07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 EYLÜL 2014 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER O Eğitimin İdeolojisi Olur mu? kullarımız geçen hafta sorunlarıyla birlikte açıldı. 2014 2015 eğitim ve öğretim yılında ilk ve ortaöğretimde 16 milyon 400 bin öğrenci ders başı yaptı. Yaklaşık 900 bin öğretmen çocuklarımızı eğitecek. Birkaç ülke nüfusu büyüklüğünde öğrenciye kaliteli eğitim verilmesinin zorluğunu kabul ederken, biz ülkemizde eğitimin ideolojisine yönelik yeni açılımları hatırlatalım dedik. Bir siyasal yönetimin görevlerinin başında, vatandaşlarına temel bir hak olan, eşit ve kaliteli eğitim vermek olduğu bilinen bir gerçek. Çünkü eğitim öğretim, birey olmanın, demokrasinin ve kalkınmanın temeli olarak, toplumun geleceğini şekillendiriyor. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede eğitimin ilk şartı, öğrencilerin benimsemediği türde eğitim programları uygulayan bir okula gitmek zorunda bırakılmamasıdır. Özellikle bu okul din eğitimi amacıyla kurulmuşsa öğrencilerin böyle bir okula gitmek zorunda olması özgür iradeye, dolayısıyla insan haklarına aykırı bir uygulamadır. Ülkemizde TEOG sınavında yeterli not alamayan öğrenciler istemleri olmadığı halde imam hatip lisesine devam zorunda kalmışlardır. Bu durum laik bir ülkede dinin siyaset aracı olarak kullanılmasıdır. Dinin siyasette ve yönetimde etkin olduğu bir ülkede özgür iradeden bahsedilemez. Ülkemizde TEOG sınavında yeterli not alamayan öğrenciler istemleri olmadığı halde İmam Hatip Lisesi’ne devam zorunda kalmışlardır. Bu durum laik bir ülkede dinin siyaset aracı olarak kullanılmasıdır. Dinin siyasette ve yönetimde etkin olduğu bir ülkede özgür iradeden bahsedilemez. Prof. Dr. AYSEL ÇELİKEL ÇYDD Genel Başkanı düzenlemelerin “yansız ve tarafsız” olması gerektiği vurgulanmıştır. AİHM kararlarının uygulanmasının zorunlu olduğunun hatırlatıldığı kararın, şimdi hükümetçe uygulanması beklenmektedir. Eğitimde kalitenin yükseltilmesi ve bu kalitenin ülkenin her köşesinde eşit ölçüde uygulanması, eğitimin diğer temel amacı olarak beliriyor. Günümüzde eğitimde verimlilik ve etkinlik uluslararası standartlara göre belirleniyor. TİMMS ve PISA sınavları Matematik, Fen ve okuduğunu anlama gibi bilgileri ölçerken, Türkiye’den sınava giren öğrenciler hep alt sıralarda, düşük düzeyde yer alıyor. Öğrencilerin soyut konularda başarılı olmaları, sorgulama, muhakeme ve yaratıcı güçlerini harekete geçirecek bir eğitim sistemini gerekli kılıyor. Eğitim sisteminin tercihi siyasilere değil uzmanlara bırakılacak bir iştir. Oysa 4+4+4 sistemi, TEOG uygulaması, zorunlu din dersleri, zorunlu seçimli dersler, torba yasa ile getirilen 40 bin okul müdürünün görevden alınması vd. hep ideolojik bakış açısının ürünleridir. larca atama bekleyerek umudunu kaybetmiş öğretmenlerin bir gün atansalar dahi başarılı olmaları, bilgilerini sürekli tazelemiş ve kendilerini siyasi baskı altında hissetmeleriyle bağlantılıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın imam hatip ortaokulu ve lisesi açma ve klasik ortaokul ve liseleri dönüştürme konusundaki çalışmaları vargücüyle devam ederken, eğitimde kalitenin yükseltilmesine ilişkin etkin bir çalışması görülmüyor. Bakanlığın kalite yerine eğitimin dinselleştirilmesini yeğlediği görüyoruz. 7 Eylül 2013’te değiştirilen MEB Orta Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nin birçok maddesi 13 Eylül 2014’te aynı amaca yönelik olarak tekrar değiştirildi. Düzenleme imam hatip liselerini meslek lisesi olarak görmemiş, üniversiteye öğrenci yetiştiren, tıpkı Anadolu ve diğer uzmanlık liseleri gibi liseler olarak kabul etmiştir. Gün geçmiyor ki iyi öğrenci yetiştirmesiyle ünlü bir ilkokulun ve lisenin imam hatip ortaokulu ve lisesine dönüştüğü, bir okul ya da lisenin ikiye bölündüğü veya içine bir imam hatip sınıfının yerleştirildiği haberi basında yer almasın. Bugüne kadar, öğrenci velilerinin ve mezunlarının “okuluma dokunma” eylemlerinin nazara alınarak uygulamadan vazgeçildiği ne yazık ki görülemedi. 4+4+4 olarak anılan sistem ile bütün okulların müfredat programları 2012 2013 öğretim yılında değiştirilerek Kuranıkerim ve Hz. Muhammed’in hayatı, din bilgisi gibi seçimlik dersler, diğer seçimlik derslerin yanında yer almıştı. Öğrencilerin seçimlik derslerden din eğitimine ilişkin dersleri, okulların yönlendirmesi ve velilerin isteği doğrultusunda seçtikleri gözden kaçmamaktadır. Bu şekilde zorunlu seçimlik hale gelen bu derslere esasen anayasada zorunlu kabul edilen Din ve Ahlak Bilgisi dersini de eklediğimizde, din eğitiminin Anadolu liseleri ders programlarında ne kadar yer aldığı anlaşılacaktır. İmam hatip ortaokulları ve liselerinde Arapça konuşmanın zorunlu olması ve bazı okullarda Arapça hazırlık sınıfının açılması ve yaygınlaştırma çalışmaları, yeni uygulama olarak kaydedilmelidir. Ortaöğretim Yönetmeliği’nin 13.09.2014’teki yeni değişikliğiyle Anadolu liselerinde mescit açılması zorunlu hale getirilmiştir. Okulöncesi eğitimin öğrencilerin ileriki yıllardaki başarısının anahtarı olduğu kabul edilirken, okul öncesi eğitimden vazgeçilmiştir. Buna karşılık, bu yıl Diyanet’in “okulöncesi eğitim ana sınıfları” açması gündeme gelmiştir. Okulöncesi dini eğitim olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran kursu öğreticilerinin bir hafta eğitimden sonra sertifika alacaklarını ve eğitime ekim ayında başlayacaklarını duyurmuştur. Görüldüğü gibi eğitimde kaliteyi ararken, eğitimin dinselleştirilmesi siyaseti karşımıza çıkıyor. Din eksenli böyle bir eğitim ile özgür birey yetiştirmek olanağı yoktur. Dindar nesiller yetiştirmek amacını açıklamış olan siyasal iktidarın esasen böyle bir derdi de yok. Ekonomik durumu iyi olan veliler, çocuklarını nitelikli öğretmenlerle iyi eğitim veren okullara hazırlıyorlar. Dar gelirli aileler ise TEOG sınavı ile bir Anadolu lisesini kazanamayan çocuklarını İHL veya bir meslek lisesine göndermek zorunda bırakılıyorlar. Sorun yine dar gelirli büyük çoğunluğun aleyhine çalışmakta. Milli Eğitim Bakanlığı okullarından yetişerek bir yerlere gelmiş olan bizler gibilerin önü kapanıyor mu, diye sormak istiyorum. Yurtta Mezhep, Cihanda Mezhep! AKP’nin iç ve dış politika çizgisi artık iyice belirginleşti... Tek kelimeyle: Mezhepçilik! HHH İçerde Sünni İslam, Arap İslamı veya “Ilımlı İslam” denilen Amerikancı mezhep politikası: Sünni mezhebinin dışavurumu olan eylem ve söylemler... Yasaların ve mahkeme kararlarının bile bu çizgide yorumlanması... Merkezi iktidarın ve yerel yönetimlerin, yaşam tarzına mezhep çizgisinde müdahale eden uygulamaları... Azınlıklardan söz ederken “Affedersin...” ifadesi... Zerdüşt söylemleri... Alevilere yönelik eylem ve söylemler... Cemevleri politikası... Zorunlu din dersleri... Ve son hamle olarak, Sünni içerikli İmam Hatip eğitiminin genel eğitimin temeli yapılması. HHH Dışarda aynı Sünni mezhepçiliğe yönelik Ortadoğu politikası: Suriye ve Irak politikalarında Sünni mezhep çizgisi... Irak’ta Şii iktidar tarafından idama mahkum edilen Sünni yöneticiye Türkiye’de sığınma ve koruma... Suriye’deki iç savaşa, mezhep çizgisinde müdahale... Katar’ın bile sınır dışı ettiği “Müslüman Kardeşler” yöneticilerine kapıyı açma... İslam Devleti’ni, Halifeliği ilan eden IŞİD’e, terörist bile diyememe ve cinayetleri mazur gösteren yorumlar. HHH En son rehine krizinde, mezhepçilik politikasının Türkiye’yi bir terör örgütüne nasıl rehin bıraktığı iyice açığa çıktı... Allahtan, rehineler sağ salim kurtuldu. Erdoğan, IŞİD ile bir siyasal ve diplomatik pazarlığı kabul ederek şöyle dedi: “...Siyasi noktada, diplomatik bir pazarlıktan bahsediyorlarsa burada tabii ki siyasi, diplomatik bir pazarlık kesinlikle söz konusu.” Bu “siyasi ve diplomatik pazarlıkta” IŞİD’e neler verilmiştir? HHH Erdoğan’ın “Velev ki...” diyerek takas konusunda yaptığı muğlak konuşma dün, iktidara yakın bir gazeteci tarafından açıklığa kavuşturuldu ve bazı önemli IŞİD mensuplarıyla böyle bir takasın yapıldığı yazıldı... Bence sorun takasta değil: Sorun siyasal ve diplomatik pazarlıkta IŞİD’e neler verildiğinde... Türkiye bu mezhepçi politikayla Ortadoğu bataklığında çırpındıkça, daha da batıyor! İkinci olarak, öğrencilerin belirli bir din ve mezhep esasına dayalı derslere devam etme zorunluluğu da insan hakları ihlalidir. Türkiye’de yaklaşık 30 yıldan beri sorun yaratan bu konunun, AİHM’nin geçen hafta verdiği önemli bir karar ile çözüleceğini umuyoruz. Mahkeme zorunlu olarak okutulan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin, sözleşmenin 1 No’lu protokolünün 2. maddesini ihlal ettiğine karar verdi. Zorunlu din dersinin “din ve vicdan özgürlüğüne” ve “eğitim hakkına” aykırı olduğunu, katılmak istemeyen öğrencilerin gerekçe göstermek zorunda bırakılmalarının da ayrımcılık oluşturduğunu belirtmiştir. Gerekçede; anayasanın laiklik ilkesi gereğince devletin dini alanlarda yaptığı AİHM ihlal kararı verdi Dar gelirli aile çocuğu İHL’ye ilgili, donanımlı öğretmen varlığı Eğitimin ve öğretimin kalitesi, öğretmen olma sorumluluğunu taşıyan, bilinçli, aynı zamanda bilgili, donanımlı öğretmenlerin varlığıyla doğru orantılıdır. Yıl B AİHM’nin Kararı A MELİHA SELMANPAKOĞLU İHM’nin zorunlu din derslerinin kaldırılmasına ilişkin aldığı karara direnen hükümet, kararı uygulamamak için her türlü yola(!) başvuracak ancak değişen bir şey olmayacak. Yani devlet, topluma Sünni mezhebin öğretilerini “din budur” diye aktarmaya devam edecek. Bu bir asimilasyon planıdır. Tek tip inanç sistemi, benden olmayanlar benden değildir ve hayat hakkı yoktur mantığı. Günümüzde bize hiç de yabancı olmayan bir yöntem! Uygulamaları, yıllardır Afganistan’da şimdide Suriye ve Irak’ta görülüyor. Diyanet İşleri başkanı bunun yolunu gösterdi: “Zorunlu din dersi ile din kültürü ve ahlak dersini ayırırsak bu sorun kendiliğinden çözümlenir” dedi. Başbakan’da, “Din dersi ateistler için de zaruret” fetvası verdi.  Bütün okulların imam hatibe dönüştürüldüğü, 2023’te laik cumhuriyeti ortadan kaldırıp İslam cumhuriyeti planlarının adım adım oluşturulduğu günümüzde, AHİM kararının uygulanmasını beklemek hayaldir! Burada bize yani laik cumhuriyetten yana olanlara da önemli sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluk direnmektir!.. Bu direnme, kurucular kurulunun oluşturduğu bağımsız ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin özgür bireylerine karşı duyulan bir sorumluluğun gereğidir. Bu görev de CHP düşmektedir. CHP’de bunu ancak alacağı cesur kararlarla ortaya koymalıdır. Nasıl mı? 1 Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır, 2 Diyanet 1924’te oluşturulduğu gibi sembolik bir kuruma dönüştürülmelidir, 3 Her aile, çocuğunu kendi inancına göre yetiştirmelidir; devlet buna karışmamalıdır, 4 Devletin görevi insanların inançlarını belirlemek değil, bilimin yol göstericiliğinde çağdaş toplumu oluşturmaktır, 5 Cami imamlarının parası devlet tarafından değil, cami cemaatleri tarafından karşılanmalıdır, 6 İmam hatip okullarının sayısı ülke ihtiyacına göre sınırlandırılmalıdır demeli ve bunu parti programına almalıdır. 2023 Türkiyesi’ne yaraşan budur. Yoksa karanın sonu daha karadır, ak değil. Örnek mi? İşte IŞİD ve o kafadaki insanların yönettiği ülkeler. IŞİD’i yaratanlar bu zihniyetlerdir ve bize de çok uzak değiller...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle