19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 OCAK 2015 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Latif Topbaş’la ortak olan ve sermaye artıran Yimpaş patronu Dursun Uyar’a kötü haber HASAN GÜLBAHAR’DAN ‘GÖRÜLMÜŞTÜR’ DAMGALI MEKTUP 7 Yargıtay’dan İslami holdinglere darbe YİMPAŞ’ın, ‘Anonim şirketlerde ortaklık payının geri istenemeyeceği’ gerekçesiyle alacaklılarını geri çevirmesi yargıdan döndü. Yargıtay yerel mahkemenin hem bu yöndeki kararını hem de şirket patronu Dursun Uyar’ın zarardan sorumlu tutulamayacağı yönündeki kararını bozarak YİMPAŞ mağdurlarına umut oldu. kanaatlerine göre davacının davalı şirkete ortak olduğu yönündeki görüşlerinin benimsenmesi suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir. l Dursun Uyar reddi de doğru değil: ... Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK’nin 336. maddesi uyarınca davalı Dursun Uyar hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan yazılı gerekçeyle reddi de doğru değildir. Zira, 6762 Sayılı TTK’nin 336/5. maddesinde tarif edilen gerek kanunların gerekse sözleşmelerin kendisine yüklediği sair vazifelerin kasten ve ihmal neticesi yapılmaması, TTK’nin 321/son maddesinde de, temsile ve idareye salahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirketin sorumlu olacağı hükme bağlandığından davalı Dursun Uyar’ı da davalı şirketlerin yönetim kurulu başkanı olarak gerek MK’nin 50. maddesi gerekse de TTK’nin 321/son maddesi uyarınca zarardan sorumlu tutulabileceği ve bu nedenle kendisine husumet yöneltilebileceği gözetilmeksizin bu davalı yönünden dahi pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. l Sonuç: Mağdur yararına bozma: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi. TÜREY KÖSE ‘Özgürlüğümü geri istiyorum’ Hasan Gülbahar 53 yaşında ve bunun 30 yılı cezaevlerinde geçmiş. 4. yargı paketiyle 11 Mayıs 2013 tarihinde tahliye edildi. Adalet Bakanlığı karara itiraz edince tekrar cezaevine gönderildi. Gülbar cezaevinden yazdığı mektupta, Haluk Kırcı’nın tahliyesi için devreye giren Bakanlığın kendisini tekrar cezaevine gönderme çabasına tepki göstererek ‘Özgürlüğümü geri istiyorum’ diyor. ANKARA Cezaevinde 30 yıl kaldıktan sonra tahliye edilen, ancak 17 aylık özgürlükten sonra “pardon” denilerek tekrar cezaevine konulan Türkiye’nin cezaevi rekortmenlerinden Hasan Gülbahar’dan mektup var. Gülbahar “Bana, 19 yaşında darbeyle başlayan mahpusluk hayatımı birkaç yıllık soluklanma dışında 60 yaşında noktalamam fatura ediliyor. Özgürlüğümü geri istiyorum!” diyor. Gülbahar 53 yaşında ve bunun 30 yılı cezaevlerinde geçmiş. Kamuoyunda “4. yargı paketi” olarak bilinen düzenlemeyle 11 Mayıs 2013 tarihinde tahliye edildi. Ancak özgürlüğü sadece 17 ay sürdü. Adalet Bakanlığı tahliye kararına itiraz ederek Yargıtay’a başvurunca, 2014 yılı ekim ayında yeniden cezaevine girdi. Hasan Gülbahar, Osmaniye 2 No’lu T Tipi Cazevi’nden gönderdiği “Görülmüştür” damgalı mektupta “İnfazım yakılırsa 30.11. 2024’te tahliye edilebileceğim” diyor. Adalet Bakanlığı’nın geçmişte Haluk Kırcı’nın tahliyesini sağlamak için Yargıtay’a başvurduğunu anımsatan Gülbahar, kendisiyle ilgili “kişiselleştirilmiş bir karar” verildiği görüşünde. Gülbahar “12 Eylül dönemi mahkumiyetlerinden dolayı birkaç on yıldır içeride olanların tahliyesini sağlamak için çıkarılan yasada tüm partilerin imzası olduğuna” dikkat çekerken şu görüşleri dile getiriyor: “Bakanlık ve Yargıtay kararlarıyla yeniden tutuklanmamı sağlayarak yasayı/amacını benim özelimde yok saydıkları gibi aynı hukuki pozisyona sahip tahliye edilenler içinde sadece benimle ilgili itirazla karar değişikliğine gidilmesi de özel bir tutumu yansıtmaktadır. Kişiselleştirilmiş hukuk olabilir mi? Ben çıkışımdan itibaren tüm toplumsal eylem ve etkinliklerde yer almış biriyim. Öne çıkanı ise Mersin İHD Cezaevi Komisyonu Başkanlığı ve İHD Genel Merkezi Cezaevleri Merkezi Komisyonu üyesi olarak insan hakları alanında aktif çalışmalarımın varlığıdır. Böylesine kişiselleştirilmiş bir karar verilmesinde en önemli nedenin de bunlar olduğuna inanıyorum. Anlaşılan tahliyemi bir ödül gibi algılayıp bir köşeye çekilmemmiş beklenilen.” Hükümetin AB için oluşturduğu Reform Eylem Grubu’nun kasım ayındaki toplantısında “12 Eylül darbesi döneminin izlerini taşıyan tüm mevzuatın gözden geçirilmesi için çalışma grubu oluşturduğu” açıklamasına dikkat çeken Gülbahar, “Anlaşılan o ki, biz 12 Eylül tutsaklarının varlığı darbe izi sayılmıyor ya da insanlar gözden geçirilme kararı verilen mevzuatlar kadar önemli, öncelikli görülmüyor” diyor. Gülbahar, duyarlı insanlara şöyle sesleniyor: “12 Eylül darbe dönemi mahkumiyetinden dolayı tutsaklıkta geçen 30 yılım sonradan verilen 12.5 yıla sayılmayarak ki mahkeme mayıs ayında bu düşümü yapıp tahliye etmişti açıkça darbe hukuku onandığı gibi; tahliyeleri amaçlayan 4. yargı paketindeki yasa maddesi de olumsuz yorumlanarak boşa çıkarılıyor bu kararla. Bana da 19 yaşında darbeyle başlayan mahpusluk hayatımı birkaç yıllık soluklanma dışında 60 yaşında noktalamam fatura ediliyor. Özgürlüğümü geri istiyorum!” Bir grup aydın “Hasan Gülbahar’a özgürlük” kampanyası yürütürken kardeşi Sema Gülbahar da change. org’da bir imza kampanyası başlattı. İmzaya açılan metinde “Eğer Anayasa Mahkemesi özgürlüklerden yana bir karar vermezse Hasan cezaevinden 60 yaşında çıkacak. Tam 37 yıl yatmış olacak. Yaşamının üçte ikisini cezaevinde geçirmiş olacak” deniliyor. AYKUT KÜÇÜKKAYA 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun ardından Urla villalarıyla adı gündemden düşmeyen Latif Topbaş’la Aytaç Et şirketine 2014’te ortak olan ve şirketin sermayesini 140 milyon TL’ye yükselten Yimpaş’ın patronu Dursun Uyar’a Yargıtay’dan kötü haber geldi. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, yeşil sermaye mağdurunun temyiz başvurusunda “Dursun Uyar’ın da davalı şirketlerin yönetim kurulu başkanı olarak zarardan sorumlu tutabileceğine” karar vererek yerel mahkemenin ret kararını mağdur yararına bozdu. Söz konusu karar bugüne kadar Yimpaş ve benzeri İslami holdinglerin en önemli savunmasını da boşa çıkardı. Yimpaş ve benzeri şirketler tarafından sürekli ileri sürülen “Anonim şirketlerde ortaklık payının geri istenemeyeceği” savunması, yüksek yargı tarafından kabul görmeyerek bozma gerekçelerinden biri olarak gösterildi. 2015 yılının ilk günlerinde Yargıtay kararının ellerine ulaştığını belirten mağdur avukatı Dr. Acun Papakçı, “Bu karar sadece Yimpaş için değil, Kombassan, Jetpa gibi diğer şirketler açısından da örnek karardır. Binlerce holding mağduru için emsal karar olabilir” dedi. Yimpaş mağduru H.D’nin başvurusunun karara bağlandığı 5 Aralık 2014 tarihli Yargıtay kararı, 2015’in ilk günlerinde mağdur ve mağdur avukatının eline ulaştı. Söz konusu karar bugüne kadar Yimpaş ve İslami holdinglerle en ‘Bu karar emsal olur’ Dr. Acun Apakçı, ‘Bu karar sadece YİMPAŞ değil, Kombassan gibi şirketlerin mağdurları açısından da örnek olacak’ dedi Yargıtay’ın kararını Cumhuriyet’e değerlendiren Dr. Acun Papakçı şunları söyledi: “Bu karar mağdurlar açısından son derece önemlidir. Mahkemeler ve bilirkişiler sürekli bir ortaklık var şeklinde olaya yaklaşmış ve Yimpaş adına para toplama faaliyeti ile ortaklık kurulamayacağına dair iddiaları kabul etmemişlerdir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi bilirkişilerin tek yanlı tespitleri ile bunlara dayanan kararları hukuki bulmayarak şirket kayıtlarında ortak olarak yazılmış olmanın ortaklık anlamına gelmeyeceğini, devir işleminin bir üçüncü kişi üzerinden yapılması ile şirketlerin sorumluluktan kurtulamayacağını, şirketlerin faaliyetlerinden aynı zamanda yönetim kurulu başkanı Dursun Uyar’ın da sorumlu tutulabileceğine karar vermiştir. Bu karar ile Yimpaş tarafından sürekli ileri sürülen ‘ortaklı payının geri istenemeyeceği’ iddiası kesin olarak çökmüştür. Bu karar sadece Yimpaş için değil, Kombassan gibi diğer şirketler açısından da örnek karardır.” önemli savunmalarından birisini de çökertti. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi yerel mahkemece alacak talebi reddedilen mağdurun temyiz başvurusunu kabul ederek mağdur yararına bozdu. Karardaki ayrıntılar özetle şöyle: l Bilirkişi raporuna eleştiri: Bozma ilamından sonra Alman bilirkişi raporunda açıkça, vaki olay açı sından şirket muhasebe kayıtlarında davacının pay sahibi olduğuna ilişkin bir kayda rastlanılmadığı, defterlerin mevcut durumu nazara alındığında pay sahipliği durumunun şirket kayıtlarından tespit edilemeyeceği belirlendiğine göre, bu durumda taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından bu aşamadan sonra davacının zararından davalıların haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak her bir davalının hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi ve davalıların zamanaşımı definin de buna göre değerlendirilmesi suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken bilirkişinin ‘Özgürlük’ kampanyası Cumhuriyet’e Emeği Geçenler Gazetemizin, içinden geçtiğimiz dönemde sergilediği görünümden son derece memnun olduğumu belirtmek istiyorum. Gazetenin göze görünümü her geçen gün daha güzelleşiyor ve sevimli hale geliyor. Manşetler, öne çıkarılan güncel konular ve haber bolluğu hem okurun nabzını tutuyor hem de kamuoyunun oluşumuna büyük katkı sağlıyor. Yorumlardaki çeşitlilik ise gazetenin demokrasi anlayışını çok güzel yansıtıyor. Bunlara ilaveten; yayımlanan yayın ilkelerini, yayın yasaklarına karşı sergilenen öncü ve sonuç alıcı tavrı, yolsuzluklara ve insan hakları ihlallerine yönelik duyarlılığı ve mücadeleyi özellikle büyük sevinç ve beğeni ile karşılıyorum. Yayın ilkelerinin giriş kısmında daha çok kişinin adı vefa adına anılabilirdi diye düşünüyorum. Saygılarımla. Kamil Aksoy Okur Temsilcisinin Notu: Yayın ilkelerinin giriş bölümü Vakıf Senedi’nin giriş bölümünden aynen alınmıştır. Cumhuriyet’e emeği geçenleri sayfalarca yazsak bitmezdi. Bu giriş İlhan Selçuk ustamızın kalemi ürünüdür. Dokunmak istemedik. Baskı Yılına Girdik Yeni yılda medyayı zor günler bekliyor. İktidar partisinin, gazeteleri, TV kanallarını baskılamaktan, gazetecileri göz altına almak, tutuklamaktan başka çaresi kalmamış gibi. İktidarda kalabilmenin önümüzdeki seçimleri ne pahasına olursa olsun kazanmaktan geçtiği içgüdüsüyle hareket eden AKP, yürütmenin yetkilerini artırmanın, yasamanın ve yargının tam hâkimi olmanın son adımlarını atıyor. TBMM’de görüşülecek, daha doğrusu AKP oylarıyla yasalaştırılacak son tasarı, iç güvenlik gerekçesiyle Emniyet güçlerine olağanüstü yetkiler veriyor. Valilere neredeyse sıkıyönetim komutanı yetkileri tanıyor. Tasarı gazetecilerin haber alma haklarına da fiili engeller koymanın yollarını açtı. Düşünün bir haber için yolda, sokaktasınız ve bir polis sizi herhangi bir gerekçe göstermeden kasıtlı olarak gözaltına alabilir, habere erişmenizi engelleyebilir. Ya da olayları izlerken aynı şey başınıza gelebilir. Gazeteci, bu iktidar için “makul şüpheli” ne de olsa! İstanbul Büyükşehir Belediyesi de muhabirlerin, şu “makul şüphelilerin” toplu taşımadan ücretsiz yararlanmasına sınır getirdi tam da bugünlerde. Toplantı ve gösteri yapma, protesto etme hakkınız da yeni yasayla neredeyse imkânsızlaştırılıyor. Amaçlanan anlaşılıyor ki sessiz bir Türkiye yaratmaktır. Günümüzde haberleşme alanında büyük ve geniş olanaklar yaratan sosyal medya da hükümetin hedefleri arasında. Daha önce denenen ama yargının diretmesiyle başarılamayan Facebook, Twitter yasakları yeniden gündeme getirildi. Bu konudaki hazırlıklar özetle hâkim kararı olmaksızın erişimin engellenmesini amaçlıyor. Daha şimdiden hiç de yasal olmayan yöntemlerle pek çok sayıda internet sitesinin engellendiğini, yayın yasaklarıyla pek çok haberin sitelerden kaldırtıldığını biliyoruz. Sosyal medya alanına sürdükleri “troller” aracılığı ile ortalığı karıştırmaya, aydınları, gazetecileri linç etmeye de hız verdiler. Twitter mesajları nedeniyle yaşanan gözaltıların sayısı arttı. Ama yanılıyorlar; bu alan kolayca hâkim olabilecekleri bir alan değildir. Yayın yasakları da artık gülünç olmanın ötesine geçmiş durumda. Sağır sultanın duyduğunu halktan gizleme çabası hem gülünçtür hem de halkın haber alma hakkına zorbaca bir saldırıdır. Yayın yasaklarını dinlemeyeceklerini açıklayan gazete ve internet sitelerinin duyurduğu gerçeklere ekranlarında yer veren TV kanallarına RTÜK’ün ceza yağdırması da bu gülünç uygulamaya yeni bir halka ekledi. Tüm yasaklamaların temel amacının ise yolsuzlukların halktan gizlenmesi, üstünün örtülmesi, yargı yollarının tıkanması olduğu gün gibi ortadadır. Peki, bir işe yarıyor mu? Hayır yaramıyor. Ne yapsalar nafiledir. Gerçekleri gizlemek, sürgit yapılabilecek bir iş değildir. Geçmişte olağanüstü hal uygulamaları da, faili meçhul cinayetler de sıkıyönetim yöntemleri, darbecilerin zorbalıkları da başarılı olamadı. Medya, gazeteler, gerçek gazeteciler, gazeteciliğin evrensel kurallarına uyanlar yasakları geçersiz kılmanın bir yolunu hep buldular. Gene öyle olacaktır. Üstelik artık o geçmiş zamanların sınırlı, kısıtlı teknolojisine mahkum değiliz; yasakçıların engellerini aşma konusunda sınırsız yeteneklere sahip bir medya var. Evet ne kadar yasak getirilirse getirilsin, gerçekler gizlenemeyecektir. Ama öte yandan baskı rejimlerinin halkın haber alma hakkına koyduğu engellerin aşılabilmesi için yalnızca teknolojinin olanakları yeterli olmayacaktır. Yasakların aşılabilmesi için gazeteciler arasında dayanışmanın güçlendirilmesi, baskılara karşı hep birlikte dik duruş sergilenmesi şarttır. Belki de medyanın en zayıf olduğu alan burasıdır. Bu arada kendilerini açıkça iktidar yanlısı ilan eden gazeteler, TV kanalları bir yana, gerçeklerin peşinde olduklarını söyleyen kimi gazete ve TV kanallarının da iktidarla ortaklık peşinde, birlikte kumpas çevirme hevesinde olmalarına şaşıran okurlarımız var. Biz şaşırmıyoruz. Şaşırmıyor ve gazetelerimizi daha iyi gazeteler yapmaktan, haber, haberde gerçek yolunda ilerlemekten, nerede çalışıyor olursak olalım gazeteciler arasında dayanışmayı yükseltmekten başka bir çare olmadığını da biliyoruz. Okurlardan kısa kısa Cumhuriyet de mi kurtulamayacak? Malezya Havayolları Değil Sayın Okur Temsilcisi, siz 29 Aralık 2014 tarihli gazetede, kendi köşenizde okurların tespit ettiği yazım hatalarından bahsederken, aynı gün dış haberler sayfasında “Asya’da yine uçak faciası” başlıklı haber ile sayın Işık Kansu’nun köşesinde göze çarpan ve bence Cumhuriyet’e yakışmayan hataları görmek beni üzdü. Dış haberler bölümünde, söz konusu uçak faciası Malezya’da yerleşik Air Asia Havayolları’na ait bir uçağın kaybıyla ilişkili olmasına rağmen, manşet üstünde “Malezya Havayolları uçağı düştü” şeklinde haber veriliyor. Haber bölümünde ise ilk paragraf doğru bir şekilde yazılmış. Demek manşeti ve manşet üstünü hazırlayanlar esas haberi tam okumamışlar diye düşünüyorum. Işık Kansu’nun köşesine gelince, “Yeni Yıl” başlığı ile kaleme aldığı bölüm, köşede iki farklı yerde yayımlanmış. Küçük hatalar kabul ediliyor da, bu tip hatalar okuyucuya hoş gelmiyor. Öte yandan, pazar günleri yurtdışından köşe yazılarının yer aldığı “Pazar Yazıları” adlı bölüm, kendi adıma, okurken keyif aldığım ve çağdaş medeniyet seviyesinde yaşayan ülkeleri hayalimde canlandırdığım bir bölüm. Köşe yazarlarını okurken her daim bir şey öğrendiğim, keyif aldığım gazetenizin bu yönleri için teşekkür eder, tüm çalışanlarınızın yeni yılını kutlarım. Saygılarımla. Selman Çobanoğlu Haber başlığı: JİTEM askerini infaz etmiş. Bu infazın çok yanlış kullanılmasından artık kurtulmak imkânı yok. Defalarca yazıldığı halde aldıran da yok. Başka söylenecek bir şey de yok. Sacit Renda Aldığınız bant reklamlar videoları kapatıyor. Reklamı kapatmak da mümkün olmuyor. Sonuçta reklam da video da izlenemez hale geliyor. Lütfen ilgilenir misiniz. Orhan Başaran Bant reklamlar videoları kapatıyor ‘Bayan’ Demek Zorunda mısınız? Haberlerinizde sizleri “bayan” diye yazmaya zorlayan bir durumun olmayacağını düşünüyorum. Gazetenin dünkü sayısında kısa haberlerde “2015 Avrupa Bayanlar Basketbol Şampiyonası’nda”… bugünkü sayısında yine kısa haberlerde “Türkiye Kros Ligi’nde büyük bayanlarda …BAYANLAR futbol… ETTU Şampiyonlar… Bayanlar Ligi’de …; bu ve buna benzer haberlerde sizleri kimse “Bayan” “Bayanlar” diye yazmaya zorlayamaz. Bunlar “demeç” değil, haber. Ayrıca ETTU Şampiyonlar Ligi’nin orijinal adı “women’s” diye başlıyor ve çevirisi “kadın”. 40 küsur yıldır okuduğum Cumhuriyet gazetesinin sayfalarında “kadın” yerine “bayan” kelimesinin yer almasını eleştiriyorum. Atatürk hiçbir zaman “kadın” denmesi gerektiği yerde “bayan” dememiştir. Topluluğa hitap ederken saygı ifadesinin gereği “Hanımefendiler, Beyefendiler, Bayanlar ve Baylar” türünde hitap etmiştir. Gazetemizin diğer sayfalarında ve özellikle spor sayfalarında cinsiyet belirtirken “kadın” yerine “bayan” kelimesinin kullanılmamasını diliyorum. Saygılarımla. Şenel Başar Okur Temsilcisi’nin notu: Spor Servisi Şefi Arif Kızılyalın bu türden kullanımın federasyonlardan, verilen demeçlerden kaynaklandığını belirtiyor. Demeç vb. aktarımlar dışında ben de “bayan” sözcüğünün kullanılmasını doğru bulmuyorum. İnternet sayfanızı kısa süre önce beğenerek izlemeye başladım. Bazı haberlere yorum yazıyorum. Neden yorumlarımı siliyorsunuz, ne kusur ettik, hangi kurala uymadık? Merak ettim. Erkan Doğrugil Yorumlarımıza ne oluyor? C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle