19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2015 CUMARTESİ 8 HABERLER Fotoğraf:AA Ağar için verilen duruşmalara katılmama kararı kalktı Taksim’de polise saldırı İstanbul Haber Servisi Taksim Meydanı’nda polis noktasına silahlı bir kadın tarafından açılan ateşte ölen ya da yaralanan olmazken, saldırgan silahını bırakarak yaya olarak kaçtı. Yetkililerden alınan bilgiye göre dün saat 14.40 civarında Taksim Meydanı’nda polislerin ve araçlarının beklediği noktaya gelen makineli tüfekli bir kadın ateş açtı. Saldırıda ölen ya da yaralanan olmazken polis aracı, isabet eden mermiler nedeniyle hasar gördü. Saldırgan, olayın ardından çantasını ve şalını bırakarak yaya olarak kaçtı. Saldırıda kullanıldığı tahmin edilen makineli tüfek de olay yerine yakın bir sokakta bulundu. Kadının kaçış anı güvenlik kamerasına da yansıdı. Siyah kıyafet giydiği görülen kadın saldırı sonrası hızla koşarak uzaklaşıyor. Kameraya yansıyan görüntülerde saldırıyı yapan kadından önce iki erkeğin daha hızla olay yerinden kaçtığı görülüyor. Olay yerinde şüpheli bir paket de bulan polis ekipleri, bölgeyi güvenlik şeridine aldı. Bomba imha uzmanları da olay yerine gelerek çalışmalarına başladı. Yargı ‘çapraz sorgu’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Faili meçhul cinayetlere ilişkin davada, bir numaralı sanık olarak gösterilen eski Bakan Mehmet Ağar artık tüm duruşmalara katılmak zorunda. Yargı, Ağar’ın çapraz sorgu için duruşmada hazır edilmesine, eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün tanık olarak dinlenilmesine karar verildi. Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 1990’larda işlenen faili mehçul cinayetlere ilişkin Ağar ile özel harekât polisleri ve “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 19 kişinin yargılandığı davada, Ağar’ın çapraz sorgu için duruşmada hazır edilmesine ve eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Eymür’ün tanık olarak dinlenilmesine karar verdi. Buna göre daha önce hakkında duruşmalara katılmama kararı verilen Ağar, duruşmalara katılmak zorunda kalacak. Ağar için duruşmalara katılmama kararı geçen yıl verilmişti. Suçlamaları kabul etmediğini belirten Ağar şunları kaydetmişti: “Aleyhime hiçbir somut delil, beyan olmadan, ‘İlgim yok’ diye savunmuştu daha önce yargılanıp hakkımda ceza verildi ve Yargıtay’ca onandı. Bu dava da ona benzerdir. Aleyhime hiçbir somut delil yok. O dönemde emniyet genel müdürüydüm. Suç işlemesi için kimseye emir vermedim. Öldürüldüğü iddia edilen kimselerle ilgili benim herhangi bir ilgim, bilgim yok. Kimin ne şekilde eylemi gerçekleştirdiğini bilmiyorum.” Solunum desteğiyle yaşamını sürdüren 23 yıllık hükümlüye vergi borcu çıkarıldı Bir nefeslik nizamiye HİLAL KÖSE Kazanhan’ı vuran mermi o polisin tüfeğinden Yurt Haberleri Servisi Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Ocak günü başından vurularak öldürülen 12 yaşındaki Nihat Kazanhan soruşturmasında yeni ayrıntılar ortaya çıktı. DİHA’nın haberine göre Cizre Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında, Kazanhan’ın ölümüne neden olan mermilerin boş kovanları Malatya Emniyet Müdürlüğü Kriminal Laboratuvarı’na gönderildi. YMerminin önceki gün tutuklanan Mardin Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şubesi’nde görevli olan ve geçici görevle Cizre’ye gönderilen Hayri Vural isimli polisin üzerine zimmetli tüfekten çıktığı tespit edildi. Kazanhan’ın öldürüldüğü bölgede zırhlı araçta bulunan 4 polisten 3’ünün gözaltına alındığı, Vural tutuklanırken, 2 polisin “adli kontrol” şartıyla serbest bırakıldığı belirtildi. Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, “Tutuklanan polisin kullandığı gaz bombası atan silahı zapt altına alındı. Raporda 12 kalibrelik cismin av tüfeği veya başka bir silahtan çıkmış olabileceği belirtiliyor. Bununla ilgili savcılık tarafından ayrıntılı inceleme istenecektir” dedi. Cizre’de yaşananlarla ilgili Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı, Özgürlükçü Hukukçular Derneği, Mezopotamya Hukukçular Derneği ve Asrın Hukuk Bürosu tarafından hazırlanan rapor dün Diyarbakır’da açıklandı. Raporu açıklayan avukat Mehmet Öner, ölümler incelendiğinde olayların faillerinin polisler olduğu yönünde izlenimler edindiklerini belirterek, “Ateş edilen bölgelerde derin ve geniş yaraların oluştuğu, polisin daha önceki kullandığı silahlardan farklı silahlar kullandığı yönünde izlenimler edinilmiştir. Kolluğun hedef gözeterek rastgele ateş saçtığı ve yaşam hakkını ihlal ettiği tespit edilmiştir. Devletin gücünü yaşam hak ihlali ile sonuçlandıracak şekilde kullanan kamu görevlilerinin bir an önce tespit edilerek yargılanması gerekmektedir. Cizre İç Güvenlik paketinin pilot olarak uygulandığı yerdir. Hiçbir tartışmaya yer bırakmadan bu paketin meclis gündeminden çıkarılması gerekiyor” denildi. Ayakları yandığı için Okmeydanı Hastanesi’ne gelen kimsesiz bir adam 4 gündür havasız bir yerde sandalye üzerinde bekletiliyor İşte Yeni Türkiye’nin sağlık sistemi ERK ACARER 23 yıldır cezaevinde olan ve verem nedeniyle akciğerlerinin üçte ikisini kaybeden KOAH hastası PKK hükümlüsü Memduh Kılıç’a (43), İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin gönderdiği oksijen tüpü, aylardır cezaevinin nizamiyesinde tutuluyor. Solunum desteğiyle yaşamını sürdüren, tahliye talepleri reddedilen hükümlüye, bir de 11 bin TL’lik vergi borcu çıkarıldı. Üstelik, düzenli olarak kullandığı vitaminleri de artık verilmiyor. Şakran’dan Edirne F Tipi’ne gönderilen Kılıç’ın, astım, kronik bronşit, bel ve boyun fıtığı gibi çok sayıda hastalığının yanında, en önemli problemi nefes alıp verebilmek. Tedavi gördüğü hastaneler cezaevinde kalamayacağını söylese de Adli Tıp Kurumu (ATK), hükümlünün rahatsızlığının infazını erteleyecek kadar ağır olmadığı görüşünde. O ise tahliyeden umudunu yitirmiş, hastaneye daha rahat gidip gelebilmek için Metris’e sevk istiyor. Kılıç’ın, koğuşundaki elektrikli buhar makinesi sürekli çalışıyor. Acil durumlarda ise revirdeki solunum cihazına bağlanıyor. Sık sık doktora gitmek zorunda olan Kılıç için ring aracında herhangi bir oksijen tüpü yok. Revirdeki oksijen tüpünü demirbaş olduğu için yanında götüremiyor. İHD’nin temin ettiği oksijen konsantratörü ve oksijen maskesi de Ekim 2014’ten bu yana cezaevinin nizamiyesinde bekliyor. Kılıç’a İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nca yiyecek içecek bedeli olarak gecikme zammıyla birlikte 10 bin 860 TL vergi borcu da çıkarılmış. Aukatı Gülizar Tuncer, Kılıç’tan istenen vergiyle ilgili, “Böyle bir şey ilk kez oluyor. Normalde iaşe bedeli vasilere gönderilir. İaşe bedeli vergi borcu sayılamaz. Üstelik faiz işletilmiş. 23 yıldır içerde olan insanın vergi ödeyecek mali gücü mü var? ” diye soruyor. Müvekkiliyle en son iki hafta önce görüşen Tuncer, “Durumu gerçekten ağır. Geceleri kan kustuğu oluyor. Görüşme yaptığımız 20 dakika boyunca, buhar makinesine ihtiyaç duyup hücresine gitmek zorunda kaldı” diyor. Kılıç ise avukatına yazdığı son mektupta, sıkıntılarını şöyle anlatmış: “Muayeneye gidemiyorum. Uzman doktorların kontrolü benim için zorunlu. Sana zahmet, Adalet Bakanlığı’na acilen başvur. Sevkimi Metris’e almaları, Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne gidip gelmem açısından iyi olacaktır. Burası hiçbir müdahalede bulunmuyor. Hastalığımı biliyorsun, verilen vitaminlerle idare ediyordum. Şimdi hiçbiri verilmiyor.” Sınırı geçerken öldürüldü Burası bir film seti değil, İstanbul’un göbeğindeki en büyük hastanelerden biri. Tüm birimlere günde on binin üzerinde hasta kabul edilen, acil servise ise 2 bin 500’den fazla vakanın getirildiği Okmeydanı Araştırma Hastanesi... İşte, 21. yüzyılda ancak ortaçağ karanlığıyla açıklanabilecek vahim olay da tam burada geçiyor. Sağ bacağındaki yanık nedeniyle onunla ilgilenen bir vatandaş tarafından bu hastaneye getirilen yaşlı adam, tam 4 gündür, adı “gözlem odası” diye geçen havasız bir yerde tekerlekli sandalye üzerinde bekletiliyor. İhtiyaçlarını, kendi başına karşılamak zorunda bırakılan ve tedavi olmaya gelen diğer hastalar tarafından yiyecek verilen kimsesiz yurttaş, “böyle olur yeni Türkiye’nin sağlık sistemi” dedirtiyor. Bacağında kangren olan yaşlı adam adeta ölüme terk edilmiş gibi. Yatak olmadığı ve kangren bacağı koku yaptığı gerekçesiyle havasız bir odada kaderiyle başbaşa bırakılmış bir durumda. Adının Süheyla Kaşık olduğunu öğrendiğimiz kimsesiz yurttaş durumunu şu sözlerle özetliyor: “Benimle ilgilenebilecek kimsem yok. 59 yaşındayım. Bacağım tost makinesinde yandı. Uzun süre doktora gidemedim. Durumum kötüleşti. Sonunda hastaneye getirdiler. 4 gündür burada bekletiyorlar, sandelye üzerinde uyuyor, uyanıyorum. Yatak yokmuş, dün bacağıma ilaç sürüp sardılar. Durumum da gidecek bir yerim de yok. Biri gelip bilgi verse ya da benle ilgilense diye bekliyorum. Beni keşke bir yatağa koysalar.” İsimlerini vermek istemeyen bazı hastane çalışanlarından yaşlı adamın durumunu teyit ediyoruz. Bu arada geceden beri, tedavi amacıyla hastanede olan diğer vatandaşlar konuyla ilgili şu dehşet verici bilgileri aktarıyorlar: “Karnı aç, ihtiyaçlarının hiçbiri karşılanmadı. Bacağından irin akıyordu. Onu bile yeni sardılar. Vicdan sahibi yurttaşlar duruma müdahale etmek istedi. Güvenlik personeliyle arbede yaşandı.” Hastanın tedavisini yapmak yerine onunla ilgilenen vatandaşlara tavır almak ancak Türkiye’de yaşanabilecek bir durum olsa gerek. Süheyla Kaşık’la ilgilendiğimizi gören güvenlik ve hastane polisi bizi dışarı çıkarmaya çalışıyor. Peki, bu vatandaşın durumu ne olacak sorusu da böylece cevapsız kalıyor. Başhekimlik yerine, halkla ilişkiler birimi sorularımızı yanıtlıyor. Hasta ve yaşlı bir adam 4 gündür, bir sandalye tepesinde tutulabilir mi? Tedavi edilmesi gerekirken ölüme mi mahkum edildi. Mazeret kanımızı donduruyor. “Hastane büyütülüyor, acil servis birimi taşınacak. Böyle aksaklıklar olması normal.” Aslında, Türkiye’deki tüm hastanelerde durumun benzer olduğunu biliyoruz. Vatandaş olmak zor, kimsesiz olmak ölüme bırakılmakla eşdeğer. Ölmesini mi bekleyelim? n Yurt Haberleri Servisi Suriye’de Kürtlerin denetimindeki Derik kentinden önceki gece Şırnak’ın Cizre ilçesi Uğur köyü yakınlarındaki mayınlı bölgeden Türkiye’ye geçmeye çalışan Suriyeli Nezahat Celal (30) askerlerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti. Ceset Cizre Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Cizre Belediye Başkanı Leyla İmret, HDP İlçe Başkanı Ali Akdeniz ile DBP’liler hastaneye gitti. Celal’in eşinin Suriye’deki iç savaştan kaçarak Mersin Tarsus’a yerleştiği, kadının da eşinin yanına gitmek için sınırı geçmeye çalıştığı belirtildi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı verilerine göre, geçen yılın ilk 9 ayında sınırdan geçmek isteyen 19 kişi öldürüldü, 25 kişi de yaralandı. 414 gün sonra yeniden görülmeye başlanan davaya sunulan rapora göre dosyalar Odatv bilgisayarında yaratılmadı Bilirkişiye göre delil yerleştirilmiş CANAN COŞKUN Ergenekon soruşturması kapsamında Odatv’de yapılan aramalar sonrası açılan Odatv davasında konuşan gazeteci Ahmet Şık, soruşturma aşamasında Zekeriya Öz’ün “Ahmet Şık’ı tanımam. Polis istiyor imzalıyorum” dediğini anımsatarak, “AKP ve cemaat bu işin ortaklarıdır. Recep Tayyip Erdoğan ve Gülen sanık olarak burada olmalıdır” diye konuştu. Öte yandan davaya konu bilirkişi raporunda, suça konu dosyaların Odatv bilgisayarında yaratılmadığı ve açılıp kullanıldığına dair bir iz bulunmadığı belirtildi. Odatv’de yapılan aramalar sonrasında gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener, Soner Yalçın, Prof. Dr. Yalçın Küçük ve eski emniyet müdürü Hanefi Avcı’nın da aralarında bulunduğu 13 sanığın Ergenekon üyesi olmakla suçlandığı dava, özel yetkili mahkemelerin kapatılmasının ardından devredildiği İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 414 gün sonra yeniden görülmeye başlandı. Duruşmaya gazeteciler Ahmet Şık, Soner Yalçın ile eski emniyet müdür Hanefi Avcı ve Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün de arasında bulunduğu 11 kişi katıldı. Sanıklardan Mümtaz İdil ile yurtdışında olan gazeteci Nedim Şener ise duruşmaya gelmedi. Sanık avukatlarından Hüseyin Ersöz, Adli Bilişim Mühendisi bilirkişi Tuncay Beşikçi tarafından hazırlanan bilirkişi raporunu mahkemeye sundu. Ersöz’ün talebi üzerine dinlenen Beşikçi ise “Başka bir bilgisayarda yaratılıp bu bilgisayara kopyalandığını keşfettim. Tarih ve saat değiştiren programlarla değişiklik yapıldığını gördük. Kesinlikle o bilgisayarda tanımlı kişiler tarafından oluşturulmamış. Açma şansları yok” dedi. Beşikçi, TÜBİTAK ve emniyet tarafından verilen raporları da incelediğini kaydederek “10 yıl İngiltere’de yaşadım. Bu raporlar orada da mahkeme tarafından kabul edilmezdi” diye konuştu. Duruşmada söz alan gazeteci Ahmet Şık da “Polis ve yargı teşkilatına çöreklenmiş bir çetenin varlığından ve düzenledikleri komployla yargı önüne çıkartıldığımızdan kimsenin kuşkusu yok. O çetenin adı Gülen cemaatidir. Ancak hiçbir çete bu tür komploları siyasi destek almadan yapamaz. O siyasi desteğin adı da AKP hükümetidir. Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet almak ve adam kayırmaktan hukuku paspas haline getirerek kurtulanlar çete kurmak ve yönetmekten yargılanmalıdır. Dolayısıyla Fethullah Gülen ve dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çete kurmak ve yönetmekten birlikte yargılanmadıkları bir soruşturma dosyası eksik bir dava olacaktır. ‘Ne istediniz de vermedik’ sözleri suç ortaklığının itirafıdır ve bu dava bu Şık: AKP cemaate destek verdi Akçakale’de gergin bekleyiş MAHMUT ORAL AKÇAKALE IŞİD’in elindeki Japon gazeteci Ganji Goto’nun serbest bırakılacağı iddiası üzerine Akçakale Sınır Kapısı’na gelen basın mensuplarının bekleyişi sürüyor. IŞİD, ellerindeki Ürdünlü rehine pilot Maaz el Kassasbeh ve japon gazeteci Kenji Goto’ya karşılık, Irak El Kaidesi’nin lideri Zerkavi’nin yardımcılarından birinin kız kardeşi olduğu belirtilen ve Ürdün’de hapiste bulunan Iraklı kadın militan Sajida el Rişavi’nin Türkiye sınırına bırakılmasını istemişti. Dünya basınından gazetecilerin bekleyişi dün de boşa çıkarken Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü görevlisi olduğu belirtilen bir kadın, gazetecilerden, gümrük kapısının önünün saat 17.30’dan itibaren boşaltılmasını istedi. Yetkili, riski açıklamadı ancak havanın kararması ve trafik kazası olasılığını gündeme getirerek, önceki gün Şanlıurfa’ya giderken yaşamını yitiren Japon gazeteci Kazumi Tukaya’yı örnek gösterdi. Kazada ölen Tukaya’nın eşi Hasayi Kazumi, Japonya Büyükelçiliği yetkilileriyle birlikte cenazeyi alarak, İstanbul’a götürdü. Gazeteci, Japonya’da toprağa verilecek. 414 gün sonra dava yeniden haliyle bitmiştir” ifadelerini kullandı. Eski emniyet müdürü Hanefi Avcı ise davada yargılamaya konu faaliyet ve eylem olmadığının altını çizerek tüm iddiaların aksini gösteren belgeler dosyada mevcut olduğunu söyledi. Avcı, şöyle devam etti: “Siz mektubun Ankara’dan geldiğini sanırsınız ama zarfın mührüne bakarsanız Amerika’dan geldiğini görürsünüz. Bu dosyadaki bilgiler de böyle yollanmıştır. Epostalar Türkiye’den gönderilmiş gibi görülüyor ancak aslında Amerika’dan gönderilmiş. Bu işlemler yapılırken mahkeme kararıyla bu epostalar izleniyor. Bu dosyalar yüklenirken polis görüyor. Bir şey yapmıyor çünkü operasyonu yapmak için bekliyorlar.” Prof. Dr. Küçük de iddianamede yer alan PKK’yi, CHP’yi ve Odatv’yi yönettiği iddialarının doğru olmadığını belirterek, “Bu iddianame ile bizi yargılamayın. PKK’yi bugün Tayyip beyefendi ve MİT yönetiyor” dedi. Soner Yalçın ise soruşturmada tutuklandıktan 9 ay sonra Silivri Cezaevi’nde hayatını kaybeden MİT Dış İlişkiler Daire Başkanı Kaşif Kozinoğlu’nu hiç tanımadığını belirtip “Bu karanlık yapı tarafından zindana atıldı. Bu davada cinayet vardır. Bu davada devlet içine sinmiş odaklar terör yoluyla birini zindana atmıştır” dedi. Müyesser Yıldız da Adalet Bakanlığı’nın o dönem açıklamala rında “Onlar gazeteci değil, terörist” beyanını anımsatarak, “Daha sonra sürekli basın kartı aldım aksini göstermek için... Ben duruşmada polislerin dinlenmesini istemiştim” dedi. Barış Pehlivan ise “Bu davanın iddia sahibinin Gülen olduğunu biliyoruz. Sanık sandalyesindekilerin yerini değiştirin” dedi. Barış Terkoğlu da “Ali Fuat Yılmazer ‘Ben Odatv diye bir şey bilmiyorum. Başbakan verdi. İlgilen dedi’ demiştir. Bu bir itiraftır. Gülen’in ömrü daha uzun olsun, Erdoğan’ın ömrü uzun olsun diye bizi içeri attılar” diye konuştu. Mahkeme heyeti “hedef odaklı kötü yazılım saldırısı” iddiası ile ilgili TTNET’e yazı yazılarak söz konusu IP numaralarının Şubat 2011’de kimler tarafından kullanıldığının sorulmasına karar vererek duruşmayı 12 Haziran’a erteledi. CHP Milletvekili Deniz Baykal tanık ifadesinde, sanıklardan İklim Ayfer Kaleli’yle 25 Ocak 2011’de görüştüğünü kaydederek, “CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrıldığım için çok üzüntü duyduğunu, evimin önünde çadır kuran CHP’li gençleri ziyarete gittiğini ve sonrasında da daha yakın görüşmek istediğini belirtmiştir” dedi. Kaleli’nin dinlendiğini bildiği Barış Pehlivan ve Soner Yalçın ile yapmış olduğu telefon görüşmelerinde kendisine yönelik taciz edildiği iftirasında bulunduğunu kaydetti. Yazılım TTNET’e sorulacak ‘Tayyip ve MİT yönetiyor’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle