06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 EYLÜL 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 AKP’li Bakanın DEİK İsyanı İş dünyası iki gündür, cumartesi günü Resmi Gazete’de yayımlanan “Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve İş Konseyleri Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”i konuşuyor. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde iş dünyasının önünü açmak ve ihracatı geliştirmek için kurulan DEİK, kısa süre önce AKP’nin torba yasaya koyduğu maddeyle lağv edilerek aynı isimle ama farklı bir yapı altında Ekonomi Bakanlığı’na bağlanmıştı. Henüz bunun tartışmaları sürerken hükümet, lağv ettiği eski DEİK’in mallarına da cumartesi günkü yönetmelikle ‘el koydu’. Yönetmeliğin özellikle üç maddesi tartışmaların odağında: 1 “DEİK’in taşınır ve taşınmaz mal varlıklarının yeni kurulan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’na devredilmesini” öngören düzenleme (28. madde) 2 TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB, Müteahhitler Birliği ve TİM’in yıllık gelirlerinin yüzde 1’ini yeni DEİK’e vermesi şartı getiren düzenleme. 3 DEİK yönetim kurulu başkanını seçme ve görevden alma yetkisiyle kurucu kuruluşları belirleme, sona erdirme ve yeni kuruluş ekleme yetkisini bakana veren düzenlemeler. (4 ve 9. maddeler) Torba yasada, DEİK’in mevcut mal varlığı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmuyordu. Bunun yönetmelikle getirilmesini ve iş örgütlerinin gelirlerinden kesinti yapılmasına ilişkin düzenlemeyi Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu’na sorduk. TBB de yönetmelik çıkar çıkmaz bu konuda bir çalışma başlatmış. Her iki düzenlemenin de hukuki sakıncalarına dikkat çeken Feyzioğlu şunları söyledi: “Hiçbir yönetmelik kanun gücüne sahip değildir. Kanunda bir düzenleme yoksa, yönetmelikle kimsenin mal varlığına el konulamaz, kamulaştırma yapılamaz. Kanunda malların devrine ilişkin bir hüküm biz göremedik. Hal böyleyken bunu yapmak, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki ‘mülkiyet hakkı’ düzenlemesine de aykırıdır. Benzer biçimde kanuni dayanağı olmadan yönetmelikle hiç kimseye vergi ve benzeri mali yükümlülük getiremezsiniz.” DEİK’in mal varlığının yasal dayanak olmaksızın devredilmek istenmesi, iş dünyasının aklına başka kuşkular da düşürmüş. Konuştuğumuz bazı isimlerin ‘Bugün DEİK’in mallarına kanunsuz el koyan hükümetin, yarın başka bir yönetmelikle dilediği başka bir kişi ya da kuruma aynı tasarrufta bulunmayacağının garantisi var mı’ sorularını soruyor olması oldukça düşündürücü. Yeni DEİK’in başkan ve yöneticilerinin hükümet tarafından belirlenmesi de bir yandan hukuki temelindeki eksiklik diğer yandan da özel sektörün bir çatı kuruluşu üzerinde ‘devlet gölgesi’ oluşturması açısından eleştiri konusu. Hükümetin DEİK ile ilgili adımlarından kaygı duyanlar sadece iş dünyası ve hukukçularla sınırlı değil. Siyaset dünyasından da beklenmedik bir tepki geldi. Geçmişte AKP’de önce Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, sonra da kurdukları hükümetlerde Sanayi Bakanlığı görevlerini üstlenen Ali Coşkun da hem kanunu hem de yönetmeliği ağır biçimde eleştirdi. Coşkun’un tepkisi önemli. Çünkü kendisi torba yasa ile lağv edilen DEİK’i Özal döneminde kuran isim. Aynı zamanda DEİK Onursal Başkanı. Tecrübeli siyasetçi, dünkü görüşmemizde DEİK’in Ekonomi Bakanlığı’na bağlanmasına tepkisini şöyle aktardı: “Rahmetli Özal, Türk ekonomisini dışarıya açarken ben TOBB Başkanı’ydım. İhracat sadece 3 milyar dolardı. En büyük engelin ‘bürokrasi’ olduğunu gördük. Özel sektör öncülüğünde yatırım seferberliği yaparak bürokrasiyi aşalım diye DEİK ve iş konseylerini kurduk. Kuran benim. İsim babası da benim. Biz bu sayede dünyaya açıldık. Şimdi bakıyorum arkadaşlarımız tekrar 80’li yılların başındaki, devletin ticarete ve ekonomiye müdahale ettiği döneme dönüyor. Bunun adı kısmi devletleştirmedir. Fevkalade sakıncalıdır.” Coşkun, hükümete bağlı çalışacak yeni DEİK’in işleyişine ilişkin cumartesi günü yayımlanan yönetmeliğin sakıncalarını da vurguladı: “Ekonomi Bakanı, DEİK Başkanı’nı tayin edecek. Kurulların, konseylerin yönetimlerini belirleyecek. İş konseyleri çeşitli ülkelerin işadamlarıyla ticaret için gönüllülük esasına göre kurulan konseyler. Bunların yönetimini devlet atayınca masanın karşısına oturan yabancı işadamları ne düşünecek? Muhatabım işadamı değil devlet diye düşünecek. Karşılıklı güven konusunda sıkıntı yaşanacak. AB, Türkiye ile müzakerelerinde TSE’nin Başbakanlık’a bağlı olmasını bile eleştirirken DEİK’in memuriyete dönüşmesini Batı’ya nasıl anlatacağız? Ayrıca bu tür düzenlemeler kanun olmadan olmaz. Yönetmelikle olmaz. Yönetmelikle özel sektörün birikimlerine devlet el koyamaz. Bunlar yanlış şeyler.” Kendisinin AKP’nin ilk ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcısı olduğunu ifade eden Coşkun, konuşmamızda partisine DEİK konusunu bir kez daha ele almaları çağrısında da bulundu: “Ben partideki ve hükümetteki arkadaşlara da söylüyorum. ‘Bu devletçi bir yaklaşımdır’ diyorum. ‘Bu işi ciddi olarak tekrar ele almanızda yarar var’ diyorum. Biz partiyi kurarken böyle çıkmadık yola. Özel sektör öncülüğünde yatırım, üretim ve ihracat seferberliği fikri ve hedefiyle çıktık. Özel sektörün önündeki engeller kalksın diye uğraştık. Ama bu kanun ve yönetmelikle ters istikamete gidiliyor, yeni engeller konuyor özel teşebbüsün önüne.” HHH İş dünyası, hukukçular ve aralarında geçmişte AKP’de yöneticilik ve bakanlık yapan isimlerinin de yer aldığı siyasetçilerin gösterdiği tepkiler önümüzdeki günlere ilişkin şu mesajı veriyor: ‘Hükümetin iş dünyasını kendine bağlama’ girişimleri, Türkiye’nin ve ekonominin en öncelikli gündemi olacak. Ondan kork bundan kork Soma’nın Yırca köylüleri katledilmek istenen zeytinliklerinde gece gündüz nöbet tutuyor GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada Suriye’de iç savaşın patladığı 2011 yılından bu yana 2 milyona yakın Suriyelinin Türkiye’ye geldiği tahmin ediliyor. Bunlardan maddi durumu iyi olanlar Türkiye’de fazla durmuyor, bir yolunu bulup Batı’ya gidiyor. Kalanlar, Türkiye koşullarına teslim oluyor. Bütün kentlerimizin köprü altlarında, terk edilmiş binalarında, otogarlarında Suriyelilerimiz var. Suriyelilerimiz diyoruz, zira kısa sürede ülkelerine ya da daha güvenli bir limana gitmeleri olası görünmüyor. Son birkaç gündür Suriye sınırımızdan gelen haberler, IŞİD teröründen kaçanların yaşadığı dramlarla dolu. Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana etrafımızda yaşanan her iç gerilimin göç faturası bize çıkıyor. Bu kez de benzer bir kaderi yaşıyoruz. Son göç dalgasının da ucu açık, yelpazesi geniş. IŞİD’in önüne kattığı herkes kendisini Türkiye sınırına atıyor. Şu aşamada gelenlerin kim olduğunu sormak, bilmek de neredeyse olanaksız. Bunu bir süre sonra yaşayarak anlayacağız. HHH Sınırımıza dayanıp insanlık bekleyenlere bizim yapmamız gereken elbette insanca yaklaşmak. Konunun bu yanının altını özenle çizdikten sonra IŞİD’le ilgili uluslararası alandaki Türkiye algısına geçelim. İşte iddia başlıkları: l IŞİD militanlarının Türkiye’de özel eğitim gördüğü kamplar var. l Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere kimi kentlerde IŞİD’e eleman sağlayan yerel organizasyonlar var. l IŞİD’in Suriye ve Irak’ta güçlenmesinde başlıca etken Türkiye’den gelen destek oldu. l Türkiye IŞİD kontrolündeki tesislerden petrol alıyor. Bu iddiaların her biri ötekine rahmet okutacak düzeyde vahim. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere AKP katlarından herkes bunları besleyen haberlere ateş püskürüyor. Erdoğan, “adilikten” başladı “alçaklıktan” çıktı. Özellikle uluslararası ilişkilerde “algı” her şeyin önüne geçiyor. Türkiye bir yandan sınırına dayanmış göçe insani olarak kucak açarken bir yandan da teröre destek veriyor algısıyla karşı karşıya. Kabul edilemez bir durum. HHH Bu algıyı ortadan kaldırmanın yolu; şiddetli yalanlamalar, karşı suçlamalar değil. Türkiye AKP iktidarı ile birlikte Ortadoğu’ya bakışını değiştirdi, sorunların çözümüne katkıda bulunmaya değil, taraf olmaya odaklandı. Öylesine odaklandı ki, bütün krizli ülkelerde o toprakları temsil eden devletin karşısında yapısı, hedefi belirsiz örgütleri muhatap alır hale geldi. Bu durum da Türkiye’ye yönelik hemen her suçlamaya haklılık payı verdi. Davutoğlu’nun, şu anda Birleşmiş Milletler’de temsil edilen bir devletin başkanı olarak Esad’ın mutlaka gideceğini söylediği ve haftalarla ömür biçtiği günün üzerinden 26 ay geçti. Temmuz 2012’de Dışişleri Bakanı olarak bu derin stratejide bulunmuştu. Bugün Esad, uluslararası alanda yasallığını 201112’ye göre daha da güçlendirdi. Bu değerlendirmeyi yaparken Esad’ın demokratik bir lider olduğunu, attığı adımları onayladığımızı söylemiyoruz. En uzun sınırımızın olduğu ülkenin iç durumundan söz ediyoruz. Yaşadığımız drama bakın: Dünya Türkiye’yi terör örgütüne destek veren ülke diye suçluyor... Suriye’de terörden kaçanlar Türkiye sınırına yığılmış bizden insanlık bekliyor... nereye kadar Feyzioğlu: Kanunsuz el koyma YUSUF ÖZKAN SOMA 7’den 70’e neredeyse tüm köylü orada... Eylül akşamının serinliği, iyiden iyiye üşütmeye başlamış... Soma Termik Santralı’nın 3 bacasından çıkan dumanlar yıldızlı gökyüzüne uzanıyor. Kadınlı erkekli onlarca yurttaş, yaktıkları ateşlerin etrafında toplanmış, birkaç kilometre ötede konuşlanan şantiyeden gelecek iş makinelerini “karşılamaya” hazırlanıyor. Soma, henüz birkaç ay önce ülkenin en önemli gündem maddesiydi. 301 maden işçisi, daha fazla kâr uğruna göz göre göre katledildi. Verilen sözlere karşın madenler, göstermelik düzenlemelerin ardından yeniden işletmeye açılıyor. Binlerce işçi, çaresizlikten yeniden yeraltının yolunu tutuyor. Yerüstünde ise geçimini zeytinden, tütünden kazanmak isteyenler, santrala, kirliliğe mahkum ediliyor. On yıllardır Soma Termik Santralı’nın yarattığı kirliliğin sıkıntılarını yaşayan Yırca köylüleri, şimdi arazilerine yapılmak istenen Kolin Termik Santralı’na karşı zeytinliklerinde nöbet tutarak mücadele veriyor. Bakanlar Kurulu’nun acele kamulaştırma kararıyla köyün birkaç yüz metre aşağısındaki yüzlerce dönüm zeytinlik, yok pahasına bedellerle üçüncü havalimanını yapacak konsorsiyumun da içinde yer alan Kolin Grubu’na tahsis edildi. Birkaç hafta sonra ürün verecek binlerce ağaç, geçen çarşamba gece yarısı operasyonlarıyla kesilmeye başlandı. Ancak bölgeye akın eden köylüler, 3 iş makinesini geri göndermeyi başardılar ve nöbete başladılar. Gece gündüz bölgeden ayrılmayan yurttaşlar kamuoyuna, “Zeytinimiz varken bizi kömüre mahkum etmeyin, geleceğimizi karartmayın!” diye sesleniyor. Köyün girişinde, gelenleri, “Yırca yeni termik santral değil, zeytinliklerini istiyor” yazılı küçük bir pankart karşılıyor. Bizi, kesimin başladığı yere götüren “mihmandarımız”, Yırcalı olmasına karşın Soma’da ticaretle uğraştığını söyleyerek, “Ne olur ne olmaz” vurgusuyla adını vermek istemiyor. 130 haneli Yırca’da yaklaşık 400 kişinin yaşadığını öğreniyoruz. Kolin için kamulaştırma kararı alınan alan da 490 dönüm. Buradaki toplam zeytin ağacı sayısı ise yaklaşık 10 bin! Bu bilgileri, “nöbet yerinde” buluştuğumuz Köy Muhtarı Mustafa Akın’dan alıyoruz. Akın 30 Mart yerel seçimlerinde göreve gelmiş emekli bir öğretmen. “Başta bu kadar tepki yoktu. Vatandaş devlet yapıyor diye sesini çıkarmıyordu” diyerek başlarına gelecekleri sonradan anladıklarını söylüyor. Köyün verimli zeytinliklerinin dönümüne 67 bin lira değer biçildiğini, gece yarısı operasyonlarıyla ağaçların kesilmeye çalışıldığını anımsatarak şöyle konuşuyor: “Köylülerimiz başlarına gelecek felaketin boyutunu gün geçtikçe daha iyi anladı. 1 Eylül’de 23 kişi olarak kamulaştırma kararının iptali amacıyla Danıştay’a dava açtık. Bu arada 6 kişilik değer tespit komisyonu, kimsenin haberi olmadan arazilerimizin dönümüne 67 bin lira değer biçmiş. Buna ilişkin tebligatla birlikte bize icra müdürlüğünden 19 Eylül’e kadar tarlalarımızı boşaltma emri geldi. Ancak bu sürenin dolması bile beklenmeden geçen çarşamba gece yarısı girdiler ve direnişimizle karşılaştılar. Mücadelemize Greenpeace, CHP Milletvekili Özgür Özel, Manisa Barosu ve çok sayıda örgüt de destek veriyor. Danıştay’daki dava sonuçlanıncaya kadar şirket durmalı ya da durdurulmalıdır. Zeytinlerimiz söküldükten sonra Danıştay lehimize karar vermiş, hiçbir önemi yok.” Akın, kamulaştırılan zeytinliklerin yerinde on yıllar önce tütün olduğuna dikkat çekerek, “Soma Termik Santralı kirletince ve devlet desteğini çekince tütünden vazgeçtik. Şimdi zeytinliklerimiz de elimizden gidince ne yapacak bu halk?” diye soruyor. Yaşam hakkımızı savunacağız Ayşegül Sezer yıllar önce köye gelin gelmiş. Eşi, çocukları ve neredeyse tüm akrabalarıyla zeytinlikte nöbet tutuyor. Soma Termik Santralı’nın yeterince kirlilik yaydığını, köyde hemen herkesin bu nedenle hasta olduğunu söylüyor. Başka bir geçim kaynakları olmadığını vurguluyor. “Ondan kork bundan kork nereye kadar? Yaşam hakkımızı, değerlerimizi sonuna kadar savunmaya kararlıyız” diyor. Eşinin kardeşi Selda Sezer de, şirketin verdiği hiçbir sözü tutmadığını söylüyor. Adnan İnal, zeytinlerinin büyük bölümünün devlet teşvikiyle yaklaşık 20 yıl önce dikildiğini, yine devlet tarafından ortadan kaldırılmak istenmesini anlamadıklarını söylüyor. Yeni termik santralın yanı sıra, İstanbulİzmir Otoyolu güzergâhının köyün hemen aşağısından geçtiğini bildirerek “Zeytinliklerimizin yarısını termik, yarısını da otoyol alacak. Peki biz ne yapacağız? Mücaledemiz geleceğimiz için” yorumunu yapıyor. Yanı başındaki Süleyman Çoban da geçen mayıs ayındaki 301 işçinin yaşamını yitirdiği maden katliamına gönderme yapıyor: “Soma’da devlet eliyle ikinci katliam gerçekleştirilecek.” Bugün DEİK’e, yarın kime? 3. havalimanını da yapıyor AKP’li bakandan tepki Ayşegül Sezer VEFAT Merhum Mustafa Harun ve Hatice İlmen’in evlatları, merhum TurgutTalat İlmen’in ve Orhan İlmen’in kardeşleri, merhumeler Brigitte, Fahamet, Sevinç İlmen’in kayınbiraderleri, Joshua ve Harun İlmen’in amcaları, Gürbüz Esra Ahıskalı ve DenizNejat Çetin’in enişteleri, Yüksek İç Mimar Elya Nimet İlmen’in kıymetli eşi, Yüksek Mühendis Mimar ‘Yönetmelikle el koyamazsınız’ 67 bin lira değer biçildi KEMAL NOYAN İLMEN (İTÜ) 21 Eylül 2014 Pazar sabahı Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 21 Eylül 2014 ikindi namazını müteakiben Teşvikiye Camii’nden kaldırılarak Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir. Allah rahmet eylesin. AİLESİ VEFAT İnsan dostu, yazar, sinema ve tiyatro sanatçısı ‘Yola böyle başlamamıştık’ GÜNER NAMLI (19392014) 21/09/2014 günü aramızdan sonsuzluğa ayrıldı. Sevenlerinin, yakınlarının başı sağ olsun. Cenazesi 22/09/2014 Pazartesi günü (bugün) Ayvalık Hacı Bayram Veli Camii’nde kılınacak öğle namazı sonrası aile mezarlığına defnedilecektir. AİLESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle