19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 OCAK 2015 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 istediği gibi yaşarsa demokrasimiz gelişir; devlet içinde kadrolaşmayla değil... Dini, siyasete, eğitime, hukuka, yaşamın her alanına bulaştırmak, o ülkedeki yurttaşların dinlerine ve inançlarına hakarettir... İslama, Hıristiyanlığa, Museviliğe... İnsana insan gözüyle bakacaksın; Gazze’de öldürülen çocuklara da, Suriye ve Afganistan’da, ezilen sömürülen, alçakça katledilenlere de... Uygar, demokrasileri gelişmiş ülkelerde din kutsaldır ve ayrı bir yerde durur, siyasetin ortasında değil... Hayat, yaşanır hale böyle gelir! Din, dil, ırk, inanç, mezhep ayrımcılığı yapılmaz... Bu arada önemli bir konunun altını çizmek isterim... Sömürgeci ruh, demokrasi ve özgürlüklerin var olduğu ülkelerin siyasetçilerinin içinde yaşar, filizlenir. Irak, Afganistan, Libya bu nedenle işgal edilmiş on binlerce insan ölmüştür. Almanya ve Fransa ağırlıklı olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde “yabancı düşmanlığı”, “İslamofobi” bu yüzden hortlamıştır. HHH Üç yıl önce İzmir Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in 1980’li yılların ortalarında başlattığı “Kültür ve Sanat Şenlikleri”nde SYRİZA’nın kimi yöneticilerini tanıyıp konuşma olanağı bulmuştum... Aralarında gençler de vardı, 68 kuşağının komünistleri de... Sonbahar akşamıydı... Onların anlattıklarını dinlemiştim, bir gün iktidara geleceklerini düşündüm o gece... Ay ışığında, kumsalda sohbet! Demokrasi ve özgürlük, hayat! Sömürü düzenine karşı ne yapılır benim ülkemde, diye iki gündür kendi kendime sorup yanıtını ararken şöyle demiştim: Bizde de Haziran Hareketi var, ilk kez böyle bir hareket bir hafta kaldığım Ege’de de gerçekten çiçeklenmişti, mevsim kış olmasına karşın... Çok sevindim, mutlu oldum! Ben de destekliyorum Birleşik Haziran Hareketini... Bir umut, neden geçekleşmesin Türkiye’de, neden! Beraber ‘düştük’ biz bu yollarda DUYGU GÜVENÇ ANKARA İnsan hakları, demokrasi, şeffaflık ve özgürlükler konusunda Türkiye’nin düşüş trendi, Freedom House’un yayımladığı, “Dünyada Özgürlük, 2015” raporunda da değişmedi. Türkiye, siyasi haklarını kullanımda geçen yıla oranla 2 puan, sivil haklarının kullanımında ise 3 puan, toplamda 5 puan kaybetti ve 55 puan aldı. Oysa Türkiye’nin genel puanı 2006’da 65, 2014’te ise 60’tı. Yıllık Basın ve İnternet Özgürlüğü raporlarının yanı sıra “Dünya Özgürlük Raporu” da yayımlayan Freedom House, Türkiye’deki düşüş trendinin nedeni olarak da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tutumunu gösterdi: “Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıl boyunca gücünü pekiştirdi ve demokratik çoğulculuğa karşı agresif bir kampanya yürüttü. O açıkça medya sahiplerinden haberlerinde sansürlü yayın veya kritik gazetecilerin atılmasını istedi, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına saygı duymadığını söyledi, gazetecileri tehdit etti (ve kadın gazetecileri azarladı) ve okul müfredatına radikal, hatta tuhaf değişiklikler talimatı verdi.” l Freedom House’un yayımladığı, “Dünyada Özgürlük, 2015” raporunda da düşüş trendi değişmezken sorumlu Erdoğan gösterildi gı süreçlerinde barizce söylenen siyasi müdahale ve çoğunluğu oluşturan Sünni Müslümanlar ve Alevi azınlıklar arasındaki tansiyonun büyümesiyle Türkiye, düşüş eğiliminde yol aldı” denilirken “kısmen özgür” ülke olarak tanımlandı. Ülkelerin siyasi ve sivil hakları kullandırmasının 1 ile 7 puan arasında derecelendirildiği ve bu hakların en iyi sağlandığı ülkelere 1 puan verilen raporda Türkiye gibi kısmen özgür ülkeler arasında Ermenistan, Bangladeş, Butan, Bolivya, Bosna Hersek, Kolombiya, Fiji, Gürcistan, Ekvador, Guatemala, Kosova, Malezya, Nepal, Nijerya, Papua Yeni Gine, Filipinler ve Solomon Adaları gibi ülkeler yer alıyor. Rapora göre Türkiye ile düşüş trendinde olan ülkeler ise şöyle: Afganistan, Azerbaycan, Ekvador, Mısır, Gambiya, Kırgızistan, Lübnan, Lesoto, Liberya, Malezya, Meksika, Güney Kore, Svaziland, Suriye, Venezüella ve Yemen. Haziran Hareketi Bir Umut!.. Yunanistan seçimlerinden çıkan “sol”un zaferi, komşunun siyasal tarihinde yeni bir sayfa açtı... Yunanistan’da ezilenlerin partisi SYRİZA, yoksulların desteğiyle en yüksek oyu aldı. Zafer, umut, değişim! Emekçiler! Gazeteler haberi manşetten verirken, Yunan halkının tarih yazdığını, emeğin partisinin iki milletvekili daha kazansaydı tek başına iktidara geleceğini vurguladı... Türkiye bu seçimlerden ders çıkarabilir mi? Elbet 12 Eylül darbe yasasının getirdiği Siyasi Partiler ve Seçim Yasası yerinde durduğuna göre çok zor... Türkiye ve Yunanistan... Öyle yakın tarihin sayfalarını karıştıracak değilim. Barıştan yanayım düşmanlıktan yana değil... Yunanistan’ın demokrasisi gelişmiş, bizim demokrasimiz “topal ördek” gibi... Biz hâlâ “laiklik” kavramını topluma anlatabilmiş değiliz. Nedenleri çok açık bir biçimde ortada: “Acı ama gerçek olan, sözlü kültürden yazılı kültüre geçemememiz...” Eski Yunancada “laikos”, Fransızcada “laicite”, İngilizcede “secularizm”in ne anlama geldiğini kimi aydınlar, sosyal bilimciler bile ya bilmiyor ya da bilmezden geliyor. Laikos, halka ait olan, ruhban olmayan demektir. Milli egemenlik halkındır! Dinhukuk, dinsiyaset, dindevlet! Bunlar birbirlerinden ayrılırsa laiklik “temelinde” demokrasi ve özgürlükler gelişir... Ülkemiz yaşanır hale gelir, güzelleşir! HHH Türkiye’de yaşananlara baktığımızda devletin en duyarlı kurumlarında, din eksenli bir yapılanmanın 1940’lı yıllardan beri kadrolaştığına tanık oluyoruz. Yargı, Emniyet, eğitim! Ad ad saymaya gerek yok, çok sayıda... Dini söylemlerle yola çıkıp devlette kadrolaşmak laiklik ilkesiyle uyuşur mu? Ne demektir “dindar nesil” ya da “altın nesil” yetiştirmek! İsteyen dinini, inancını emokratik normlardan uzağa sürüklendi’ Aynı metodolojiyle 2006’da hazırlanan raporda Türkiye’nin siyasi katılım düzeyi 12 iken bugün 10’a, hükümetin çalışma düzeyi 7’den 6’ya, hukukun üstünlüğü ise 8’den 7’ye düştü. Raporda Türkiye’nin genel puanı 55 olurken, geçen yıl puanı 60, 2006’da ise 65’ti. Bu düşüş trendi açıklanırken de raporda, “Uzun dönemli Başba ‘D kan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na yükselmesi ve hükümetin müttefiklerine karşı yolsuzluk olaylarını bastırmasıyla, Türkiye demokratik normlardan çok uzağa sürüklendi. Medya ve yargı, yürütme ve yasama tarafından daha fazla müdahale ile karşılaştı, ki bunlar arasında Erdoğan’ın siyasi düşmanı olarak tanımlanan medya kuruluşları hedef alınarak bir dizi baskın ve tutuklama da var” ifadelerine yer verildi. Raporda Erdoğan için ayrıca, “Başbakanlıktan, ağustosta Cumhurbaşkanlığı’na yükselince, anayasal kuralları ve kendi hükümetinin bakanlarını atlayarak, ülkeyi cumhurbaşkanlığı sarayından yönetecek ‘gölge bir kabine’ oluşturdu ” denildi. Raporda Türkiye için “Yolsuzluğa karşı mekanizmalarda ve yar l BİA Medya Gözlem Raporu 22 gazeteci cezaevinde ‘Ödemeliler’ Arınç, Diyarbakır’da bir süre önce binlerce kişinin susuz kalmasına yol açan elektrik krizini ilişkin özetle şöyle dedi: “Firmalar ve bakanlık iyi niyetli yaklaşıyor. Uzun zamandır elektrik ve su borcu ödenmiyor, borç 255 milyon TL. Bazı belediyeler protokol yaptı, yapılandırdı. Artı para istenmiyor, kulanılan elektriğin parası isteniyor. ‘Ödemem’ demek doğru değil.” İstanbul Haber Servisi BİA Medya Gözlem Raporu’na göre Türkiye’de 22 gazeteci, 10 dağıtımcı 2015 yılına cezaevinde girdi. EkimAralık döneminde 33 medya temsilcisi, 2 site, 1 Twitter hesabı saldırıya uğradı, 43 gazeteci gözaltına alındı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaretten 9 gazeteci yargılandı; 1’i 7 bin TL tazminata mahkum oldu. BİA EkimKasımAralık 2014 Medya Gözlem Raporu dün yayımlandı. Raporda, hükümetin medya, iletişim ve düşünce özgürlüğüne yaklaşımı, devleti güvenlik temelinde güçlendirdikçe, Avrupa Birliği (AB) standartları açısından ciddi çelişkileri ortaya koyduğuna dikkat çekildi. Raporda “Gazete dağıtımcısı Kadri Bağdu öldürüldü, Twitter mesajından gazeteci Sedef Kabaş’ın evi basıldı. Üç aylık dönemde muhalif medya ve haber siteleri, TBMM Soruşturma Komisyonu ve Yüksekova yayın yasaklarına karşı direniş gösterdi. Hükümete AB içinden ve başlıca meslek örgütlerinden, Hidayet Karaca’nın tutuklanması, akreditasyon, Gezi’de polis şiddetine cezasızlık gibi pek çok konuda yoğun eleştiri geldi” tespitleri yapıldı. Demokraside sorun değil ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Yunanistan’daki seçimlerin ardından Türkiye’deki laiklere seslenerek, “Komşumuz Yunanistan’ın laik olmadığını biliyorlar mıydı? Ateist biri başpiskopos olmadan yemin etti, dünya yıkılmadı. Görüyorsunuz demokrasi böyle şeyleri sorun yapmadan yoluna devam ediyor” dedi. Bakanlar Kurulu toplantısı Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başkanlığında toplandı. Hükümet Sözcüsü Arınç, yurtdışı seyahati nedeniyle toplantı devam ederken açıklama yaparak gazetecilerin sorularını yanıtladı. nun ana hatları çizildi ancak detaylandırılmadı.” Arınç, Yunanistan seçimlerinin ardından laiklere seslendi: ‘Dünya yıkılmadı’ Arınç, Yunanistan seçimlerde ise son günlerin tahmininin gerçekleştiğini, yeni başbakanın dini olmayan bir törenle görevi devraldığını ve dünyanın yıkılmadığını söyledi.“Laiklere iki cümle söyleyeyim, yeni farkına varıyorum, Yunanistan laik olmayan bir ülkeymiş” diyen Arınç, laiklerin Yunanistan’ın laik olmadığından haberleri olup olmadığını bilmediğini belirtti. Başbakanın ateist olduğu için basit bir tören ile göreve başladığını söyleyen Arınç, “Demokratik açıdan olumlu görüyorum, demokrasi bu işleri sorun yapmadan yoluna devam eder. O ülkenin yurttaşları oylarını kullandılar, geçmişteki başbakanlar barajın altında kaldı. Radikal bir parti geldi. Güçlü ve istikrarlı bir hükümet kurulsun, biz de işbirliğini en güçlü şekilde devam ettirelim” diye konuştu. 13 sansür vakası Rapora göre EkimAralık 2014 döneminde 4 gazeteci tehdit edildi, 43 gazeteci gözaltına alındı, 2’si gözaltına alınırken darp edildi. Aynı dönemde 13 sansür olayı meydana geldi. 6 gazeteci, 2 site, 2 Facebook sayfası, 1 kitap, 1 film, 1 piyano eseri sansüre uğradı. TBMM yolsuzluk soruşturma komisyonu işlemlerine, Gamze Özçelik davasına, Yüksekova’da üç askerin öldürülmesine, Bingöl’de iki polisin öldürülmesine yönelik en az 4 yayın yasağı çıktı. Mahkemeler EkimAralık 2014’te 2’si gazeteci ve bir öğrenciyi toplam 3 bin 480 TL adli para cezası ve 23 bin TL de tazminata mahkum etti. 13 gazeteci, 1 köşe yazarı, 1 çizer halen yargılanıyor. Piyanist Fazıl Say’ın Twitter mesajından mahkum edilmesinin ardından BirGün gazetesinden İlker Yaşar, Bülent Yılmaz ve Ufuk Çalışkan, “Tanrı (cc)” Twitter kullanıcısı “dini değerleri aşağılamak” iddiasıyla 7 ay 17 gün hapisle cezalandırıldı. Yaşar ve Yılmaz’a ceza 4 bin 500 TL’ye dönüştürüldü; Çalışkan’ın cezası ertelendi. ‘Okullara müdahale imkansız’ Yurtdışındaki okullarla ilgili Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın bir sunum gerçekleştirdiğini dile getiren Arınç, bu okulların Türkiye aleyhine çalışmalar yapıp yapmadığının araştırıldığını söyledi. Şirket ya da dernek olarak ticari amaçla açılan okullar olduğunu, bunlara müdahale etmenin hukuki olarak mümkün olmadığını belirten Arınç, öngörülen sistemi şöyle anlattı: “Mevcut okulların kalitesinin artırılması, eğitimin, öğretmenlerin daha nitelikli olması noktasında hem fiziksel hem de eğitici imkânların desteklenmesi. Okulların devralınmak suretiyle devam ettirilmesi ve yeni açacağımız okullar. Bir vakıf kurarak, gönüllülük esasına dayanan eğitim düşünüyoruz. Bu ‘Kobani yardımı unutmasın’ Arınç, Kobani’den gelen son haberlerin IŞİD’in direncinin kırıldığı yönünde olduğunu belirterek, Türkiye’nin bu işgale karşı nasıl bir destek verdiğinin unutulmaması gerektiğini dile getirdi. Arınç, “Biz terör örgütlerinin yenilmesini, masum halk üzerinde etkisinin azalmasını her zaman sevinçle karşılarız” dedi. Göreve dönüşe kızak görev formülü MAHMUT LICALI ANKARA AKP hükümeti, Anayasa Mahkemesi’nin daire başkanı ve üstü görevlerde bulunan devlet memurlarının göreve dönüşleriyle ilgili yargı kararlarının 2 yıl uygulanmamasına yönelik düzenlemeyi iptal edince bu kez “kızak görev formülünü” gündeme getirdi. TBMM’de görüşmeleri devam eden “iş güvenliği” paketinde yapılan değişiklikle görevden alınan bürokratlar hiçbir hak kaybına uğramadan müşavir kadrosuna atanacak. Böylece görevden alınan bürokratların herhangi bir özlük ve hak dolayısıyla idari mahkemelere göreve dönüş davası açmasının önüne geçilecek. AKP’nin geçen yasama yılında TBMM’den çıkardığı “torba yasa” içinde yer alan devlet memurlarının mahkemelerden göreve dönüş yönünde karar alsa bile, yargı kararının 2 yıl uygulanamayacağına yönelik hüküm CHP’nin başvurusu Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmişti. Daire başkanı ve üstü görevlerde bulunan devlet memurlarının göreve dönüş kararlarını bypass etme girişimi iptal edilince AKP bu kez TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda ele alınan iş güvenliği pareketine yeni bir düzenleme getirdi. Komisyonda AKP Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş ve AKP Kilis Milletvekili Fuat Karakuş tarafından verilen önergeyle şube müdürleri ve üstündeki görevlerde çalışan devlet memurlarının geri dönüş davası açmalarının engellenmesini öngören düzenleme kabul edildi. Düzenlemeye göre, Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği göreve dönüş düzenlemesi kızak görev formülüyle yine işlevsiz bırakılıyor. Önergeye göre kamuda daire başkanı ve üstü görevlerde bulunan devlet memurları görevden alınmaları halinde Başbakanlık ve bakanlıkların müşavirlik kadrolarına atanacaklar. Böylece görevden alınan devlet memurları herhangi bir hak kaybı yaşamadığı gerekçesiyle idari mahkemelere göreve dönüş davası da açamayacak. l AYM’ye takılmıştı Suyun karşı yakasında sağ iktidarlar da, sol gösterip sağ vuran iktidarlar da çöktü ve SYRİZA iktidara geldi. Düğün bayram eden de var, karalar bağlayan da, diş bileyen de, nasıl köşeye sıkıştırırız hesabına şimdiden girişen de… Hele hele “Abartmayın. Bunlar tepki oylarıdır. Parlar ve söner” diye yürek serinletenler de… Elbet tepki oylarıdır bu. Ama “buz soğuktur, yumurta yuvarlaktır”ı yinelemekten farksız olan bu yorumlar (yorumlar?). “Peki, neye tepkidir bu oylar” sorusunu pişkince geçiştiriveriyorlar. Yunanistan Avro para birliğine katıldığından itibaren ülkede gözle görülür bir refah yükselmesi yaşandı. Bunu Yunanlılar da inkâr etmiyor. Ama 2008’de yaşanan küresel krizden itibaren de Yunan ekonomisi inişe geçti. Avrupa Birliği’nin böylesi kriz durumları için tek reçetesi var: Kemerleri sıkın; kamu harcamalarını kısın… Kemerleri sıkacak olan kim? Halk kitleleri. Özellikle emekçi sınıflar. Kamu harcamalarının kısılması kimleri vurur? Halk kitlelerini. Özellikle emekçi sınıfları… E o zaman Yunan halkının bu “tek reçeteye” itiraz etmesi mi saçmadır, etmemesi mi? Başka türlü soralım: Her hastaya ve her hastalığa “tek reçete” yazan Şirketler Avrupası Emeğin Avrupası bir doktorun kapısını kim çalar, kim kendini ona teslim eder? Rönesansın, daha sonra aydın lanmanın felsefi köklerinin doğduğu toprakların çocukları o tek reçeteyi reddettiler. SYRİZA adlı radikal sol koalisyona oy ve omuz verdiler. Dünkü seçimin kısa özeti bence bu. HHH O reçetenin yazıldığı hastanenin adı: Avrupa Birliği. Başhekimi Angela Merkel. Hastanenin bugünkü (“Bugünkü” sözcüğü yerine “şimdilik” de koyabilirsiniz) sahibi de Avrupa’nın “ulusötesi şirketleri”, özellikle finans şirketleri. Bankalar, fonlar… Aslında Avrupa’nın iki yüzünden söz ediyorum. Bir yüzü “Maastricht Ölçütleri” diye anılıyor. AB’nin “mali anayasası” diyenler de var. Orada bütçe açığından ülkelerin borçlanma oranlarına, faizlerden fiyat politikalarına kadar bir dizi temel ve üye ülkelerin uyması zorunlu madde var. Bu maddelerin hemen hepsi de finans dünyasına ilişkin. Hepsini tek cümlede özetlersek Maastricht ölçütleri, “AB’de serbest piyasa ekonomisi geçerlidir” diyor ve başka da bir şey demiyor. Bu Avrupa Birliği’nin bir yüzü. Yani “Şirketler Avrupası”nın yüzü… Bir de Kopenhag ölçütleri var. AB’nin öteki yüzü. İnsan haklarını, demokrasinin olmazsa olmazlarını, hukukun üstünlüğü ilkesinin içeriğini, temel hak ve özgürlükleri belirleyen ölçütler. Kopenhag ölçütlerine bakıp, “Bu da Emeğin Avrupasının yüzü” diyenler var. Hayır. Yanılıyor, en azından abartıyorlar. Kopenhag ölçütlerinin serbest piyasa ekonomisine temelden bir itirazı yok. Sadece onun vahşi kapitalizmi örten bir kılıf olarak algılanmasına ve algılatılmasına itirazı var. Mali sermayenin yüksek (yüksek?) çıkarları adına demokrasinin ırzına geçilmesini, özgürlüklerin olabildiğince kısılmasını, demokratik protestoların devlet gücü ile bastırılmasını önleyecek bir ölçütler dizisi ve dizgesi diyebiliriz. Oysa “Emeğin Avrupası” bugünkü AB’nin özüne itiraz eden bir hedef. AB ülkelerindeki emekçi sınıfların ortak mücadelesini amaçlıyor. Henüz bebek. Duvarın yıkılmasından, sosyalist sistemin dağılmasından sonra sosyalist ideolojinin içine girdiği krizde uğradığı şiddetli kan kaybını durdurmaya çabalıyor. Köpeksiz köyde değneksiz gezen küresel finans sermayesinin dörtnala dolanmasına ve o nalların altında emekçilerin, yoksulların hunharca ezilmesine karşı çıkmaya çabalıyor. “Kâr, daha çok kâr, mümkün olduğu kadar çok kâr” amentüsüne sarılmış küresel kapitalizmin karşısına kitleleri ikna edecek bir programla çıkmanın zorlu arayışlarını ortaklaştırmaya çabalıyor. Kapitalizmin acımasızca tahrip ettiği doğayı, iklimi, ekolojik dengeleri savunmanın buluşlu, bilişli yöntemlerini üretmeye çabalıyor. Dedik a, Emeğin Avrupası henüz bir bebek. Avrupa Sol Partisi’nin, Avrupa Yeşillerinin, İskandinavya’nın YeşilSol hareketlerinin çabalarıyla serpilip gelişen gürbüz bir bebek. SYRİZA’yı bu bağlamda değerlendirmek bana pek doğru geliyor. SYRİZA o bebeği, Emeğin Avrupasını besleyen, beşiğini hazırlayan, üşümesin diye üstünü örten, bebeği boğmak için fırsat kollayanların önüne dikilen siyasal hareketlerin suyun öte yakasında boy veren bir halkası… Darısı suyun bu yakasına deyip bu yazıyı noktalayalım. Nasıl olsa gelecek günlerde daha çok SYRİZA yazacağız. İspanya SYRİZA’sını, Portekiz SYRİZA’sını, İtalyan SYRİZA’sını… Kim bilir belki de Türkiye SYRİZA’sını… Özel: Yargının kararının etrafında dolanıyorlar Komisyonun CHP’li üyesi Özgür Özel, söz konusu düzenlemenin alt komisyonda mutabakatla çıkmadığını AKP tarafından kabul edildiğini ifade etti. Özel, söz konusu düzenlemenin göreve dönüşle ilgili yargı kararının 2 yıl uygulanmaması yönündeki hükmün CHP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesinin ardından gündeme getirildiğini ifade etti. AKP’nin göreve dönüşü engellemek için kızak görevi uygulamak istediğini söyleyen Özel, “Düzenlemenin amacı, devlet memurlarına eski haklarını verir gibi gösteriyor, özlük ve sosyal haklarında herhangi bir değişiklik olmadığı için de bu konu hakkında idari mahkemelere gidilmesinin önü kesiliyor. Bu, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın etrafında dolanmak anlamına gelir” dedi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle