27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 OCAK 2015 PERŞEMBE 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada ... içerecektir. Yeni yıldan ne bekliyorsunuz sorusuna yanıtımı sorarsanız, hiçbir şey, hatta daha karanlık günler gelecek, olacaktır. Etrafıma, ara sıra uğradığın AVM’ye bakıyorum da insanlar ülkenin geleceğiyle pek ilgili değiller; hatta umurlarında bile değil diyebilirim. Hatta işgüzar yöresel yöneticilerin yasaklarına, İslamda yılbaşı kutlamanın haram, günah olduğu korkutmalarına pek katılıyorlar galiba. Hediye almak, dün gece evlerinde geçirecekleri yeni yıl kutlamalarına yiyecek, kuruyemiş almakta adeta yarışıyorlardı. Ne günah ne haram umurlarında bile değil... HHH Üstelik bilgiç veya değil, din adamlarının, 24’ü 25’e bağlayan gece galiba; İsa’nın doğum gününü Müslümanların kutlamasının dinimize aykırı olduğu söylemlerini de pek dikkate aldıkları yoktu. Belki de içlerinden kimileri, yahu İsa’nın Kuran’da kendilerininkinden önceki peygamber olduğundan söz etmesini... ...dinselliği ve İslamı dünden bugüne sömüren siyaset adamlarının palavralarından daha önemli buluyorlardı. HHH Yılda bir kez yılbaşı diye kimi kentlerde sokaklar, dükkânlar süslenir ve birkaç gün bu renkli, coşkulu hava insanın içsel karamsarlığını kısa süre de olsa unutmasına vesile olurdu. Ama yılbaşı kutlamalarını engelleyebildiler; ne ki kadın erkek çoluk çocuk her bireyi sabah akşam beş vakit namaza zorunlayan, emredecek bir yasayı henüz çıkaramadılar. Mademki yılbaşını kutlamak Müslüman Türkiye’nin dini vecibelerine aykırı; öyleyse rahmetli önderlerinden Necmettin Erbakan’ın tatil günü pazarları da cuma gününe devşirmek niyetinde neden tereddüt ediyorlar anlamıyorum. Kahve falı üslubuyla bu ve benzeri toplumu İslamlaştırma planlarını bir yıl mı, üç yıl mı desem ama mutlak olan tarih 2023’e kadar gerçekleştirme hayaliyle yatıp kalkıyordur “birisi”. Üstü başı kapalı kızlarını Türkiye’de eğitim göremeyecekleri bahanesiyle taa Amerika’ya gönderdi ama kızlar orada herhalde bir iki sıkı fıkı Katolik arkadaşını Müslümanlığa çeviremeden döndüler. Oysa öyle bir başarıyla dönmüş olsalardı kendinden menkul muhteremliğiyle pederleri, kızlarının bu başarılarıyla nasıl övünürdü, tahmin bile edemezsiniz. HHH Açlığın, yoksulluğun toplumun dörtte üçünü sardığını anketler aybeay açıklıyor. Milyara mal olan sarayına hâlâ bu halde olan toplumun sırtından elektrikli süpürgeler almanın peşinde. Bu ülke benden sorulur kafasıyla başbakanını alt sıraya itmek için planlı programlı hareket ediyor ama netice itibarıyla adam başbakan! Ona devlette tasarruf amacıyla verilen plaketleri yasaklıyorsun. Pekâlâ ama öte yandan gereği var mı yok mu bilinmez, gıcır gıcır pek çoğu başka marka kurtarmaz Mercedeslere milyarlar yatırıp 851 araba sipariş ediyorsun. Ne iş bu, demiyor. O da sarayı için kamyonlar ısmarlamış. Nasıl desin ki? Üstelik senin altında da üç zırhlı araba, on katlı bir apartman büyüklüğünde uçak ve masrafları var diye yanıt alamamaktan korkuyor olabilir. HHH Tabii bu benim gibi saftiriklerin tahmini... Adam, en makul ve makbul eleştirilere bile kulak asmayan, umursamayan bir adam. Sarayının sofralarına konulan tek bir bardak bile bin lira. Ama yoksul işçinin umudu asgari ücrete yeni zamların karşılığı günde 1.9 lira ile ancak bir ekmek alabileceğini gösteren haberi okumamıştır bile. HHH Bu türden örneklerle dünyanın 20 ekonomisi arasına girmekle övünenlere yoksulluğun durmadan tırmanmasından kaynaklanan toplumsal vahameti anlatamazsınız. Zaten anlatmaya kalksanız, ola ki en doğal eleştiri hakkınızı 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu için kullansanız.. o günlerin savcılarına, sonraki savcının soruşturmayı neden kapattığını sormak cüretini, cesaretini gösterseniz... Vay benim dertsiz başıma gelenler diye adliye koridorlarında dört dönersiniz. Bu küçük gibi görünen ama kafaları bulandıran örnekleri izlerken hâlâ yeni yıldan gericiliğe açılan pencereden bakarak güzel günler göreceğimizi umut ediyor, söz edebiliyorsanız... ...sizde mangal gibi yürek var, dışında ne diyeceğimi bilemiyorum. HHH Ha unutmadan not düşeyim; MGK’yi, Bakanlar Kurulu’nu toplayacağı salonun hemen arkasında duvardaki büyük Atatürk resmini indirmiş. Sürpriz değil. Demek ki Atatürk’ten nefret duvardaki resimlerine dek uzandı. Aman duvar boş kalmasın. Devletin başı, ülkeyi tek elden yönetiyor ya; kendinden menkul büyüklüğünün kanıtı olarak büyük bir resmini assın duvara! Nasılsa gün gelir, birileri o resmi indirir ve çürüsün diye sarayın bodrumuna atıverir! Bugün 2015’in, yeni yılın ilk günü. Cihangir’den çevreye bakıyorum görüntü hiç de iç açıcı değil. Üzerinde yaşadığımız gezegen ya da Avrupa, ABD, Asya’nın çeşitli kesimlerindeki alarm işaretleri kadar genele gitmeyeceğim... İslami terör ile atbaşı gelişen, İslamofobinin körüklediği, çok tehlikeli seyreden, bağrında büyük bir İslamHıristiyan çatışmasının tohumlarını barındıran gelişmeleri de bir yana bırakacağım ama yalnızca bölge ve ülkemiz açısından duruma bakıldığında görünen tablonun karanlık olduğunu söylemekle yetineceğim. Bunu dile getirenler, bozguncu veya teslimiyetçi değil, gerçekçidirler. Bölge emperyalizmin güdümünde, onun çıkarlarına hizmete yönelik yeni bir oluşumun içinde. Kimse, bu oluşumu SykesPicot’nun sona ermesi diye muştulayıp sevinçle karşılamasın! SykesPicot hangi güçlerin eseriyse yeni oluşum da aynı güçlerin eseridir ve belki de onu mumla aratacak niteliktedir. Bu oluşumda, Türkiye’nin payına düşen yeni Sevr düzenidir. İçinde bulunduğu bölgenin ve ülkenin dinamikleri bu düzenin yolunu, aymazlık ve ihanet taşlarıyla döşemeye elverişli görünmektedir. HHH İçeride bunca güçlükle, nice birikimle kan, ateş ve alın terinin ürünü değerleri teker teker ayaklar altına alınmış, yıllar boyu büyük zorluklarla ite kaka kör topal yürütülmeye çalışılan, aksak demokrasi tümüyle rafa kaldırılmış, özgürlükler bastırılmış, biat HABERLER Müttefik subaylar polisi, jandarmayı, limanı denetliyor, kentlerdeki istihkamların boşaltılıp silahtan arındırılmasına öncülük ediyorlardı”. HHH Benim 1 Ocak 2015’te baktığım Cihangir’den gördüğüm “manzarayı umumiye”ye oranla 1 Ocak 1919’da bakanların gördükleri çok daha beterdi. Oysa, 1 Ocak 1919’da aynı mütareke İstanbulu’nda, 23 Ekim 1923’ün, bağımsızlığın, laik Cumhuriyetin, çağdaşlamanın tohumları da filizleniyordu. 1 Ocak 1919 günü, İşgal altındaki mütareke İstanbulu’nun sokaklarında işbirlikçiler, hainler, teslimiyetçiler, yılgınlar da dolaşıyorlardı; savaşımdan vazgeçmeyenler, güzel aydınlık yarınlardan umutlarını kesmeyenler, boyun eğmeyenler de... Müstevli muhipleri de arşınlıyorlardı kaldırımları, içindeki ateş sönmemiş kuvvacılar da... Aradan 96 yıl geçmiştir. İstanbul’un yeşili, tarihi, silueti, yüzyıllardan süzülüp gelen değerleri, yine işgal altındadır. İşin acısı şu ki 2015’in işgalcileri giderlerken arkalarında,1919’un işgalcilerinden daha fazla talan edilmiş bir kent bırakacaklar. Bütün bunlar doğrudur ama tıpkı 1919 1 Ocak’ında olduğu gibi 1 Ocak 2015 günü de İstanbul’un kaldırımlarını arşınlayanlar arasında, işbirlikçiler, haramzadeler, talancılar, despotlar, yağmacılar da var, aydınlık yarınların mimarları da. Karanlığın yanı sıra aydınlık da boy atıyor. Yeni yılınız kutlu ve aydınlık olsun! GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY 1 Ocak 1919 etmeyenler susturulmuş, yargı kırk katır mı kırk satır mı ikilemi karşısında kalmış, hapishaneler aydınların, okullar aydın düşüncenin tutuklu kaldıkları yerlere dönüşmüştür. Kısacası, memleketin bütün tersanelerine girilmiş, bütün kaleleri zapt edilmiş ve bütün bunlardan daha elim ve daha vahim olmak üzere her alanda iktidarı ellerinde tutanlar, kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarını istilacıların emelleriyle birleştirmişlerdir. Megapol İstanbul’dan 1 Ocak 2015’te görülen manzaraya bakarken düşündüm 1 Ocak 1919’da aynı Cihangir’den bakan insan ne görürdü? 1 Ocak 1919’da işgal altında olan “Mütareke İstanbul”nda H.C. Armstrong’un anlatışıyla durum şuydu: “... İngiliz savaş gemileri Boğaz’daydı. Payitaht, Çanakkale Boğazı ve Türkiye’nin bütün elverişli mevkileri baştan aşağı İngiliz birliklerince ele geçirilmişti. Fransız birlikleri kentin İstanbul yakasında, Fransa’nın Senegalli zenci birlikleriyse Galata’daydılar. İtalyan birlikleri Pera’yı ve demiryollarını tutmuşlardı. KABAŞ’TAN YENİ YIL MESAJI: HİÇBİR ZAMAN UMUTSUZLUĞA KAPILMAYACAĞIZ ‘Korkacak bir şeyimiz yok, hırsızlık yapanlar korkacak’ HİLAL KÖSE Gazeteci ve iletişim danışmanı Sedef Kabaş, tweet nedeniyle gözaltına alınmasına şaşırdığını ancak zerre korku duymadığını söylüyor. Evini aramaya gelen polislere çay ikram eden Kabaş, gözaltına alındığında 5 yaşındaki oğlu evde olmadığı için şükrediyor. “Polisler neyse ki makul saatte geldiler, sabaha karşı da gelebilirlerdi” diyor. 2014’ün son günlerinde, yolunu adliyeye düşüren gözaltı sürecini gazetemize anlatan Kabaş, yeni yıl mesajında ise şöyle söylüyor: “Ben her şerde bir hayır olduğuna inanıyorum. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmayacağız. Umudun bittiği yerde inadımız başlar. Onlar korkacak bizden, biz onlardan korkmayacağız.” Hakkınızdaki suçlama ne? Polisler ellerinde bir arama emriyle geldiler. İçinde somut bir şey yok. Aslında, hukuken neyin aranacağı belirtilmeliymiş. Genel arama usulüne aykırı bir durum. Bu aramanın nedeni de attığım tweet: “Bu adamı asla unutmayın, 17 Aralık soruşturmasını kapatan savcı Hadi Salihoğlu.” Savcılığın arama emrindeki iddia “terörle mücadele eden kişileri hedef gösterme.” Savcılıkta ifadem alınırken ise kullanmadığım bir sözcükle mahkemeye sevk edildim. İfademde tehdit yok, böyle bir söz ‘DEMOKRASİ VARSA BENİM DE ELEŞTİRMEYE HAKKIM VAR’ Topluma gözdağı verilmek istendiğine dair yorumlar yapıldı. Siz de bu görüşlere katılıyorsunuz... Doğru. Bu iş bana kadar inebiliyorsa, ben bir eğitmenim, gazeteciyim ama faal olarak bir gazetede yazmıyorum. Televizyonda da bir program yapmıyorum. Bugünün medyasında benim gibi gazeteciler, malumunuz, zaten mesleklerini devam ettiremiyorlar. Her şeyi bırakın, gazeteci, televizyoncu, eğitimci kimliğimi bir kenara bırakın. Ben normal bir vatandaşım. Özgürce eleştirimi, dücük dahi telaffuz etmedim ama savcı böyle bir yorumda bulundu. İddiayı, hedef göstermeden, tehdit boyutuna çıkardı. Tehdit iddiasının kaynağı ne? Hukuk kararlarında şahısların öneminin olmadığını, savcılar, hâkimler, avukatlar çok iyi bilir. Önemli olan bu kararın verilmesidir. Bu kararı veren x kişidir, fark etmez ki... Ben bu kararın verilmesini eleştiriyorum, savcının şahsına yönelik zaten bir şey yok tweet’imde. Bir iletişim danışmanı, eğitmen olarak şunu söylüyorum: “Bu adamı asla unutmayın.” Savcı gerşüncemi ifade edeceğim. Bu benim en doğal hakkım. İleri demokrasi diye bir süreçten, Rönesans diye bir dönemden bahsediyorsak benim de özgürce her türlü eleştiriyi, hakaret içermediği sürece yapma hakkım var. Bugünün Türkiyesi diye söze başlasak, nereye gidiyoruz sizce? Bunu ileri demokrasiden bahseden, geçen süreci Rönesans olarak değerlendiren, “Bizdeki basın özgürlüğü Amerika’da bile yok” diyenlere sormak lazım. çekten imza attığı bu karardan gurur duyuyorsa zaten unutulmak istemez herhalde. Öyle değil mi? Kendisi de bir sıkıntının olduğunu gösteriyor aslında. Bu tepki, bu iddia, bu suçlama bir çeşit itiraf, teyit etme yani... Polisler geldiğinde tepkiniz ne oldu? Kim olduğumu bilerek gelmişler. Saygılı davrandılar. İlk başta sert bir diyalog oldu ama sonrasında baktım ki polislerin de yapacağı bir şey yok. Eve buyur ettim, çay ikram ettim. “İstediğinizi arayın” dedim. Evi didik didik aramadılar, şöyle bir baktılar. “Elektronik eşyalara el koyacağız” dediler. Ben “o tweet’i attım” diyorum, inkâr etmiyorum. Zaten tweet’imin hâlâ arkasındayım ama genel arama olduğu için dizüstü bilgisayarıma da oğlumun tabletine de el koydular, “Emir böyle” dediler. Evde yalnız mıydınız, neler hissettiniz? Şaşırıyorsunuz tabii... Sabah 10.00 civarında geldiler. Yine de uygun bir zaman. Çünkü sabaha karşı da geliyorlar biliyorsunuz. Makul bir saatte geldiler, neyse ki oğlumu okula göndermiştim, evde yoktu. Bir yardımcım ve şoförüm vardı. Eşim yurtdışında. İnsan tabii kimi arayacağını bilemiyor. Avukatımı aradım ama ceza davalarına bakmıyor. Sonrada Vildan Yirmibeşoğlu’na, İstanbul Barosu’na ulaştım. Hemen ilgilendiler, yalnız bırakmadılar. Bu olanlara üzüldünüz mü peki? Hâkim karşısına bile çıkarıldınız? Üzüldünüz mü, korktunuz mu diye çok soruluyor. Başta doğal olarak şaşırdım. Sonra da Türkiye’de o kadar büyük sorunlar varken ciddi yolsuzluklar, rüşvet çetesi, mafya, adam öldürmeler, gasp, şiddet, yolsuzluk, usulsüzlük varken değerli cumhuriyet savcılarımızın, polislerimizin, yargıçlarımızın bu tür davalarla vakit kaybetmesine, enerji kaybetmesine üzüldüm. Bunlar Türkiye’ye zaman kaybettiren konular. Ürktüm, korktum mu? Kesinlikle hayır. Hiçbir zerresinde korkmadım. Eşim defalarca aradı. “Kesinlikle gelmene gerek yok” dedim. Bir problem hissetseydim, eşimi çağırırdım. Gerek duymadım. Çünkü korkulacak hiçbir şey yok. Bizim gibi insanların korkacağı hiçbir şey yok. Biz dürüst vatandaşlarız, vergisini veren vatandaşlarız. İşini hakkıyla yapmaya çaba gösteren vatandaşlarız. Kimler korkacak? Yalan söyleyenler korkacak. Vicdanının, adaletin sesini dinlemek yerine, yukardan gelen emirleri dinleyenler korkacak. Rüşvet alanlar, rüşvet verenler korkacak. Soygun yapanlar, talan edenler, hırsızlık yapanlar, insan öldürenler korkacak. Biz korkmayacağız. Çok sayıda destek mesajı aldınız... Oğlum 5 yaşında. Dün (önceki gün) televizyon izletmemişler ama akşam sürekli “Anne neredeydin, ben niye yanında yoktum” diye sordu. 5 yaşındaki oğlum bile bana sahip çıktı, çok tatlı... Çok takip edemedim ama çok arayan soran olmuş. Medyadan, hukukçulardan, avukatlar, savcılar, hâkimler, hukuk profesörleri, işadamları, kimi siyasetçiler, arkadaşlarım, vatandaşlar... O kadar destek oldular ki... Sağ olsunlar, biz hiç yalnız değiliz, ben buna inanıyorum. salondan kaldırıldı. Şaşırdık mı? Elbette hayır. Arama motorunda “Atatürk’ün resmi kaldırıldı” başlıklı haberler listelendiğinde onlarca sayfa tutuyor. Ders kitaplarından, madalyalardan, hutbelerden Atatürk’ün resminin, adının kaldırılmasının ardından sıra MGK salonuna geldi. Bütün dünyanın kabul ettiği, 20. yüzyıldan 21. yüzyıla taşınabilmiş çok az lider arasında yer alan Mustafa Kemal Atatürk’ün kaçak saraydan kaldırılmasını kötüye de yormamak gerekir. O masanın arkasının boş kalması tabloyu daha iyi tamamlıyor. İki boşluk birleşmiş oluyor. Böylece kaçak saraya bir ad daha çıktığını söyleyebiliriz; bölgeye Beştepe adı verildiği için Cumhurbaşkanlığı Sarayı yerine Beştepe de denmeye başlanmıştı. Şimdi Boştepe de denebilir. HHH Atatürk Orman Çiftliği’nin talan edilmesinde en büyük imzayı atan kaçak sarayın yapımı, başından sonuna birbirini tamamlayan sahteliklerle dolu. Özetleyelim... 2011 yılında bölgenin 1. derece sit özelliği 3. dereceye indirildi. O gün burası için hiç de iyi şeylerin planlanmadığı anlaşılmıştı. Ardından gecekondu semtlerinin modernleştirilmesi, yeniden planlanması için kentsel dönüşüm ve gelişim programının içine AOÇ de kondu. Düşünün; topluma biz gecekondulaşmayı kaldıracağız diyorsunuz, buna sığınıp saraykondu yapıyorsunuz! İnşaat başlarken adı, Başbakanlık Hizmet Binası idi. Bitimine yakın Cumhurbaşkanlığı Sarayı oldu. Görünen hedef, başkanlık sarayı yapmak. Oda sayısı bin küsur, küsur sayısı onlarca olan kaçak saraya harcanan 1.5 milyar liranın hazineden çıkış kalemi de gidişi tamamlıyor; inşaat Kalkınma Bankası bütçesinden yapıldı. Kalkınma deyince bundan sonra neyi anlamamız gerektiğini de anlamış olduk. Mademki yapılan resmi açıklamada olduğu gibi kaçak saray halkın; bundan böyle kalkınma rakamlarına şunu da eklemek gerekecek: Kişi başına düşen saray odası sayısı! HHH Bir kamu kuruluşunda başbakan olarak görev yapan Ahmet Davutoğlu’nun bu tablodaki yeri nedir? O koltuk boş. O boşluğu da Boştepe’deki kaçak saray sakini dolduruyor. 5 Ocak olmadı, 19 Ocak’ta Bakanlar Kurulu Başbakan’ın değil, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanacak. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin adını da şöyle değiştirmek yakışır: Tayyip’e Bakanlar Kurulu... Bakanlar zaten bu adı benimsemiş, art arda yaptıkları açıklamalarla bunu ilan ediyorlar. Cumhuriyetin kuruluş değerlerini benimsemiş, bu alandaki erozyondan büyük kaygı duyan insanların 2014’e ilişkin iyi anılarının olmadığı ortada. Toplumun büyük kesiminde karamsarlık hâkim. Öyle ki şu görüş bile ciddi ciddi tartışılıyor: Bunlar sandıkta düşük oy alsalar bile iktidarı vermezler... Geçen gün Çayyolu’nda bu olasılığı soranlara şu karşılığı verdim: Evet, bunlar iktidarı vermemek için her şeyi yaparlar, vermezler; biz alacağız. Onlar iktidarı vermez diye bunu kabullenecek miyiz? Elbette hayır. Bu, yılbaşı diliyle söylemek gerekirse, bilet almadan, bize piyangodan para çıkar mı çıkmaz mı, diye tartışmaya benzer. Biz, başarıya, iyiye, umuda, kazanmaya bilet alacağız. Boştepe’den fotoğrafı kaldırılan Atatürk ne diyor; Zafer, zafer benimdir diyebilenindir. Duvarlardaki değil, yüreklerdeki Atatürk’le kazanacağız. GÖREVDEN ALINAN SAVCILAR ‘Tüm yasal yollara başvuracağız’ Haber Merkezi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 2. Dairesi’nce görevden uzaklaştırılan Cumhuriyet savcılarından Zekeriya Öz ile Mehmet Yüzgeç, görevden uzaklaştırılmalarıyla ilgili olarak hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta yasal tüm yollara başvuracaklarını açıkladılar. Zekeriya Öz, yaptığı açıklamada, “Tarihin en büyük yolsuzluklarını barındıran soruşturmaları görmezden gelmediğim için bu haksız ve hukuksuz işlemlere ve linç kampanyalarına maruz kaldığımı biliyorum” dedi. 17 Aralık soruşturmasını yürüten ve geçen haziran ayında Kahramanmaraş Cumhuriyet Savcılığı’na atanan Mehmet Yüzgeç de “Ülkemizde hukuk maalesef bu kararla büyük bir yara almıştır. Böyle bir karardan sonra Cumhuriyet savcıları tarafından nasıl bağımsızlık ve güven endişesi duymadan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları yapmaları beklenebilecektir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun gizli olması gereken soruşturma kararının henüz işlemin muhatabı olan şahsımdan bile önce basına ve medyaya sızdırılması da manidardır. Yaşadığım tüm bu hukuksuzluklarla ilgili hukuk içerisinde ulusal ve uluslararası yargı mercileri önlerinde gerekli tüm haklarımı kullanacağım.” CHP, Zeytinburnu için nöbette İstanbul Haber Servisi 17 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının yıldönümü nedeniyle hazırlanarak CHP Zeytinburnu ilçe binasına asılan elektronik pankartla ilgili CHP’liler nöbet tutma kararı aldı. Önceki gece boyunca nöbet tutan CHP milletvekili Mahmut Tanal dün sabah 07.00’de ilçe binasından ayrıldığını belirterek “O pankart bizim namusumuz. Ortada hukuksuz bir karar var. Boyun eğmeyeceğiz” dedi. CHP Zeytinburnu İlçe Başkanlığı’na önceki akşam saatlerinde bir itfaiye aracı ile gelen polis ekipleri, mahkemenin kararını gerekçe göstererek pankart, bayrak ve slayt gösterisi için kurulan makara sistemini sökmek istemişti. Partililerin duruma tepki göstermesi üzerine polis ve itfaiye ekibi olay yerinden ayrıldı. CHP’li milletvekilleri ve üyeler önceki gece boyunca pankart başında nöbet tuttu. CHP Milletvekili Mahmut Tanal, “Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bugüne kadar siyasi iktidar neleri yaptı, basın mensuplarını susturdu, işverenleri susturdu. Tüm sivil toplum örgütlerini susturdu. Yargıyı çalışamaz hale getirdi. Yürütme organı olan iktidar yasama organını susturdu. Bu açıdan sadece ülkede demokrasi arayan özgürlüklerin peşine düşen CHP’yi susturmaya çalışıyorlar. Biz burada susmayacağız. Dikkat edilirse tek partili rejimden çok partili rejime geçiren CHP’dir. İktidar partisi, çok partili hayatı tek partili hayata dizayn etmeye çalışıyor. Dikta rejimi yapmaya çalışıyor. Onun için demokrasi nöbetindeyiz” dedi. Cizre Emniyet Müdürü görevden alındı DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Şırnak’ın Cizre ilçesinde PKK’nin gençlik yapılanması Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDGH) ile Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen HüdaPar üyeleri arasında geçen cumartesi günü başlayan çatışma gün boyunca sürmüş, olaylarda biri çocuk 3 kişi yaşamını yitirmiş ve en az 5 kişi yaralanmıştı. Polisin zamanında müdahale edememesinin çatışmanın büyümesine neden olduğu eleştirilerinin ardından dün Cizre Emniyet Müdürü Ozan Başurgan görevinden alındı. Öte yandan Şırnak Valiliği, bazı basın yayın organlarında Cizre İlçe Emniyet Müdürü’nün görevden alındığına ilişkin haberlerin çıkması üzerine bir açıklama yaptı. Söz konusu haberlerin gerçeği yansıtmadığı vurgulanan açıklamada, “Cizre İlçe Emniyet Müdürü olarak daha önceden planlaması yapılmış olan personelimiz, 26 Aralık 2014’te atanmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur” denildi. ‘Halkın makarası’ Slaytın yansıtıldığı çelik halat ve makaranın hâkim kararıyla kaldırılma talebine tepki gösteren CHP’li Sezgin Tanrıkulu da “Mahkeme başkanı hangi kararı verdiğinin farkında değil. Yani bu çelik halat ve makara ile ilgili toplatma ve yakalama kararı vermiş. Hâkim bu kararından bence utanacak. Bu makara Egemen Bağış’ın makarası değil, halkın makarası. Dolayısıyla onu karıştırmış. Ben hâkime sesleniyorum. Git Egemen’in makarasını topla” diye konuştu. Gül’den yalanlama Öte yandan eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Ergenekon savcısı Öz ile görüştüğü iddialarını Twitter mesajıyla yalanladı. CNN Türk’te “Ne Oluyor?” programına katılan Faruk Mercan, Öz ve Gül’ün 17 Aralık operasyonu öncesi iki saat baş başa görüştüğünü iddia etmişti. Savcının itirazına ret İstanbul Haber Servisi 14 Aralık operasyonunda gözaltına alınan Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın da aralarında bulunduğu 8 kişinin serbest bırakılmasına itiraz eden savcı Hasan Yılmaz’ın itirazı reddedildi. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin serbest bırakma kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirtti. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle