19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Amy 23 parçalık sürpriz yapacak Asif Kapadia’nın tüm dünyada büyük ilgi uyandıran ‘Amy’ belgeselinin ardından, Amy Winehouse’un yeni bir de albümü çıkıyor. Bu ay sonunda piyasaya çıkacağı açıklanan albüm, Winehouse’un unutulmaz canlı performanslarını içerdiği gibi, daha önce yayımlanmamış ‘demo’larından oluşacak.. 23 parçalık yapımın çıkış tarihi ise 30 Ekim olarak belirlenmiş. l Kültür Servisi EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Pazartesi 12 Ekim 2015 Büyük üzüntü ajandaları da unutturdu Türkiye’de en az 120 cana malolan ve Ankara’da önceki sabah düzenlenen Barış Mitingi’nde yaşanan iki ayrı canlı bombalı terör katliamı, kültür ve sanat dünyasını da temelden sarstı ve yasa boğdu. Bu anlamda dijital ve analog yayında olan Türkiye radyolarının birçoğu, çeşitli görsel ve işitsel anonslarla yayınlarını ağırlaştırma ve program değişikliğine giderken, pek çok etkinlik de iptal edildi veya ileri bir tarihe ertelendi. Aralarında PEN Türkiye’nin de olduğu kimi STK’ler, olayı büyük bir üzüntü ve şiddetle kınarken, bazı akademik çalışmalar da askıya alındı. Yine, İzmir’de İsmet İnönü Sanat Merkezi’ne sahnelecek Marko Paşa oyunu ile, İstanbul Tatav 17 Ankara Barış Mitingi’nde pek çok insanın canına mal olan terör katliamıyla gelen yas havası kültür, sanat ve bilim dünyasının etkinliklerine de yansıdı. Üç gün boyunca pek çok konser, tiyatro, konferans ve moda gösterisi şimdiden iptal edildi veya ertelendi. la Tiyatro’nun Aktör Kean oyunu iptal edilirken, Türkiye genelinde üç günlük ulusal yasın ilan edildiği şu günlerde, Babylon’da gerçekleşecek Kölsch DJ Set etkinliğinin de ileri bir tarihe ertelendiği açıklandı ve Tiyatro Kumbaracı’da da dün sahnelenmesi planlanan Judith’le Masal Yolunda oyunu 18 Ekim’e ertelendi. Türkiye ve Kıbrıs ölçeğinde iptal edilen veya ertelenen kimi farklı disiplinlere ait etkinliklerden bazıları ise şu şekilde sıralandı: l Sıla’nın Bursa’da vereceği konser. l Ebru Gündeş’in Kıbrıs’taki konseri. l Ajda Pekkan’ın Kıbrıs Merit Cyrstal l CKM’nin Cove Hotel’deki konseri. bu akşamki ‘Attila İlhan 90 Yaşında’ anma etkinliği. l MamArt’ın Salon İKSV’de bugün sahnelecek ‘Özel Kadınlar Listesi’ oyunu. l Talimhane Tiyatrosu’nun bugünkü “Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince, Ama Şimdi İyi...” oyunu. l ODTÜ’nün Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmalarında Bilgi ve Politika Uluslararası Konferansı iptal edildi. l 1217 Ekim arası gerçekleşecek Mercedes Benz İstanbul Moda Haftası. l “Bir Dilek Tut” Derneği için bugün gerçekleştirilmesi planlanan “Birlikte Söylüyoruz” konseri. l Boğaziçi Üniversitesi 14 Ekim Albert Long Hall Klasik Müzik Konserleri / Yaylı Çalgılar Düşler Konseri, 15 Ekim Kennedy Jazz Konserleri / Yakaza Ensemble Konseri, 17 Ekim Kilyos Etkinlikleri / Muammer Ketencoğlu Konseri. l Şehir Tiyatroları, Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi’nin, salı gününe kadar tüm oyun ve turneleri iptal edildi. The Sunday Times’a önceki gün özel bir röportaj veren yazar Orhan Pamuk, “Artık barış istiyoruz. Seçime kadar barış sağlanamazsa çok kötü olur” dedi obel ödüllü yazar Orhan Pamuk, en son röportajlarından birini önceki gün İngiliz The Sunday Times gazetesine verdi. 63 yaşındaki Pamuk, Alev Scott imzalı, “Türkiye karmaşasındaki büyük kazazedenin umut parçası” başlıklı röportajında, “Türkiye bu sorunları çözmedikçe Kürtlerin, Alevilerin, azınlıkların haklarını döngüsel hale geliyorlar” ifadesini kullanıyor. Yazar Pamuk, Scott’ın sözleriyle “Türkiye’ye olağanüstü bir gerginlik hâkimken, ülkenin deneyimli bir gözlemcisi halinde, son romanında olduğu gibi, büyük resme odaklanarak ferah bir yaklaşım sergiliyor.” Pamuk, The Sunday Times’a konuşurken kendisi için değil, Türkiye için endişe duyduğunu da vurgulayarak, “Her halükârda devletin bana atadığı koruma, hâlâ güvenliğimi sağlıyor,” şeklinde konuşuyor. Alev Scott, gazete haberinde Pamuk’u tarif ederken, yazarın Yapı Kredi Yayınları’nca basılan en son romanı ‘Kafamda bir Tuhaflık’a referansla, Türk erkeklerinden yakınan Melahat karakterine ait “Türk erkekleriyle yaşadıklarımı anlattığım bir kitap yazsam, Türklüğe hakaretten dava açarlar” sözüne göndermede bulunuyor. Pamuk, kitabını feminist bulan yazarın bu alıntıyı seçmesine ve kanaatine de sevinerek, bu söz ‘Artık barış istiyoruz!’ N leri feminist bir şaka olarak tarifliyor ve şunları belirtiyor: “Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Ama ülkesinin ataerkil kültürünün tüm yüklerini taşıyan Türk bir erkek, nasıl feminist olduğunu söyleyebilir? Türk feministlerin hepsine saygı duyuyorum, onlarla aynı fikirdeyim... Ancak benim feminist olduğumu söylemem kendi içinde çelişkili / ‘oksimoron’ olur...Bu durum (Friedrich) Engels’in hem zengin bir adam olup hem de komünizm ile ilgili yazmasına benzemiyor, farklı bir durum. Ben ortalama bir Türk kadının çektiklerini çekmedim.” Verdiği röportajda kitabın ana karakteri Mevlüt’ü tariflerken de, “Sola veya sağa değil, kendi hayatta kalma çabasına inanan sıradan bir adam” yaratmak istemiş olsa da, karakteri Mevlüt’e çok daha güçlü bir bağ hissediyor” ifadesini kullanıyor. Yazar ayrıca, Scott’un işaret ettiğine bakılırsa, kitabın 1970’lerin sonunda geçen “Biz Taraf Tutmayız” adlı bölümünde, solcu Alevi Kürtlerin yaşadığı bir bölge sağcı milliyetçiler tarafından şiddet kullanılarak tahliye edilmesini işliyor. Pamuk bu olayı “1978’de Maraş’ta Alevilere karşı yapılan katliamın daha yumuşak bir versiyonu, küçük bir etnik temizlik” olarak tanımlıyor. Yazar öte yandan, son dönemdeki ‘Çözüm Süreci’ ve Türkiye ile Kürtler arasında ilan edilen ateşkes ile oluşan iyimserlikten sonra son zamanlarda şiddete dönülmesinin kedisini büyük hayal kırıklığına uğrattığını söylüyor ve şunu belirtiyor: “IRA ile Birleşik Krallık hükümeti arasındaki müzakereler gibi. Ben barışın tarafındayım. Kürtlere haklarının verilmesinin tarafındayım. ‘Senin suçun, hayır senin suçun” son iki aydır tek yaptıkları bu. Barışı kimin bozduğu birçok insanın (ben dahil) umurunda değil, artık barış istiyoruz. Seçime kadar barış sağlanamazsa çok kötü olur. Şimdilerde Erdoğan’ın tüm sempatisini kaybetmesi üzerine Kürtlerle barışı kimin sağlayacağını merak ediyorum.” Pamuk, Türkiye’nin yakın geleceğiyle ilgili olarak da, “son derece kötümser” olduğunu söylüyor, özellikle de son zamanlarda hükümetin gazetelere, gazetecilere ve yazarlara yaptığı baskılar yüzünden: “ Türkiye’de konuşma özgürlüğü son derece kısıtlanmış durumda. Seçimlerimiz açısından bir demokraside yaşıyoruz, ama bu tamamiyle bir demokrasi değil.” diyor. Yazar şimdilik son olarak ise, şöyle konuşuyor: “İyimserliğimi hiç kaybetmek istemiyorum. Belki de bütün bu sorunları atlatabildim, çünkü bir iyimserlik depom vardı. Ve bu aralar Türk tarihinde ilk defa, konuşma özgürlüğüne karşı gelinirse oy kaybedildiğini görüyorum.” l Kültür Servisi ‘İnsanlarımıza kıymayın’ Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, Ankara’daki Barış Mitingi’ne yapılan kanlı saldırıyı kınadı. ‘İnsanlarımıza kıymayın efendiler!..’ başlıklı açıklama şöyle: “Türkiye’nin dört bir yanından barış için, demokrasi için Türkiye’nin kalbine, başkent Ankara’ya gelen insanlarımıza yönelik insanlık dışı saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Barış halaylarıyla, türküleriyle yola çıkan ve gökyüzüne özgürce bakma isteği ve coşkusundan başka hiçbir silahı olmayan çocuklarımızı, gençlerimizi, kadınlarımızı hedef alanlar aslında insanlığımızı yok etmek istemektedir. Ülkemizin aydınlık geleceğine inancımız tamdır. Halkımıza başsağlığı ve sabır diliyoruz.” ‘Kürtlere hakları verilmeli’ ‘Feministlere saygılıyım’ Orhan Pamuk Merkezi Paris’te olan ve UNESCO’ya bağlı Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği Türkiye Şubesi (AICATR), Ankara’da önceki gün yaşanan vahşi terör katliamına ilişkin bir açıklama yayımladı. İlgili metinde, “Barışı, insanlığı, demokrasiyi hedef alan bu karanlık terör katliamını nefretle kınıyoruz. Hayatını kaybedenler sonsuzluğa uğurlanırken, geride kalanlar ile tüm üzüntü ve dayanışma duygularımızla birlikte, bir kez daha ve her zaman ‘Barış’ diyeceğimizi ilan ediyoruz” ifadeleri kullanıldı. l Kültür Servisi AICA TR’den kınama mesajı Zapata’nın Atı örmek seçici bir eylemdir. İnsan sadece baktıklarını gerçekten görür. Ama her bakma eylemi, aynı zamanda bakılmayanları da içinde barındırır. Fotoğraf makinası da gözümüz gibidir. Kişisel tarihimizi anlatan fotoğraflara baktığımızda, orada gördüklerimiz kadar görmediklerimiz de olduğunu pek düşünmeyiz, ama gerçek budur. Fotoğraflara baka baka orada bulunduğunu bildiğimiz görüntü beynimize öyle nakşedilmiştir ki, zaten onun dışında bir şey görmeyi beklemeyiz. O sırada o odanın içinde veya bir parkta ya da bir konağın çatı katında kadraja girmemiş neler kaldığı gelmez aklımıza. Karşımızda kameranın sayısız olasılık arasından zamana karşı korumayı seçtiği kare vardır ve biz genellikle görmediklerimizle değil gördüklerimizle düşünürüz. Belleğimiz böyle şekillenir. G Yüzyıllardır yazılı olmayan kuralların en başında yer alır: Devlet, sadece istediklerini görür ve sadece kendi seçtiklerini tarihe aktarır. Çünkü devletin meşruiyet sorunu vardır. Kişiler için geçerli olan şey, devletler için haydi haydi geçerlidir, hatta yüzyıllardır yazılı olmayan kuralların en başında yer alır: Devlet, sadece istediklerini görür ve sadece kendi seçtiklerini tarihe aktarır. Çünkü devletin meşruiyet sorunu vardır. Ün ve efsane Ama farklı noktalarda duranlar da kendi bakışgörüş seçkilerinden kaynaklanan belleği korumaya gayret ederler. Üzerlerine çöken kalın ve ağır resmi örtünün altında bu farklı seslerin önemli bir bölümü yitse de, bir bölümü de bazen zayıf bazen gür olarak işitilir. Kimi zaman bir türkü, kimi zaman bir halk hikâyesi, bir nakış, bir şiir, bir destan, bir efsane olur bu ses. Dayatılan tarihe meydan okur. Cemal Süreya’nın “Ün ve Efsane” diye çok güzel bir yazısı vardır: “Ün, türlü koşullar içinde koşuyu kazanan bir attır. Efsane, koşuyu kaybetse de kaybettikten sonra da koşuyu sürdüren bir at. Zapata’nın atı gibi. Vurulduktan sonra da bir süre uçan bir kuş. Halk onu alır, can kafesinin içine sokar, orada besleyip durur can yongasıyla. Budur efsane.” Kısa süre sonra, bu dönemin de tarihi yazılmaya başlayacak. O sırada kimimiz hâlâ burada olacağız, kimimiz çoktan terki diyar etmiş olacağız. Kalanlar bugünlerin “ün” ve “efsane” tasnifinin nasıl yapıldığına tanıklık edecekler. Bugün kendi dışındaki her şeyi ezen siyaset alanından geriye ne kalacağını görecekler. Ve efsaneler yaşayacak ve Zapata’nın atı hâlâ koşmaya devam edecek. Değişen bakış açıları Aslında bu durum tek tek bireyler için olduğu gibi, genel tarih ve toplumsal bellek için de geçerlidir. Yaşanmış, bitmiş bir geçmişin tarihinin yüzyıllar geçtikçe farklı farklı yazılabilmesinin nedeni, o geçmişteki olayların değil, onlara yönelik bakış açılarının değişmesidir. Evet, resim durduğumuz yere göre de ğişir. Modern ressamların en önemlilerinden biri sayılan Paul Cézanne, aynı noktaya farklı açılardan bakışları tek bir tuval üstüne yansıtarak geleneksel perspektif anlayışını altüst etmişti. Çünkü geleneksel perspektif sonuçta tablonun karşısında belli bir noktada, “ideal” noktada duran bir tek kişinin gözüne göre ayarlanmıştır. Oysa aynı görüntüye farklı noktalardan bakanların perspektifleri, dolayısıyla zihinlerine aktardıkları görüntüler farklı olur. El Greco’nun unu tulmaz “Toledo” tablosu da kente farklı açılardan bakışın montajı gibidir. Tarihe bakış da böyledir. Durduğunuz noktaya ve görmek için yaptığınız seçkiye göre manzara değişir. Tarihin en önemli dayanakları arasında sayılan devlet arşivleri, resmi yazışmalar, belgeler sonuçta hep birer seçkinin ürünü değil midir? Onların çektiği fotoğrafa bütün bir toplumun, yitip gitmiş kuşakların hepsinin veya temsili bir bölümünün sığdığı söylenebilir mi? C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle