19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 2015 ÇARŞAMBA 8 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Ali İsmail davasında bugün cezasızlık politikasını bozacak karar çıkması bekleniyor n Baştarafı 1. Sayfada olmayan bir karikatürü yayımladı diye illa ki Hz. Peygamber’e hakaret edildiğini iddia ederek önce bir savcı, sonra yargıçmış gibi suçluyor. İkilinin açıklamalarında tek bir öğe eksik: Gazetemize ve kapak karikatürü yayımladıkları için iki arkadaşımıza ceza yasasından beğendikleri cezayı açıklamak! Yahu o karikatürün altına Hikmet’mizin yazdığını neden okumazsınız? Bu karikatür Hz. Peygamber’e benzemiyor diyor. Öyle ise ki öyle; Peygamber’e hakaret bunun neresinde diye soruyor. Nato kafa nato mermer bunlar... Yazılanları okumadan yobaza saldırı emri veriyorlar. Yazanı yargıdan önce cezalandırma gayretine düşüyorlar. HHH Oysa halkın oylarıyla diktatörlüğe heveslenen Beştepe’deki Saray’da mukim ile emrin başüstüne demekten yorgun düşen Başbakan beyefendi: Fransız dergisinin kapağındaki adamı Hz. Peygamber’e benzettiklerini söylemek ve savunmakla Hz. Peygamber’e en büyük hakareti yapıyorlar. Çünkü bize çocukluğumuzda anlatıldığına göre Hz. Peygamber uzun boylu, iri siyah gözlü, beyaz tenli, yakışıklı bir insandı. Üstelik inanç sahibi insanlarımıza ne yazıldığını ıska geçerek Başbakan AD Beyefendi; yatıştıracağı yerde, toplumu aleyhimize tahrikin unutulmaz bir örneğini verdi. Gazetemizin “neredeyse gelin bize saldırın” diye hareket ettiğini ilan etti. Bu ve daha pek çok benzeri konuşmalarıyla gazetemizin kapısı önünde bir yığın takkeli, neyin nesi olduklarını, kimliğini açıklayan sakallarıyla bir gerici sürünün toplanmasın sağladı. Başbakan Beyefendi, gelin bize saldırın diye yayın yaptığımız gibi asılsız bir iftirayı yaptıktan ve kapımız önüne zaten böyle bir emir bekleyenlerin yığılmasını sağladıktan sonra, “güvenlik güçlerimiz tedbir aldı” demez mi? Okudukça şaşakaldım: Sevsinler böyle bir başbakanı diyerek! HHH Beştepe’deki Saray’da bir türlü Türk olduğunu söylemeyen ama 16 Türk devletinin sanki sonuncusunun başkanı imiş övünen başbakan mı, cumhurun başkanı mı ne olduğuna hâlâ bir karar veremediğimiz zat ise: İstediği kadar Türkiye’nin gelir düzeyinin arttığını, gelişmiş bir ülke haline geldiğimizi söylesin. Sınırın ötesindeki insanlar, hatta devletler, bu saray özentisini, bu saray pandomimini gördükçe akıllarına Kaddafi’nin çadırları, Ortadoğu’nun şaşaalı diktatörlükleri, tek adam tapınmaları geliyor. HHH Bakanlar Kurulu’nu Saray’ında toplayınca dün baktım, yalaka yandaş gazetelerin eteklerinde ziller çalıyor. Manşetleriyle çıkmışlar sahneye göbek atıyorlar. Neden? Bay RTE başkanlık sistemine ilk adımı atmışmış! Tepeden Türkiye’yi zaten yöneten adama göre 2015 seçimleri olmuş bitmiş, anayasayı emrine göre değiştirecek vekil sayısına erişmiş, başkanlık bir çeşit bürokrasi işlemine kalmış sanki. Yahu bu millet deh deyince sola veya sağa dönecek bir sürü mü? TV’lerde canlı izledik.. ama o da ne? Bakanlar Kurulu’ndan önce dünya ahret kardeşi ilan ettiği “şefi” ile bir saat baş başa konuştuktan sonra toplantıya giren AD’nin yüzünün hatları acaba neden çarşamba pazarı gibi karmakarışıktı? Kardeş kavgasa mı, iktidar paylaşımıyla ilgili bir kavga mı tabii anlaşılmıyor? HHH Oysa hiçbir alanda kavga etmelerine de aralarında fark aramaya da gerek yok. Ha Beştepe’nin tehditlerini dinlemişsin, ha Başbakan’ınkileri... Ha Ali ha Veli bunlar! AD de tepedekinden farklı bir başbakan değil. Cartlı curtlu konuşmalarda tepedekinden geri kalmıyor. En çok bir hafta önce AB’yi yüklenirken “AB bizi almazsa buzdolabında beklemeyiz” dedi. Yaşa bravo ama beyefendi, buzdolabında beklemezsiniz de ne yaparsınız, bunu da tehdidinizin son parçası olarak açıklasınıza? Avrupa’yı Türkiye sanıyor bunlar. Akıllarınca AB’ye korku salacaklar! Ülkeyi yolsuzluklar, rüşvet dünyasına çeviren dönemin başbakanı RTE’nin yıllardır bu ve buna benzer tehditleri; AB’nin bir kulağından girdi ötekisinden çıktı. Tehditleri umurunda bile değil. Açıkça bu tehditlere hadi canım sen de demedikleri kaldı. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Yurt Haberleri Servisi Gezi Direnişi sırasında geçen yıl 2 Haziran’da Eskişehir’de polislerin de aralarında bulunduğu eli sopalı kişilerce dövüldükten sonra beyin kanaması geçiren ve 38 günlük yaşam mücadelesini kaybeden 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüyle ilgili davada bugün karar bekleniyor. Ali İsmail’in ailesi de kamuoyu vicdanını tatmin edecek, diğer davalar için de emsal teşkil edecek karar çıkmasını beklediklerini söyledi. Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüyle ilgili Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada bugün karar çıkması bekleniyor. Ali İsmail’e son tekmeyi atan polis memuru Mevlüt Saldoğan için “kasten adam öldürmek” suçundan müebbet, diğer Ali İsmail’i döven fırın çalışanları tutuklu sanıklar İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu, Muhammet Vatansever ve Ebubekir Harlar ile tutuksuz yargılanan polisler Şaban Gökpınar, Hüseyin Engin ve Yalçın Akbulut hakkında da “öldürmeye iştirak” suçundan 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Böbrek taşı düşürdüğü için 26 Aralık’taki karar duruşması ‘Örnek karar olsun’ na katılmayan davanın bir numaralı sanığı polis memuru Mevlüt Saldoğan, tedavisi sürdüğü için bugün yapılacak duruşmaya da katılmamak için mahkemeye başvururken mahkeme kararını açıklayabilmek için Saldoğan’ın Ankara L Tipi Cezaevi’nden sesli ve görüntülü yöntemle duruşmaya katılmasına karar verdi. n Baştarafı 1. Sayfada ... 20. yüzyılın başında aramak gerekiyor. Tarih, sadece geçmişi değil, bugünü ve geleceği anlamak için de yol göstericidir. Turgut Özakman’ın “18811938 Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi” kitabı 19. yüzyıldan 20. yüzyıla bu topraklarda olup biteni Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında gün gün anlatır. Kritik yılların başında tabii ki 1. Dünya Savaşı’nın sonrası geliyordu. 1918 sonrasında Osmanlı’nın ne olacağı, Wilson prensipleri yaşama geçerse imparatorluk topraklarında kaç devletin doğacağı sorularına yanıt aranıyordu. Özakman kitabının 79. sayfasında 25 Aralık 1919’da İngiliz Yüksek Komiserliği Baştercümanı A. Ryan’ın raporundan bir özete yer veriyor. Şöyle: “Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz, gerçek ideali dinmiş gibi davranacak çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.” İşte özlenen film budur... Gerçek ideali dinmiş gibi davranacak... Özünde çıkarcı olacak... Bir grup halinde oluşacak... HHH Mübarek, sanki AKP iktidarını tarif ediyor! Bir iktidar işbaşına geldiğinde ilk ne yaparsa, ruhunu da o temsil eder. 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra işbaşına gelen AKP hükümetinin ilk icraatı, o günler için önemli tartışma konusu olan “nereden buldun” yasasını kaldırmak ve devlet ihalelerini denetim altına sokan Kamu İhale Yasası’nı daraltmak oldu. Kamu İhale Yasası o günden bu yana dikiş tutmuyor. 13 yılda tam 137 kez değişti. Neden? İhalelerin yasaya uygun hale gelmesi yerine yasanın, verilecek ihaleye uygun duruma sokulması benimsendiği için. Bu bağlamda AKP hükümetinin sadece 4 bakanı değil, temelde icraat anlayışı tartışmalıdır. Yasalarımızda “çıkar amaçlı” diye başlayan pek çok düzenleme vardır; bunlardan öte, bu hükümete çıkar amaçlı bakanlar kurulu oluşturmak dense abartı sayılmaz. Bütün bunları örtmek için en ideal görüntü, dine sarılmak. AKP’nin başlıca icraat anlayışı budur. HHH Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecini reklam arasına ya da parantez içine koyduğunuzda tarih nereden başlar? Sevr’den... Sevr, sadece Anadolu topraklarının 7 düvele pay edilmesi değil, aynı zamanda Osmanlı’nın 600 yıllık tarihinin acı sonla bitirilmesidir. Bu anlaşmayı 10 Ağustos 1920’de imzalayan Osmanlı Kurulu’nun ardından Osmanlı Meclisi ve Ayan’ının da (Senato) onaylaması gerekiyordu. Ancak anlaşmanın bu haliyle oradan geçmeyeceği düşünüldüğü için Ankara hükümetini ikna etmenin yolu aranmıştı. Ankara hükümeti bu anlaşmayı onaylamak bir yana, 17 Ağustos 1920’de altına imza atanları hain ilan etti. Devamında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte Sevr değil, Lozan yaşama geçti. Bu açıdan bakıldığında Osmanlı’nın yeni bir doğumla sona ermesini; son noktanın Sevr’le değil de, onurla konmasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları olmuştur. Kurtuluş Savaşı sürecinde 309 Osmanlı paşasından 6’sı Mustafa Kemal’e inanmış ve onunla birlikte savaşa katılmıştır. Böylece Osmanlı’nın çürüyen yanı, bugünün AKP zihniyetinin o günkü temsilcileriyle birlikte tarihe gömülmüştür. Osmanlı’dan kendilerinin kontrol edebilecekleri bir yönetim çıkarmak isteyenlerin cümlesini sakın unutmayalım: Gerçek ideali dinmiş gibi davranacak çıkarcı bir grup... nne Korkmaz: Bu ülkenin adaletine güven yok ama... Duruşma için Kayseri’ye giderken yolda konuştuğumuz anne Emel Korkmaz, 1.5 yıldır Ali İsmail’in acısıyla yaşadıklarını, dava sürecinde yaşananların acılarını daha da arttırdığını belirterek, “Bu ülkenin adaletine güven yok ama biz yine de adalet bekliyoruz. Ne ceza alırlarsa alsınlar Alişim geri gelmeyecek ama hak ettikleri cezayı da bulmalarını istiyoruz” diye konuştu. Ali İsmail’in ağabeyi Avukat Gürkan Korkmaz, gazetemize yaptığı açıklamada, “Bizim bütün kavgamız ve mücadelemiz katillerin hak ettiği cezayı alması. Ne yaparsak yapalım Ali İsma A il geri gelmeyecek ama yeni Ali İsmail’lerin, Berkin’lerin, Ethem’lerin, Abdullah’ların, Medeni’lerin yitirilmemesi için mücadele ediyoruz. Muhattabınız güvenlik güçleri olunca devlet bir cezasızlık politikası oluşturuyor. Bu ezberi bozmak için mücadele ediyoruz. Yeni ölümlerin önüne geçmek için bütün mücadelemiz” dedi. “Bu dava sadece bizim değil Türkiye’de özgürlükten yana herkesin davasıdır” diyen Korkmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ali İsmail’in nasıl öldürüldüğü, kimler tarafından öldürüldüğü ortada. Sadece bizim değil bütün toplumun adalet beklentisini tatmin edecek bir karar bekliyoruz, umuyoruz. Sanık polis daha önce karar duruşmasına böbrek taşı ameliyatı olduğu gerekçesiyle katılmadı ve aynı gün taburcu olduğu ortaya çıktı. Şimdi de tedavisinin sürdüğü gerekçesiyle katılmak istemedi. Bu bir kaçıştır. Adalet bekliyoruz. Başka çocukların öldürülmesinin önüne geçecek emsal bir karar çıkmasını istiyoruz. Cezasızlık politikasının son bulmasını istiyoruz.” selek İÇİN GEREKÇELİ KARAR: Mahkumiyet için açık ispat şart CANAN COŞKUN Mısır Çarşısı’nda 1998’de meydana gelen 7 kişinin ölümü 127 kişinin de yaralanması ile sonuçlanan patlamaya ilişkin sosyolog Pınar Selek’in 4 kez beraat ettiği davada mahkeme gerekçeli kararını açıkladı. Mahkeme patlamanın “bombadan mı yoksa tüpgaz veya gaz kaçağından mı” kaynaklandığının tespit edilemediğini belirterek mahkumiyetin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak veya bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan “ihtimali kanıya” göre değil, açık bir ispata dayanması gerektiğini vurguladı. Karar duruşma savcısı tarafından temyiz edildiği için dosya, Yargıtay’a gönderilecek. Mahkeme heyeti, gerekçeli kararında dava hakkındaki gerekçeli kararında olayla ilgili alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkiye dikkat çekti. 8 bomba imha uzmanının düzenledikleri olay yeri inceleme tutanağında, patlamadan sonra bomba unsuru veya patlayıcı maddeye rastlanılmadığı kaydedildi. Daha ayrıntılı incelemede artıkların bombaya ait olmadığı vurgulandığı kaydedildi. Kararda, patlamanın sebebinin, bazı bilirkişilerce tüpgaz olduğu, bir kısım bilirkişilerce bomba olduğu, bir kısım bilirkişilerce de tüpgazdan mı, bombadan mı veya başka bir sebepten mi olduğunun tespit edilemediği yönünde rapor verildiği belirtildi. Bu durum karşısında ortaya şüphe çıktığının vurgulandığı kararda, “Kuşkudan sanık yararlanır” kuralına dikkat çekildi. Kuşkulu ve tam aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı belirtildi. Kuşkunun bulunduğu yerde mahkumiyet kararından söz edilemeyeceği kaydedildi. Mahkumiyet kararı verilebilmesi için tatmin edilmesi gereken ölçütün, maddi sorunu çözmeye yetkili makamın sanığın suçu olduğuna vicdanen kanaat getirmesi olduğu belirtildi. Kararda, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin kabulüne sebep olan düşüncenin “hakkında şüpheye itibar edilerek bir masumun cezalandırılmasının, bir suçlunun beraat ettirilmesinden daha çok adalet duygusunu inciteceği ve toplum düzenine zarar vereceği” ibaresi olduğu kaydedildi. Polis şiddetine son KAYHAN AYHAN Taksim Dayanışması üyeleri polis şiddetiyle ölümleri protesto ederek sorumluların yargılanmasını istedi. Eylemin ardından yurttaşlar bugün Kayseri’de görülecek Ali İsmail Korkmaz davasına katılmak için yola çıktı. Taksim Dayanışması üyeleri dün akşam Galatasaray Meydanı’nda “Ölenlerin ‘suçlu’ katillerin ‘meşru’ görüldüğü bir ülkede yaşamak istemiyoruz!” pankartı açtı. Polis şiddetiyle hayatını kaybedenlerin fotoğrafları nı taşıyan yurttaşlar, “Katil devlet hesap verecek”, “Gezi şehitleri ölümsüzdür”, “Hırsız, katil, AKP” sloganları attı. Gezi’de hayatını kaybedenlerin isimlerinin tek tek okunup “burada” diye haykırıldığı eylemde, açıklama yapan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Mücella Yapıcı, “Taksim’den Antakya’ya, Eskişehir’den Ankara’ya, Lice’den Cizre’ye yitirilen tüm canların takipçisiyiz” dedi. Eyleme Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm ve babası Sami Elvan da destek verdi. Dayanışma davasında 1 yakalama kararı İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı’nın İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu tarafından açılışının yapıldığı 8 Temmuz 2013’te parka gelen halka polis müdahalesinin ardından gözaltına alınan Taksim Dayanışması üyesi 26 kişinin suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, örgüt üyesi olmak suçlamasıyla yargılandığı dava 14 Nisan’a ertelendi. Mahkeme, ifadesi alınmayan sanıklardan Murat Sezgin’in savunmasının alınabilmesi için hakkında yakalama karar çıkardı. İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya aralarında Mimarlar Odası Çevre Etki Değerlendirme Danışma Kurulu 2. Başkanı Ayşe Mücella Yapıcı, eski İstanbul Tabip Odası Başkanı Ali Çerkezoğlu, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin ve HDP Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek’in de bulunduğu 14 tutuksuz sanık katıldı. Sanık avukatlarından Arzu Becerik, sanıklardan Hakan Çelikkaya’nın savunmasının alınmamış olduğunu belirterek sanığın bulunmamasının devletin sorunu olduğunu kaydetti. Becerik, “Bu nedenle müvekillerimin yargılanmasına devam edilmemesi gerekir” dedi. Bunun üzerine hâkim ara kararla Hakan Çelikkaya hakkında yakalama kararı yazdırmaya başladı. Bu sırada sanıkların oturduğu kısımda davayı izleyen Çelikkaya salonda olduğunu söyleyince, gülüşmeler yaşandı. Duruşma 14 Nisan’a ertelendi. MAMAK BELEDİYESİ’NİN KARARI Silah da gaz da kullanılmadı diyen İçişleri’nden geri adım: Polis kusurlu olabilir Akit’in hedef gösterdiği hâkime Gezi soruşturması İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı eylemleri sırasında avukatların cüppeleriyle İstanbul Adliyesi içinde polis ve güvenlik görevlileri tarafından yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmasına tepki gösteren İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi Keskin Karakurt hakkında soruşturma başlatıldı. Gezi direnişi sırasında Akit gazetesi Karakurt hakkında “Çapulcu Hâkim” başlığıyla haber yapmış, ardından da Karakurt’a tehdit mektubu yollanmıştı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından Gezi Direnişi nedeniyle avukatların gözaltına alınmasını eleştirip, avukatın yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmasına “adalet. org” sitesinde tepki gösteren hakim Keskin Karakurt hakkında soruşturma açıldı. HSYK Başmüfettişi, Karakurt hakkında söz konusu internet sitesinde, “Ben protestocuları alkışlarla destekledim. Yargının olmazsa olmaz parçası olan avukatlara yapılan bu muamele kabul edilemez” ifadeleri ile “bağımsızlık” ve “tarafsızlığını” kaybettiğini ileri sürdü. Gezi sürecinde Akit gazetesinin hedef göstermesi sonucu “Siyonist yargıçlar... Mahlukatın en adisi sizsiniz” gibi sözler içeren tehdit mektubu yollanmıştı. Hakaret eden kişi hakkında kamu görevlisine karşı, görevinden dolayı hakaret suçundan dava açılmış, hakaretin Karakurt’a görevi nedeniyle edilmediği gerekçesiyle ceza ertelenmişti. Nihat’ın ölümünde itiraf ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Ocak’ta 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın ölümü ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığı, “Müfettişlerin ilk tespitlerine göre, olay yerinde bulunan aracın içindeki güvenlik görevlilerinin bazılarının olayda kusurlu olabileceği” açıklamasını yaptı. İçişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan açıklamada, 14 Ocak’ta Cizre’de 12 yaşındaki Kazanhan’ın ölümüne ilişkin mülkiye müfettişlerinin ilk belirlemelerine yer verildi. Konu ile ilgili olay yerinde çatışma olmadığına ilişkin yerel makamlardan alınan ilk bilgilerin kamuoyuyla paylaşıldığının anımsatıldığı açıklamada, ayrıca bakanlık tarafından olayın aydınlatılması için mülkiye müfettişlerinin görevlendirildiği belirtildi. Açıklamada, “Müfettişlerin ilk belirlemelerine göre, olay yerinde bulunan aracın içindeki güvenlik görevlilerinden bazılarının olayda kusurlu olabileceği değerlendirilmektedir” ifadeleri kullanıldı. Ancak Şır Ethem’in kütüphanesi için yıkılma tehlikesi İKLİM ÖNGEL ANKARA Mamak Belediyesi, 12 Eylül darbesiyle kapatılan Mamak Halkevi’nce, Gezi eylemlerinin ardından polis kurşunuyla katledilen Ethem Sarısülük adıyla kütüphaneye dönüştürülen binayı yıkma kararı aldı. Halkevleri üyeleri önceki geceden itibaren kütüphanede nöbet tutmaya başlarken Ethem’in ağabeyi Mustafa Sarısülük de “Belediye yıkım için gelirse, biz de orada olacağız ve yıktırmamak için direneceğiz” dedi. Gezi eylemleri sırasında Ankara’da polis kurşunuyla vurularak yaşamını yitiren Ethem Sarısülük adına halk tarafından açılan kütüphane yıkım tehlikesiyle karşı karşıya. 1970’li yıllarda DevGenç’li mühendislik ve mimarlık öğrencilerince planlanan ve Mamak halkının dayanışmasıyla inşa edilen binada 12 Eylül Darbesi’ne kadar Mamak Halkevi faaliyet göstermişti. Darbeyle birlikte kapatılan Halkevi binası, Gezi sürecinin ardından yine bölge halkının çabasıyla tadilattan geçirilmiş, açılışı yapılmış ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen binlerce kitaplık bir kütüphaneye dönüştürülmüştü. Kütüphanenin açılışına Ethem’in annesiyle birlikte birçok sanatçı da katılmıştı. Ethem’in ağabeyi Mustafa Sarısülük, Mamak Belediyesi’nin aldığı kararı, “AKP politikalarının kütüphaneye, kitaba karşı olduklarının bir göstergesi” olarak tanımladı. Bölgenin çocuklarının kütüphaneden yararlandığını, zaten halkın emeği ile yapılan bir yer olduğunu söyleyen Sarısülük, “AKP’nin düşmanca ve hasmane tutumları devam ediyor” dedi. Halkla birlikte karşı duracaklarını söyleyen Sarısülük, “Yıkım söz konusu olduğunda yine direneceğiz” diye konuştu. ‘HALKIN CAN GÜVENLİĞİ YOK’ MAHMUT ORAL DİYARBAKIR İHD Genel Merkezi ile Diyarbakır Şubesi’nin, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 3 haftada 7 kişinin yaşamını yitirdiği olayların ardından hazırladığı raporu dün açıkladı. İHD raporunda, 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın güvenlik güçleri tarafından keyfi, kasti ve hedef gözetmek suretiyle öldürüldüğü belirtildi. İHD Şubesi Konferans Salonu’nda düzenlenen basın toplantısına İHD Genel Başkan Yardımcısı Avukat Osman Sözen, İHD Bölge Temsilcisi Abdulselam İnceören ve İHD Şube yöneticileri katıldı. Olayların ardından Cizre’de sivil toplum kuruluşları, görgü tanıkları ve yurttaşlarla görüştüklerini belirten Sözen, Şırnak Valiliği ve Cizre Kaymakamlığı’nın ise kendilerine randevu vermediğini söyledi. Yaşanan ölümler nak Emniyet Müdürlüğü’nden olay sonrasında yapılan ilk açıklamada, Kazanhan’ın polis kurşunuyla vurulduğuna dair haberler için, olay öncesi ve sonrası hiçbir toplumsal olayın olmadığı ilçede güvenlik güçlerinin de silah kullanmadığı belirnedeniyle halkta özellikle çocuklarının can güvenliğinin olmadığı ve her an herkesin yargısız bir şekilde infaz edilebileceği endişesi oluştuğunu ifade eden Sözen, olayların başladığı günden bu yana zırhlı araçların plaka takmadan ilçe merkezinde dolaştıklarına dikkat çekti. Cizre’de gerçekleştirilen tüm ölüm olaylarının HüdaPar ile YDGH üyeleri arasındaki çatışmadan kaynaklanmadığını, 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın ölümünün, güvenlik güçleri tarafından yargısız infaz olduğu kanaatine vardıklarını belirten Sözen, “En kısa sürede partilerden ve sivil toplum örgütlerinden eşit sayıda bir araştırma komisyonu oluşturulmalı, sorumlular ortaya çıkarılmalıdır” dedi. Raporda Dink suikastında adı geçen Ercan Demir’in Cizre’ye Emniyet müdürü olarak atanmasının ardından olayların artarak devam ettiğine dikkat çekildi. miz. Tabii soruşturacağız hem savcılık hem idari açıdan ciddi bir soruşturma yaparak bunu ortaya çıkaracağız” demişti. Bakanlığın açıklamasında, soruşturmanın “her türlü ihtimal dikkate alınarak, bütün yönleri ile” sürdüğü belirtildi. tilmişti. İçişleri Bakanı Efkan Ala da bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada, “Bugün orada polis silah da kullanmamış, herhangi bir gaz da kullanmamış. Dolayısıyla açık bir provokasyon var. Ama o provokasyonu çözmek de bizim işi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle