28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 25 Kasım 2015 haber EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEK TASARIM: İLKNUR FİLİZ AA 6 Sosyal Bilimler Kongresi rgun Türkcan Hoca, bilimle din arasındaki ilişkiyi Bilgi Üniversitesi yayınları arasında çıkan Türkiye’de bilim ve teknolojinin serüvenini anlattığı olağanüstü eserinde “...bilim ve din, birlikte, aynı yatakta, aynı rahipbilim adamları elinde doğmuştur” saptaması yapıyor. Din, bilim, felsefe arasındaki kesişmelerin, etkileşimlerin hâlâ sona ermediğine, hatta günümüzde daha da karmaşıklaştığına dikkat çekiyor. Hiç kuşkusuz politikanın bilime ve dine el attığı koşullarda durum dar anlamda değişiyor; biz de bu önemli soyutlamadan sapmaların verdiği zararlar üzerinde düşünme fırsatı buluyoruz. HHH Tarih ölçeğinde bakıldığında böyle dönemler geçip gidiyor. Zor koşullarda mücadele edenler hep var. Günümüzden iki örneği hemen söyleyelim: İlki Bağımsız Sosyal Bilimciler’in büyük emek ürünü çok sayıda bilim insanının katkısıyla gerçekleştirilen ve Yordam Yayınları arasında çıkan “AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu” başlıklı çalışmasıydı. İkincisi ise Sosyal Bilimler Derneği’nin ODTÜ Kongre Merkezi’nde 232425 Kasım’da gerçekleştirdiği 14. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi’dir. 96 oturumda 600’ü aşkın tebliğin sunulduğu, tartışıldığı bu devasa kongre, büyük bir direnci gösteriyor. HHH Bu kongrelerin ilginç de bir tarihi var. 1967’de kurulan dernek, ilkini Haziran 1980’de gerçekleştirmiş. Sonra 1989’a kadar uzun bir ara var. Askeri darbe koşulları ne yazık ki bilimsel araştırmacılar, bilim insanları için zor zamanlar demek. Bilimin üniversitelerden uzaklaştırılmaya çalışıldığı zamanlardan söz ediyoruz. Şimdi yine bir alacakaranlıktayız. Bu da bilimcilerin, bilim insanlarının, araştırmacıların, hadi kendimizi de katalım, gerçeği aramaktan, aktarmaktan vazgeçmeyen gazetecilerin işlerinin bundan sonra daha da zor olacağını gösteriyor. HHH Bunun belirtileri artık gözle görülür haldedir. Belki de belirtiler diyerek olup biteni hafiflettiğim bile söylenebilir; aslında durum vahimdir. Birbiri peşi sıra açılan üniversitelerde öğrenim lise düzeylerine inerken bunca yılın birikimini aktarmaya çabalayan bilim insanlarını da zor zamanlar bekliyor. Bilim, felsefe ile din arasındaki tarihsel ilişki çoktan bozulmuştur; politika tarihi sıfırdan yazma hevesi, eğitim ve öğretimde düzeyi sıfırlama niyetiyle elini kolunu bilim alanına uzatmakta kararlı görünüyor. HHH Bu da bilimin her alanında, kuşkusuz sosyal bilimler alanında çalışan bilim insanlarının 12 Eylül’de olduğu gibi giderek yalnızlaşacaklarını, desteklerin azalacağını gösteriyor. Kongrenin program broşüründe Merkez Bankası’nın katkısından söz ediliyor ama siz o cümleyi yok sayın. Çünkü MB son anda desteğini çekmiştir. Bundan böyle öyle anlaşılıyor ki sosyal bilimciler kendi yağlarıyla kavrulacaklar ve Türkiye’nin aydınlık insanlarının katkılarını bekleyeceklerdir. HHH “Osmanlı ihtişamı” rüyası ile yeni bir rejim oluşturma çabası içinde olanlar keşke bu kongreyi izleyebilseler ve örneğin, yüzlerce bildiri içinden birini seçeyim; “Dersaadet’in ‘Olağan Şüphelileri’ ve Bir Asayiş Yöntemi Olarak Nüfusun Kontrol Altında Tutulması” başlıklı bildiriyi dinleyebilselerdi. Belki de “işte yaptıklarımızın tarihte de örneği varmış” deyip rahatlar ya da “bu işin sonu pek de iyi bitmiyormuş” derlerdi, kim bilir... Gel de Tırmık yaz Caddeyi trafiğe kapatan polis, çevredeki ev ve işyerlerini boşalttı. Tahliye işlemi sonrası araç patlatıldı. E Kontrollü patlatıldı dana’nın merkez Seyhan ilçesinde dün saat 05.30 sıralarında Denizli Şehit Özer Özkaya Polis Merkezi’nin önüne giden 34 GU 8848 plakalı otomobilin sürücüsü, aracı bırakıp kaçmak istedi. Aracın şoförünü yakalamak için harekete geçen polislere çevredeki saldırganlar tarafından Kalaşnikof marka otomatik silahlarla çapraz ateş açıldı. Ara Adana’da polis merkezinin önüne bırakılan bomba yüklü araç imha edildi. 2 Suriyeli gözaltına alındı A cın şoförü çapraz ateş sırasında kaçarken polislerle saldırganlar arasında çatışma çıktı. 3 saldırgan kaçarken, TEM, Özel Harekât, Bomba İmha ve Asayiş Şube Müdürlüğü’nden çok sayıda polis sevk edildi. Otomobili inceleyen bomba imha uzmanları, bagajında 2 mutfak tüpünden oluşan bomba düzeneği olduğunu belirledi. Karakolun bulunduğu Şehit Mehmet Özer Caddesi’nin büyük bölümünü trafiğe kapatan polis, çevredeki ev ve iş yerlerini dolaşıp anonslar yaparak boşalttı. Tahliye işlemi sonrasında, bomba yüklü araç kontrollü patlatıldı. Patlama sırasında karakol ve binaların camları kırıldı. Aracın 4 gün önce el değiştirdiği ortaya çıktı. Silah ele geçirildi Polis merkezine 100 met re mesafedeki bir eve operasyon düzenlendi, Suriye uyruklu 2 kişi gözaltına alındı. Aramada, bomba yapımında kullanıldığı tahmin edilen malzemeler ile Kalaşnikof marka uzun namlulu bir silah ve bu silaha ait 2 şarjör ve mermiler ele geçirildi. Silahlar saldırıda kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi için kriminal laboratuvarına gönderildi. lDHA Çatışma, ölüm, yasak Cizre’de karakola düzenlenen saldırıda bir asker şehit olurken, emniyette görevli bir sivil de yaşamını yitirdi. ırnak’ın Cizre ilçesinde dün öğle saatlerinde Hayati Bilgin Sınır Karakolu etrafına beton bariyer örülmesi sırasında PKK’liler tarafından otomatik silahlarla ateş açıldı. Saldırıda komiser Umut Tunçay şehit oldu, emniyette sivil personel olarak çalışan işçi Sabri Oğlak da hayatını kaybetti. Saldırının ardından PKK’liler, sürücülerinden anahtarlarını gasp ettikleri TIR’lar ile Nusaybin Caddesi ile Dörtyol Kavşağı’nda yolları kapattı, uzun araç kuyruğu oluştu. Sur ve Yafes mahallerini abluka altına alan güvenlik güçleri operasyon başlattı. Yasfes mahallesinde Yusuf Kara karnından yaralandı. Esnaf kepenk kapatırken, vatandaşlar da evlerine çekildi. Okullardaki öğrenciler evlerine gönderildi. Valilik, Sur ve Yafes mahallerinde sokağa çıkma yasağı ilan etti. l Yurt Haberleri Ş ‘Ağlama kızım baban üzülür’ Lice’de operasyondan dönerken askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olan Uzman Çavuş Mehmet Gözütok için Tokat’ta tören düzenlendi. Şehidin eşi Dilek, kızları 9 yaşındaki Zehra, 7 yaşındaki Elif Beyza ve 2.5 yaşındaki oğlu Ahmet Salih’e sarılarak “Kızım babayı öp. Ağlama kızım baba üzülür. O şimdi cennete gitti. Oğlum babaya el salla ağlamayın” diyerek çocuklarını teselli etmeye çalıştı. Şehidin cenazesi Kızık köyüne götürülerek toprağa verildi. Siverek’te polis aracına yönelik saldırıda şehit olan polis memuru Serdal Toprak için ise Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü’nde tören düzenlendi. Şehidin cenazesi törenin ardından memlemeti Malatya’da toprağa verildi. l SAVAŞ KALKAN/ SELAHATTİN GÖKATALAY TOKAT/ MALATYA 1 kişi yaralandı şe bakın siz. Bugün okuyacağınız yazı için masa başına oturduğumda CHP’de “Hamamı değiştirmeden tellak değiştirme yarışı”nın partiyi düşürdüğü yürekler acısı durumu tırmıklamak niyetindeydim. Derken yazıişlerinden “Abi saçmalama. Saat 11’de Başbakan Beştepe Sarayı’na çıkıp Bakanlar Kurulu listesini ‘büyük şef’e sunacak. Bu varken sen tutup CHP...” diye uyardılar. Yani uyarı kılıfında yumuşak bir fırça yedim. Hak verip yazıyı değiştirirken haber patladı: Bir Rus savaş uçağı sınır çizgisinin hemen hemen tam üstünde vuruldu; uçak düştü. Pilotlar paraşütle atladı ama indikleri yerde IŞİD mi var, IŞİD benzeri İslamcı terör grupları mı, Suriye birlikleri mi, Bayırbucak Türkmenleri mi sorusu cevapsız. Putin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırdı. Sözcüsü Peskov bunu yalanladı. O şunu dedi, bu bunu dedi. Ama besbelli kriz patladı. Boyutu ve genişleyebileceği yön de henüz belli değil. Oturup sonucu beklesem, olup biten iyice belirginleştikten sonra Tırmık’a oturayım desem zalim saat tıkır tıkır işliyor. Birazdan “Abi saat kaç oldu farkında değilsin galiba” diye uyarı kılıflı fırça gelecek... Yani... Yani gel de Tırmık yaz!... HHH Ayrıntılar, birbiriyle çelişen haberler, birbirini yalanlayan resmi açıklamalar art arda geliyor. Ancak bir nokta kesin: Türkiye angajman kuralları denen uluslararası sözleşmeye dayanarak bir Rus uçağını vurdu, düşürdü. Bu meslekte nice ulusal ve uluslararası krizlere, ürkütücü gerilimlere tanık oldum. Ancak Türkiye’nin bir Rus savaş uçağını düşürmesi bir ilk. Bunu Ortadoğu denen barut fıçısında “belirleyici güç” olma sevdasına kapılan Erdoğan – Davutoğlu ikilisinin yol açtığı hatalar zincirinin bir halkası olarak tanımlamak hiç de yanlış değil. Bu sonuçların ne olabileceği, hatta dünya çapında bir krize dönüşüp dönüşmeyeceği bu yazı yazılırken tahmin edilemeyecek, o yüzden de cevaplanamayacak kadar çapraşık bir soru. Yarın, bırakın yarını birkaç saat sonra neler olabileceğini kestirmek mümkün değil. Yani... Yani bu konuyu burada noktalayıp yazıişleri katına çıkıp gelişmeleri izlemekten öte yapılabilecek, yazılabilecek bir şey yok... HHH Nitekim yazıişleri katına çıktım. Çıkmaz olaydım. Rus uçağı ikincil haber olmuş. Çünkü Davutoğlu, Bakanlar Kurulu listesini Erdoğan’a sunmuş, o da onaylamış. Liste üstüne ağır siyasal analizleri Ankara gazetecilerine bırakalım. Ben sadece Içişleri’nin Efkan Ala’ya, Adalet Bakanlığı’nın 17/25 Aralık kahramanlarından Bekir Bozdağ’a, başbakan yardımcılıklarından birinin Tuğrul Türkeş’e verildiğini; internetteki bulut teknolojisiyle uğraşanların kafayı sıyıracağını (terim kendisine ait) ilan eden Binali Yıldırım’ın yine Ulaştırma ve Haberleşme Bakanlığı’na ve damadın da stajyerlik dönemini geçirmesi için herhangi bir bakanlığa getirildiğine dikkatinizi çekmekle yetineceğim. Ben listeyi okuyunca, “Anneeeee” diye feryadı bastım. Siz ne yaparsınız bilemeyeceğim... İ Nusaybin’de 12. günde 9. ölüm usaybin’de sokağa çıkma yasağının 12. gününde bir ölüm habari daha geldi. Yenişehir Mahallesi Lise Sokak’ta evinin önüne çıktığı esnada zırhlı araçtan açıldığı N Askeri Casusluk heyeti açığa alındı belirtilen ateşle ağır yaralanan 22 yaşındaki Sedat Güngör, Nusaybin Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı ancak kurtarılamadı. Nusaybin’de yaşamını yitirenlerin sayısı 9’a yükseldi. Çünkü Kıbrıs’ta hoparlörlü ezan sesinin yasaklanması ama yasağın Din İşleri Başkanlığı’nca tanınmamasıyla başlayan tartışmalara ilişkin Cumhuriyet’e bir yazı gönderen Bayram Sarı’nın da kaydettiği gibi ezan ancak gerçek insan sesi ile muteber... Sözü ona bırakalım: “Hanefi mezhebinin fıkıh uzmanı İbni Abidin’e göre: Dağa çarpıp yankılanan ses, insan sesi olarak kabul edilmez. Aracısız, bizzat insanın söylemesi gerekir. Yankı ile gelen ses, hakiki ses hükmünde olmadığı için, böyle duyulan bir secde ayeti için secdei tilavet gerekmez (‘Redd’ül Muhtar’). Fıkıhçılara göre ezanın çıplak ses ile okunması gerektiği söylenmesine rağmen bu gerçeği saptırarak dine saldırı olarak görmek, büyük bir aldatmacadır.” İşte böyle! Peki, rahmetli Attilâ İlhan sağ olsaydı ve romanına mekân oluşturan “Şehri İstanbul”un sabahlarını böylesi kakofonik bir gürültüye boğan mekanik ve metalik sesleri duysa, benzeri satırlar yazar mıydı dersiniz?! Yoksa şöyle mi yazardı: Dersaadet’te sabah ezanları!.. Onlardır ki şehrin, hatta bu mülkün, “Dini İslâm”ı hırslarına, hınçlarına ve hırçınlıklarına alet eden iktidar sahiplerinin elinde kaldığını duyurmaktadır. zan deyince aklıma ilk gelen, Attilâ İlhan’ın abide romanı Dersaadet’te Sabah Ezanları’nın şu unutulmaz satırlarıdır: “Dersaadet’te sabah ezanları!.. Boğaziçi’ndeki düşman zırhlılarının; Haydarpaşa ve Sirkeci garlarına, limana, kara ve deniz gümrüklerine posta ve telgraf idaresine çöreklenmiş ‘düşman’ zabitlerinin üzerinde, yalnız onlardır ki şehrin (hatta bu mülkün) asıl sahiplerinin elinden hâlâ çıkmadığını duyurmaktadır.” İşgal İstanbul’unda geçen romanın adı, yanlış yönlendirmede bulunmasın! Attilâ İlhan bize emperyalist ordular karşısında vatan, varlık, inanç mücadelesi veren bir halkın durumunu resmederken gündelik hayatı en “ateşli” şekilde sunmaktan da kaçınmaz. İşgale ve savaşa olduğu kadar, aşka ve şehvete dair de okunacak çok şey vardır romanda. Ama işte yukarıdaki ifade müthiştir. Bir topluluğun kimlik simgesi olarak ezan, bundan daha güzel değerlendirilemez. Gelgelelim bugün bu memlekette sabah ezanları bambaşka motif ve motivasyonlarla okunur olmuş durumda. Bunlar, işgal İstanbul’unun değil AKP İstanbul’unun sabah ezanları!.. AKP’nin alâmetifarikası olarak da karşımızda duran simgelerden biri, nere E deyse her köşe başında, gerçekten ihtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın inşa edilmiş camilerin yükselen minareleri. Diğeriyse o minarelerle yarışırcasına aynı çoklukta onların yanı başında, hatta onların da üzerinde yükselen inşaat vinçleri, ama o şimdi konumuz değil, geçelim. Birbirine neredeyse yürüme mesafesindeki camilerden sabahları hoparlörlerle hem kundaktaki bebeklerin yüreğini hoplatacak tonda, hem de onca caminin senkronize olamayıp biri 3 saniye önce, diğeri 5 saniye sonra başladığı için kakofonik şekilde ezan sesleri yükseliyor. Bunları duyduğumda, yalan yok, şöyle düşünüyorum: Bu memlekette ezanlar, dindarlık adına geçmiş mağduriyetlerin intikamını almak istercesine okunuyor. Bu memlekette ezanlar, birilerine “Kalkın ey ‘kâfir mukallitleri’, siz Müslüman değil misiniz” diye heyheylenircesine okunuyor. Bu memlekette ezanlar, insanın içini manevi bir huzurla kaplamak yerine, din adına dünyevi bir huzursuzluk yaratmak için okunuyor. Bu memlekette ezanlar, İslâmî ibadete gönüllü çağrı olarak değil, İslâmcı iktidara zorunlu tâbilik yolunda, “teknik” olarak okunuyor. Ve tam da böylesi bir “iktidar teknolojisi”nin aracı olarak, gayet teknolojik mahiyette hoparlörlerle okunuyor. O yüzden de Allah’a yakınlaştırmak yerine yabancılaştırıyor. Çünkü ezan diye kulağınızı dolduran yüksek volümlü sesin sonunda “klik” diye bir ses daha duyuyor ve bir “makine”nin kapatıldığını fark ediyorsunuz. Anlıyorsunuz ki sizi ibadete davet eden bir insan sıcaklığı değil, bir amplifikatör soğukluğu. Dolayısıyla duyduğunuz ezan, gerçek değil “simülatif”. Yani ezanın tüm işaretlerine sahip, ama maalesef ezanın kendisi değil. Kakofonik ezanlar Seçen ve 3 hâkim açığa ALİCAN ULUDAĞ SYK 2. Dairesi, İstanbul’daki Askeri Casusluk soruşturmasını yürüten Savcı Fikret Seçen ile yargılamayı yapan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri Metin Özçelik, Birol Bilen ve Mehmet Ekinci’yi açığa aldı. Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında da görev alan ve şu an Çorum’da görev yapan Fikret Seçen’in açığa alınma nedeni, Askeri Casusluk soruşturması sırasında sanıklar lehine hazırlanan TÜBİTAK raporunu dosyaya koymayarak mağduriyete neden olmak. Başmüfettiş Yunus Nadi Kolukısa tarafından hazırlanan raporu ele alan Daire, müfettişin talebi doğrultusunda, davanın savcısı Fikret Seçen ile davayı karara bağlayan mahkeme heyetinin geçici olarak açığa alınmasına karar verdi. Seçen, TÜBİTAK’ın sanıklar lehine hazırladığı raporu eklemeyerek sanıkların tutuklu kalmasına neden olduğu, heyet ise sanık avukatlarının taleplerine rağmen söz konusu raporu değerlendirmeye almadıkları gerekçesiyle açığa alındı. Hakim Mehmet Ekinci, söz konusu davada sadece iki duruşmaya katıldığını, davanın asıl heyetinde yer almadığını söyledi. l ANKARA H C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle