19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 12 Ekim 2015 yorum püştüğü Esad’ı şeytan ilan etti. El sıkıştığı Putin’i tehdit etti. Kapısında beklediği Obama’ya sataştı. Oydaşı İran ile kapıştı. PKK ile önce anlaştı, sonra bozuştu. İçi de, dışı da gerdi, gerdi, gerdi. Gerginlik, insancıkların canında patladı. Susku bilmeyen o boğuk ses babalandı yine: Birbirimize düşmeyecekmişiz. Bizi birbirimize düşüren kim; bir bil, bir anla artık... Türkiye Psikiyatri Derneği’nin, yüze yakın canımızı yitirdiğimiz 10 Ekim’de, Dünya Ruh Sağlığı Günü’nde yaptığı açıklamadan: “İnsanlığın kadim olduğu kadar kanlı tarihi boyunca savaşlar kadar ruh sağlığına zarar veren başka bir ruhsal travma yoktur. Savaş, tek başına savaş ve çatışma demek değildir ve göç demektir, politik şiddet demektir, o güne kadar yan yana bir arada yaşayan toplumu oluşturan insanların birbirlerine karşı beslediği kötü, yıkıcı, düşmanca hisler demektir. Savaş bireylerin tek tek ruhsal sağlıklarını bozduğu gibi, toplum ruh sağlığını da tamamen etkiler. Şiddet meşrulaşır, kutsallar kaybedilir. Savaşlar sonrasında insanların ruhsal yaralarının sarılması bazen yüzyıllar alır. Yüzyıllar alır diyoruz çünkü psikiyatri literatürü savaşın, göçün  etkilerinin kuşaktan kuşağa aktarılarak üçüncü, dördüncü kuşaktaki insanları bile ruhsal hastalıklara yatkın hale getirdiğini göstermektedir. ‘İnsanlar arasındaki duygusal bağları güçlendiren her şey savaşa karşı işler’ der Freud. Bu yüzden barışı kurmak için düne kadar dostumuz, kapı komşumuz, akrabamız olanları nasıl düşmanımız olarak kabul etmeye başladığımızı anlamak zorundayız.” 18 Bir anla... Ö Ne zaafı, gülüyorsun işte! urttaşlarımızın katledildiği hain ve alçak saldırının ardından düşündüm: Bu karanlığa ne yazabilirim? Gözümün önüne kapkara bir Türkiye haritası geldi... HHH Her şeyden önce şu saptamayı yapmalı: Ülkede yaratılan karanlığın sorumlusu tümüyle AKP iktidarıdır. Tepeden tırnağa neredeyse tüm kadroları iç politikada ülkeyi ayrıştırmış, ötekileştirmiş, toplumu parçalamış, dış ilişkilerde Türkiye’nin başına beklenmedik belaları sarmıştır. Terör ortamının yaratılmasının sorumlusu, açık seçik bu iktidardır... Başbakan Davutoğlu, katliamın ardından konuşuyor. Bombayı patlatan olası örgütleri sıralıyor. PKK, IŞİD, DHKPC, MLKP... Kimdir, arkasındaki güçler, egemenler kimdir, şu anda bilmiyoruz. Türkiye’nin geçmiş tarihine bakılırsa 1 Mayıs, Maraş, Sivas katliamları ve faili meçhul cinayetler düşünülürse, devlet terörü diye bir kavram da var. Yabancı istihbarat örgütlerinin eylemleri, gladyonun yaptıkları var. HHH Peki, Ankara katliamının sorumlusu kim? Aydınlatılmadıkça kuşkusuz devlet mekanizması, iktidar sorumlu olacaktır. Tıpkı aydınlatılmayan Suruç, Diyarbakır ve benzeri katliamlar gibi... Dikkat çekerim... İktidarın İçişleri, Adalet ve Sağlık bakanlarının önceki gün yaptığı basın toplantısı ibretliktir. İstifa etmesi gereken İçişleri Bakanı, “Güvenlik zaafı var mı” sorusunu “yok” diye yanıtlarken Adalet Bakanı’nın o alaycı gülümsemesi neyi anlatıyor? Evet zaaf yok, artık AKP politikaları sayesinde ülkede ciddi bir güvenlik açığı ve sorunu var. Can güvenliği sorunu var. İlkokul çocuklarının voleybol karşılaşmalarında bile güvenlik gerekçesiyle velilerin bozuk paralarını toplayan bir anlayış, Ankara’nın göbeğinde canlı bombalardan nasıl habersiz olur? Yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği, yaralandığı katliam münferit bir olay sayılabilir mi? Asla... HHH Arap Baharı’ndan başlayalım... Sözüm ona baskıcı, despotik yönetimleri kaldırmak, demokrasiyi yerleştirmek adına İslam ülkelerinde yaratılan kalkışmanın sonuçları ortada. Ne demokrasi geldi, ne özgürlük ne de insan hakları... Tersine parçalanmış ülkeler yaratıldı, etnik ve mezhepsel çatışmalar, kan ve gözyaşı, ölüm geldi coğrafyamıza. Emperyalizmin sözde mücadele ettiği IŞİD, El Kaide benzeri radikal siyasal İslamcılara yol verildi. Şimdi hedefte Türkiye var. Onun için terör oluyor, onun için insanlarımız katlediliyor. HHH Saldırının ardından gece sokağa çıktığımda karşılaştığım arkadaşlar, tanık olduğum değerlendirmeler, benim de ülkedeki karanlığa bakıp “daha yazacak ne kaldı” sonucuna vardığım, büyük bir karamsarlığı yansıtıyordu. Ancak düşündüm... Terör karanlık istiyor, insanları evlerine kapatmak, korkutmak, sindirmek istiyor. Onlar amaçladıklarına ulaşmamalı. Teröre karşı mücadele sürmeli. Aydınlık, savaşsız, sömürüsüz bir ülke geleceğine yönelik umutlar korunmalı, güçlendirilmeli. Bu açıdan kalıcı bir çözüm değil, ama 1 Kasım seçimleri, kısa erimde karanlığı yaratanlara büyük yanıt olacaktır. Karanlık, sonsuza değin süremez. Gün doğar memleketimde, yeniden çiçekler açar, yaşam sevinci güçlenir. Bugünkü koşulları yaratan iktidarın uzaklaştırılmasıyla, ülkenin önü açılabilir. Ondan sonrası, bu düzenin sorumlularının hukuk önünde adil bir yargılamayla hesap vermesidir. Y aklaşık elli yıldır bir “oh” dedirtmediler şu çilekeş Anadolu insanına. Bağımsızlık deyince, muhtıracı general Memduh Tağmaç’ın kara gözlükleriyle bakıldı gençliğe. Darağaçları kuruldu... Eşitlik deyince, uluyarak yüründü üstlerine. Üniversite kapılarında tarandılar, öğrenci evlerinde boğuldular. Özgürlük deyince, Y işkencehanelerde çığlık çığlığa can çekiştirildiler. Hapislerde çürütüldüler, şube pencerelerinden aşağı atıldılar. Uygarlık deyince, cayır cayır yakıldılar. Yobaz haykırışları arasında çocuk gözler buharlaştı. Kardeşlik deyince, soy sopçu kavimciye silah tutuşturuldu. Öç, öfke ve de ölüm ölümsüzleştirildi. Petrol mü, su mu, toprak mı, Kanmıyoruz! yeraltı mı, yerüstü mü, iktidar mı, güç mü, para mı, rant mı, kâr mı; ne haltsa istekleri, hep halkın, hep ama hep gençlerin ılık kanları üzerinden hesaplaşanlar... Gizli örgütlerin, işbirlikçi kuyrukçuların, kirli savaşların, canlı bombaların ardına sığınmayın. Biliyoruz sizi, tanıyoruz, görüyoruz. Kanıyoruz, ama kanmıyoruz. lümlerin ardından o bıktırıcı, alışıldık, beylik laflar geveleniyor ağızlarda. Araştırılıyormuş da. Tedbir alınmamışsaymış, ihmal varsaymış, sorumlular hakkında gerekenler yapılacakmış... Bu yurdun yetiştirdiği seçkin aydınlardan Prof. Dr. Bahri Savcı, Ö Yaşatmacılık kuralı ileride devlet kademelerinde çalışacak öğrencilerine, devletin en önemli sorumluluğunun “yaşatmacılık kuralı” olduğunu öğretirdi. “Devletin asıl görevi” derdi, “Yaşamı; boyutları ile tüm tehdit ve tehlikelerden kurtulmuş kılacak, bireyin yarınki, hatta bugünün içindeki yaşamının, bütün kaygılardan ve korkulardan uzaklığını verecek ve garanti edecek bir durumu sağlamaktır.” Devlet yönetimi, devrimci kuruluş felsefesine düşman, ayrımcı, bilisiz, lümpen bir takımın eline geçerse, uygar ilkelerin hiçbir anlamı kalmıyor. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Aziz’in dersi! eçen hafta Aziz Sancar’ın Nobel Kimya Ödülü’nü alması çok çok önemlidir ve bu toplumun aydınlık geleceğinin yol gösterici ışığı olarak değerlendirilmeli, alkışlanmalıdır. Kendi düşünce yapısının sakatlığı nedeniyle Orhan Pamuk’un Nobel Ödülü’nün tadına varamayan toplum bu kez daha benimseyici olabilmelidir. HHH Sancar, verdiği ilk demeçlerden birinde Türkiye ile ilgili haberleri izlemediğini, çünkü o haberlere üzüldüğünü ve araştırma yapamaz duruma geldiğini vurguluyor. Çok acı bir gerçeği yansıtan bu sözler, tarih boyunca bu ülkenin bilim insanlarının bir türlü değişmeyen kapkara alın yazısıdır. Fazla söze gerek yok; Ankara’da cumartesi günü Emek, Barış ve Demokrasi mitingine yapılan saldırı, daha önce yapılan ve bir türlü tüm yönleriyle açıklanmayan diğerleri gibi, Türkiye’de yalnız bilimsel araştırma ortamını değil, düşünme ortamını da yok edici bir özellik taşıyor. HHH Yine ilk demeçlerinden birinde Sancar, başarısının kaynağında Türkiye’de aldığı eğitimin bulunduğunu belirtiyor; Cumhuriyete borçluyum diyor. Bilindiği üzere günümüzde onun aldığı fırsat eşitliğini ve bilimin yol göstericiliğini ilke edinen eğitimin yerinde çöl yelleri esiyor. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme ProgramıPISA sonuçları da bunu kanıtlıyor. AKP iktidarı yıllarında üniversite sayıları deyim yerindeyse uçtu. Ancak ülkenin yükseköğretimi, YÖK’ün olumsuz uygulamalarının da etkisiyle, uluslararası sıralamaların da gösterdiği gibi dökülüyor. Dahası, kimi üniversiteler matematik, fizik, kimya ve biyoloji gibi temel bilim bölümlerini kapatıyor. HHH Bilimsel çalışma aynı zamanda bir kurumlaşma işidir. AKP iktidara gelir gelmez, daha 2003 yılında, 1963’te kurulmuş olan ve başarılı işler yapan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) yönetimine el koydu. Aynı işlem dünyadaki benzerlerinden yüzlerce yıl sonra 1990’larda kurulan Türkiye Bilimler Akademisi’ne (TÜBA) uygulandı; bilimselliğin en temel ilke ve kuralları hiçe sayılarak araştırma kurumları siyasi iktidarın oyuncağı yapıldı. HHH Bilimsel araştırma kaynak gerektirir. Bu konuda uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan en temel gösterge, ulusal gelirlerden her yıl ArGe’ye (araştırma ve geliştirme) ayrılan paydır. Anlamlı bir ArGe gücü yakalanması için ulusal gelirinin en az yüzde birinin bu işe ayrılması gerekir. Araştırmaya yatırım yaparak gelişen ülkelerde bu oran on yıllardır yüzde 3.54 dolayındadır; Avrupa Birliği (AB) ortalaması ise yüzde 2.5’e yaklaşıyor. AKP iktidarı döneminde ulusal gelirin üçe katlandığının gururla vurgulanmasına karşın, günümüz Türkiye’sinde bu oran yüzde birin altındadır. Hemen her büyük yatırımı için kaynak bulan Türkiye, araştırmaya yeterli kaynak ayırmıyor ve geri kalıyor. HHH Gerçekten gelişmek istiyorsa Türkiye, Aziz Sancar’larının özgür düşünce ortamında; güçlü bağımsız kurumları ve yeterli parasal kaynaklarıyla bilimsel üretim yapmasını sağlamalıdır. Aziz’in verdiği en güzel ders budur! G ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY 12 EKİM 2015 SAYI: 32877 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay Olayların adını doğru koymak… 0 Ekim’in, tarihteki yeni adıyla “Kanlı Cumartesi”nin bitmesine birkaç dakika kalmış. Bilgisayarın başında pazartesi yazımı yazmaya çalışıyorum. Ve bunu yaparken, olayların adını doğru koymaya çalışıyorum. Gerçi bunun pek kolay olmayacağının da farkındayım. Geride, daha birkaç saat önce, yaşadığım ülkenin başkentinin ortalık yerinde bombalarla parçalanarak ölen şimdilik! 95 kişi varken, hiçbir şeyin adını doğru koymak kolay olmayacak. Ama beni ürküten bu değil. Yani şimdi şu yazıyı yazmak için tuşlara dokunurken, anlıyorum ki asıl kaygım, olayların adını doğru koyamamak değil. Çünkü kafamda, kendimden bile saklamaya çalıştığım asıl meselemin sınırlarını belirleyen başka sorular var. Yani: Ya bugün olup bitenlerin tümünün adları, daha en baştan belli idiyse? Ya bu olaylar, daha en baştan adlarını yafta gibi göğüslerine yapıştırmış, aramızda öyle gezinmekte idiyseler? Ya bu olayların adını öğrenmek hiçbir özel çaba gerektirmiyorsa ve bunun için sadece okuma yazma bilmek yeterliyse? Yazmaya biraz ara verip bir sigara daha kim bilir son on iki saatin kaçıncı sigarası! yakıyorum, İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar 1 Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.38 05.24 05.47 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.0 5 12.58 16.04 06.48 12.42 15.49 07.10 13.05 16.14 Akşam 18.39 18.24 18.48 Yatsı 19.58 19.42 20.04 lik Mitingi’ne hareket edilecek noktada patlayan iki bomba. Birkaç saat sonra, daha ölülerin tamamı olay yerinden toplanmamışken ama bir bölümü ölü olmalarına rağmen ilaçlı sularını ve gazlarını, elbette asayişi koruma amacıyla!, yemişken “resmi” açıklamalardan biri: “Hayır, asayiş yerime daha bir yerleşiyorum ve zaafı yoktu, çünkü patlama miting bu kez – evet bu kez kararlıyım! Adı çoktandır belli olaylara doğru alanında değil, kalabalıkların mitinge gitmek üzere hareket edilecekad arama gibi gülünç ve acınası bir girişimde bulunmak yerine, ka leri yerde oldu! Oysa miting alanı kuşatılmıştı ve oraya girecek herfamda çoktan dosdoğru belirmiş adları olanca doğrulukları ile doğ kes aranacaktı!” İyi de, miting alanında patlatıru okuma yürekliliğini göstermelacak bombalar herhalde o alanye hazırım! da imal edilmeyecekti! Yani başBunun hazırlığı fazla bir çaba gerektirmiyor. Yalnızca son on ka yerde imal edilip oraya getirilesaattir ekranlardan öğrendiklerimi cekti. Bu durumda mitinge gitmek üzere toplanma yerinde, dahası doğru gruplandırmak yeterli olaoradan miting alanına uzanan bücak gibi… tün güzergâhlarda önlem almak, Bir süre önce, Irak’tan Türkiye’ye birkaç canlı bombanın bir zamanlar Gezi Direnişi’ne katılmak üzere evlerinden çıkan girdiği haber alınmış. gençlerin bütün yollarını kesmekBir süredir basında yinelenen te onca başarılı olan, adliyeye haberlerden biri: Şimdilerde gücüppeleri ile gelen avukatları neneyde ve güneydoğuda olup bitenler, pek yakında büyük kentle redeyse iç çamaşırlarına kadar arayan, böylece de destan yazan re gelecekmiş! Çok çok taze bir haber: Bu sa “asayiş kuvvetleri” için gerçekten imkânsız mıydı? bahın erken saatlerinde, sosyal Galiba bu yazıda beni asıl temedyada yayımlanmış: Bomba, dirgin eden, olayların adını doğAnkara’da patlayacak! Sonra, saat 10.04’te, birkaç sa ru koyamamak değil, fakat çoktan doğru konmuş adların tüyler ürniye ara ile Ankara’da, gar binaperticiliği ile karşılaşmak? sının önünde, Barış ve Kardeş C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle