28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 EYLÜL 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Gülen Kefilinin Bahar Notları Arap Baharı Kürtlere Yaradı Dördüncü sonbahar da geldi. Ne yazık ki Arap Baharı, Arap ülkelerine vaat ettiği baharı getiremedi. Gelemeyen “bahar”dan daha uzun süre silah tacirleri yararlanacak gibi. Arap Baharı’nın özeti mi? a Bu bahar Araplara değil, bölgedeki Kürtlere yaradı. b Türkiye, Esad’ın iktidarda kalma yeteneğini göremeyip hata yaptı!” Bu özet CIA’nın önde gelenlerinden Türkiye uzmanı Graham E. Fuller’in. Gülen’e ABD’de “oturma izni” verilmesi için kefil olan ve “tavsiye mektubu” yazan şahsiyet. ABD’nin “ılımlı İslam siyaseti”nin öncülerinden olan Fuller, bir süre önce bir kitap yayımladı: “Türkiye ve Arap Baharı: Ortadoğu’da Liderlik”. Kitaba asıl ilgiyi İngiliz BBC gösterdi. Mr. Fuller’den alınacak dersler olabilir. Kuşkusuz, Dış Politika profesörü Ahmet Davutoğlu’nun derse merse ihtiyacı yok. Kendisi, Tayyip Erdoğan’ın nezaretinde ve kendi “stratejik derinliği”nde, “sıfırlık” diplomasi teorilerini pratiğe uydurmaya çalışıp duracak. Faturayı da Türkiye Cumhuriyeti ödeyecek. Belki Dışışleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan yine de umutsuz olmamak gerek. Zira yeni bakan “Dışışleri bürokratlarından bilgi alıyorum!” diyecek kadar mütevazı. Mr. Fuller’in Arap Baharı saptamaları şöyle: 1 Türkiye, “küresel bir politika” peşinde. Artık (tam olarak) ABD’nin sadık müttefiki veya NATO üyesi sayılamaz. (Fuller’in bu tespiti ABD’nin IŞİD operasyonuna Erdoğan’ın yan çizmeye çalışmasından önceye rastlıyor!) 2 Türkiye Sünni mezhepsel bir devlet olmaktan kaçınmalı. (Demek bu tehlike görünür hale geliyor.) 3 Türkiye mutlaka Sünni, Şii, Alevi ve diğerleriyle ortak çalışmalıdır. Türk kültürü, toplumu ve tarihi bunu temsil ediyor. Bu Türkiye’nin en büyük gücüdür. 4 Tüm Arap Baharı sürecinin kazananı Kürtlerdir. 5 IŞİD ve diğer cihatçı gruplar, Irak’taki Kürtlerin bilfiil özerkliklerini güçlendirdi. 6 Türkiye’nin içte ve dıştaki Kürtlerle ilgili politikasını değiştirmiş olması ve Kürt özerkliğinin (düşüncesinin) yükselmesi artık ölümcül bir tehdit gibi görülmemiş olması iyi bir gelişmedir. 7 Irak’taki Kürt özerkliği, ekonomik ve siyasi olarak Türkiye’yi güçlendiriyor. Iraklı Kürtler, Suriye hatta İran’daki Kürtlerin sorunlarının çözümünde iyi bir müttefik olabilir. 8 Erdoğan, son dönemdeki hatalarına rağmen kesinlikle ülkenin en güçlü siyaset adamı. 9 Erdoğan’ın büyük sorunu çok uzun süredir iktidarda olmasıdır. Hangi demokratik ülkede olsa bu kadar uzun iktidarda kalan bir parti ve lider enerjisini kaybetmeye başlar. 10 Uzun süren iktidar yolsuzluğun yavaş yavaş parti içine sızmaya başlaması demektir. Erdoğan’ın eleştirilere olan çok sert ve saldırgan tepkisi ülkenin de kendisinin de siyasi duruma ve konumuna yardımcı olmuyor! 11 Erdoğan’ı sevenler, onun ülke siyasetinde olumsuz bir güç olabileceğinden büyük kaygı duyuyor! Karşıyaka’nın Filizleri... Memleketin eğitim sistemi delik deşik. Dikiş tutar yanı yok, yerlerde sürünüyor. AKP iktidarında eğitim sistemleri, yapboz oyunu sanki: her bakan ayrı bir yönteme, ayrı bir uygulamaya yöneliyor. Veliler şaşkın. Sınav biçimlerinden, kılık kıyafetinden, müfredattan tutun da “artı dörtlere” kadar defalarca sistemi değiştirdiler. Başörtülü öğretmen sınıfa girdi, çocuklar türbana sokuldu. 910 yaşlarındaki kız çocuklarının kısa kollu elbise giymemeleri gerektiğine varan tartışmalar yaşandı. Her bakan kendine göre bir plan uyguladı, ama iktidarın ortak paydası, “akla, bilime dayalı laik sistemden” adım adım uzaklaşıp dinci ve gerici bir anlayışın eğitime yerleştirilmesiydi. Dinci nesiller yetişsin diye, bütün okullar imam hatip olsun istediler. Yandaş sendikalar, protokolde ön sıralara taşındı. İlkokulların bahçelerini telle, sınıflarını duvarla bölerek, imam hatip bölümleri ve derslikleri açtılar. İstememelerine karşın 40 bin öğrenci zorla imam hatipli oldu. Okulların çoğunda din bilgisi öğretmenleri okul müdürü ve yönetici yapıldı, diğer branşlar yetersizmiş gibi. Kadrolaşma ayyuka çıktı... Öyle bodrum katlarında da değil, pencereli, aydınlık mekânlarda her okula mescit yapımını öngördüler. Daha dün bu ülkenin yeni başbakanı, dayatmacı, kendinden olmayanı dışlayıcı bir tutumla AİHM kararına karşın zorunlu din eğitimini savundu, ateistlerin bile bu eğitimi alması gerektiğini söyledi. Üniversiteler hepten dökülüyor. Kayıt döneminde burs ve yurt vaadiyle gençler iktidar yandaşları tarafından otogarlarda avlanmaya çalışılıyor... HHH Eğitimin gericileştirilmesine seyirci kalındı genel anlamda. Susmayan, seyretmeyen, çözüm arayanlar var bu arada. Mesela... Güzel İzmir’in, güzel Karşıyaka’sında yürürken “Bu apartmanın bir öğrencisi var” plaketini görürsen ya da birilerinden duyarsan şaşırma... Sosyal demokrat bir yönetimin sosyal sorumluluk projesidir; eğitimin gericileştirilmesine karşı itirazdır, belirli anlamda bir çıkıştır. Başta sosyal demokrat yerel yönetimler olmak üzere tüm ülkeye örnektir. Tam İzmir, tam Karşıyaka, tam çArşı ve Kaf Sin Kaf işidir... Nasıl mı? Karşıyaka’nın genç Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar yürütüyor eylemi. Görmüş, biliyor; eğitim, üniversite, öğrenci ve genç, ülkenin geleceği. Göreve gelir gelmez düşünmüş, örgütlemiş, yerel birimlerle, muhtarlarla, apartman yöneticileriyle, halkla uygulamaya sokmuş, Her apartman bir öğrenci okutuyor. Aidatların içine öğrenciye destek parası konuyor. Devletin yol parasına yetmeyen 280 lirasına karşın, her öğrenciye apartman başı 300 lira burs projesi. Şimdiden 150 apartmanın öğrencisi var. Bostanlı, Atakent ve Yalı’daki zincir, yeni semtlerle daha da büyüyecek. Akpınar uygulamanın Türkiye’ye model olacağını belirtiyor. Desteğin ilçeleriyle sınırlı olmadığını, İzmir’e uzanacaklarını vurguluyor. Ayrım yapmadan, ötekileştirmeden ulaşabildikleri tüm üniversite öğrencileri için çalıştıklarını söylüyor. Gençlerin farklı dini ve siyasi gruplara gereksinim duymadan eğitimlerini sürdürmeleri için destek olduklarına dikkat çekiyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da görsel bir sunumla projeye destek veriyor. CHP’li yerel yönetimlere öneriyor. Akıl edenlere, uygulamaya sokanlara gönülden teşekkürler. Sahile vurmuş tek bir yıldızını bile yeniden denizlerine göndermek çok önemli olmalı. Bu ülke, dünya ve insanlık için... Erdoğan – Gülen Kavgası Mr. Fuller elbette “Erdoğan’ı sevenler” derken TOKİ müteahhitlerini, Sarraf’ları değil, Washington’daki “derin çevreler”i kastediyor.. BBC soruyor: “Erdoğan’la partisinin uzun başarısından bahsettiniz. Bu başarıda Gülen cemaati ile yaptığı ittifakın etkisi oldu mu?” CIA’cı Fuller’in yanıtı tam da zurnanın “zırt” dediği 2 yeri işaret ediyor! 1 “İslami değerler siyasi düzene girdi!” 2“Hizmet Hareketi ile AKP’nin işbirliği siyasetteki askeri denetimi ve müdahaleyi kaldırmayı sağladı. Bu büyük bir dönüm noktasıdır.” HHH Büyük dönüm noktası?! Yani.. Silivri, Ergenekon, Balyoz “kumpasları”... Üstü kalsın! Gülen’in Günahı! Mr. Fuller’in Hizmet’e ihtiyatlı bir eleştirisi de var: “Yeterince şeffaf olamadılar!” Ama eklemeden de edemiyor: “Onlar yıllarca zulüm gördü. Yıkıcı, tehlikeli bir hareket olarak görüldüler. (Ama) Hizmet’in psikolojisi değişiyor. Kemalist devletin saldırısı altında olma psikolojisindeydiler!.” Ama önemli bir de “müjde” vermeyi ihmal etmiyor: “AKP ve Hizmet arasındaki ‘çatışmanın’ derin ve ciddi olduğunu düşünmüyorum. Kişilikleriyle ilgili şahsi bir mesele. Genel olarak ortak görüşlere sahip olduklarına inanıyorum.” Yani “inlere girince” kendileriyle karşılaşma riski var. Erdoğan’ın “paralel yapı” ile girdiği savaş için de şöyle diyor: “Bu uzun vadede çok abartılı bir ‘çatışma’. Erdoğan’ın kişiliği ve hükümet içindeki konumuna dair duyduğu tedirginlik ve güvensizlikle bağlantılı.” Bu sözlere Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu alçaklık, adilik, edepsizlik” demez inşallah! Gülen ve CIA Soru: “Gülen’in CIA ile bağlantısı var mı?” CIA’cı Mr. Fuller’in yanıtı: “Hiçbir zaman buna dair bir işaret almadım. Gülen’e karşıt olanlar itibarsızlaştırılmak için yapılıyor olabilir..” Bir de yakınması var: “ABD veya İsrail’e karşı eleştirel bir tutum takınmaktan kaçınıyor. Ben şahsen, bunun bir hata olduğunu düşünüyorum!” Ama yine de onun için gerekirse yeni bir “referans mektubu” yazacağını açıklamayı ihmal etmiyor. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Mahmut Esat Bozkurt ve ‘TBMM’de Tarihsel Bir Oturum “1926” yılının “17 Şubat” günü yapılır bu tarihsel oturum. “TBMM” o gün, “Medeni Kanun”u kabul ederek “1923 Devrimi”nin temeli olan “Hukuk Devrimi”ni gerçekleştirir. Bilindiği üzere, Osmanlı Devleti’nde “din” yalnız bir “inanç” olayı, “inanç” konusu değil, “hukuk kuralları”nın da toplamıydı. Hukuk kuralları, din kuralları olarak sayıldığında da, o kurallar gibi “değişmez”, “değişemez” niteliğine bürünürler ki, bu yüzden “Hukuk Devrimi”, “çağdaşlaşma” sürecimizin “özünü” oluşturur. Kuşkusuz bu “devrim”, kolay bir geçiş, kolay bir sıçrama değildir, özellikle de “400 yıl” boyunca sultanları “Halife” olan bir İslam ülkesi için. Çalışmalar, “Cumhuriyet” ilanının ardından hemen başlar; daha sonraları “Adalet Bakanı” olan “Seyyid Bey”in başkanlığındaki komisyonun hazırladığı bir tasarı, “Aile Kanunu” geciktirilmeden Meclis’e sunulur. “Seyyid Bey”, “İslam Hukuku” nun önde gelen “âlimler”inden olup, İslam dünyasının da ünlü müderrislerinden (medrese hocası) biridir. Böyle bir kimlikten, kuşkusuz bir “devrim yasası” beklenemezdi; hazırlanan “Aile Kanunu” temelde yine “Şeriat” hukukuna dayandırılıyordu; dahası tasarı, erkeğin birden çok evlenmesini, çokeşliliği kaldırmadığı gibi, daha önce (1917) yapılan bir yasada yer alan “ilk eşin rızası” koşulunu bile kaldırıyordu. Bu tasarı Meclis’te uzun uzun tartışılır ve kabul edilmez. Sonunda, “Devrim”in “Önderi” soruna el koyar; “1 Mart 1924” günü yaptığı konuşmada bu konudaki görüşünü belirtir. İlk adımda yapılması gerekenin, “Kanunların ve adalet örgütünün uyması gereken çağ koşullarıyla, uyumsuzluk içinde olan ilkelerden kurtulması” olduğunu belirtir; ardından da “Medeni hukukta izlenecek yol” ancak “Batı uygarlığının hukuksal yönü olabilir” diyerek hedefi gösterir. Böylece “laik hukuk sistemi” doğrultusunda çalışmalara geçilir; kuşkusuz aile hukuku, “medeni hukuk” da bu bağlamda hazırlanacaktır; bunun için de “Batı hukuku” eğitimi almış, dolaysiyle “medeni hukuk” alanında öğrenim görmüş bir “hukukçu”ya, dahası bir “uzman”a ihtiyaç vardır. Ne ki bu öyle kolay kolay çözülecek bir sorun değildir; yıl “1924”; mart ayında “Cumhuriyet” henüz “beş aylık”... Ama yine de istenen konularda eğitim almış uzman bir hukukçu vardır: “Mahmut Esat Bozkurt”. “Mahmut Esat”, İsviçre’nin “Fribourg Üniversitesi”nde “hukuk” okumuş dolaysiyle İsviçre Medeni Hukuku’nu doğrudan doğruya kaynağından öğrenmiş, “tez” çalışmasıyla da “Hukuk Doktoru” olarak ülkesine dönmüştü “İzmir”in işgalini duyar duymaz; “23 Nisan 1920”de de “İzmir Milletvekili” seçilip Meclis’e girmişti. “Adalet Bakanı Seyyid Bey”in, “şeriat” temelli “Aile Kanunu” kabul edilmeyince bakan istifa eder; yerine “Dr. Mahmut Esat” getirilir (1924). Yeni bakan hiç zaman yitirmeden “Medeni Kanun” hazırlıklarına başlar; iki yıllık yoğun bir çalışmadan sonra “yasa tasarısı” Meclis’e gelir; “900” dolayındaki her madde uzun uzun tartışılır; sonunda yasanın oylanacağı “17 Şubat 1926” günkü tarihsel oturum yapılır. Bu oturumdan söz etmeden önce yasanın “Mahmut Esat” tarafından yazılan ünlü “Gerekçe”sinden küçük bir alıntıyı paylaşalım: “Yasaları dine dayalı devletler, kısa bir zaman sonra ülkenin, ulusun isteklerini karşılayamazlar. (...) Köklerini dinlerden alan yasalar, uygulandıkları toplumları, gökten indirdikleri çağlara bağlarlar ve ilerlemeyi önleyici belli başlı neden ve etkenler arasında bulunurlar. Bu nedenle, dinlerin yalnız bir ‘vicdan’ işi olarak kalması çağdaş uygarlığın temellerindendir” diyerek, bütün İslam dünyası için de geçerli olan bir gerçeği açıkça ortaya koyarak uyaracaktır. Meclis’in, “Müttefikan! Müttefikan!” (oybirliği) haykırışlarıyla kabul edilen bu “anıt yasa”yı hazırlama çalışmaları için de “M.E. Bozkurt” milletvekillerine şunu söyleyecektir: “Bu yasayı Devrim’in büyük Önder’inden aldığım esin ve feyzle düşünerek önerdim. Bununla birlikte, yasa hazırlanırken, karşılaştığım tüm zorluklar sırasında ise, yanı başımda daima Başbakanımı (İ. İnönü) buldum.” “1923 Devrimi” nin bu “üçlüsü”nden ikisine “Atatürk” ve “İnönü”ye, dönem dönem saldırılar hep yapıldı; “AKP” iktidarında da utanmazca sürdürüldü, üstelik “Başbakan” bugünün Cumhurbaşkanıolan “R.T. Erdoğan” tarafından “iki sarhoş” denilerek... Şu sıralar “üçüncü” ye, “Mahmut Esat Bozkurt”a da saldırılar yavaşça, tırmıklayarak başlatıldı. Ne ki, M.E. Bozkurt uzunca bir süredir unutulmuştu; şimdiki kuşak hemen hemen hiç bilmez, tanımaz, önceki de büyük çoğunlukla öyle; bunun için eleştirilenin kim olduğunu anımsatmak istedim yalnızca... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SEDAT YAŞAYAN T.C. İSTANBUL ANADOLU 3. İCRA VE İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN SIRA CETVELİ İLANI Dosya No: 2013/81 Müflisin Adı, Soyadı: MİKROPRESS MAKİNE METAL VE KONSTRİKSİYON MAM.SAN.VE TİC.A.Ş. Müflis masasına kaydı yapılan 1 ila 63 kayıt sıra numaralar arasındaki alacak ve istihkak iddialarının tahkik ve tetkik işlemi bitmiş, İİK’nin 206. ve 207. maddeleri gereğince düzenlenen alacaklılar sıra cetveli incelenmek üzere dosyasında hazırdır. Sıraya ait şikâyetin ilan tarihinden itibaren 7 gün içinde İcra Tetkik Mercii’ne alacağın esasına ve miktarına ilişkin itirazların ise ilan tarihinden 15 gün içinde Asliye Ticaret Mahkemesi’ne İİK’nin 235. maddesine göre yapılması gerekir. İİK’nin 232. 234. ve 235. maddeleri gereğince tebliğ ve ilan olunur. 04.09.2014 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 58753) SAĞLAM YANGIN GÜV. ELEKT. SİST. TİC. VE SAN. A.Ş. Antalya Serbest Bölge Gümrük Müdürlüğü Tescilli 30.03.2010 IM000219 14.10.2010 IM000825 28.12.2010 IM001024 tarih ve sayılı serbest dolaşıma giriş beyannameleri zayi olmuştur. Hükümsüzdür. SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kırmızı 1 kabartılar 2 la ortaya çıkan akut de 3 ri enfeksi 4 yonu. 2/ Bu 5 laşmış, bula6 şık... Uykusu hafif olan. 7 3/ Görünü 8 mü ve dav 9 ranışların dan hoşlanıl 1 2 3 4 5 6 7 8 9 mayan kimsele 1 A P O K R İ F P re argoda veri 2 T U T A D İ B A len ad... Gazel ya 3 L E Y da kasidenin son 4 R A L L İ A N U S K A L A beyti. 4/ Dünya... 5 P B İ T İ R İ M Çadır, baraka gibi T A İ M İ K eğreti araçlardan 6 Y oluşturulan ko 7 Ç A Ğ A N O Z nak yeri. 5/ Es 8 A T A L A N M E ki Mısır’da gü 9 D O O T O M A N neş tanrısı... Bir koşucuya, diğer koşucular kümesinden sıyrılma imkânını veren çaba. 6/ Gerçekte öyle olmadığı halde, öyle olduğu varsayılan; saymaca. 7/ Göklerin en yüksek katı... Gözdeki canlılık. 8/ Bir şeyin içindeki öz... Donuk renkli. 9/ Sahip, malik... Nâzım Hikmet’in bir tiyatro oyunu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Tatarcık” da denilen ve türlü hastalıkları taşıyan asalak bir böcek. 2/ Kastamonu’nun Pınarbaşı ilçesinde bir şelale... Oy. 3/ Uzun tüylü bir süs köpeği... Cilve, naz. 4/ Peygamberleri Hud’u dinlemedikleri için Tanrı tarafından yok edilen kavim... Kesintilerden sonra kalan miktar. 5/ Havadaki su buharı... İzmir’in Çeşme ilçesinde, kaplıcasıyla da tanınan turistik bir yöre. 6/ Sarp geçit. 7/ Gemi kiralama. 8/ Bir tür börek... Bir zaman birimi. 9/ Kadınların giydiği kolsuz üstlük... İnkaların güneş tanrısı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle