28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 EYLÜL 2014 CUMA 6 HABERLER Mardin’de açılan faili meçhul davasında 90’ların ölüm kuyularını yaratan ekip ortaya çıkartılacak Savcı ‘bıçağın’ peşinde yıplar, köy boşaltmalar ve infazları kapsayan davada 4’ü asker 5’i korucu 9 sanık yargılanacak. Davanın asker sanıkları olan Ergenekon davasından da bir süre tutuklu kalan emekli Albay Hasan Atilla Uğur ile dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan’ın JİTEM’in Mardin ve Diyarbakır’daki yöneticileri olduğu iddia edildi. Sanık askerlerin bölgede JİTEM’e bağlı olarak korucular ve itirafçılardan oluşan “Bıçak Timi” adında bir tim kurarak cinayet işledikleri, gözaltına aldıkları kişileri infaz ederek cesetlerini yok ettikleri anlatıldı. Askerlerle birlikte “Bıçak Timi”nin mensubu oldukları öne sürülen korucular Abdurrahman Kurga, Mehmet Emin Kurga, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılınçaslan ve İsmet Kandemir’le birlikte 9 sanığın “Silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmak, tasarlayarak adam öldürmek” suçlarından yargılanmaları talep edildi. İddianamade sanıklar, gözaltına alındıktan sonra PKK’li süsü verilerek infaz edilen ya da kaybedildikten yıllar sonra çeşitli tarihlerde yapılan kazı çalışmalarında cesetleri bulunan 22 kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor. Şüphelilerin sorumlu oldukları belirtilerek öldürdükleri öne sürülen kişiler iddianamede şöyle sıralandı: Abdulvehap Yiğit, Süleyman Ünal, Mehmet Nuri Yiğit, Tacettin Yiğit, Zübeyir Birlik, Abdulbaki Birlik, Kemal Birlik, Zeki Alabalık, Memduh Demir, Nurettin Yalçınkaya, Necat Yalçınkaya, Mehmet Emin Abak, Hıdır Öztürk, Abdulvahap Ateş, Mahmut Abak, Yusuf Tunç, Şeyhmus Kaban, İzzettin Yiğit, Yusuf Çakar, Abdurrahman Öztürk, Mehmet Ali Yiğit, Abdülbaki Yiğit. Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’nın JİTEM soruşturması, Ergenekon soruşturmaları sırasında “Aydos” kod adı verilen bir gizli tanığın ifadeleri sonrasında başlatıldı. Gizli tanık Aydos, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde 27 Ekim 2008’de verdiği ifadede, Ergenekon sanıklarından Albay Hasan Atilla Uğur’un yüzbaşı rütbesiyle Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde yaşanan birçok faili meçhul cinayetin sorumlusu olduğunu öne sürdü. Aydos’un ifadesi üzerine yetkisizlik kararı verilerek Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen dosya, buradan da, “kapsamlı araştırma yapılması” talimatıyla 10 Ocak 2013’te Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edildi. İddialara konu edilen 19921996 yılları arasındaki faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıp vakalarının aydınlatılmasına yönelik araştırmalar yapılması neticesinde mağdur ve tanıkların ifadeleriyle soruşturma genişletildi. İnfaz ve kayıp olaylarıyla ilgili ifadelerinde Uğur başta olmak üzere dönemin asker görevlileri ve korucularını sorumlu tutan bazı mağdur yakınları ve tanıkların adresler vererek boşaltılan kimi köylerde bulunan kuyularda cesetler olduğu iddiaları üzerine savcılık kazı çalışmaları başlattı. Kızıltepe’ye bağlı Katarlı köyünde bulunan bir su kuyusu ile yakın çevresinde ve Kırkkuyu köyü Tılzerin (Aysun) mezrasındaki bir su kuyusu, ayrıca yıkıntı halindeki bir evin tuvalet çukurunda yapılan kazılarda çok sayıda insan kemiği bulundu. Yapılan DNA testleriyle kuyularda bulunan kemiklerin, gözaltında kaybolan Nurettin ve Necat Yalçınkaya kardeşler, Zübeyir Birlik, Zeki Alabalık, Abdurrahman Coşkun, Mehmet Emin Abak’a ait olduğu tespit edildi. Soruşturma kapsamında sadece kayıplar değil sorumlusu PKK gösterilerek faili meçhul raflarına kaldırılan infazlar da araştırıldı. Bunlardan birisi Mahmut Abak’ın 14 Ocak 1995’te yaşadığı Eroğlu köyünde gözaltına alınıp işkence yapıldıktan sonra öldürülmesi olayıydı. Abak’ın öldürüldüğü, Tılzerin mezrasındaki kuyuya atılan cesedinin, o yıl yağmurun fazla yağması sonucu 11 Şubat 1995’te suyun yüzeyine çıkmasıyla anlaşılmıştı. Gözaltına alındığı bilinmesine karşın dosyası “PKK yaptı” denilerek faili meçhul raflarına atılmıştı. 2013’te Abak’ın cesedinin bulunduğu su kuyusu ile yakınındaki metruk evde yapılan kazılarda insan kemikleri bulununca savcılık Abak’ın öldürülmesini de JİTEM iddianamesine aldı. u Ergenekon davasındaki gizli tanıklardan ‘Aydos’un, sanıklardan Hasan Atilla Uğur hakkındaki iddiaları, Mardin Kızıltepe’deki Türkiye’nin 1990’lardaki karanlık yıllarının en kanlı örgütlerinden biri olan faili meçhul iddialarını tekrar soruşturma konusu yaptı. Kızıltepe JİTEM’in yasadışı faaliyetlerini mercek Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada 22 altına alan yeni bir dava Mardin’de açıl kişinin infaz edilerek cesetlerinin yok edildiği tespitiyle 4’ü dı. 19921996 yılları arasında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde yaşanan gözaltında ka asker 5’i korucu 9 kişi hakkında dava açıldı. AHMET ŞIK u Mahkemenin iddianameyi kabul etmesiyle bölgedeki JİTEM faaliyetlerinin ortaya çıkartılarak yargılanması süreci başladı. İddianamade, Bıçak Timi adı verilen, asker ve koruculardan oluşan ekibin Kızıltepe’de çok sayıda yargısız infaz ve köy boşaltmanın sorumlusu olduğu belirtildi. Buzlar Eridi, Ya Kesilen Fatura? Geçmişten beri iktidarlarla TÜSİAD ilişkileri hep sıkıntılı oldu. Bülent Ecevit 70’li yıllarda, solun karizmatik halkçı lideri olarak TÜSİAD’a ideolojik meydan okuyan isimdi. Ona karşı sayfa sayfa ilanlar verdiler. 12 Eylül’den sonra, rakiplerinin darbe ile saf dışı bırakıldığı bir ortamda Turgut Özal, güçlü başbakan olarak Cem Boyner’in başkanlığındaki TÜSİAD’a meydan okudu. Bugünkü siyasi manzara o dönemlerden biraz daha farklı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, iktidara geldikten sonraki tüm adımlarını AB ve Batı yönelimi meşruiyeti altında atarken en büyük desteği gördüğü TÜSİAD ile, ‘muktedir’ olduğunu anladığı an yollarını ayırdı. Son üç yılda, tek parti iktidarının da ötesine geçerek en ufak eleştiriye tahammül edemeyen bir ‘tek adama’ dönüşen Erdoğan ile ona karşı demokrasi ve insan hakları uyarısı yapan sivil toplumun içinde yer alan TÜSİAD arasında karşılıklı sert eleştirilerin yer aldığı bir süreç yaşandı. Bu tarihi arka plan nedeniyle, İstanbul’da henüz dördüncü gününde olan bir gazeteci için haftanın olayı, Erdoğan ile TÜSİAD’ı buluşturan Yüksek İstişare Konseyi toplantısıydı. İş dünyası günler öncesinden bu buluşmayı konuşmaya başladı. Önceki gece Sakıp Sabancı Müzesi’nde verilen resepsiyonda da sohbet hep Erdoğan ile TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in bir sonraki gün yapacağı konuşmaların tahmini üzerineydi. Genel hava ‘buzların eriyeceği’ yönündeydi. Sadece, ilişkiyi düzeltmek için çok çaba harcayan Dinçer’in ‘fazla yumuşak’ bir konuşma yapma olasılığından kaygı duyuluyordu. Resepsiyonda iş insanlarının sohbetlerinin ikinci ana gündemi, Erdoğan’ın hükümet ve BDDK üzerinde kurduğu amansız ‘Bank Asya baskısı’ idi. Türkiye’nin önde gelen bankalarından birinin genel müdürü bu siyasi tutumun yabancı yatırımcıyı ürküteceği korkusunu taşıyordu: “Finans sektörüne yatırım yapan yabancı yatırımcılar ve yatırım yapmayı düşünecek yabancılar, Türkiye’de özerk denetim kurumları üzerinde böylesine siyasi baskı kurulmasından ürkerler. ‘Bir gün bizim de başımıza aynısı neden gelmesin?’ diye düşünürler...” Dün sabah toplantının yapıldığı salona Erdoğan 25 dakika gecikmeyle girerken, geçmişte en sert sözlerle eleştirdiği eski TÜSİAD başkanlarının tek tek ellerini sıktı. İlk konuşan YİK Başkanı Erkut Yücaoğlu akıllıca bir stratejiyle, ‘hukuk devleti’, ‘yargı bağımsızlığı’, ‘yolsuzlukla mücadele’, ‘şeffaflık’, ‘yaşam tarzına güvence’, ‘dış politikada AB çıpası’ gibi eleştiri ve beklentilerini, Ahmet Davutoğlu kabinesinin hükümet programındaki aynı taahhütleri hatırlatarak sıraladı. Yücaoğlu’nun bu taktiği kullanmadığı tek eleştirisi torba yasa yöntemini AB hukuk sisteminin referenas alınmasını geciktiren bir yöntem olarak tanımladığı bölümdü. Yücaoğlu’nun konuşmasının en dikkat çekici bölümü ise “Hukuk devleti kendi içinde paralel devletin oluşmasına ve böylesi bir yapının hukuku kendi gündemi doğrultusunda eğip bükmesine izin vermesi mümkün değildir” ifadeleriyle TÜSİAD adına koyduğu net tavırdı. Her ne kadar arkasından “Aslında devlet yönetimi hiçbir gücün vesayeti altında olmamalıdır” demişse de onu pek üstüne alınan olmadı. Erdoğan için ilk cümledeki ‘paralel devlet’ ifadesini duymak yeterliydi. Galiba buzları asıl eriten bölüm de orasıydı. Nitekim memnuniyetini, “Paralel uzantılara dair iş dünyasından bugün ilk defa kararlı bir ses duyuyorum, onun için teşekkür ediyorum” diyerek açıkça belli etti. Başkan Haluk Dinçer’in, yumuşak bir üslupla ve herkesi sorumlu tuttuğu ‘kutuplaşmaya’ karşı uyarısını uzun uzun alkışlandı. Erdoğan da ‘buzları eritmek’ için gelmişti. Ama önce TÜSİAD’a ve eski yöneticilerinin önüne kabarık bir fatura koydu. Gezi Parkı protestoları ve 17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının neredeyse tüm hesabını onlara çıkardı. Sonra da balkon konuşmalarındaki üslubuna dönerek, ‘Zaman yumruk sıkma zamanı değil, tokalaşma zamanıdır’ diyerek alkışlar arasında salondan ayrıldı. Onun ardından salonda kalan iş dünyasının ünlülerini oldukça düşünceli gördük. Tek tesellileri buzların erimiş olmasıydı. 1995’te gözaltına alınıp işkenceyle öldürüldüğü ortaya çıkan Mahmut Abak’ın cesedinin bulunduğu kuyunun yanındaki metruk evde 2013’te yapılan kazılarda yeni insan kemikleri bulundu. Bu gelişmenin ardından PKK tarafından öldürüldüğü iddiasıyla dosyası kapatılan Mahmut Abak’ın öldürülmesi olayı da JİTEM davasına dahil edildi. Banka baskısı yabancıyı ürkütür HASAN ATİLLA UĞUR Albay Hasan Atilla Uğur, Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli taburlarda görev aldı. 19931996 yılları arasında Mardin Kızıltepe Jandarma Komutanı görevi yapan Uğur, 1999’da yakalanan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra ilk sorgulamasını yaptı. 20002001 yıllarında Hizbullah’a karşı yapılan operasyonlarda önemli görevler üstlenen Uğur, 20022004 yılları arası Jandarma Teknik İstihbarat Daire Başkanlığı görevinde bulundu. 2007 yılında albay rütbesiyle emekli olan Uğur, Ergenekon operasyonlarının ilk dalgasında 1 Temmuz 2008 tarihinde gözaltına alındı. Davada 20 yıl hapis cezası alan Uğur, geçtiğmiz mart ayında tahliye edildi. Uğur, geçtiğimiz gün iddinamesi kabul edilen 19921996 yılları arasında işlenen 22 “faili meçhul” cinayete ilişkin davada yargılanacak. EŞREF HATİPOĞLU Albay Eşref Hatipoğlu, dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı. Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 1993 yılında suikasta uğrayan dönemin Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın ölümüne ilişkin davanın sanıkları arasında yer alan Eşref Hatipoğlu’nun Susurluk skandalının kilit isimlerinden Abdullah Çatlı’yla da ilişkisi ortaya çıkmıştı. Hatipoğlu’nun, Susurluk olayının baş aktörü Abdullah Çatlı ile, yer sofrasında yemek yerken görüntüleri bulunuyor. Bu fotoğrafta, Çatlı ile birlikte dönemin Jandarma Asayiş Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı, Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, Şanlıurfa Jandarma Alay Komutanı Albay Seral Saral, Yarbay Korkut Eken ve Sedat Bucak, Siverek ilçesi yakınlarında bir dut ağacının altındaki yer sofrasında, yemek yerken görüntülenmişti. Program üzerinden eleştiri taktiği Hayvan otlatırken iki ateş arasında kalan Memduh Demir’in öyküsü ‘Helikopterden aşağı attılar’ Mazıdağı Yücebağ kırsalında 13 Mayıs 1995’te PKK’lilerle askerler arasında çatışma çıktı. Çatışma sonunda bir PKK’li ölürken birisi de yaralı olarak teslim oldu. Memduh Demir de, köyünün yakınında çıkan çatışma öncesinde hayvan otlatırken PKK’lilerle karşılaşmış ve alıkonulmuştu. Olayın ardından yaralı PKK’li ile birlikte gözaltına alınan Demir’den uzun süre haber alamayan ailesi daha sonra öldürülerek gömüldüğünü duydu. JİTEM soruşturması sırasında yapılan araştırmada savcılık yaralı PKK’li Şeyhmus Kaban ile “Devran kod adlı” diye ismi geçen Memduh Demir’in 21 Haziran 1995’te, daha önce kullanmış oldukları sığınakları askerlere gösterirken mayın patlaması sonucu öldüğü bilgisiyle dosyalarının kapatıldığını belirledi. Konuyu soruşturan savcılara ifade veren korucu Bahri Oka ise olayı şöyle anlattı: “Operasyon bittikten sonra dağdan biri ‘Ben Mehmet oğlu Memduh. Yücabağlıyım’ diye bizim tarafa bağırdı. Şahsın üstünde kısa kollu tişört ve kot pantolon vardı. Yani PKK’lilere benzemiyordu. Şahıs yanımıza gelince ‘Burada ne yapıyorsun?’ diye sorduğumda kendisini PKK’lilerin teslim aldığını bu sırada çatışma çıktığını söyledi. Bu esnada ismi Feridun olan astsubay bana ‘Bahri bu çocuğu saklayalım, Eşref Albay gelirse buna da acımaz’ dedi. Meşelerin arasına sakladık. Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Eşref Hatipoğlu olay yerine gelince yaralı PKK’liyi sorguladı. Yanlarında bir sivilin de olduğunu söyledi. Eşref Albay bunu duyunca bize kızdı ve çocuğu istedi. Biz de çocuğu sakladığımız yerden çıkarıp getirdik. Sonrasında Eşref Albay, ismini hatırlamadığım bir üsteğmen, yaralı PKK’li ve Memduh helikoptere bindiler ve uzaklaştılar. Ben daha sonra üsteğmene Memduh’u sorduğumda bana ‘Hiç sorma, Memduh ve yaralı PKK’li helikopterden aşağı atıldı’ dedi.” Buzları eriten o cümle ‘Cesetler çoğalınca elbiseyle gömdük’ Gözaltına alındıktan sonra infaz edilen birçok kişinin çatışmada öldürülen PKK’liler olarak gösterildiği anlatılan iddianamade suça konu dönemde Kızıltepe Belediyesi mezarlık görevlisi olan Hüsamettin Karaca’nın da ifadesi alındı. Gözaltına alındıktan sonra Güngören köyü civarında çatışmada öldürüldü denilerek gömülen Abdulvahap Ateş’in soruşturmasıyla ilgili ifade veren Karaca, “1993 yılından itibaren hatırladığım kadarıyla yaklaşık 30 tane kimliksiz cesedin Akdoğan köyü yolu üzerindeki belediye mezarlığına defninde görev aldım. Bu cesetler bize hastane morgunda genellikle asker, bazen de polis tarafından teslim ediliyordu. Çoğunlukla teslim aşamasında bize bir belge verilmiyordu. Teslim edilen cesetlerin tamamı ateşli silahla vurularak ölmüştü ve elbiseleriyle birlikte teslim ediliyordu. O dönem bilhassa 1993’te günde bir iki kez kimliksiz ceset teslimi yapılıyordu. Zaten insanlar bilseler de cenazelerini sahiplenemiyordu. Kimsesizler o mezarlığa iki bölüm halinde gömüldüler. İlk başlarda kefenlenip İslami usulle gömülüyordu. Sonraları ceset sayısı çoğaldıkça elbiseleriyle gömmeye başladık” dedi. Tek tek fatura çıkardı Kuyudan çıkan ceset ‘JİTEM için çalıştım’ 1994 2010 arası koruculuk yaptığını, öncesinde de 2 yıl süreyle “haber elemanı” olarak jandarmaya çalıştığını belirten gizli tanık Oğuz, 19971999 arası da JİTEM için çalıştığını anlattı. O dönemde Mardin İl Jandarma Komutanlığı içerisinde binası bulunan JİTEM’in haksız biçimde birçok kişiyi gözaltına aldığını belirten Oğuz, bu kişilerin akıbetlerinin bilinmediğini söyledi. JİTEM’in Kızıltepe’deki liderinin Hasan Atilla Uğur olduğunu belirten gizli tanık Oğuz, “Onun üstünde de Mardin İl Jandarma Komutan Yardımcısı Yarbay Celal Kısa bulunuyordu. Uğur tarafından ‘Bıçak Timi’ adıyla oluşturulan 11 kişilik bir tim faaliyet gösteriyordu. Bu tim içinde askerlerle birlikte itirafçı ve korucular da bulunuyordu. Evlerinden alıp götürdüğü insanların birçoğu öldürüldü, kaybedildi. Gözaltına alınan bazı kişiler yüksek paralar karşılığında serbest bırakılıyordu. Birçok kişi öldürüldükten sonra ya yol kenarlarına atılıyor ya da ‘PKK mensubu olarak çatısmalarda öldürüldü’ diye lanse ediliyordu” dedi. Metrobüs istasyonu yenileniyor n İstanbul Haber Servisi Avcılar Sosyal Tesisleri (İETT Kampı) metrobüs istasyonu, yenileme çalışmalarından dolayı 21 Eylül Pazar gününden itibaren 45 gün hizmet veremeyecek. Bu istasyonu kullanan yurttaşlar, çalışmalar süresince Şükrübey metrobüs istasyonunu kullanabilecek. Bir kişiye 2 milyon 561 lira n ANKARA (AA) Kazandıran numaraların 4, 10, 18, 20, 45 ve 50 olarak belirlendiği Süper Loto’da 6 bilen bir kişi 2 milyon 561 bin 442 lira, 5 bilenler 6 bin 826’şar lira, 4 bilenler 92’şer lira, 3 bilenler 7.6’şar lira kazandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle