmalı. Aklını ve vicdanını başkasına vermiş kişiden ne savcı ne hâkim olur” diyor. İyi mi? Ve devam ediyor: “Atalarımız, adaletle zulüm bir arada bulunmaz demiş. Biz de buna uyarak 2001’de kurduğumuz partimizin adının başına adaleti koyduk!” Biri de çıkıp “Koydunuz ama bir müteahhitinizin eliyle de o ‘adalet’in ‘a’sına nokta noktalar koydurttunuz!” diyemiyor. Salonda Kamer Genç olsa belki derdi. Genç’i akla getiren Hz. Mevlana’dan yaptığı bir alıntı ile bizzat Erdoğan oldu: “Mevlana’ya adalet nedir diye soruyorlar? Çiçeği sulamak, diyor! Peki zulüm nedir? Dikeni sulamak!” Çiçek sulamanın bir Mevlevi etkinliği olduğu da böylece ortaya çıkıyor. Saray bahçesinde “diken” var mı? Bu dikenleri gizlice sulayanlar mı var? Yoksa ve sulanmıyorsa, “Peki her gün bir yenisi sergilenen zulüm neden?” Ortaya Karışık Notlar Ağzını her açtığında da ettiği yemini çiğneyip duruyor. Anayasa, tarafsızlık yemini etmeyi şart koşmuş. Ama yemini tutmamayı, yalan yere yemini bir hükme bağlamamış. “Cumhurbaşkanı sorumsuzdur!” demekle yetinmiş. Çünkü anayasalar “alışılmış” ve normal insanlara göre yapılıyor. “Alışılmamış” ve “acayip” siyasetçiler hiç hesaba katılmamış. Bundan murat, anayasamızın Kul Ali’nin 7.5 asır önce söylediği gibi Gerçekler ve Algı Yönetimi... Yer yer olguların, algılarla dönüştürüldüğü bir dünyadayız. Gerçeklik ya da doğrular, çeşitli yanılsamalarla değiştiriliyor, sanal bir alan yaratılıyor. Kamu diplomasisi, ikna yöntemi, manipülasyon, pazarlama ve halkla ilişkiler marifeti, bir çeşit toplum mühendisliği. Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından kavramlaştırılan algı yönetimi şöyle açıklanıyor: “Kitlelerin duygu, düşünce, amaç, mantık, istihbarat sistemleri ve liderlerini etkileyerek seçili bilgilerin yayılması ve/ veya durdurulması; bunun sonucunda hedef davranış ve düşüncelerinin hedefleyenin istekleri doğrultusunda yönlendirilmesi. Algı yönetimi gerçekler, yansıtma, yanıltma ve psikolojik operasyonların bir bütünüdür...” Bu nedenle de algı yönetimi bir tür psikolojik operasyon olarak da tanımlanabilir. HHH Bu konuda en önemli araç, medya. Küresel dünyada “bağımsız kalabilen” küçük bir kesimi dışarıda bırakırsak, medya egemenlerin elinde... Sermayenin hükmünde... Küreselleşmenin en büyük silahı medya aslında. İlginç bir örnektir; Paris’teki kanlı Charlie Hebdo baskınında ortaya çıktı. Milyonların katıldığı protesto yürüyüşünde devlet başkanlarını, başbakanları, liderleri, halkın önünde gösterdi televizyonlar, gazeteler. Sözüm ona kol kola yürürken halkı selamlıyorlardı. Oysa gerçek neydi? Bir avuç dünya lideri sivil koruma güçleri çemberinde, arkalarında halk olmadan yürümüştü. El salladıkları insanlar da balkonlarda, pencerelerde kendilerini izleyenlerdi... Anımsar mısınız, dünya televizyonlarında yayımlanan, Körfez Savaşı’nda, petrole bulanmış can çekişen karabatak filmini... Sözüm ona Kuveyt’teki petrol tesislerini bombalayan Saddam yönetiminin marifetiydi. Anlaşıldı ki o kuşlar, yıllar önce ExxonValdez adlı tankerin yaptığı kaza sonucu Alaska’dan denize yayılan petrolden kirlenmişti. Bu algı operasyonunun arkasında Pentagon’un olduğu ortaya çıktı aylar sonra... HHH Ülkemizde bu algı operasyonları sık sık yapılır. Siyasette kullanılır. İktidar sahipleri çıkarları uğruna gerçekleri algılarla dönüştürür, değiştirir. İktidarın cemaat ortaklığıyla Ergenekon, Odatv, Casusluk, Yolsuzluk davalarındaki algı operasyonlarını anımsayın örneğin. Şimdi de Yunanistan’daki SYRİZA gerçekliğinin üstünden etnik temelli siyaset yapan HDP’nin, sol olduğu algısı yaratılmaya çalışılıyor. Bu partinin SYRİZA’ya benzediğini söylüyor kimi çevreler. Ne dersiniz? Takmak Takmamak... Tayyip Bey, geçen Ekim’in 14’ünden beri, alyansını takmıyor. Akla gelen bir iki olasılık var. Kilo aldığı için takmıyor. Altın fiyatları son zamanda patlama yaptığı ve biri çıkıp da “Alyansı prim yaptı!” der diye takmıyor. Gerçi alyansı gümüştendi. Ve manevi kıymeti pırlantadan yüksekti. 1994 yılında belediye başkanı iken, kürsüden millete göstererek şöyle demişti: “Benim tek servetim elimdeki şu yüzüktür!” Yıllar sonra, “Sıfırlamakla bitmeyecek servet meselesi” patlak verdi. Belli ki yüzük o meseleyi yeniden gündeme getirir, diye takmıyor. Gerçi getirse bile takmıyor. Çünkü iftiharla söylediği gibi “alışılmış biri” değil. Dört malum bakan da belli ki onu taklit ediyor... Onlar da üzüm gibi ona bakarak kararmış.. Demokrasiyi İleri Vitese Geçirirken Yüksek Seçim Kurulu hem seçimlerin düzeninden hem de seçimin hukukundan sorumlu. Bir anlamda hem icracı, hem mevzuat üretici. 7 Haziran’daki seçimlere 31 partinin gireceğini ilan etti... Bu 31 parti nereden çıktı? Ne zaman örgütlendiler?.. Yasaların gereklerini tam olarak yerine getirdiler mi? İl ve ilçe kongreleri ile büyük kongrelerini yasaya uygun tamamladılar mı? Bunları YSK’nin bu kış koşullarında denetlemesine, gösterilen ilçe adreslerinde mevzuatın gerektirdiği koşulları yerine getirip getirmediklerinin saptanmasına olanak yok. Çünkü YSK’nin böyle bir altyapısı yok. Tamamen elektronik ortamda “beyan”a göre işlem gerçekleştiriyor. İnce eleyip sık dokumasına “hayatın normal akışı” olanak tanımıyor. Demokrasimizin ne kadar “ileri” olduğunu kanıtlamak ve temsilde adaletin ne ölçüde sağlam tecelli ettiğini göstermek istercesine sadece 30 kafadarın bir araya gelip “parti kurduk” demesiyle parti kurulmuş oluyor. Parti sayısının çokluğu “barajın yüksekliğini” perdeliyor. Ayrıca ne kadar çok parti o kadar bölünmüş oy demek. Özetle iktidar destekli oyları bölme siyaseti YSK eliyle uygulamaya konuluyor. Öyle partiler var ki Bülent Ecevit’in T.S. Eliot’tan çevirdiği Kokteyl Parti’yi anımsatıyor. Bir tanesi de TURK Partisi! Milliyetçi bir parti değil. Akrostiş şiir gibi “Baş harflerle” oluşturulmuş bir parti: Toplumsal Uzlaşma Reform ve Kalkınma Partisi. Partinin adı tüzük ve programını okumaya gerek bırakmıyor. Pınar Selek’e ret Havana’dan Strasbourg Notları Türkiye’de Perinçekİsviçre davası nasıl yaşandı, tahmin edebiliyorum. Olayın boyutlarını ve ülkenin imajına dev getirilerini algılayabilenler alkışlarken, kimileri dudak bükmüş ya da aleyhte fiilen çalışmışlardır! Davayı AİHM’de fiilen izledikten ve Ulusal Kanal’ın coşkulu toplantısına katıldıktan sonra “Che ve Küba Devrimi” kitabımın yeni ve genişletilmiş baskısının hazırlığı için Havana’ya uçtum. Küba izlenimlerimden önce Strasbourg notlarımı paylaşmak istedim. Çünkü nisanda, soykırım konusu tsunami gibi üzerimize gelecek. Öncelikle Strasbourg rüzgârını küçümseyen ve hatta “faşistler” diye sahtekârca tanımlamaya kalkan o “soykırımla yüzleşin”cilere bir çift lafım var: Sayenizde Ermenistan ve Ermeni kardeşlerimizle doğru dürüst bir barış sağlanamayacak. Çünkü provokasyonlarınız nedeniyle tersine ip gerildikçe geriliyor. Zavallılık, Batı emperyalizmine kökten bağlılık gibi nedenlere dayanan bu yalakalıktan, kendi ulusunu lekelemekten ve yargısız infazdan sadomazo bir keyif alıyorlar. Ne yazık ki bir Türk derneği, utanmadan kendi topraklarımızda iflas etmiş Ergenekon davasının binlerce sayfalık absürd ve “Kafkaesk” metinlerini Strasbourg’a karşı taraf adına yollamaya bile tenezzül etti! Bazen hukukta veya bir polemikte, karşı taraf, o kadar çarpıcı mantık analizleri veya kontrataklar yapar ki, hayranlığınızdan karşı koyma refleksleriniz körelir. İsviçre ve Ermenistan avukatları ise zekâdan, yaratıcılıktan ve hatta kimi anlarda hukuk üslubundan öyle uzak savlar öne sürdüler ki, bırakın bu çelişkili duyguları, mesleklerinden utandım. Örneğin ömür üstünden koca bir sıfır alan Geoffrey Robertson, seviyeyi yerlerde gezdirerek Perinçek’in “politikacı diye adlandırılan bir ırkçı” olduğu savından yola çıktı! Perinçek’in İsviçre’ye özellikle tutuklanmaya geldiğini, elle tutulur hiçbir argümanı olmadığını, bir AİHM’nin ise katliamlar ve gaz odalarının varlığını nasıl sorgulayabileceğini anlamadığını, en saldırgan ve ırkçı tonla söyledi durdu. Perinçek’in argümanlarını öne çıkarabilmesi için önce ortada bir tartışma özgürlüğü olması gerektiği, konunun Yahudi soykırımıyla eş tutulabilmesi için mevcut bir dava girişimi bile yaşanmadığını, Perinçek’in ömre yayılan siyasi kimliğini Batı ırkçı önyargısıyla aşağılamaya çalışırken esas kendini bitirdiğini düşünemedi. Mahkeme dışında barışçıl bir gösteriyle hiçbir Ermeni düşmanlığı yapmadan bayrak sallayan “Şu Çılgın Türkler”e bir kolonyalist emperyalistin tavrıyla saldırırken, kendi maskesini düşürdüğünü hesaplayamadı! Büyük medyatik gösterilerle sahne alan ve dolgun “kaşe”sini hak etmek için en melodramatik edebi üslupla cümleler kuran, şöhreti George’ dan menkul Amal Clooney’nin ise hâkim, “Ermenistan’a ayrılan vakit bitti” deyince hevesi kursağında kaldı. Ermenistan’ın mahkemeye ek kanıt sunabileceği ve Osmanlı’nın o yıllarda Ermeni ırkının kökünü kazımaya çalıştığı şeklinde, davanın özüyle ilgisi olmayan sözleri orta yere koyup dava bitiminde korumalarla kaçırılan star tavrıyla kayboldu gitti! Halbuki ortada ne sarılmak için bekleyeni vardı, ne de üstüne yumurta atanı! İsviçre’nin bir şeyler deneyen çelişkili savları da gerek Perinçek’in avukatı Christian Laurent Pech’ ten, gerekse Türkiye’nin avukatı Stefan Talmon’dan hak ettiği yanıtları aldı. Federal Mahkeme’nin hangi verilere dayanarak “insanlığa karşı suç” ve “ırkçılığa dayanan nefret söylemi”nden söz ettiğini hiçbir şekilde somutlaştıramadı. “İsviçre’de kamuoyunun genel düşüncesiyle oluşmuş konsensüs”, hukuki boş bir veri olarak öne sürülürken Talmon’un şu sorusu yanıtsız kaldı: “Kendi mahkemenizin bile soykırım olduğuna dair bir kararı yokken, tartışmayı yasaklamasının hukuki dayanağı neydi?” Dava günü, salondan yayın yapan Ermeni televizyonuna da bunu net söyledim: “İki halkın kavgayı sonlandırması, sınırları açması ve barışı da, yine özgür tartışmadan ve bu davadan geçiyor.” Zaten Türkiye’ye karşı bu tek yönlü linç kampanyasının ve bu hukuki garabetin yıllardır sürebilmiş olmasının kökeninde Batı’nın gizli ırkçılığı ve önyargıları yatıyor. Aynen “Modern Sanat Tarihi, Batı’nın bir oldubittisidir” derken ifade ettiğimiz gibi! Gücün yetiyorsa ve “Soykırım anıtları ve tartışma yasakları” peşindeysen, neden ABD’nin Kızılderili veya Iraklılara, İspanyolların Aztek ve İnkalara, Fransızların Cezayirlilere yaptıklarından yola çıkmıyorsun? Yoksa gerçekten büyük Batı bu kadar gözü kara bir ortaçağ haçlı kulübü mü? Son sözüm ülkemizdeki kinden beslenen kavga ittifakına: Nereye kadar yolunuz varsa gidin, ama artık Hrant’ın yakasından düşün! Körüklemeye çalıştığınız iç kargaşaya o güzel insanı alet etmeyin! AİHM, kötü muamele gördüğü ve adil yargılanmadığı iddiasıyla yaptığı Haber Merkezi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), sosyolog Pınar Selek’in gözaltındayken kötü muamele gördüğü, adil yargılanmadığı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği temelinde dava açmak için yaptığı başvuruyu reddetti. ntvmsbc.com.tr’de yer alan habere göre, AİHM’de kararı alan 3 kişilik yargıç heyeti, ulusal yargı organlarının Selek’in kötü muamele iddialarını ciddiye almadığını ve soruşturma başlatmadığını belirtti. Buna karşın başvurunun 2008 yılı kararından 6 ay sonra yapılmasından dolayı başvurunun kabul edilemeyeceği kaydedildi. Mahkeme, Pınar Selek’in “uzun gözaltı süresi” hakkındaki başvurusunu da aynı gerekçeyle geri çevirdi. AİHM, Selek’in “dava süresinin uzunluğu” konusundaki başvurusunu ise “iç hukuk yollarını tüketmediği”gerekçesiyle “kabul edilemez” buldu. Selek’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair hiçbir bulguya rastlanmadığı da kaydedildi. başvuruyu ulusal yargı organlarının kararlarını gerekçe göstererek kabul etmedi YPG, IŞİD’İ KOBANİ’DEN ATTI Köylerde de tutunamadı Yurt Haberleri Servisi IŞİD’in Kobani’den temizlenmesinin ardından YPG’nin köylerdeki operasyonları sürüyor. Reuters, dün IŞİD’in Kobani’nin etrafından da çekildiğini belirtti. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Kürt güçlerinin pazar günü 13 köyü geri aldığını belirtti. YPG Sözcüsü Redur Celil ise IŞİD’in yeni cephe açabileceğini söyledi. YPG, Hertap Korte, Cilik, Tilecib, Mizirdawud, Tawne, Doliya Mezin, Doliya Sofiyan ve Doliya Gamiri köylerinin temizlendiğini, iki stratejik tepeyi ele geçirdiğini açıkladı. Batıda Kule köyü yakınlarında ise çatışma sürüyor. IŞİD ise batı ile güneydeki köylerden, Kobani’ye füze saldırısı yaptıkları görüntüler yayımladı. Sosyal medyadaki görüntülerin doğruluğu anlaşılamadı. BULMACA SEDAT YAŞAYAN Ülkelerine döndüler DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Şanlıurfa’nın Akçakale Gümrük Kapısı’nda toplanan, kadın ve çocukların da bulunduğu yaklaşık 250 sığınmacı, ülkelerine geçiş için yetkililerden izin istedi. Kapı önünde bir süre bekleyen Suriyeliler, gerekli iznin ardından beraberinde getirdikleri eşyalarla ülkelerine geçti. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Osmanlı 1 mimarlığın 2 da, çatı arasında ya da 3 dükkânların 4 üstünde yer 5 alan alçak 6 tavanlı as ma kat. 2/ So 7 yundan geli 8 nen kimse... 9 Tarlayı sü rerek dinlen1 2 3 4 5 6 7 8 9 meye bırakma. 1 G I L G A M I Ş 3/ Dokubilim. 4/ 2 L A R D A H A N Özel gezinti gemi 3 O R K A A L T O si... Ortadoğu’da, 4 B U M E R A T “Ölüdeniz” de deR R A nilen göl. 5/ Ken 5 A B A di alanında en ön 6 L İ T O G R A F İ K A K A O A D de gelen kimse ya 7 E N T A R İ da nesne... Eski 8 N O Mısır’da güneş 9 E N A Y İ Y A L tanrısı. 6/ İdare lambası. 7/ Belirti... Genellikle çay ve kokteyller için hazırlanan, üzeri peynir, sucuk, salam gibi şeylerle süslenmiş çok küçük ekmek. 8/ Put, sanem... Boru sesi. 9/ Bir nota... “Melâli anlamayan nesle değiliz” (Ahmet Haşim). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Geleneksel Türk mimarlığında, odanın cephesinde yer alan, üç yanı pencereli küçük çıkma. 2/ İtici neden, güdü... Köy muhtarı yardımcısı. 3/ Günlük ihtiyacını karşılamak üzere bir hayvana verilen yem miktarı.. Gürcistan’ın plaka imi. 4/ Myanmar’da sarı boya elde edilen bir ağaca ve bu boya kullanılarak yapılan kadın makyajına verilen ad. 5/ Bir elektroliz aygıtındaki artı kutup... Sarhoş ya da külhanbeyi bağırması. 6/ Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir... İnsan sesiyle ezgili sesler çıkarma, müzik yapıtlarını seslendirme sanatı. 7/ Çok sevilen kimse ya da şey... Bir şeyi yapabilme gücü. 8/ Kumaş üzerine yapılan bir tür işleme... Kümes. 9/ İstanbul’un eski adlarından biri. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle