19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Olaylar ve GOrUSler KÜLTÜR SANAT Perşembe 22 Ekim 2015 Kışlalı’yı anarken... TEVFİK KIZGINKAYA 16 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: ZARİFE SELÇUK CHP Ankara İl Başkan Yrd. ’nsuzluğun 16. yılında, 1997 yılının Ocak ayında Sivas’ta katıldığımız Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy’u anma toplantısını anımsadım. Toplumsal barışı yaşayabilmemiz ve Türkiye’nin çağdaş bir ülke olabilmesi için, demokratik, laik Cumhuriyetin ve sosyal hukuk devletinin ne denli önemli olduğunu, Kemalizmin geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğü olduğunu anlatmıştık... Etnik yapı, inanç ve mezhep temelinde yapılan siyaset anlayışının ulusal yapımızı yaralayacağını, kamplaşmaya ve toplumsal ayrışmaya neden olacağını söylemiştik. Bu siyaset anlayışının teröre ve şiddete ortam hazırladığını, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta yaşadığımız acıları anımsatmıştık... Bu acıların bir daha yaşanmaması, toplum olarak barış içinde kardeşçe ve insanca bir ulus olarak hep birlikte yaşayabilmemiz için Uğur Mumcu’nun, Muammer Aksoy’un ve ‘ON’larca aydınımızın bizleri uyandırmaya ve aydınlatmaya çalışırken öldürüldükleri gerçeğini dile getirmiştik. Bir başka aydınımızın, gazetecimizin, bilim insanımızın, bir tane bile yurttaşımızın öldürülmemesini dilemiştik... Bu cinayetlerin bir daha yaşanmaması için katillerin ve katilleri azmettirenlerin bulunması gerektiğini söylemiştik... Ne acı ki 2.5 yıl sonra çağdaş Türkiye’nin düşmanları maşalarını Ahmet Taner Kışlalı’ya yönelttiler. O günden bugüne 16 yıl geçti. Maşaların birkaçı yakalandı, yarım yamalak yargılandı, çoğu serbest bırakıldı. Maşaları gönderenler ise her zaman olduğu gibi meçhulde kaldı. Tıpkı, bugün yaşadıklarımız gibi... Yokluğunun, yokluklarının üze O Bombalı saldırı sonucu 21 Ekim 1999’da yaşamını yitiren gazetemiz yazarı ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı, katledilişinin 16. yıldönümünde saygı ve özlemle anıyoruz. Tören, Kışlalı’nın Çayyolu’ndaki evinin önünde başladı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) Gazetemiz yazarı Kışlalı, katledilişinin 16. yıldönümünde düzenlenen törenle anıldı Işık Kansu: Biliyoruz sizi, tanıyoruz, görüyoruz B ombalı saldırı sonucu 21 Ekim 1999’da yaşamını yitiren siyasetçi, bilim insanı ve gazetemiz yazarı Ahmet Taner Kışlalı, katledilişinin 16. yılında anıldı. Kışlalı’nın Çayyolu’ndaki evinin önünde başlayan törende konuşan CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, “Bundan tam 16 yıl önce burada patlayan bomba, aslında 10 gün önce Ankara Garı’nın önünde patlayan bombayı işaret ediyordu. Bugünlere geldiğimizde tek tek aydınlarımızın değil, toplu katliamların yaşandığı bir ülkeye dönüştük” dedi. Kışlalı’nın 16 yıl önce bombalı saldırıya uğradığı evinin önünde düzenlenen törene, CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, CHP milletvekili Şenal Sarıhan, Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen, gazetemiz yazarı Işık Kansu, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyeleri katıldı. Törende konuşan Gök, “Dünyanın gördüğü bütün özgürlük savaşları, demokrasi hareketleri ağır bedeller altında gerçekleşmiştir. Türkiye’de bu bedeli aydınlar, bütün yurtseverler canlarıyla ödüyorlar. Biz de suçluyuz, biz de Türkiye’de böyle bir ortamın olmaması için gücümüzü birleştirmeye, Türkiye’de tam demokrasiyi, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü sergilemeye daha çok çalışmalıyız. Siyaset olarak sorumluluğumuz var. Ben siyasetçi olarak, sevgili Ahmet Taner Kışlalı’nın eşinin önünde, Ankara Garı’nın önünde patlayan bomba ile yaşamını yitirenler önünde, Bahriye Üçok önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum ve onlardan özür diliyorum. Sizleri koruyamadık, ruhunuz şaad olsun” dedi. Kışlalı’nın katledilişinin 16. yılında evinin önünde başlayan anma programı, aynı mahallede bulunan Ahmet Taner Kışlalı Parkı’nda devam etti. Katledilen aydın anısına dikilen anıt önüne kurulan kürsüden yapılan konuş malarla sürdürülen program sonrası, Kışlalı’nın sevenleri Karşıyaka Mezarlığı’ndaki gömütünü ziyaret etti. ‘Canlı bombaların ardına sığınmayın’ Kışlalı için düzenlenen anmada konuşan gazetemiz yazarı Işık Kansu, Cumhuriyete sahip çıkmak isteyen gençlerin ve aydınların, cezaevlerinde, darağaçlarında, saldırılarla berhava edildiğini belirterek, “İktidar mı, güç mü, para mı, rant mı, ne haltsa istedikleri, hep halkın ama hep gençlerin ılık kanları üzerinden hesaplaşanlar; sizedir sözümüz.Gizli örgütlerin, işbirlikçi kuyrukçuların, kirli savaşların, kiralık katillerin, canlı bombaların ardına sığınmayın. Biliyoruz sizi, tanıyoruz, görüyoruz. Yıllardır için için kanıyoruz ama kanmıyoruz, kanmayacağız. Ahmet Taner Kışlalı’yı ve Cumhuriyet devrimcilerini unutmayacağız” ifadelerini kullandı. l ANKARA (Cumhuriyet) Ahmet Taner Kışlalı (19391999) rinden geçen yıllarda yitirdiklerimiz çoğaldı. 10 Ekim’de 102 barış güvercini daha uçtu ‘ON’lara doğru. Dilerim, son olurlar. Ama biliyorum ki dilemekle değil, ‘ON’lar gibi olmakla, halkımızı bilgilendirmeye, bilinçlendirmeye, aydınlatmaya çalışmakla son bulacak bu toplumsal kutuplaşmalar, çatışmalar, ölümler, katliamlar... Ahmet Taner Kışlalı’lar yazdıklarıyla, anlattıklarıyla ve düşünceleriyle yaşamaya devam ediyorlar, bizlere ışık oluyorlar. ‘ON’ların ışıkları, çağdaş Türkiye’nin yolunu aydınlatmaya devam ediyor... Yeter ki ışıklarının gösterdiği yolda bir araya gelip, omuz omuza yürüyebilelim. Gerçek bir Cumhuriyet aydını olan Ahmet Taner Kışlalı’yı özlemle ve saygıyla anıyorum. Barışa katlanmak mı? Prof. Dr. İSMAİL H. DEMİRDÖVEN Hacettepe Üniversitesi Barış ve demokrasi kavramlarının birbirlerinden ayrılamaz bir bütünü oluşturduğu düşünülür. Bir yönetim biçimi olarak demokrasinin barışa giden bir yol olabileceği doğrudur. slında barışa giden yolun mutlak anlamda demokrasiden geçmesi gerektiği ve bu iki kavramın birbirlerinden ayrılamazcasına, adeta birbirlerinin varlık nedeni oldukları yolundaki düşünce tartışmalıdır. Yaşanan toplumsal koşullar göz önünde bulundurulduğunda oldukça akademik ve sofistik böyle bir tartışmanın yeri şimdilik burası değildir. ‘Mustang’ filminin özel gösterimi gerçekleşti... ünya prömiyerini geçen mayıs ayında Cannes Film Festivali’nde yapan, birçok festivalden ödülle dönen ve Fransa’nın Oscar adayı olan Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği Mustang filminin özel gösterimi Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Yönetmen Deniz Gamze Ergüven, Oyuncular Güneş Nezihe Şensoy, Doğa Zeynep Doğuşlu, Tuğba Sunguroğlu, Elif İşcan, İlayda Aydoğan’ın yer aldığı geceye, yapımcı Charles Gillibert ve Mine Vargın da eşlik etti. Fransız Kültür Merkezi’nin burslarıyla Fransa’da okuduğunu belirten Ergüven, “Yıllar önce, Fransız Kültür Merkezi’nin burslarıyla Fransa’ya gittim ve filmin özel gösteriminin Fransız Kültür Merkezi’nde olması benim için oldukça önemliydi. Bununla gurur duyuyorum” dedi. Gösterim sonrası soruları yanıtlayan Ergüven, “Film, aslında kimsenin hayatına D A Barışın gerçekleşebilmesi sürekli bir çaba gerektirir ki, bu çabanın en önemli ayağı demokrasidir. Barış üzerine Barış kavramı, bazı başka kavramlarda da olduğu gibi savaş kavramıyla bir “kavram çifti” oluşturur. Yani barışı anlamak için ilkin savaşı anlamak gerekir. Kavramsal çözümlemeler ve ayrıntılar bir yana, savaş, birbirlerine karşıt “iki taraf”ın varlığını öngörür. Dolayısıyla barışın da söz konusu iki tarafın olmadığı bir durum olduğu söylenebilir. Bu bağlamda barışın, gerçekleşebilmesi için sürekli çaba harcanmasını gerektiren bir özelliğe sahip olduğu söylenebilir. Söz konusu “çaba” kendisini, bir biçimde, birlikte yaşayan insanların birbirlerine karşılıklı olarak “katlanma (tahammül)” talep etmesi biçiminde gösterir. Bu, barışın, kişiler arası yüz yüze ilişkilerde (örneğin, o kişiyi/kişileri nedeni ne olursa olsun “sevmesek” de) etik olmayan biçimsel ama önemli bir koşuludur. Hukuk açısından bakıldığında, bunun anlamı, o toplumda birlikte yaşayan kişiler kim olurlarsa olsunlar, “katlanma” ile ilgisinde onların temel insan haklarına biçimsel dü zeyde “saygı” gösterilmesi gerekliliği olarak dile getirilebilir. Böyle bir “saygı” biçimsel olduğu için gözetilip kollanmaya ihtiyaç duyar. Bu da devletin görevidir. Barışın gerçekleşebilmesinin sürekli bir “çaba”ya ihtiyaç gösterdiğinden söz ettik. Bu çabanın bir başka ayağı, demokrasiyle bağlantılıdır: Bilindiği gibi demokrasi “eşitlik” ilkesi ya da ideali üzerinde yapılanır. Yani bir başka deyişle, demokraside “eşitlik” gerçekleştirilmesi gereken ve aynı zamanda verilen bir sözdür. Bu sözün nerede, nelerle ve nasıl yerine getirileceği politikanın işidir. Böyle bakıldığında eşitliğin, bir bakıma iki tarafın olmadığı bir durumla bağlantısı da kurulmuş olmaktadır. Siyasal partilerin programları retoriksel ve hâmâsi söylemler yerine bu durumun/durumların nasıl yaratılacağına ilişkin somut metinler olmalıdırlar. Demokrasi, biçimsel olarak değil, ama o toplumda ve kültürde yaşayan kişileri gerçekten, insan olarak eşitlemek ideali ve hedefi üzerine kurulu, bunu isteyen bir yönetim biçimidir. Bu bakımdan demokrasi zorlu, gerçekçi, dosdoğru, taviz Demokrasiye gelince siz ve cesaret isteyen bir politik süreci gerektirir. Ancak dünya varlıklarının dünyanın sonunu hazırlar biçimde acımasızca paylaşıldığı ve küreselleşmeden daha çok sermaye ve piyasa düzeninin küreselleşmesinin anlaşıldığı, adına “küreselleşme (globalleşme)” çağı denen günümüzde bu olanaklı mıdır? Bu soru şunun için sorulmalıdır: Demokrasinin “eşitlik” ilkesi üzerine kurulacak olan toplumsal politikalar ve harcanacak “çaba”ların amacına ulaşabilmesi, sadece dünyanın ölçüsüzce tüketilmeye devam eden varlıklarının eşitçe paylaşımına değil, acaba yokluklarının da eşitçe paylaşımına izin verecek midir? Daha açık soralım: Sermayeyi ellerinde bulunduran dev dünya şirketlerinden hangisi/hangileri eşitliği yeterince sağlamak adına “kâr” ilkesinden olabildiğince vazgeçebilecek ve dünya çapında var olan toplumsal gerilimlerin en azından yumuşamasına, böylece de hep bir özlem olarak kalan barışa katkı sağlayabilecektir? Demokrasi yoluyla biçimsel de olsa “Barış” adına bir şeylere katlanmanın, asgari düzeyde “insan olma bilinci”ni gerekli kıldığını unutmayalım. ayna tutmuyor. Her sahnenin temelindeki durum gerçek. Kurgunun girdiği yer içimizde kalan, söyleyemediğimiz o cesur kelimelerin söylenmesiydi. Benim sırlarımı, başkalarının sırlarını anlatan bir filmdi ve ortada karanlık bir gerçek vardı. Sinemanın verdiği o ışıkla güzelliklerle filmi anlatmak istedim ve kızların kafalarına odun vurmak da istemedim, bir şekilde kazanmaları gerekiyordu. En mutlu edicek, en olağanüstü sonla bitirmek istedim” dedi. Yapımcı Charles Gillibert, “Dürüst olmak gerekirse her şeyi Deniz Hanım’a borçluyuz çünkü senaryoyu Alice Hanım’la birlikte yazdılar. Deniz Hanım bu projede çok fazla öneme sahip. Bu film Fransa’da gerçekten çok yankı uyandırdı. Yaklaşık 500 bin seyirci izledi ve Fransız filmi olarak Oscar’ a da kabul edildi. Bizim bundan sonra merak ettiğimiz filmin Türkiye’deki seyri olacak. Şu anda bunu bekliyoruz” dedi. l Kültür Servisi Genç İstanbul Modern’den bakış açısı stanbul Modern Sanat Müzesi, bu yıl on sekizincisi gerçekleşen Genç İstanbul Modern etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. 13 Ekim’de 612 yaş aralığındaki çocuk ve ailelerine kapılarını açan program “Herkesin Bir Bakış Açısı Var” İ başlıklı fotoğraf sanatını inceleyen etkinliğiyle sürüyor. Manzara, portre ve çektiği önemli fotoğraflarla tanınan fotoğraf sanatçısı Henri Cartier Bresson’dan esinlenilen programda fotoğrafı çekerken deklanşöre basılan an, yani ‘karar anı’nı belirleyen unsurlar mercek altına alınıyor. Program Fotoğraf Stüdyosu, Küçük Sahneler Yaratmak, Farklı Kompozisyonlar ve Işık adlı dört aşamadan oluşuyor. Program 10 Aralık’a kadar devam edecek. l Kültür Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle