28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 19 EYLÜL 2014 CUMA 16 KÜLTÜR Son Cannes festivalinin açılış filmi olan ‘Monako Prensesi’ bugün gösterime giriyor Bir peri masalı gibi... Tam da kariyerinin doruğundayken 1956’da Prens Albert Rainieri’yle görkemli bir törenle evlenerek Monaco sarayına gelin giden ünlü Hollywood yıldızı Grace Kelly’nin (19291982) kitaplara, filmlere, TV dizilerine konu olan, peri masalından farksız yaşamının bunalımlı bir dönemine odaklanan “Grace of MonacoMonako Prensesi”, son Cannes festivalinin de açılış filmiydi. Ancak ilk bakışta oyuncu kadrosuyla, konusuyla ilgisiz kalınamayacak türden, gösterişli ve göz alıcı bir FransaABDİtalya ortak yapımı gibi duran bu filmin seyrettikten sonra Yedinci Sanat açısından pek bir değer taşıdığını kesinlikle söyleyemeyiz ne yazık ki. 2007’de efsanevi Edith Piaf’ın sıra dışı yaşamını konu edinen “La Vie en RoseKaldırım Serçesi”yle ilginç bir “biopic” biyografik film çekmiş Fransız yönetmen Olivier Dahan’ın imzasını taşıyan “Monako Prensesi”, film yıldızı Grace Kelly’nin setlerde bir kraliçe gibi karşılandığı bir sahneyle başlayıp dönemin tüm dünya basınını işgal eden, debdebeli düğün töreni görüntüleriyle sürüyor. Grace Kelly’yi yıl u Grace rolündeki Nicole Kidman olmak üzere tüm oyuncularının döküldüğü, yakın plan ağırlıklı ama donuk ve ruhsuz olmaktan sıyrılamayan, tekdüze anlatımının yer yer yavanlıktan kurtulamadığı, kameraman Eric Gautier’nin kartpostalımsı Monaco görüntüleriyle bezeli görselliğinin de kurtaramadığı, yer yer müsamere düzeyindeki “Grace of MonacoMonako Prensesi”, sabun köpüğü gibi bir peri masalı çeşitlemesi sonuçta. üç çocuk doğuruyor. Sonrasındaysa karıkocanın arası açılıyor, çünkü sarayda sadık eş ve sevecen anne rolünden sıkılıp daracık yollarda arabasıyla sürat yapan, Maria Callas dinleyip Fransızcayı sökmeye çalışan Grace’in aklını karıştırıyor, bizzat saraya gelerek çekeceği yeni filmi “MarnieHırsız Kız”ın başrolünü öneren yönetmen Hitchcock (Roger Ashton Griffiths). Zaten “Dial for MurderCinayet Var”, “Rear WindowArka Pencere”, “To Catch a ThiefKelepçeli Âşık” gibi filmlerinde oynadığı, “soğuk sarışın dilber” tutkunu Hitchcock’un en gözde yıldızı olagelen, George Seaton’un “Country GirlTaşra Kızı” filmiyle ilk ve son Oscar’ını da kazanmış, koca tahakkümünden sıkkın ve bıkkın prenseskraliçe Grace, yeniden Hollywood’a dönmeye sıcak bakıyor. Akıl danışmanı Tucker’ın (Frank Langhella) öğütlerini de dinliyor. Prens kocasınınsa vergi sorunları nedeniyle ilişkilerinin bozulduğu büyük ağabeyi Fransa’yla ve başkan De Gaulle’le (Andre Penvern) başı belada o sırada. Sonunda Rainieri’nin iste ların Avustralyalı güzel ve seksi yıldızı Nicole Kidman canlandırıyor oldukça yapmacık jestlerle, botokslu yüz ifadeleriyle. Rainieri rolündeki sevdiğimiz oyuncu Tim Roth’sa benim burda ne işim var der gibi, durumu idare ediyor. Güzelliği ve yeteneğiyle Hollywood’un en parlak film yıldızıyken, “Kelepçeli Âşık”ın 1955’te Monte Carlo’daki çekimlerinde karşılaşıp âşık olduğu “Beyaz Atlı Prensi” Rainieri’yle evlenerek Fransız Rivierası’nda, Nice ile İtalya sınırı arasına sıkışmış, monarşiyle yönetilen, Monte Carlo kumarhaneleri ve otomobil yarışlarına dayanan bir turizm geliriyle varlığını sürdüren, hamisi Fransa’nın sürekli vergi gözetimindeki küçücük Monaco Prensliği’nin tahtını ve tacını tercih eden Grace Kelly, 1962’ye kadar iki kız bir oğlan (Caroline, Stephanie, Albert) diği gibi bir eş olup arkasından dolaplar çeviren görümcesini de (Geraldine Somerville) bertaraf ederek kendini hayır işlerine adayan, çocuklara, hastanelere yardım eden prenses, Monaco’da düzenlenen, De Gaulle’ün de katıldığı ve dönemin ünlü sopranosu Maria Callas’ın (Paz Vega) bülbül gibi şakıdığı bir Kızıl Haç balosunda yaptığı sevgibarış tıraşlarıyla karışık, beylik bir hamasi konuşmayla hem destek verdiği kocasının hem de aralarına karıştığı Monacoluların saygısını sevgisini kazanıyor finalde. FransaMonaco ilişkileri de maliye, gümrük ve komşuluk anlaşmalarıyla düzeliyor. Prenses Grace’in 196264 arasındaki kriz sürecine yoğunlaşan “Monako Prensesi”nin yapımcılarından Arash Amel imzalı evlere şenlik senaryosu, filmin en büyük handikapı. Başta, 1982’de Cote d’Azur’da küçük kızının sürdüğü arabanın uçuruma yuvarlanması sonucunda daha 53 yaşındayken ölen Grace rolündeki N. Kidman olmak üzere tüm oyuncularının döküldüğü, yakın plan ağırlıklı ama donuk ve ruhsuz olmaktan sıyrılamayan, tekdüze anlatımının yer yer yavanlıktan kurtulamadığı, kameraman Eric Gautier’nin kartpostalımsı Monaco görüntüleriyle bezeli görselliğinin de kurtaramadığı, yer yer müsamere düzeyindeki bu film, sabun köpüğü gibi bir peri masalı çeşitlemesi sonuçta. (Ben aslında bugün başlayacak, Nick Cave’li, az müzikli, çok konuşmalı ve FIBRESCI ödüllü “Dünyada 20.000 Gün” filmini yazacaktım ama basın gösterimini kaçırdığım için artık haftaya.) ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ Bu hafta sekiz film beyazperdede ‘Labirent: Ölümcül Kaçış’ Kültür Servisi 33. İstanbul Film Festivali’nden Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu (FIPRESCI) Ödülü kazanan, Sundance Film Festivali’nden de “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Kurgu” ödülleri ile dönen “Dünyada 20.000 Gün”, 40 yıldır müzik yapan şarkıcı, söz yazarı ve besteci Nick Cave’in yaşamını konu alıyor. Filmin yönetmenliğini Iain Forsyth ve Jane Pollard üstleniyor. Barış Erçetin’in yönettiği “Kanunsuzlar”da, kısa yoldan zengin olmak isteyen iki arkadaşın yaşadıkları anlatılıyor. Faik Ahmet Akıncı’nın yönettiği “Tersine”, toplumdaki cinsiyet ayrımcılığı konusuna sıra dışı bir bakış açısıyla bu hafta izleyiciyle buluşuyor. Bora Tekay’ın yönettiği “Böcek” ise, fantastik komedi türü ile vizyona giren filmler arasında. Gayle Forman’ın çok satan aynı adlı romanının uyarlaması olan “Eğer Yaşarsam” filmini R. J. Cutler yönetiyor. Filmin oyuncu kadrosunda Chloe Grace Moretz, Mireille Enos, Joshua Leonard ile Jamie Blackley bulunuyor. Wes Ball’ın yönettiği “Labirent: Ölümcül Kaçış” bilimkurgu ve aksiyon meraklılarının ilgisini çekmeye aday. ‘Neden Tarkovski Olamıyorum’ ilgi çekti CEREN CIPLAK ADANA 21. Uluslararası Altın Koza Film Festivali Ulusal Uzun Metraj yarışma filmleri jüri üyeleri ve seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Murat Düzgünoğlu’nun yönettiği “Neden Tarkovski Olamıyorum” filmi seyirciden ilgi gören filmlerden oldu. Film, büyük hayalleri olan ve hayatını televizyona ucuz türkü filmleri çekerek sürdüren yönetmen Bahadır’ın hikâyesini anlatıyor. Film, aslında Türkiye’de film üretme pratiğiyle de ilgili . Yönetmenlerin kafa karışıklığı ve çıkmazlarını yansıtıyor beyazperdeye... Filmde, Türkiye’deki yönetmenlerin yaşadıkları ortak sorunları da görebiliyoruz. Belki Murat Düzgünoğlu de bu yüzden salonda yanımda oturan, ulusal yarışmada “Balık” adlı filmle yarışan Derviş Zaim, Bahadır’ın traji komik durumlarına çoğu kez gülebildi... Filmin yönetmeni Murat Düzgünoğlu, Tarkovski’nin hemen hemen bütün yönetmenler için kült bir yönetmen olduğunu, çoğu yönetmenin Tarkovski’nin sinema diline ulaşmak istediğini belirtti. Filmdeki Bahadır karakterinin de kendi yaşamıyla bir miktar ilgisi olduğunu söyledi. ASLI SELÇUK Türk sinemasında Adana’nın önemi u Belgesellerle başlayan sergide Adana’nın, Adanalı yazarların, sinemacıların sinemamıza yaptığı önemli katkılar vurgulanıyor. rinde yer almadı. Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in 10. Yılı için Sovyet yönetmen Sergey Yutkeviç’in çektiği “Türkiye’nin Kalbi Ankara” (1933) filmini izledikten sonra Abidin Dino’yu Yutkeviç’in yanına sinema eğitimi için yolladı. Dino, Sergey Ayzenştayn ve Yutkeviç’in yanında sinema eğitimi aldı, Lenin’i canlandıran aktör Şukin’in makyajını yaptı, Yutkeviç’in Madenciler (1937) filminde çalıştı. Yazlık Sinemaların Başkenti Adana bölümünde yazlık sinemaların Adanalıların yaşamındaki önemi irdeleniyor. Bir zamanlar işletme açısından en güçlü bölge olan Adana neredeyse her mahallesindeki yazlık sinemalarıyla ünlüydü. Adanalı işletmeciler filmlerin galalarını burada yapıp halkın ilgisine göre dağıtım oluru verirlerdi. Kentte Metro, Sun gibi yazlık sinemaların adlarını taşıyan ‘Türk Sineması 100, Altın Koza 21 Yaşında’ adlı serginin açılışı dün gerçekleştirildi Erden Kıral gibi çok sayıda sinemacıyı etkiledi. 1960’ların üç büyükleri (Cilalı İbo, Turist Ömer) arasında yer alan Adanalı Tayfur tiplemesi halk komedisinin seri filmlerini oluşturdu. Osman Seden’in salon komedilerinde oynayan Öztürk Serengil, Adanalı Tayfur karakteriyle yıldızlaştı. Senaryosunu Osman Seden’in yazdığı Adanalı Tayfur (1963, Zafer Davutoğlu) filmi halk tarafından çok sevilince Adanalı Tayfur Kardeşler (1963), Helal Adanalı Celal (1965), Adana–Urfa Bankası gibi devam filmleri çekildi. Metin Erksan’ın Kuyu (1968) filmiyle dikkat çeken Demir Karahan’ın dedesiyle, dayısı Adana’nın en büyük yazlık sinemalarından biri olan Halk Sineması’nı işletiyorlardı. Halk Sineması’nın özelliği yalnızca Türk filmlerini göstermesinden gelirdi. Bu sinemada yapılan galalara ünlü oyuncular katılırdı. Adanalı yapımcı Abdurrahman Keskiner, Yılmaz Güney’in menajeri olarak sinemaya girdi. “Yılanı Öldürseler”, “Hazal”, “Muhsin Bey” gibi önemli filmlerin yapımcılığını üstlendi. Cannes ve saygın festivallerde kendi olanaklarıyla stand açan ender yapımcılarımızdandır. Fotoğrafçı–sanat yönetmeni–yönetmen Şahin Kaygun, Atıf Yılmaz (Adı Vasfiye) ve Ömer Kavur’a (Anayurt Oteli) sanat yönetmenliği yaptıktan sonra Afife Jale ve Dolunay adlı uzun metrajlarını çekti. ‘Neden Tarkovski Olamıyorum’ 21. Uluslararası Altın Koza Film Festivali bu yıl hem Türk sinemasının hem de Orhan Kemal’in 100. yaşını etkinliklerle, sergilerle kutluyor. Küratörlüğünü Mehmet Emin Arıcı’yla birlikte yaptığım Türk Sineması 100, Altın Koza 21 Yaşında adlı serginin açılışı dün gerçekleştirildi. Osmanlı uyruklu Milton ve Yanaki Manaki Kardeşler’in Sultan 5. Mehmet Reşat’ın Manastır Ziyareti’ni (1911) ve Fuat Uzkınay’ın Rus Abidesi’nin Yıkılışı (1914) belgeselleriyle başlayan sergide Adana’nın, Adanalı yazarların, sinemacıların sinemamıza yaptığı önemli katkılar vurgulanıyor. Adanalı sinemacılar, sanatçılar, arasında kimler yok ki: Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Muzaffer İzgü, Arif–Abidin Dino,Yılmaz Güney, Yılmaz Duru, Ali Özgentürk, Şener Salih Güney, Demir Karahan, Menderes Samancılar, Gülsen Tuncer, Şahin Kaygun, Abdurrahman Keskiner. Festivalde Türk yazınının değerli adı Orhan Kemal’in sinemaya uyarlanan “Murtaza”,“Gurbet Kuşları”, “Bereketli Topraklar Üzerinde”, “Eskici ve Oğulları” etkinliğin Orhan Kemal 100 Yaşında adlı bölümünde gösterimde. Edebiyatımızın diyalog ustası sayılan Kemal çok sayıda filmin diyaloglarını da yazdı ama o zamanlar sakıncalı bir yazar sayıldığından adı filmlerin jenerikle sokaklar hâlâ bulunmakta. 1960’larda altın çağlarını yaşayan yazlık sinemalar 70’lerin ortasında ne yazık ki kapanmaya başladılar, 80’lerin sonunda tümüyle yok oldular. 200 yazlık sinemanın bulunduğu Adana’da sayı 1998’de 26’ya indi. Yazlık sinemalarda pursantaj memurluğu (bilet kontrolü) yaparak sinemaya adım atan Yılmaz Güney’in Adana ve Türk sinemasına yaptığı katkı uluslararası boyutlara ulaştı. Serüven–aksiyon filmleriyle sinemaya giren, Çirkin Kral olarak ünlendikten sonra Ala Geyik, Hudutların Kanunu, filmlerinde başarılı yorumlar sunan Güney, yönettiği ve oynadığı Seyyit Han’la (1968) büyük bir çıkış yaptı. Asıl büyük çıkışı “Umut”la (1970) oldu, film sinemamızın toplumcu gerçekçi ilk örneklerinden sayıldı. Yönetmen, Zeki Ökten, Şerif Gören, Ali Özgentürk,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle