25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 OCAK 2015 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Hukuksuzluktan, yolsuzluktan, öfke siyasetinden ve maceracı dış politikadan bıkmış her yurttaşın artık tek özlemi, tek rüyası vardır: Bu iktidardan kurtulmak. Bunun gerçekleşme olasılığı nedir? Bunu anlamak için sağlam siyasal, ekonomik, sosyokültürel analizlere ihtiyaç vardır. Bu da sağlıklı istatistikler, objektif kamuoyu yoklamaları ve gerçekçi sayısal verileri gerektirir. Elbette bir de analizcinin işin içine temennilerini karıştırmaması şarttır. Analiz ile rüya tabiri arasında bir bağ da aransa bulunabilir. Ama analiz hiçbir zaman “gaz vermek” veya “gaza getirmek” niyetiyle yapılmamalıdır. Seçimlerin 14 Haziran’da yapılması beklendiğine göre 150 günden daha az bir zaman vardır. Her ne kadar Demirel’in vecizesi “Siyasette 24 saat bile uzun!” ise de bu Düşey Bir Analiz 150’den daha az günde muhalefetin mucizeler yaratması pek beklenemez. Herkesi peşinden sürükleyecek yeni bir parti ve liderin ortaya çıkması da söz konusu olmayacağına göre tek umut: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin en azından, “Adalet” ve “Kalkınma” diye 2’ye çatlaması idi. Bu umudu, şaibeli 4 bakanın Yüce Divan’a gönderme oylaması biraz yeşertti. En makaracı bakan olan E. Bağış’ın oylamasında “fire sayısı 50 milletvekiline” kadar çıktı. Böylece “AKP bölünecek. Bir yarının başına Gül geçecek!” analizleri yeniden hız kazandı. Hükümeti Düşmüş Görme Düşü... Bunları okuyan kimi yurttaşlar da muhalefetten önce rüyalarından “Hükümetin düştüğünü görmeye başladılar!”... Nereden mi biliyorum? İnternetten, Google’dan. Dünyanın ve hatta evrenin sicilini artık Google tutuyor. “Rüyanda.Com” diye bir site var: Vatandaş gördüğü rüyayı yazıyor.. Ertesi gün de “uzmanlar” rüyanın yorumunu açıklıyorlar. Vatandaş da rüyasında, kuzu pirzolanın, patates fiyatına düştüğünü göreceğine “Hükümetin düştüğünü” görmüş. TokatZile’den adını saklayan yurttaş pekmez kadar tatlı, o “hükümet düştü” rüyasının yorumunu sormuş. Uzmanlar korkudan mı, yoksa ne şiş yansın ne kebapçı olduklarından mı nedir, rüyayı biraz “hayra” biraz da “şerre” yorumlamışlar: Şöyle: “Rüyada hükümetin düştüğünü görmek, devlette yüksek mertebeye geleceğine, hatırı sayılır bir kuvvete ulaşmaya, huzurlu olmaya, (....) yüksek ticari kazançlara işarettir.” Ama.. “Rüyada hükümetin düşmesi kimi zaman da rahatı kaybetmeye, muhtaç duruma düşmeye, kötü niyetli insan eliyle zarar görmeye, fenalık görülmesine, maddi sıkıntıya delalettir!” HHH Beli ki “rüyanda.com”un rüya tabiri Bir Havuz Daha TBMM Sağlık Komisyonu’ndan çok çok sağlıklı bir yasa tasarısı da geçti. “Bürokrat Havuzu” da tamam! Böylece kaşın gözüne paralel denecek müsteşar dahil tüm yüksek bürokratlar, kadro vesaire bahanesi olmadan, 657 sayılı yasanın engellerine takılmadan Başbakanlık’ta bir havuzda toplanacak. Emekliliklerine kadar havuzda tutulacak. Bu havuzdan kurtulmak ise ya siyasete atılarak... ...ya da Bilalcil vakıfları besleyen müteahhit şirketlerinin yönetim kurullarına kapağı atarak mümkün. yazarları, merkez medyadaki kimi köşe yazarları gibi, az kuru az pilav formülü ile yazıyorlar. (Oysa bu iktidar “kurupilav kardeşliği”nin arasına bile nifak soktu. Başbakan pirinçte KDV’yi yüzde 1’e indirdi. Aslında inen çeltik idi. Sofraya gelen kuru fasulyenin oranı ise hâlâ yüzde 8!) HHH Belki sondan bir önceki arzımız şu olmalıdır: Siyasi analiz ile rüya tabiri arasındaki ayrım kıldan ince kılıçtan keskincedir. 12 yıl önceki 1 Mart tezkeresi oylamasında AKP’nin 365 milletvekili vardı. Ve o oylamada tam 100 milletvekili fire verdi. Verdi de ne oldu? Geçen hafta 50 fire vermesi ile ne olacak idi ise o! Hükümetin düşmesi düşü görmek yerine, iktidar olmayı düş olmaktan çıkaracak sağlam söylemlere, ama hepsinden de önemlisi radikal eylemlere ihtiyaç var. Komşunun Umutları ve Hayaller... Komşuda çeşitli sol bileşenlerden oluşan SYRİZA iktidara geldi. Farklı bir rüzgâr esiyor. Kimilerine göre değişim getirecek. Kimilerine göre ise yüzeysel dönüşümlerle gelip geçecek. Parti, 2004 seçimlerinden önce Synaspismos (Sol Hareketler ve Çevre Koalisyonu), AKOA (Yenilenen Komünist Çevreci Sol), DEA (Enternasyonal İşçilerin Solu), KEDA (Eylemci Solda Birlik Hareketi), Energoi Polites (Etkin Vatandaşlar), Yunanistan Ekososyalistler, DIKKI (Demokratik Sosyal Hareket), Kokkino, Xekinima ve Rosa’nın birlikteliğiyle kuruldu. 2009 genel seçimlerinde yüzde 5, 2012’de yüzde 17’ye ulaştı. Haziran seçimlerindeki yüzde 27’lik başarının ardından, temiz ve genç lider Aleksis Çipras’la dün yüzde 36’ya ulaştı. Kuşkusuz önemli bir değişim. Salt Yunanistan açısından değil, AB’yi de etkileyecek bir süreç başlıyor. Krizde görülen, ekonomisi sıkıntılı, işsizliği yüksek ülkede, çeşitli hakları ve sosyal kazanımları tırpanlamış geçmiş iktidarlara tepki sonucu bu başarıyı sağladı. Yükselişindeki belirleyici neden, AB ve IMF kurtarma paketleri karşılığında hayata geçirilen kemer sıkma politikalarına Yunan kamuoyunun büyük tepkisi. AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’den alınan 320 milyar Avro’luk borcun pençesindeki ülkede, köklü bir sistem değişikliği önermiyor SYRİZA. AB bünyesinde çeşitli iyileştirmeleri sunuyor. AB ile kavga niyetinde değil. Birliğin Yunanistan’a aktardığı ve geçmiş iktidarların neoliberal yaklaşımlarıyla sermayeye, bankalara sunulan peşkeşin ve bu yolla Yunan halkının soyulmasının hesabını soracak, belli ölçülerde. Vaatlerinin arasında Yunan halkına soluk aldıracak bazı önlemler var. Neler mi? Borçların kısmen silinmesi. Geri ödemelerde faiz oranlarının düşürülmesi ve vadelerin uzatılması. Yoksulluk sınırı altında yaşayanlara, uzun süreli işsiz kalanlara ulaşım, elektrik ve ısınma hizmetlerinin ücretsiz sağlanması. Dar gelirlilere gıda ve kira desteği. Sağlık ve emeklilik maaşları reformu. 300 bin Avro’dan daha az değerli birincil konutların üzerindeki ipoteklerin nihayetsiz uzatılması. Borç düzenlemesine dahil olan herkes için kovuşturmaların sonlanması, el konulmuş banka hesaplarının, birincil konutların, maaşların ivedilikle iadesi ve vergi borcu yoktur belgesinin verilmesi. Zenginlerin vergilendirilmesi, gelir vergisi alt sınırının 5 binden 12 bin Avro’ya çıkarılması İki yıl içinde 300 bin yeni istihdam alanı yaratılması. Ödenemeyecek banka borçlarının silinmesi (Hangi ölçüde ve ne oranda belirsiz). Asgari ücretin 751 Avro’ya çıkarılması. HHH Türkiye’de merkez medya SYRİZA’dan, “radikal sol” adıyla söz ediyor. Gerçekte ilgisi yok, benzetirsek Yunanistan’da artık prim yapmayan sosyal demokratlardan önde. Yunan halkı ve solu için umut ki, bu sonucu sağladı. “Türkiye’de SYRİZA gibi bir iktidar olsun mu” diye sorulsa, “Bu koşullarda daha ne istenir” denilebilir. Merkez sağın göçtüğü, PASOK’un tükendiği komşuda ve ortak denizi paylaştığımız kıyıda en genel anlamıyla “sol” adına sevindirici bir durum. Tabii bitmez tükenmez “hangi sol” sorgulaması yapılırsa, seçimlerin ardından Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) açıklamasına göre, “iktidarı devirme perspektifiyle mücadele edilecek” bir yapı SYRİZA. Yani “sistem içi bir alternatif arayışının” ortaya çıkardığı bir parti. Bakalım SYRİZA, umudun karşılığı mı olacak, yoksa sahte hayallerin yüzü mü? Firelerden Pirelenmek... Evet firelerden pirelenmek gerekir. Fireler faili meçhuldürler. Bu nedenle de onlara bakıp umutlanmak, “hükümet düşecek” düşü görmek hayra ve yoruma değer bir düş değildir. Çünkü fireler güvenilir değillerdir. Hz. Muhammet’in sözleriyle her biri, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”. Meclis’te kurulan oy perdesinin arkasında kullandıkları gizli oy ile yetinmişlerdir. Hırsızlığı, yolsuzluğu, haksızlığı haykırmaya cesaret etmemişlerdir. Oysa bunların çoğu hep hadis ile ayet ile konuşurlar. Pek itibar ettikleri büyükşehire belediye başkanı yapmak istedikleri Prof. Nihat Hatipoğlu’nun yazdıklarını aktaralım: “Herhangi bir hak sahibinin hakkı gasp edilirken, buna seyirci olarak duran kişi dilsiz şeytandır... Gücün yanında yer alan ve zulüm altında inleyen insana destek vermeyen kişi dilsiz şeytandır. Hak sahibine hakkını vermeyen, vermeye aracı olmayan, bunun için mücadele etmeyen kişi dilsiz şeytandır!” Bir bölümü Araplara satılan Millet Çiftliği’ndeki botanik bahçesinin kalan alanına İHL külliyesi yapılacak Parça parça sattılar Demokrasi ve İç Barışın Anlamını Bilmeyenler!.. Demokrasi, biliyorsunuz herkesin sahte sevgilisi. Aynen barış gibi... Sorsanız, herkes demokrasiyi çok sevdiğini ve ülkenin huzuru için barış aradığını söyler. Mesela Davutoğlu, evrensel barış ve terörü kınama adına yürüdü Paris’te. Halbuki o günden beri İstanbul’dan Diyarbakır’a, birçok yerde katilleri öven, Charlie Hebdo ve destekçilerine lanet yağdıran yürüyüşler yapıldı. Bu saldırgan gösteriler polis koruması altında gerçekleşti. Bu konuda oldukça titrek bir görüntü çizen Türkiye imajı, acaba yurtdışında nerelere kadar düştü? Geçen cuma günü, CNN Türk’te Şirin Payzın, merkez medya açısından son zamanlarda görülmedik bir “jest” yaptı ve Perinçek’in de “ifade özgürlüğü olmalı” diye düşündüklerini dile getirdi! Bu da gerçekten, şaka değil, günümüz “medyası” açısından ciddi cesaret örneği! Çünkü normalde artık demokrasi kılıflı bölücü veya dinci değilseniz, ana akım mecralarda kendinize yer bulamazsınız. Böylece Perinçek’i 20 dakika kadar dinleyebildi şaşkın izleyiciler. Perinçek’ten sonra sahne alan HDP’li Garo Paylan ise, ilginç bir ders verdi: Gerçekte demokrasi düşmanlığı yaparak, bir insan izleyicilere nasıl büyük demokrat havası atar? Paylan’ın konulara temel girişi geleneksel ikinci Cumhuriyetçi tornadan çıktığını kanıtlıyor: “Resmi tarih yaftalanmış”, “yıllardır size yalan söyleniyor” şeklinde artık kanıksanmış ezberler. Son günlerin o bulamaç stiliyle, konuları birbirine karıştırmada eksper olmuş! Soykırım, Hrant Dink, Roboski, Berkin Elvan, hepsi aynı anda ortaya atılıp aynı “katil devlet”e mal ediliyor! Çok pratik! Böylece Hrant Dink’e destek olmak için, “Soykırımla yüzleşin” pankartının peşinde yürümek farz oluyor! Oysa herkes biliyor ki, o pankartı kabul etmeden Hrant Dink’in katillerini bulmak için kararlılıkla uğraşan dev bir kitle var. İşte ne yazık ki Dink’i açıkça kullanan bu küçük siyasi zümre, gerçek Hrant destekçilerinin bu dayanışmasının Türkiye çapında büyümesini engelliyor. Bir de Paylan’ın akıl almaz farklı bir antidemokratik ısrarı var: “Türkiye soykırımla veya bu büyük suçla yüzleşsin” derken, sanki ortada bu tanımlamayı hak ettiği tescillenmiş kesin bir suç varmış gibi konuşuyor. Çok ilginç. Dünya tarihçilerinin bile onca farklı görüşleri var. Paylan için herhalde demokrasi, yalnız partisinin adında yer alan soyut bir kelime! İnsanların eşitçe kendilerini savunma, yargısız infaza karşı direnme hakları, ona hiçbir şey ifade etmiyor. “Ermeniler veya şu şu tarihçiler ne diyorsa doğrudur, diğerleri resmi tarihin yalancılarıdır. Savunularına bile gerek yok!” Ayrıca iddialarını temellendirmeye çalışırken, utanıp sıkılmadan üstüne basa basa Nazi soykırımından örnek sunması dehşet verici! Sorulacak bin soru var ama birkaç tanesiyle yetineyim: Bu konuda Türkiye’nin yargılandığı bir “Nürnberg” mahkemesi oldu mu? Her iki tarafın arşivleri açılıp tarihçiler ve tarafsız hakemler tarafından araştırmalar yapıldı mı? Oldu da biz mi bilmiyoruz? Eğer yoksa, oradan çıkmış bir “soykırımı inkâr suçu” kavramını nasıl Türkiye üstüne taşıyabiliyorsun? Sonra da “dünyanın en büyük suçu soykırım” cümlesini ortaya bırakıverip bu kanıtsız iftirayı rahatlıkla nasıl atabiliyorsun? Merak ediyorum Garo Bey’e demokrasi ilkelerini kim öğretti? Acaba 2005’te Boğaziçi ve Bilgi üniversitelerinde düzenlenen, hiçbir Atatürkçünün çağrılmadığı, sözde Ermeni Soykırım iddialarının tek yönlü, hiçbir farklı görüşe yer verilmeden “bilimsel” (!) olarak tartışıldığı (!) forumlar mı? Görüşmenin sonunda Payzın, Perinçek’in ifade özgürlüğünden söz ettiğinde Paylan, bu sefer inanılmaz demokrasi inkârını açığa çıkarıveriyor: “İfade özgürlüğü inkâra dönüşmemeli, inkâr herkesi zehirler!” Özetle o özgürlüğü de abartmamak lazım. Doğu Bey, kendisi gibi düşünmüyorsa, inkâr etmesin, sussun! Perinçek, “soykırım olmuştur” diyenlerin ifade özgürlüğünü açıkça savunuyor. Ama tersi, Paylan’ın ajandasında yok. Oysa demokrat “yeni Türkiyeli” kendisi! Bu arada kullandığı cümlelerden biri, “Yüzleşmediğimiz sürece, suç tekrarlanıyor”. Hmmm... Acaba bunu Ermeniler açısından mı dile getiriyor? Suikastlarla alçakça katledilen diplomatlarımızın durumundan söz ediyor olabilir mi? Pek sanmıyorum, o konuya giren bir babayiğit pek çıkmıyor o tuhaf ortamlarda... Türk ve Ermeni halklarının tarihi kardeşliği ve barışı, tek yönlü olarak yangına körükle giden provokasyonlardan geçmiyor. Birbirini önyargısızca çay içerek dinlemekten ve korkusuzca tarihi karıştırmaktan geçiyor. Siz bu satırları okur ken Perinçek’le beraber Strasbourg’da gerçek ifade özgürlüğü haklarının peşinde olacağız. Değerli Ermeni kardeşlerimizle kalıcı barış, o yoldan geçiyor. FARUK KIRTAY YALOVA Mustafa Kemal Atatürk’ün 1929 yılında kendi parasıyla satın alarak halka bağışladığı Yalova’daki Millet Çiftliği’nde botanik bahçesi olarak kullanılan 85 dönümlük alanın 65 dönümü 3 yıl önce AKP’li belediye tarafından otel ve turizm tesisi yapılmak üzere Araplara satılırken, kalan 20 dönümlük alana İmam Hatip Lisesi Külliyesi yapılması için valilikle ile AKP iktidarına yakın Ensar Vakfı arasında dün sözleşme imzalandı. Atatürk tarafından hazineye bağışlandığı için Millet Çiftliği olarak anılan 3 bin dönümlük çiftliğin 2 bin dönümlük kısmı Yalova Üniversitesine tahsis edilirken, 900 dönümlük arazi TİGEM Genel Müdürlüğünce 30 yıllığına Yalova Garden A.Ş’ye kiralandı. Çiftliğin 85 dönümlük arazi ise 1988 yılında SHP’li Belediye başkanı Cengiz Koçal tarafından 550 milyon lira Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nda satın alınarak botanik bahçesine (arboretum) dönüştürüldü. 2012’de AKP’li eski Yalova Belediye başkanı Yakup Koçal, arboretumun 65 dönümünü otel ve turizm tesisi yapılmak üzere Araplara satarken, kalan 20 dönümlük arazi ise kamuya terk edildi. Valilik kalan 20 dönümlük araziye İmam Hatip Lisesi Külliyesi yapılmak üzere dün Ensar Vakfı ile sözleşme imzaladı. Böylece deprem döneminde çadırkent olarak kullanılan arboretum (botanik bahçesi ) tamamen yok edilmiş oldu. Ensar Vakfının kurucularından AKP Milletvekilleri Feyzullah Kıyıklık ve Temel Coşkun, Yalova Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Niyazi Eruslu, Yalova İl Milli Eğitim Müdürü Cengiz Mete ve Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun hazır bulunduğu imza töreninde konuşan Cebiroğlu, “Proje içinde 84 derslikli İmam Hatip Lisesi, İmam Hatip Ortaokulu külliyesi eğitim binası, anaokulu, 300 öğrenci kapasiteli erkek ve kız pansiyonu, uygulama camii olacak” dedi. AKP’li Kıyıklık, validen okulun isminin Sabri Ekşinozlugil olmasını istedi. Kamuoyunda çok tartışılan aile paketi yasa tasarısı Meclis’e sunuldu İşçi kadın için 600 gün koşulu İKLİM ÖNGEL ANKARA Hükümet, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı, “çok çocuğu teşvik” amaçlı hazırlanan ve “kadını iş yaşamından uzaklaştırılacağı” gerekçesiyle kamuoyunda çokça tartışılan “aile paketi”nin yasal altyapısını oluşturacak yasa tasarısını TBMM’ye sevk etti. “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Paketi”nin yasa tasarısında dikkat çeken maddeler şöyle: l Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu evlat edinen memura 8 hafta izin verilecek. l Kadın memur istemesi durumunda analık izni sonrasında; birinci doğumda 2 ay, ikinci doğumda 4 ay, üçüncü doğumda 6 ay süreyle yarızamanlı mesai yapacak. Çocuğun engelli doğması durumunda bu süre hepsi için 12 ay olacak. Evlat edinen memur da bu haktan yararlanabilecek. Bu sürede mali ve sosyal haklarda kesinti yapılmayacak. l Kadın işçilerin söz konusu olanaktan yararlanmaları durumunda çalıştıkları süre işveren tarafından ödenirken, çalışmadıkları süre Fon’dan karşılanacak. Ödenecek ücret günlük asgari ücretin yüzde 80’i kadar olacak. Kadın işçinin bundan yararlanması için, doğumdan önceki son 3 yılda en az 600 gün işsizlik sigortası primi bildirilmiş olması şartı aranacak. l Türk vatandaşlarına doğan ilk çocuk için 300 TL, ikinci çocuk için 400 TL, üçüncü ve sonraki çocuklar için 600 TL doğum yardımı yapılacak. Kamuda işçi statüsünde çalışanların toplusözleşmelerinde veya bireysel sözleşmelerindeki doğum yardımı, yasayla öngörülen miktarın altındaysa, bu fark devlet tarafından ödenecek. Memurlar için de tasarıda öngörülen yardım prosedürü uygulanacak. l Çocuğu olan anne ya da baba isterlerse, ilköğretim çağına gelen çocukları için çocuk okula başladıktan sonraki ay başına kadar normal çalışma süresinin yarısı kadar çalışabilecek. Tasarıda, genç yaşta evliliğe özendirme olarak tepki çeken çeyiz paketinin yer almaması dikkat çekti. Ebeveyn çocuğu için çeyiz hesabına ne kadar yatırdıysa, devlet de bunun yüzde 15’i kadar katkı sağlayacaktı. BULMACA SEDAT YAŞAYAN Çeyiz parası unutuldu ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kahra 1 manların ya 2 da din büyüklerinin olağa 3 nüstü işlerini, 4 kerametleri 5 ni konu edi6 nen kısa öykü. 2/ Gele 7 cek... Gök 8 cisimlerini 9 gözetleme. 3/ Savaşta 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ölen yeniçerilerin 1 İ N C E G Ö L K erkek çocuklarına 2 H A İ N Ç A B A verilen ad... Kenar 3 V A N süsü. 4/ Sodyum 4 T A P A S İ T Y A K U Z A elementinin simB İ R İ K İ M gesi... Ceylan. 5/ 5 F A V L İ Uzaklaşmak, ara 6 A D A İ B İ S açılmak... Eski 7 L O R İ L A Z A İ K İ dilde su. 6/ Yazı 8 lı kâğıt... Genellik 9 B U N S A Z A N le üstü kapalı pazaryeri. 7/ Bir iskambil oyunu. 8/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... “Keklikgözü, kandamlası” gibi adlar da verilen bir süs bitkisi. 9/ Eskiden hattatların kendilerinden yazı dersi alanlara verdikleri icazetname. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Daha çok Hıdrellez’de genç kızların ve kadınların baktığı fal. 2/ Yunan abecesinde bir harf... Bir şeyin olmasına az kaldığını belirtmekte kullanılan deyim sözü. 3/ Balıkesir yöresine özgü bir halkoyunu. 4/ Ev işlerinde çok çalışkan ve becerikli kadın. 5/ Karakter... Ağızda güç eriyen bir şeker cinsi. 6/ Türk halk müziğinde bir uzun hava türü... Afrika’da yaşayan bir antilop. 7/ Notada durak işareti... Ev halkı, aile. 8/ Açık mavi renk. 9/ İskambilde koz... Tirsi balığına verilen bir başka ad. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle